TEKELCİ ALEVİLİK!
21 Aralık 2023, Perşembe 19:24Mevlana Rûmî’nin güzel bir sözü var “hepimiz hem fikir isek, birimiz yeterince düşünmemiştir” der.
Alevilik meselesi, geldiği inanç ve itikâdi bağı inkâr edilmediği sürece hiç bir şahsın, ırkın, ülkenin, kurumun, siyasi ideolojinin veyahut vakfın tekelinde değildir, olamazda.
Muhtar Sakafi, Kerbelâ için kıyam ettiğinde, ordusunda iki Arabın şaka yoluyla Acemli dostlarına sarf ettiği sözlere karşılık “insanı insandan ayırmak Muhammed ve Ali’nin yolunda yoktur, ancak cahillerin işidir” diyerek ikâz eder. Bu konuda şaka yapılmasına dahi izin vermez.
Yol birdir, sürek ise binbir. Bu bakış açısıyla yanaştığı için inanç tarihinde yobazlaşmamış ve kendini sürekli olarak zaman içinde gelişime açık bir inanç olarak etabilize etmiştir.
Hz. Ali, bu konuyu Selmân-ı Farisî ve Ebuzer Giffarî üzerinden şöyle açıklamıştır: “Selmân’ın kalbindekini Ebuzer, Ebuzer’in kalbindekini Selmân bilseydi, birbirlerinin düşmanı olurlardı”.
Her iki erenimiz, Ehlibeyt’e duydukları aşklarını dile getirirken kendilerine has anlatımla ve itikatla topluma da yansıtmışlardır.
Ama, inkâr etmeden, ama yalan katmadan, ama yeni din uydurarak değil.
Farklı ülkelerde, farklı erkan usulünce Alevi inanç kültürü Anadolu’da ki Alevilerden farklı olsa da yine aynı Hak aşıklarımız gibi aşkla yaşamaktalar. Ne siz onlardan fazla Alevi’siniz, ne de onlar bizden fazla Alevi.
Ama, inkâr edenler bu aşkın neresinde???
Hak aşığı erenlerimiz, hakikât deryasında şahit olduklarını ifade etmişlerdir. Kim neyi gördü, aşkından divane oldu, orası azimüşân Allah’ın bileceği haldir.
Malumunuz, AABF yapılanması istemediği kişileri, çalışmaları, kurumları veyahut oluşumları tekfir ederek kurum içinde yazdıkları raporlarında tehdit kabul edip, hedef almaktadır. Kendi aralarında kaleme aldıkları “uyarı yazılarında” kendilerinin dışında gelişen çalışmalara ve yahut oluşumlara alerjik yaklaşmakta ve tehdit olarak tanımlamaktalar.
Halbuki, kişileri, çalışmaları ve oluşumları bu tekelci zihniyetle karalama yerine, kendi başarısızlıklarını analiz edebilselerdi, kendi tabanın neden kendi çalışmalarına mesafeli davrandığını ve neden farklı arayışlara yöneldiklerini daha iyi idrak edebilecekler. Fakat, derler ya “kendileride yedikleri naneyi iyi biliyorlar”.
Alevilik denilince kırk kafadan kırk farklı ses çıkardınız. Kurumlarınızda dede olmayanı dede, sosyolog olmayanı sosyolog, sözde teolog olanı ise bilime aykırı anlatımlarıyla baş tacı ederek çelişkili ve inkarcı anlatımlarına yer verdiniz.
Bu çelişkili anlatımlar ve inkarcı yaklaşım, azıcık bilimsel çalışan ve düşünebilen insanlarımızın dikkatinden kaçmadı. İşte, tam da bu yüzden insanlar sizlerin kurumsal bünyeniz içinde ve dışında farklı arayışlara gitti. İçinizde yer bulamayan canlar üyeliklerine son verdiler. Kimi evinde, kimi yeni arayışlar içinde, kimi yeni oluşumlarla kavgadan/sizden uzak inancını yaşama çabası içinde.
Sürekli bir “mağdur edebiyatı” ve “düşman yaratma” çabası içindeler.
Sürekli ötekikeştirme psikolojisi çabaları var.
Sürekli ajitasyon fırsatı aramaktalar.
Alevi inanç toplumunun yaralarına merhem olmaktan ziyade daha fazla yaralar açtınız. Özeleştiri yapmayı öğrenin ve yapın. Misal en basit şekliyle bir ayna tutunuz yüzünüze, biz nerede nasıl hata ettik deyiveriniz kendinize.
Bunu yaparken, hayali düşman yaratarak hedef seçmeyin. Olumsuz düşünce olumsuz sonuç getirir.
Bu aslında psikolojik bir durumdan ziyade, psikolojik rahatsızlık meselesidir. Kurum şahıs olsa idi, acilen bir psikoloğa görünmelerini tavsiye edebiliriz.
Özü doğru olanın taşıdığı odun düz olur, yamuk olmaz içinde. Yunus misali, taşıdığı odunda kusur olmazdı. Özü doğru olanın, işi de sözü de doğru olur.
George Jerdac Seman, Hz. Muhammed ve Hz. Ali’yi anlatırken, onların ekonomi, yönetim ve inançsal konularda dahi tekelci olmadığının altını çizer, hristiyan bir araştırmacı yazar olarak.
Bugün bazı kurumların kendilerini herşeyin üstünde olduğunu görmesi ve bu faşist düşünce tarzıyla kendi gibi düşünmeyenleri tekfir ederek hedef haline getirmeleri üzücüdür.
Naçizane size tavsiyem, bir öteki ve kara listenizde olan, hatta gittiğimiz yerleri önceden arayıp hakkımızda nahoş iftiralarda bulunduğunuz biri olarak, çalışmalarınızda şeffaf bilimsel olun derim.
Kaynaklarınızı ve referans aldıklarınızı açıkça gösterin.
Eğitimcilerinizin anlattıklarıyla kaynak gösterdikleri birbirini tutsun.
Bir yandan yedi ulu ozanı yüceltirken, diğer yandan aramıza girmiş “şii asimilasyoncuları” diyerek inkâr etmeyin.
Eğitimcileriniz çalışmalarında samimi olsunlar, örneğin kayıt yapılmasına izin versinler. Korkak olmasınlar! Anlattıklarının arkasında dursunlar.
En son “Delil Akademisinde” anlatmaya çalıştığınız sahte tarihçiliğe bir daha akademisyenlerin itiraz edemeyeceği doğru bilgiler sunun, ısmarlama makaleler olmasın.
Malum, Markus Dressler sizi fena azarlamıştı son seferinde.
MAALESEF AVRUPA ALEVİ YAPILANMASI OLARAK BİRLİK ŞİARINA ZARAR VERDİNİZ, DAHADA AYRIŞTIRDINIZ.
Bu realiteyi kabul ederseniz 1-0 önden başlamış olursunuz.
Çuvaldızı önce kendinize, iğneyi sonra başkasına batırın.
Ama doğru söyleyeni dokuz köyden kovmak, size huy olmuş…
Aşk ile Hû
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum