TÜRKÇEMİZE CAN VERENLER
06 Mart 2025, Perşembe 17:25Ulu Atatürk, Türk dili konusunda; "Türk milletinin dili Türkçe'dir. Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk, dilini çok sever ve onu yüceltmek için çalışır. Türk dili, Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği nihayetsiz felaketler içinde ahlakının, an'anelerinin, hatıralarının, menfaatlerinin, kısacası bugün kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde muhafaza olunduğunu görüyor. Türk dili Türk milletinin kalbidir, zihnidir." sözleri ile neden dil konusunda hassasiyet gösterilmesi gerektiğini çok iyi ortaya koymuştur.
Alparslan Alp Gazi liderliğinde Selçuklu Türklerinin kazanmış olduğu 1071 Malazgirt Zaferi ile Türkler için günümüz Türkiye toprakları, o zamanın deyimi ile Diyar-ı Rum yeni bir vatan, adeta küçük Asya olmuştu.
Çağrı Bey ve Tuğrul Bey’in kurduğu Selçuklu devleti koca bir imparatorluk olmuş ancak bir yandan da ciddi bir Fars etkisi ile karşı karşıya kalmıştı. Avrupa’daki Latin etkisinin bir benzeri bizlerde Fars etkisi olarak öne çıkıyordu.
Nizamiye Medreselerinin eğitim dili Farsça idi ve Türkçe tamamen dışlanmıştı. Resmi dil Farsça, ilim dili ise Farsça ve Arapça idi. [1] Kaşgarlı Mahmud’un Divanı Lugat’it- Türk’ünü, Yusuf Has Hacib Kutadgu Bilig'ini, Edip Ahmed Yükneki’nin Atabetü'l Hakayık'ını yazdığı o yüksek Türklük bilincine sahip Karahanlı devri kapanmıştı. [2] İşte bu ortamda Türkçe konuşan insanların Farslaşmasına içerleyen Aşık Paşazade Garipname adlı eserinde bize şöyle seslenmişti.
Türk diline kimesne bakmaz idi
Türkere her giz gönül akmâz idi
Türk Dahi bilmez idi bu dilleri
İnce yolu ol ulu menzilleri [3]
Çağrı,Tuğrul,Kutalmış ve Alparslan ile başlayan serüven Keykavus, Keykubat, Keyhüsrev ile nihayet bulmuştu. Bu isimler Farslar’ın İslam olmadan önce hükümdarlarının aldığı isimlerdi ve hepsi birer Şeyhname[4] karakteriydi. Şeyhnamede Keyhüsrev’in babası Siyavuş, Siyavuş’un babası Keykubat ve Keykubat’ın babası da Keykavus’tur.
13. yüzyılın İslam dünyası bakımından en büyük felaketi Moğol istilası idi ve işte Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli tam da bu felaketin ortasında Anadolu’ya gelmişti. Hünkar Hacı Bektaş Veli’nin gelip yerleştiği Anadolu'nun durumu neydi?
Gerek Moğol istila ve cefasının tazyiki, gerekse Selçuklu devletinin sahip olduğu imkânların cazibesi, Anadolu'da muhtelif yerlerden birçok sufi-dervişin toplanmasına sebep olmuştur.
Bunlar içinde, tasavvuf tarihine abide isimler halinde malolmuş, eğitim ve ümit veren tarikat büyükleri vardı. Konya'da Mevlana Celaleddin, Sadreddin Konevi; Tokat'ta ünlü Lema'at sahibi Fahreddin Iraki; Kayseri'de Necmüddin Daye, Amasya'da Babai isyanının öncüsü ünlü Baba İlyas örnek olarak verilebilir.
Bu tablonun zaruri sonucu olarak, Türkistan'dan Suriye'ye kadar çok büyük bir bölgeden hemen her tarikate mensup kişilerin Anadolu'ya akın akın geldikleri görülür. Böylesine karmaşık bir ortamda, böylesine karmaşık bir kitle ve bunların bağlı oldukları fikri-tasavvufi disiplinler arasında bir yığın sürtüşme, çekişme ve ithamın vücut bulacağı, kuşkusuzdur. [5]
Manevi eğitimini Horasan’da tamamlayarak Anadolu’ya irşad eri olarak gelen Hünkar Hacı Bektas Veli velayetnameye göre işte bu yukarıda bahsedilen çekişme ortamına bir son vermek üzere Rum erenlerine baş olarak, Hoca Ahmet Yesevi’nin
“…sen dahi Ruma teveccüh idesin Rûmda ser-mest budelalar ve girçekler cokdur râst meşrebleri ve silsileleri Muhammed Aliye çıkar ammâ tariki kitdur seni Rum erenlerine baş kılduk Sulıca Karaöyüki sana yurt virdük destûrdur ayruk eglenme revâne olgıl didi” Yani “…Sen de Anadolu'ya yönelesin. Anadoluda (aşktan) aklı başından gitmiş dervişler ve gerçek (erler) çoktur. Meşrepleri (Yaratılışları, huyları) sağlamdır ve silsileleri Muhammed Aliye çıkar Ama yol bilmezler (tariki kıttır) Seni Anadolu erenlerine baş yaptık. Suluca Karaöyük'ü sana yurt verdik izin verdik, artık eğlenme yola çık" [6] sözleri ile bir görev sahibi olarak Anadolu’ya gelmiştir.
Bu görev gereği Hacı Bektaş Veli derin bir yakınlığı olmasına rağmen Babai ayaklanmalarına katılmamış [7], Moğollara yakınlığı olan Konya sarayı ve bu sarayla yakınlığı olan ve Farsça eser veren Mevlana’nın Konya’sından ya da Selçuklu Türkiye’sinde Konya’dan sonra en önemli şehir olan Arapçanın hâkim olduğu Kayseri gibi merkezlerden ziyade Moğol İstilasına karşı ittifak kurabileceği Ahilerin de merkezi olan Türkçe’nin hakim olduğu Kırşehir’i kendisine merkez üssü seçmiştir. Zira Kırşehir'de Ahi Evran Veli, Şeyh Süleyman Velî gibi değerler yaşıyor ve Cacabey Medresesi'nde Türk dilini yaşatıyorlardı.
Bu usta bir satranç oyuncusunun hamlelerini andıran strateji, Babai isyanının bastırılması sonrası dağılan ve kurdukları devletin kadrolarının ve tabii ki buna bağlı olarak bir yığın devlet imkânının Fars uyruklu kişilere verilmesinden rahatsız olan Türkmenlerden Kalenderi, Haydari, Yesevi gibi zümrelerden oluşan kitleler artık Hacı Bektaş Veli’ye bağlanmış ve velayetnameye göre Hoca Ahmet Yesevi’nin verdiği görev büyük ölçüde yerine getirilmiş birlik sağlanmıştır. Nitekim artık tüm bu unsular Bektaşi şemsiyesi altında değerlendirilmektedir.
Hoca Ahmet Yesevi’nin;
Sevmiyolar bilginler
Sizin Türkçe dilini
Bilgelerden işitsen
Açar gönül ilini
Ayet hadis anlamı
Türkçe olsa duyarlar
Anlamını bilenler
Başı eğip uyarlar
Miskin Zayıf Hoca Ahmet
Yedi atana rahmet
Fars dilini bilir de
Sevip söyler Türkçeyi [8]
dizeleri ile Türkistan’dan yaptığı çağrı Türkiye ‘de Hacı Bektaş-ı Veli’nin Türkçe yazmış olduğu Besmele Tefsiri ise ses bulmuştur. İşte bu anlayış ile “Arabi / Farisi bilmem dile minnet eylemem” diyen Nesimi, yalın Türkçesi ile bizleri mest eden Yunus Emre eserlerini vermiştir.
Bu öyle bir anlayıştır ki Kaygusuz’a Gülistan adlı eserinde Türkçe’nin kökenini Hz. Adem’e kadar götürerek Tanrı’ya Cebrail’e Adem ile Türkçe iletişim kurması gerektiğini söyletecektir.
Hak buyurdı Cebrail'e var didi
Adem'i cennet içinden sür didi
Geldi Cebrail Âdem'e söyledi
Hak buyruguni âyân eyledi
Cebrail didi: Çikgil Uçmag'dan Adem
Tanrı'nın buyrugu budur iş bu dem
Nice ki söyledi Âdem gitmedi
Cebrail'ün sözini işitmedi
Türk Dilin Tanrı buyurdı Cebrail
Türk Dilince söylegil dur git digil
Türk Dilince Cebrâil "hey dur" didi
"Duru-gel Uçmag'un terkin ur" didi.[9]
Tanrı “Ya Cibril, git ! Adem’e Türki dilince söyle durmasın Cenneti hemen terk etsin” demeden Adem Cenneti terk etmemektedir.
Ey derviş ,mi-dani mi-dani dir durursun ! Sen hiç Türkice bilmez misün ?
diyen Kaygusuz Abdal”…Biz Yalnız Türkçe’yi biliyoruz… Bu dil dünya durdukça duracaktır ve bu dili herkes öğrenecektir”[10] buyurmaktadır. Tabi bu metni doğru anlamak için güzel Muhammed’e sidretü’l-müntehâ’ya kadar eşlik edebilen Cebrail’in neye denk geldiğini de bilmek gerekir.
Hünkar Hacı Bektaş Veli’nin bu millete kazandırdığı en büyük değerlerden biri de mucizeli bir dil olmuştur. Bugün bir Türkçe varsa bu şeceresini Hacı Bektâş Veli’ye bağlayan büyük halk şairlerinin ve bilhassa bunların bayraktarı olan Koca Yunus’un eseridir. Yunus Emre ve ondan sonra gelen sayısız Hünkar Hacı Bektaş Veli gülleri, Türk dilini beste beste işlemişler, geliştirip güzelleştirmişlerdir. [11]
İşte tam da bu neden ile Bedri Noyan Dedebaba Bektaşi Çerağı’nı “O irfanı temsil eder. Hz. Pir’in Horasan’dan bu yana getirdiği, gönüllerde tutuşturduğu, hümanist bir Türklük ve sevgi ışığıdır.” [12] Sözleri ile tanımlamış ve devrinde halkın konuştuğu dil ile kaleme alınan ancak günümüz neslinin anlaması güç olabilecek bazı Gülbankları sadeleştirmiş ve Atatürk’ün vasiyetini yerine getirerek Kuran’ı Kerim’in Türkçe Manzum Mealini tamamlamıştır.
Hakka yürüyen ruhları mutlu ve sevinçli olsun.
Aşk olsun.
[1] Vezir Nizamül Mülk’ün adı ile anılan Selçuklu dönemi medresesidir.
[2] Ayrıntılı bilgi için Namık Kemal Zeybek, Bilgi Çağında Türkçülüğün Esasları s. 90
[3] Namık Kemal Zeybek Allah’a Aşk ile Ulaş Hoca Ahmet Yesevi ve Hikmetleri s.66
[4] Firdevsi'nin eski İran efsaneleri üzerine kurulu manzum destanı.
[5] Yaşar Nuri Öztürk, Tarih Boyunca Bektaşilik s.61
[6] Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları Alevi Bektaşi Klasikleri, Velayetname s. 165
[7]Hacı Bektaş-I Veli ‘nin kardeşi Menteş bu ayaklanmalarda şehit olmuştur. Ayrıntılı bilgi için bknz, Aşıkpaşazade 204-205
[8] Namık Kemal Zeybek, Allah’a Aşk ile Ulaş Hoca Ahmet Yesevi ve Hikmetleri s.68
[9] Abdurrahman Güzel, Kaygusuz Abdal, s.220-221
[10] Türkiye Diyanet Vakfı Alevi Bektaşi Klasikleri, Sarayname s.81
[11] Nezihe Araz , Anadolu Evliyaları s. 259
[12] Doç.Dr. Bedri Noyan Dedebaba, Bütün Yönleri ile Alevilik ve Bektaşilik Cilt 8. S.97
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum