İstanbul
22 Ekim, 2024, Salı
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    34.81
  • ALTIN
    2412.9
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66248.09$

TÜRKLER NE ZAMAN ALEVÎ OLDU?

27 Şubat 2023, Pazartesi 14:04

Alevilik konusundaki araştırmaların daha başındayız.

Yapılan yayınların pek çoğu da ne yazık ki, bilimsel akademik kriterlerin çok uzağında.

Tarihçi Aleviliğin teolojisi hakkında ahkâm kesiyor, sosyolog Alevi tarihine dair hüküm yürütüyor, teolog ise popülasyon istatistikleri sunmayı akademik yayın sanıyor.

Bilimsel anlamda gerçek bir ‘kakafoni’ yaşadığımızı söylersek, bence abartı olmaz.

Elbette, bu durumu yine bilimcilerle aşacağız. Bugünkü ortamı, gelecekte büyük eserler meydana getirecek araştırmacılara bir hazırlık evresi olarak da tarif edebiliriz.

Çoğu kez gözümüzden kaçırdığımız, halbuki Alevilik çalışmalarının mihenk noktalarından olması gerektiğini düşündüğüm iki belgeden söz etmek istiyorum.

Birinci belge, Zeki Velidi Togan’ın 1923’te İran’ın Meşhed Şehir Kütüphanesi'nde bulup tercüme ettiği ‘İbn Fazlan Seyahatnamesi’.

Bu eserin içerisinde, Ebû Dülef Mis’ar bin Mühelhil’in Çin’e yaptığı seyahat hakkında da bir risâle vardır.

Kendisinin ifadesine göre, 942 yılında gerçekleşen bu seyahat süresince uğradıkları yerleri, gördüğü insan topluluklarını kayda geçirmiştir.

Buna göre, Buğraç Türkleri, yani bizim Karahanlılar olarak bildiğimiz topluluk Alevî bir önder tarafından yönetilmektedir. İlk müslüman Türk hakanı olarak bilinen Karahanlı Satuk Buğra Han döneminde gerçekleşen bu seyahat ve Ebû Dülef’in notları son derece önemlidir.

Ancak, çeviriyi yapan Ramazan Şeşen, bu seyahatnamede Alevilikle ilgili anlatımlara itibar edilmemesi gerektiğini bir dip notla belirtmek ihtiyacı hissetmiş. Sünni-mezhepçi tabuları yıkan bu küçücük anekdot çevirmeni rahatsız etmeye yetmiş, anlaşılan.

Şimdi, o seyahatnameden sözünü ettiğim alıntıyı vereyim:

Çiğillerden sonra Buğraç kabilesinin ülkesine vardık. Bu kabile mensuplarının sakalları tıraş edilmiş olup bıyıkları bulunur. Bunların kudretli hükümdarları vardır. Bu hükümdarların Alevî olduğunu ve Yahya bin Zeyd’in neslinden geldiğini söylerler. Onların yanında tezhipli bir mushaf vardır. Bu mushafın üzerinde Zeyd için yazılan mersiyelerden bazı beyitler bulunur. Buğraçlar bu mushafa ibadet ederler. Onlara göre Zeyd Arapların hükümdarı, Ali bin Ebu Talip ise ilahıdır. Başlarına ancak bu Alevînin sülalesinden gelen birini tayin ederler.

(İbn Fazlan Seyahatnamesi, Ramazan Şeşen çevirisi. Sayfa: 85. Bedir Yayınevi)

(Benim notum: Yahya bin Zeyd, dördüncü İmam Zeynel Abidin'in torunudur.)

İkinci belge ise, şu ana kadar, Türklerin tarihten kalan ilk kitabı olarak bilinen Kutadgu Bilig’den bir alıntı yapacağım.

Bizim Yusuf Has Hacib (ulu soylu kişi Yusuf diye bildiğimiz), yani Balasagunlu Yusuf 1070 yılında, yani kendisi yaklaşık 50 yaşlarında iken, Karahanlı hükümdarı Tabgaç Uluğ Buğra Han’a kendisinin o güne kadar bütün bilgi birikimini kattığını vurguladığı bir eser sundu.

Kutadgu Bilig, yani bilgilerin en kutlusu, yararlısı olarak bildiğimiz bu eser, aynı zamanda Türkçe yazılmış ilk siyasetname olarak da kabul ediliyor.

Ancak, kanaatimce bu eseri daha da değerli kılan, Türk halk edebiyatının bilinen en eski manzum eseri olmasıdır.

Yusuf Has Hacib, bu eserinde bir hükümdarın uyması gereken kuralları anlatıyor.

Halk içerisindeki toplumsal katmanlara karşı hükümdarın nasıl davranması gerektiği anlatılırken, 50. bölümde de Alevîlere karşı nasıl davranılması gerektiğine yer veriliyor.

İşte o şiiri beraber okuyalım:

L

ALEVÎLER BİRLE KATILMAKNI AYUR

4336.

er atta öñin beg kişisinde taş

katılğu kişiler bu ol ay kadaş

4337.

olarda biri sawçı urğı-turur

bularnı ağır tutsa kut kıw bulur

4338.

bularnı katığ sew köñülde berü

neñin edgülük kıl baka tur körü

4339.

bular ehl-i-beyt ol habîbka kadaş

habîb sawçı hakkı üçün sew adaş

4340.

için irtemegil ya kılkın tözin

meger tilde teñsiz yorıtsa sözin

(YÛSUF HÂS HÂCİB, Kutadğu Bilig. Sayfa 227. Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları.)

Türkiye Türkçesine çevirisi:

L.

ALEVÎLERİN BİZE KATILMALARINI SÖYLER

(Alevilerin bizden olduklarını anlatan bölüm- Benim notum)

4336

Hizmetkârlardan başka ve beyin adamları dışında,

münâsebette bulunacak kimseler şunlardır.

4337

Bunlardan biri Peygamberin neslidir;

bunlara hürmet edersen, devlet ve saadete kavuşursun.

4338

Bunları pek çok ve gönülden sev;

onlara iyi bak ve yardımda bulun.

4339

Bunlar ehl-i beyttir, Peygamberin uruğudur;

ey kardeş, sen de onları, sevgili Peygamber hakkı için, sev.

4340

Ağızlarından yakışıksız bir söz çıkmadıkça,

onların içini-dışını ve aslını-esâsını araştırma.

(Türkiye Türkçesi: Muhammed Doruk)

Böylece, Karahanlılar devletinde, yani bizim bugün Uygurlar olarak bildiğimiz ülkede, Kaşgar ilinde, 130 yıl arayla Alevîlere dair iki belge buluyoruz.

Bu iki belgenin Türklerin Alevîlik ile ilişkisine dair son derece önemli olduğunu düşünüyorum.

Anadolu'da çeşitli tekkelerin birleşmesiyle ortaya çıkan Aleviliğin kurucusu kabul edilen Hacı Bektaş Veli'nin Horasan'da eğitimini aldığı tekkenin kurucusu olan Ahmet Yesevî ise, Kutadgu Bilig’in Kaşgar Sarayı’nda sunulmasından yaklaşık 20 yıl sonra doğdu.

Dolayısıyla, İbn Fazlan Seyahatnamesi’ndeki ilk bilgi ile Ahmet Yesevî ölüm tarihi arasında yaklaşık 220 senelik periodun Sünni-mezhepçi yaklaşımdan uzak bir gözle incelenmeyi beklediğini belirtmek isterim.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum