İstanbul
21 Kasım, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    34.81
  • ALTIN
    2412.9
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66248.09$

SÖMÜRGE TEORİSİNİN SONU: İŞBİRLİKÇİ OLMAK

25 Ekim 2024, Cuma 12:45
Konuya yabancı olanlar başlıktaki sömürge teorisinin ne olduğunu bilmeyebilirler. Ya da genç nesil yetmişli yıllarda yapılan konu ile ilgili tartışmaları okumamış olabilirler. Bu teorinin içeriğini kavramadan PKK'nın yaptığı eylemlerin analizini ya da mantığını anlayamayız. O halde, bu teori nedir? Neyi savunmaktadır?

“Sömürge” teorisi yetmişli yıllarda çokça tartışılan bir teori ve görüştü. Bu tezi savunanlar, "Marksist" solun büyük çoğunluğunu oluşturuyordu. Geçmişte bu tezi savunanlar bugün de PKK ve türevlerinin yanında yer almaya devam etmektedirler. Bu teori, kısaca şunu savunuyordu: 

“Kürtlerin yaşadığı bölgeler (Kürdistan) egemen devletlerin işgali altındadır. İşgalciler, Türkiye Cumhuriyeti, İran, Irak ve Suriye'dir. Baş düşmanlar bu devletlerdir. Bu devletlere karşı, silahlı kurtuluş mücadelesi meşru bir haktır. Bunu da ulusların kendi kaderini tayin hakkından almaktadır. Baş düşmanlara karşı, bütün devletlerle iş birliği yapmak ve onların desteğini almak hakkımızdır." 

PKK ve bu teoriyi savunan diğer sol örgütler, bu tezleri “Marksist" ve " Leninist “ tezler olarak sundular. Peki, bu tezler gerçekten öyle miydi?

1- Sömürge ülke Teorisi:

Marksist doktrine göre, bir devletin sömürgeci olabilmesi için; kapitalist bir ülke ve aynı zamanda emperyalist olması gerekir. Peki, Türkiye, İran, Irak ve Suriye hem kapitalist hem de emperyalist bir ülke midir? Bırakın emperyalist olmayı, kendileri emperyalizmin tehditi, bazıları da bugün maalesef  emperyalistlerin işgali altındadır. Sömürgesi olan devletlere baksalar her şeyi aslında görebilecekler. Lenin’in birinci dünya savaşı sırasında Osmanlı devleti ve sömürgeciler için söylediklerine baksınlar. Sömürgeciler, ABD, İngiltere, Hollanda, Fransa, İspanya, Portekiz, İtalya gibi kapitalist ve emperyalist ülkelerdi. Lafla, sözle bir ülke emperyalist olabilir mi ? Bu teori, gerçek sömürgeci ve emperyalistleri perdelemeye hizmet eden bir teoridir. Bu tezi savunanların bugün hangi noktaya geldiğini aşağıda açıklayacağız.

2-Baş düşmanlar bölge ülkeleridir. Onlara karşı herkesle iş birliği yapılabilir:

Bölge ülkelerini baş düşman olarak gören bu teorinin savunduğu mantığın vardığı sonuç ortadır. Eğer, bölge ülkelerini baş düşman alırsanız, emperyalizmin beş yüz dolarlık maaşlı askeri olursunuz. ABD'nin çıkarları için savaşırsınız. Emir, komuta da onlarda olur. Onlar ne emir ve hedef verirse, onların talimatlarını yerine getirmek zorunda kalırsınız. ABD, kendi vatandaşlarına üç bin dolar maaş verirken, PYD -PKK'nin Suriye’de sahaya sürdüğü militanlara da beş yüz dolar maaş ödemektedir. Sonuçta, beş yüz dolara ABD'nin paralı askeri olursunuz. Sizi de hayali bir devlet vaadi ile uzun süre bölge ülkeleri üzerinde kullanabileceği bir sopa olarak sallayacaktır. 

ABD'nin, El kaide, İŞİD gibi örgütleri kurup, bölgeyi ele geçirme operasyonlarına kılıf yaptığını gazete okuyan herkes bilir. Hala bunları anlamayan varsa, onların iyi niyetinden şüphe etmek gerekir. ABD, kurduğu ve örgütlediği bir örgütü, bir yenisi ile değiştiriyor. Onun da kullanma süresi dolunca, diğerlerine yaptığını ona da yapacaktır. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. O halde, sonucu nasıl değerlendirmek lazım? Emperyalizmle iş birliği yapana sol terminolojide ne denilir?  "İşbirlikçi" denir. Bu sol görünümlü olunca işbirlikçi olmaktan muaf mı oluyor? Kesinlikle hayır. 

3-Kürdistan işgal altındadır:

Söz konusu bölge ve şehirleri, kim ve ne zaman işgal etmiş? İleri sürdükleri bölge birinci dünya savaşından önce Osmanlı imparatorluğuna aitti. Osmanlı devleti millet temelinde değil, ümmeti esas alan ve resmi dini de İslam olan bir imparatorluktu. Feodal, yani tarım ve hayvancılığın hakim olduğu bir ekonomiye sahipti. Diğer bir deyimle, kapitalist ve emperyalist bir ülke değildi. Kürt halkı da diğerleri gibi aynı haklara sahipti. Yani, İngilizlerin ve Fransızların Afrikalı siyahilere yaptıkları gibi, Kürt halkı esir alınıp, köle pazarlarında satışa çıkarılmadılar. Ya da zorla şeker kamışı tarlalarında çalıştırılmadılar. Osmanlı Devleti, oradaki yönetimi tamamen Kürt beylerine bırakmıştı. Üstelik, Osmanlı devletinin kendisi de yarı sömürge durumundaydı. Bunu Lenin de yazılarında belirtmektedir. Eğer bir baskıdan bahsedilecekse, feodal beylerin halka yaptıkları vardır. Ağa ve beylerin bölgedeki hakimiyeti hala devam ediyor. Nedense, bu sözde Marksistler Ondan hiç söz etmiyor. Hani, Marksiszm işçi ve köylü sınıfın temsilcisi ve savunucusuydu?

Yetmişli, seksenli ve doksanlı yıllarda Kürt halkının üzerinde baskılar vardı. Doğrudur, ona da ayırım yapılmadan, hepimiz o baskılara karşı çıktık ve demokratik haklarını savunduk. O dönemde, Kürtçe kaset dinlemek bile yasaktı. İnsan haklarından ve demokrasiden yana olanlar, bunlara karşı çıktı ve bugün Kürtçe TV, Radyo, gazete kurmak ve yayınlamak serbestse, o mücadelelerin katkısı ile oldu. Bu mücadeleler inkar edilebilir mi?

İşgal terimini kullananlara soruyorum: batıda milyonlarca Kürt kökenli vatandaşımız bulunuyor. O zaman, batı da “Kürtlerin işgali altında” mı diyeceğiz. Kürt kökenli vatandaşlarımız bugün Türk kökenlilerle aynı haklara sahipler. Kürt köylüsünün ürettiği buğdaya da Türk kökenli çiftçinin ürettiği buğdaya da aynı taban fiyat verilmektedir. Kürt kökenli işçi de Türk kökenli işçi de aynı asgari ücreti almaktadır. Ezilme ve sömürülme varsa; bu herkes için geçerlidir.

Ayrıca şunu da belirtmekten geçemeyeceğiz. Ülkemizi işgal edenlere karşı yapılan savaşlarda, birlikte mücadele edilmedi mi? Çanakkale'de, Erzurum'da, Maraş'ta ve Urfa'da emperyalist işgalcilere karşı verilen savaşta şehitler verilmedi mi? Emperyalistler Kürt, Türk ayırımı mı yaptı? Bağımsızlık savaşında hem Kürt hem Türk ve diğer halktan insanların kanı akmadı mı? Bu saçma, bir o kadar da mantıksız olan “İşgal” ve “Sömürge “teorisine aklı başında hangi insan inanır? Bunu körü körüne savunana vatansever, yurtsever, solcu denilir mi?

4- Ulusların kendi kaderini tayin hakkı:

Sovyet devriminin lideri Lenin, bu ilkeyi yirminci yüzyılın başında Avrupalı emperyalistlerin işgalinde olan sömürge ve yarı sömürge durumundaki ülkelerin bağımsızlıklarını elde etmeleri için savunmuştur. Bizim gibi ülkelerdeki hareketler için söylememiştir. O dönemde Afrika, Asya ve Güney Amerika'da çok sayıda ülke, İspanya, Portekiz, Hollanda, Fransa, İngiltere ve ABD'nin ya işgali ya da sömürgesi durumundaydı. Lenin, Osmanlı devleti için "yarı sömürge" deyimini kullanmıştır. Kendisi yarı sömürge olan bir devlet, emperyalist ve sömürgeci olabilir mi?

Çanakkale-Gelibolu yarımadasının işgalinde İngiliz ordusunun yarısı, sömürge ülkelerin askerlerinden oluşuyordu. Bugün o ülkeler bağımsız birer devlet olmuşlardır. O günkü dünya haritasına baksalar bunu çok rahat görecekler. Çin, Hindistan, Kore, Vietnam gibi ülkeler buna örnektir. Bu ülkeler, o yıllarda batılı emperyalistlerin sömürgesi durumundaydı. Lenin, sömürge durumunda olan bu ülkeler için "Ulusların kendi kaderini tayin etme" ilkesini savunmuştur. Osmanlı devletinin durumunda olan ülkeler için değil. Ancak, niyet başka olunca her şeye bir kılıf uyduruluyor. İnsanlar da söylenenlere inanabiliyor.

EMPERYALİSTLERE ALET OLMAYIN

Sonuç olarak, bu tezlere dayanarak, terör eylemleri yapanlara ve emperyalistlerin piyonu durumuna düşenlere şu çağrıyı yapmalıyız:

Emperyalistlerin paralı askeri olmayın. Bu, Anadolu topraklarında yaşayanlara yakışan bir tutum değildir. Öz eleştiri yapın. Sömürge teorisinden vazgeçin. Batılı emperyalistler bugün var, yarın yoklar. Bizler, yine bölgede birlikte yaşamaya devam edeceğiz. Onların bölgeyi ele geçirmek için halkları birbirine kırdırma politikalarına alet olmayın. Bölge ülkeleri İran, Türkiye, Irak ve Suriye kendileri için tehdit olarak gördükleri "Kürdistan" görünümlü ABD taşeronu bir devletin oluşumuna ve devamına kesinlikle izin vermez ve vermeyecektir. Kürt halkının menfaati de bölge ülkeleri ile birlikte barış içinde bir arada yaşamaktan geçmektedir. Batılı emperyalist devletlerin desteği ile bir devlet kurmada ısrar etmek, en fazla Kürt halkına zarar verecektir. Bunu görmek için kahin olmaya gerek de yoktur. Birinci dünya savaşı sırasında Ermeni milliyetçisi Taşnak ve Hınçak partilerinin izlediği yolda ısrar etmek, felaketlere ve çok büyük ızdıraplara yol açacaktır. Ermeni kökenli gazeteci-yazar Hrant Dink’in o dönemle ilgili Malatya’da yaptığı konuşmayı tekrar tekrar okumanızı öneriyorum.

Emperyalistlerle iş birliği yaparak, Osmanlı devletine savaş açan Hınçak ve Taşnak Ermeni Milliyetçisi partiler, masum Ermeni halkının acı çekmesine ve yurtlarından ayrılmasına neden oldu. Siz de aynı yoldan ısrar etmeyin. Yüzlerce yıldır birlikte yaşamış, kader birliği yapmış halklar olarak gelin, bölgemizi daha modern, daha uygar, refahtan herkesin eşit pay aldığı ülkeler yapalım. Hatta, daha da ileriye giderek, bölge ülkelerinin ortak pazarını kuralım. Nerede bir haksızlık ve ayırım olursa, hep birlikte karşı çıkalım. Birlik ve beraberlikten güç doğar. O zaman hiçbir güç de ülkemiz ve bölgemiz üzerinde oyunlar kurmaya cesaret edemez. Ülkelerimizin ve bölge halkının da bizden beklediği budur.

 

 

Yorumlar

  • yorum avatar
    Kamil
    25-10-2024 16:16

    Hamdullah bey,tespitlerinize aynen katılıyorum.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum