İstanbul
22 Ekim, 2024, Salı
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    34.81
  • ALTIN
    2412.9
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66248.09$

“ULU” ÖNDER “MUSTAFA”, “KEMAL”, “ATA” TÜRK

10 Mart 2024, Pazar 11:26

Türk kültür ve inancında “ata” kavramı “hem baba hem de dede” kavramı ile içtimaî ve dinî anlamda Korkut Ata’yı, diğer bir ifadeyle Dede Korkut’u ifade eder. Bu ad ve unvan zamanla Türk devlet adamı ve inanç erlerinin sıfatı olarak “ata”; Selçuklularda Baba, Osmanlı da ise “Dede-baba” unvanı olur.

İmparatorluğun sonlarına doğru ise Türkçe milli, edebi ve dilbilimsel deyimler yerine; “Abdülaziz devrinde tâbiyeti Osmaniye kanunu çıkarıldığı için, Devlet-i Aliyye tebaası deyimi yerine “Osmanlı tebaası” denmeye başlandı. (Taneri, s.99) Böylece ortaya çıkan sonuç günümüzde (millet-ümmet) tartışma konusu olmaya başladı. Oysaki;

Selçuklu Başkanları arasında Sahib Ata kırk yılı aşan devlet hizmetleri, büyük hayır kurumları ve anıtları ile müstesna bir mevki işgal eder.  Memleketin uğradığı felâketler, oğullarını savaşlarda kaybetmesi, servet ve hayratına saldırılar karşısında hiçbir zaman cesareti kırılmamış; şartların imkânı oranında devlete hizmet etmiştir. Servetini hep hayır işleri ve halka ihsan için kullanmış olduğundan Anadolu’da asırlarca “Ata” (baba) unvanını kazanmıştır. Nitekim, kamuoyunda “Sâhib Ata” lâkabı asıl adına baskın çıkarak bugüne kadar yaşamış ve birçok kentlerde bulunan anıtları onu adını ebedileştirmiştir.” (1)

Lûtf u kerem … İhsan u ‘ata’ Tanrı’nın sıfatlarındandır. Sultanlar ve ekâbire, o sıfatla sevgi gösterilir, onların şânıdır.” (2)

Hazret-i Resul aleyhi’s-selâm zamanına yakın Bayat boyundan Korkut Ata derler, bir er koptu, Oğuzun ol kişi tamam bilicisiydi, Oğuzun içinde tamam velâyeti zahir olmışıdı, ne derse olurdu, gayibden dürlü haber söylerdi. Hak Taâlâ gönlüne ilham ederdi.” (3)

Bu tanımlama da Dede Korkut’un; bilici, velî gayib ereni, gönül gözü açık bir Er kişi olduğu vurgulanır ki, bu vasıflar “velî” kavramı devreye girince Ahî ve Alevi-Bektaşi erkânında “yol atası ve yol kardeşi” inançsallaşır:

Kut, en eski Türkçe bir söz. Kutsallığın başlangıcı. Orhun yazıtlarında Tanrı anlamında da kullanılmıştır. Nurdur, Ruhtur, Kandır. Kut, cansızlara ve eşyaya sihir gibi geçebilir. Hayattır. Öte yandan şanstır, talihtir, uğurdur. Kutu tanımlamak için kutsal enerji ve yaşama gücüdür demek yetmez. Rahmettir. Bereket ve mübarekliktir. Mesut ve bahtiyarlıktır. Asalet ve soy üstünlüğüdür.

Her insanımızın, farklı kut gücü ile doğduğuna inanmak da kut’u en çok olanlardan bir kişinin devleti yöneten olması da, kamlık dininden gelen ve İslâmla uyuşan ön kabullerimizden… Kut, İslam Peygamberi’nin, Bedir ve Uhud’daki Başkomutanın “Vatan sevgisi imandandır” hadisi ve ‘şehitlerin Peygamber’in yoldaşı olduğu’ hüküm ve getirisi ile milletimiz için bir yeni boyut kazanmıştır.” (4)

İşte Mustafa Kemal’in yol arkadaşları ülkenin kurtarılması için ölüme giden “kurtarıcı” yol arkadaşlarıydı.

Tarihi kaynaklarda ve çeşitli Oğuz rivayetlerinde Korkut adının bazen Dede’siz olarak sadece Korkut, bazen de Korkut Ata şeklinde geçmesi bunu açıkça göstermektedir…. Eskiden beri Türkçede ve öteki Türk şivelerinde yaşlı büyüklerin unvanı olarak Batı Türkçesindeki dede kelimesi yerine genel olarak ata unvanı kullanılmıştır.” (6)

Fergâna’da Türkler kendi şeyhlerine Bab, yani Baba nâmını veriyorlardı… Bu suretle eski ozanların yerini, ata veya bab unvanlı dervişler almıştı.

Bu dervişler ki (er, eren, velî, seyit, Horasan ereni) Türk Tasavvuf Ereni Ahmet Yesevî’nin inanç erleridir:

1. Seyit Ata

2. Mansur Ata

3. Hâkim Ata

4. Said Ata’dır.” (7)

Bu yol arkadaş ve kardeşliğinin kaynağı da alın teri kazancı kutsal sayan Ankaralı Ahî yoldaşlarının tarik ve törel unvanlarıydı: “Ahî zaviyesinde çeşitli eğiticiler bulunduğu gibi talibe münhasır olarak “yol ata” ve “yol kardeşleri” tayin edilip talibin eğitimi kademeli olarak tamamlanır.” (8)

Ancak, zamanla bu kavram zor durumda kalan Türk milletinin kurtarıcısı anlamında, Mustafa Kemal’e soyadı kanunu çıkınca TBMM’ce “Atatürk” (“ata”) denilmesindeki mana hem inançsal ve hem de tarihseldir.

Çağatay edebiyatının gelişme ve olgunlaşmasında çok büyük hizmeti olan Şairler’den biri de Atayî’dir. Onun edebi faaliyeti XV. Asrın ilk yarısına rastlar. Atayî, Ahmed Yesevî’nin kardeşi İsmail Ata’nın evlâdındandır. Yesevi Şeyhlerine Türkler, “ata” dediği için, bu şair de “Atayî” mahlasını kullanmıştır.” (9)

Görüldüğü gibi Türk Ulusu Mustafa Kemal’e Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrası, Türkiye Cumhuriyeti kurulunca, soyadı kanununu çıkarılınca boşuna “Atatürk” denmemiştir. Bu unvan veya sıfat Türk kültür, edebiyat ve inancından kaynaklanmıştır. Soyadı kanunu çıkarıldığında Mustafa Kemal’e bu konu sorulduğunda verdiği cevap ilginçtir.

“Mustafa Kemal’e sundular. “Arkadaşlarla görüşelim” dedi.

Beğenmedim”in kibarcasıydı.

Bunun üzerine tekrar toplantı yapıldı. Erzincan Milletvekili Saffet Arıkan “Türkata”yı önerdi. Konya Milletvekili Naim Hazım Onat, “söylerken kulağa tuhaf geliyor” diyerek, kelimenin yerini değiştirerek “Atatürk diyelim” (8) dedi. Tamamdı…

Böylesi bir gönül enginliğine sahip bir Atanın, ülkesi işgal altında ise bir kurtarıcı beklentisine girilir.

Bu “Allah Muhammed Ali”, bağlamında Mehdi’dir. Anadolu insanı bu beklentiyi şöyle dile getirmiştir:

Yüce Peygamberimiz Muhammed Mustafa’nın bir savaşta zor durumda kaldığında “İdrikni Ya Ali” yetiş Ya Ali çağrısı ile doksan günlük yolu kuşlukta alışı gibi, Allah’ın kullarının dar yerde kalınca “Hızır” beklentisini çağrıştırır.  

Türk tarihinde “Alp”; yiğit, cesur, kahraman” sıfatı, Alp Eren’ler de görülür ki, Bu vasıflardan sadece bir tanesi, ömrü savaşlarla geçen Mustafa Kemal’e izafe edilen “Başkomutan” sıfatıdır.

31 Ağustos 1922 sabahı savaş alanını gezerken binlerce ölüyü gören ve yaralıların inlemesini dinleyen Atatürk ellerini açmış şehitlerimize Fatiha okumuş ve şöyle dua etmiştir:

Yâ Rabbi bana suç yazma, beni ölülerin sorumlusu yapma. Yunanlılar yurduma girdi. Milletimin namusuna saldırdı. Türklüğü ve sana inanan, dua eden Müslümanlığı yok etmek istediler. Yurdumu kurtarmak için bu savaşı yaptırdım.

‘Beni istilâcı kumandanlarla bir tutma! Türk Milletinin Kurtuluş Savaşı’nda dökülen kanlardan dolayı beni affet.” (10) der.

Atatürk, 1934 yılında, 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi’nin yıl dönümünde yaptığı konuşmada ise, Anzak askerlerinin annelerine de şöyle hitap eder:

Uzak memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar; burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını savaşa gönderen analar; gözyaşlarınızı dindiriniz, evlatlarınız bağrımızdadır.

Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.

Atatürk’ün bu sözleri, Avusturalya’nın başkenti Sidney’in merkezindeki Hyde Park’taki Atatürk Anıtı’nın üzerine yazılıdır.  Atatürk’ün bu mektubuna daha sonra, bir Anzak annesi tarafından cevap yazıldı: “Gelibolu topraklarında yitirdiğimiz evlatlarımızın acısını, Alicanap sözleriniz hafifletti. Gözyaşlarımız dindi.

Bir ana olarak bana, bir güzelim teselli bahşetti. Yavrularımızın sonsuz uykularında, huzur içinde dinlendiklerinden hiç kuşkumuz kalmadı. 

Majesteleri kabul buyururlarsa bizler kendilerine “Ata” demek istiyoruz. Çünkü yavrularımızın mezarları başında söylediğiniz sözler, ancak bir öz babanın sözleri gibi yüce, ilahi… Evlatlarımızı bir baba gibi kucaklayan büyük Ata’ya tüm analar adına şükran, sevgi, saygıyla…” (11) Sunarım, der.

Mustafa Kemal’i “ata” olarak nitelendirenler sadece TBMM değil, İslam ülkeleri kadınları onun, sömürgeciliğe karşı özgürlük hareketinde örnek olmasından ötürü “ata” olarak şöyle nitelendirir.

“1935’te Uluslararası Kadınlar Birliği’ni davet etti... 36 ülkeden tamamı kadın 360 delege katıldı. Savaşların, tek tek farklı ülkelerin değil, evlatların ölmesi sebebiyle “dünya kadınlarının ortak sorunu” olduğuna dikkat çekildi.

Türk Kadınlar Birliği Başkanı Latife Bekir, konuşmasını Fransızca yaptı. “Türk kadınını haremin kafeslerinden kurtarıp, parlamento kürsüsüne getiren, Türk kadınını erkeğinin yanında hak ettiği yere davet eden Mustafa Kemal Atatürk’e minnet borcumuz var.” dedi.

Avusturya delegesi Kardel Oliver, 28 bin kilometre yol kat ederek, haftalarca süren yolculukla gelebilmişti. “Türk kadınına ve O büyük adama duyduğum saygının yanında, yorgunluğumun lafı bile edilemez” dedi.

Mısır feminist Birliği Başkanı Hüda Şaravi “bu kongre bizim için bayramdır.” diyordu. “Bütün Şark’ta kadın haklarını tanıyan ilk ülke Türkiye’dir, İslam kadınlığı kuruluşunu Atatürk’e borçludur, Türkler O’na Atatürk diyor, bizim için yetmez, O bizim için Ataşark” diyordu.” (12)

Evet, ister Ata Türk de istersen de Ata Şark, işte bu duygu, düşünce ve inançla gönüllere taht kuran, Mustafa Kemal sadece Türklerin “Ata”sı değil, evrensel olarak İnsanlığa “yurtta sulh, cihanda sulh” söylemiyle de “Ata” oldu ki;

Atatürk, bütün Asya Kıt’asının gururuydu. Dünyanın en eski ve malum kıt’asında, cihanın istikametini değiştirecek çapta insanların artık yetişmeyeceği kanaatinin yaygınlaştığı günümüzde, O, büyük bir ulusun bağrından çıktı ve nazariyeyi iflas ettirdi. O, bütün Asya Kıt’asının ATA’ sıdır.” (13)                            

Mustafa Kemal Atatürk’ü en iyi anlayanlar kadınlar olmuştur, çünkü o büyük insan kadın-erkek eşitliği düşüncesi ile dünyaya örnek olmuştur:     

“7 Mart 1924 tarihli Akşam Gazetedesi’nde Cumhuriyet tarihimizin bilinmeyen bir olayın haberini okuruz:

Dün, Meclis’teki en mühim hadise, Gazi Paşa’nın parti grubundaki teklifiydi. İsmet Paşa, Osmanlı hanedanına mensup kadınların memleketten çıkarılmamasının Meclis ve Cumhuriyet için bir şefkat eseri olacağı hakkındaki onun bu teklifini bildirdi. O anda odanın içinde kasırgalar koptu.

Haberden anlaşılacağı üzere, İsmet İnönü de saray kadınlarının göçe zorlanmasını istemeyen Mustafa Kemal Atatürk’le aynı düşüncededir ve onun bu teklifini Meclis’e taşımıştır.

Sonra ne mi olur? Kimi milletvekilleri masaların üstlerine çıkarak, tepki gösterirler.

Haberi okumaya devam edelim: “Mebuslara hâkim olan psikoloji, merhamete ve şefkate yer bırakmıyordu.

İtirazlar gittikçe yükseliyor; ‘yalnız sağ olanlar değil, ölenlerin kemiklerini bile memleketten atmalı!’ sesleri yükseliyordu. Bu durum karşısında Gazi Paşa teklifini geri almıştır.” (14)                   

“Mustafa Kemal Paşa, hususi bir kurye ile Roma’da bulunduğu sırada ona gönderdiği mektupta: “Çok esef ederim, anavatan dışında kalışınız için istisna yapamadım!.. Kanun umumi idi.” Diye yazmıştı.

Şehzade Osman Fuad Efendi hazretleri hilafet davasının son derece alevlenmesinden dolayı hem Mısır’dan hem ailevi bir istinatgah olmasın diye zevcesinden ayrılmış, tekrar evlenmemiştir.” * (15)

Hayatı yalnız Türk halkına aitti ve arzusu en büyük kanundu. O halkının Atası’ydı. Onurlu ismi G. M. K. Atatürk’ü hakkı ile taşımıştı.

Hamburger Fremdenbaltt. 11 Kasım 1938

İsmine Gazi ve Türklerin Atası “Atatürk” gibi onurlu tanımlamalar yapılan Mustafa Kemâl’in ölümü ile Türk ulusu bugün erişmiş olduğu yüksekliği borçlu olduğu yegâne insanı kaybetmektedir.” (16)

Frankfurter Zeitung 11 Kasım 1938

“Büyük Önder Atatürk’ün yüzüncü doğum yıldönümü törenleri. Konya’da 11-14 Mayıs 1981 tarihleri arasında yapılan “Geleneksel 15. Türkiye Aşıklar Bayramı” Büyük Önder Atatürk’ün hatırasına adanmış, 11 ayrı dalda bir yarışma havası içinde âşıklar sazlarıyla, sözleriyle Atatürk’ü Atatürk sevgisini dile getirmişlerdir.

Yarışmada Davut Sularî:

Barış yolu Atatürk’ün, biz bu yolun yolcusu,

Gönül verip bu sevgiyi ananlar, hoşgeldiniz!

Biz Ata’nın izindeyiz, bu mukaddes vatanda,

Emek verip emeğini alanlar hoşgeldiniz!” (17)

Biz yazdık, onlar yaşadılar. Mustafa Kemal’in askerleriydi, onlar tarihe sığmadılar.

Anlayana aşk olsun!

KAYNAKÇA

1- Prof. Dr. Aydın Taneri, “Türk Devlet Geleneği Dün-Bugün”, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları. 2435, İstanbul, 2004, s.363;

* Atatürk’ün ikinci bir sıfatı da “Ulu” sıfatıdır, ancak bu ad, sıfat, terim veya kavram da yadırganır, fakat, Anadolu coğrafyasında Hrıstiyan kiliselerinin dönüştürülmesi sonucu camilere; “Cam-i kebir” veya “Ulu Cami” ismi verilirken, Mustafa Kemal’e Türk dili ve edebiyatında özel bir yeri ve önemi olan Türkçe; “Ulu Önder” sıfatını kullananlar hoş karşılanmaz.

2- Halil İnalcık, “Has- Bağçeder ‘Ayş u Tarab”, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2018, s.269

3- Orhan Şaik Gökyay, “Dedem Korkudun Kitabı”, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları: 3409, İstanbul, 2000, s.1

4- Erdoğan Pamuk, “Kutluca” HTC Ofset Matbaa Yayın San. Dış Tic. Ltd. Şti., Ankara, 2017, s.130

5- Prof. Dr. Muharrem Ergin, “Dede Korkut Kitabı”, Cilt: 1, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1997, s.1

6- Ord. Prof. Dr. Fuad Köprülü, “Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar”, Diyanet İşleri Başkanlığı, Özkan Matbaacılık Sanayi, Ankara, 1976, s.18-19; Barthold, Turkustan Down to the Mongol inasiyon

7- Mehmet Saffet Sarıkaya, “XIII-XVI. Asırlardaki Anadolu’da Fütüvvetnamelere Göre Dinî İnanç Motifleri”, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları.2800, Ankara, 2002, s.132     

8- Şükrü Kaya Seferoğlu-Adnan Müderrisoğlu, “Türk Devletleri Tarihi (Etnolojik Bir Deneme)” , Azerbaycan Kültür Derneği Yayınları: No:21, Ankara, 1986, s.135; * “Hünkâr Hacı Bektaş Velî’nin amcası Haydar Ata’nın oğlu Hasan Gazi’nin oğlu olan Abdal Musa, 14. Yüzyılın en önemli erenlerindendir.”(Adil Ali Atalay (Vaktidolu), “Abdal Musa Sultan ve Velâyetnamesi”, Can Yayınları İstanbul, 1990, s.108)

9- Yılmaz Özdil, “M. Kemal”, Kırmızı Kadi Yayınevi, İstanbul, 2018, s.180; Aynı Kitap, İsmail Habip Sevük, “Atatürk’ün En Hayran Olduğu İsim: Hz. Muhammed”, s.61; “İl mi? yaman, Bey mi? yaman

10- Kahraman Yusufoğlu, “Hayatın İçinden Türkçe Dualar”, Yılmaz Kitabevi, İstanbul, 2011, s.122

11- Naim Babüroğlu, “Mustafa Kemal’in Çanakkale’de Kemalyeri”, Asi Kitap, İstanbul, 2018, s.180-181

12- Yılmaz Özdil, “M. Kemal”, Kırmızı Kedi Yayınevi: 1000, İstanbul, 2018, s.49-50-51

13- Ferit Erden Roray, “Beyaz Ölüm”, Kum Saati Yayınlar, İstanbul, 2003, s.268; * Çin, Tchang Yang Ye Pan Gazetesi, Vatan 1 Kasım 1958.

14- Sunay Akın, “Onlar Hep Oradaydı”, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2018, s.104

15- Prof. Mehmet Ferit Ulusoy, “Fatih’in Harem Notları”, Der. İsmet Bozdağ, Truva Yayınları, İstanbul, 2011, s.116

16- Eriş Ülger, “Atatürk’ün Evrensel Kişiliği Dünya’da Atatürk”, Halk Kitabevi, İstanbul, 2018, s.95-118

17- Feyzi Halıcı, “Saz Şairleri Diliyle Atatürk”, Kültür Bakanlığı Yayınları: 372, Ankara, 1992, s.18

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum