İstanbul
22 Ekim, 2024, Salı
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    34.81
  • ALTIN
    2412.9
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66248.09$

SERÇEŞME HACI BEKTAŞ VELÎ -3

14 Ekim 2024, Pazartesi 19:48

“Konuya okur düzeyinde ilgi duyanlar, Kuzey Mezopotamya yöresi ile Türkmenlerin bir ilgisinin olamayacağını düşünebilirler. Çünkü; günümüzde bu yörede Türkmen nüfus, yok denecek kadar azdır.

Oysaki: Baba Resul olayının ortaya çıktığı on üçüncü yüzyılda Kuzey Mezopotamya yöresi Türkmenlerin önemli yurtlarından biriydi. Türkmenlerin bu yöreyle ilk tanışması 1042 yılındadır.”1

“Anadolu’ya ilk “Ehlibeyt sevgisini” ve “tevella- teberra” inancını getiren Hacı Bektaş Velî’dir.”2

“Oğuz eli, 24 boydan oluşan bir göçebe yaşamı sürdürüyordu. Her boyun başına “bey” unvanlı soylular ve beylerin yanında kırk arkadaşı vardı… Bu oğuzlara Yavgulu Oğuzları veya Irak Oğuzları da denmektedir. Tuğrul Bey dönemindeki kimi beylerinin adı Kızıl, Göktaş, Bektaş, Boğa, Mansur, Oğuzoğlu ve Anasıoğlu’dur.”3

Bu noktada vilâyet-nâme’de geçen Hacı Bektaş Velî’nin kenarından geçtiği nehrin balıklarının ona selam vermeleri ve Arslanları taşa çevirmesi ile ilgili menkıbeleri *, mantıksal açıdan değerlendirdiğimizde, bunun bize Anadolu’da uğradığı bazı yerlerle ilgili ipuçları verebileceğini düşünebiliriz.

Örnek olarak burada sözü edilen balıklar, muhtemel olarak Fırat nehrinin balıklarıdır. Bu durum, Hacı Bektaş Velî’nin Fırat nehri ve çevresine uğradığını gösterebilir. Yine Arslanların taşa çevrilmesi menkıbesi ise, muhtemel olarak Hacı Bektaş Velî’nin Maraş kalesinin Arslanlı kapılarından geçerek yoluna devam ettiğine işaret edebilir. *”4.

Aynel Arus Efsanesi: “Urfa’nın elli km. güneyinde, Harran’ın yirmi km güney batısındaki bir su kaynağında konaklarlar. Hz. İbrahim (a.s.) ve Hz. Sara’nın evlilik töreni burada yapılır. Evlilik töreninin yapıldığı yere ‘düğün gözü’ anlamında ‘Anel Araus’ denmiş, halen de halk arasında bu isimle anılmaktadır.

Bir diğer adı ise ‘Ayn Halilü’r Rahman’dır. Halilü’r Rahman kaynağı ve gölü anlamındadır. Bunun yarısı Urfa’nın Akçakale sınırında, yarısı da Suriye’de kalmış olan bu su kaynağı bir vaha görünümünde olup, Hz. İbrahim makamı olarak bilinmekte ve ziyaret edilmektedir.”5

Deniyor. Oysaki, Burada her iki menkıbe de saha araştırması eksikliğinden balıkların Fırat nehri, heykellerin ise Maraş ilinde olduğu yanlış bir yorumlama olsa gerek. Asıl gerçek Aynel Arus veya Urfa Balıklıgöl olabileceği gibi heykeller ise Urfa Suruç ilçesi Suriye hudutları içerisinde kalan aslan heykelleri olsa gerektir.

“Tarihi Arslantaş Heykelleri ise: Eski Suruç şehrinin etrafını çeviren surların tek kalıntısı olan Suruç’un Güney kapısının iki tarafında yer alan 1 M. Eninde, 2.m uzunluğunda bulunan iki aslan heykelidir. Heykeller halen Suriye sınırları içerisinde kalan Rıslantaş köyündedir. Suruç’a uzaklığı 15 km.dir.”6.

Bu tarihî ve menkıbevi bilgilerin su kültü ile ilgili olduğunu teyid eden asıl coğrafî gerçek ise şudur ki, Diyarbakır’da Ali Pınarı bunu da yine Evliya Çelebi’nin şu gözlemlerinden anlıyoruz:

Hasan Padişah Nâm-ı Diğer Balıklı Zaviyesi: “Bugün için yıkılmış olan bu yapı, Balıklı mahallesinde ve Balıklı Mescid’in yanında idi. Diyarbakır Dış Kalesi’nin kuzey-batı köşesinde bulunan zaviye, büyük bir ihtimalle Uzun Hasan zamanında ve XV. Yüzyılda inşa edilmiş olmalıdır. - Evliya Çelebi’nin verdiği bilgilere göre bu tekke, Bektaşî tekkesi idi. * Dolayısıyla bu dönemde, söz konusu zaviyenin Diyarbakır’da itibarlı bir yeri olduğu görülmektedir.”7   

Ahmet Yesevî’nin direktifleri ile düşülen bu tozlu yollarda Ahiyan-ı Rum grubu gönül erenleri de menzil aldılar. İşte bu kırk erenden biri olan, Ahi Evran-ı Veli’nin de Urfa’ ya geliş güzergahını kaynaklar Balıklı Göl ile ilgili şu şekilde aktarmaktadır;

1236 Ekimin İlk Cuması: “Van gölünü gerilerde bırakıp Bitlisi geçinceye dek kervanda her şey yolunda idi. Uzak diyarlardan, Horasan ellerinden geliyorlardı.

Diyarbakır - Urfa - Çukurova... sonrada  Konya...

1241 Bahar ve Yazı: Yorgun görünüşlü heybetli yolcu, yolları ne güzel biliyordu. Dereler, geçitler, dağlar aştılar. Hanlar Kervansaraylar, derken bir büyük kente ulaştılar. Mahmud’u etkileyen ilk büyük kent oldu burası. Ne kadar çok evi ve de insanı vardı buranın… uzun uzun yüksek. Duvarları, koca koca kapıları da vardı. Kulağında silinmeyecek bir isim kaldı yavrucağın Diyarıbekir!.. Sonra yine yol… Bir başka kente geldiler. Burası da büyüktü, burası da kalabalıktı. Camiiler, havuzlar, su yolları vardı, yeşillikleri boldu hele o Balıklar ne idi öyle!...

Ekmek attı marul attı, uzun uzun seyre daldı... Ve de küçük Mahmut burada Nemrud’ un öyküsünü, İbrahim Peygamberin, Nemrud kızı Anzelha’nın hikayelerini de dinledi, ama ne kaldı ki kulağında... Belki birkaç isim...                                                                                                            

Büyük kentler peşpeşe idi. Urfa’dan çıkınca bir geniş akarsu kenarına geldiler. Birecik’te Fırat nehrini bulmuşlardı. Coşmuştu Fırat! Durup dinlensin diye bir hafta, beklide on gün beklediler.”8.

Evliya Çelebi’nin verdiği bilgilere göre Urfa Balıklıgöl’ün Osmanlı padişahı IV. Murad ile ilginç bir hatırası da vardır.

“Halilü’r-rahman’dır kim içinde bin elven mâhîler şinâverlik ederler. Hatta Sultân Murad Han-ı Râbi efendimiz Bâğdad fethine giderken bu âsitâne ziyaretine gelüp temâşâ ederken iki aded mâhî sayd etdürüp guş-larına birer altın mengûş geçirmişlerdir… Bu âsitâne-i kübrâdır. Şeyhi Hazret-i eş-şeyh Alî Efendi yârândan ârif-i billâh sofra sahibi garibü’d-diyar muhibbi bir Er, srever-i hünerver sâhib-i nefes, pişvâ-yı târik, âmil-i sıdik, âlim-i tahkik kimesne idi.”9.

Evliya Çelebi’nin verdiği bu bilgiler de Balıklıgöl’ün öneminden ziyade, buradaki asitane (dergâh)’nin postnişini Karaköprülü Ali Baba her ne kadar Osmanlı yazınında şeyh olarak öne çıkarılıyorsa da onun, asıl adı, unvanı ve sıfatını “er” olarak vurgulaması dikkat çekicidir.

“Bektaş, Hazreti İbrahim Halil seccadesinde otururdu. Zira evliyanın her biri, bir peygamber seccadesinde oturur. Onun huyu ve ahlakı ile anılır. Diyarbakır ve Mardin çevresinde yaptığımız alan araştırmalarından elde edilen bilgilerde. Bu bilgiler Vilâyetname’nin atladığı kısımları anlamamızı kolaylaştırmaktadır. Diyarbakır Alevileri arasında bulunan ocaklardan bir tanesi Beyazıd-i Bestan’dır.

Ayrıca Mardin Derik Sultan köyünde Dede Kargın’ın türbesi ve bu ziyarete yakın Şanlıurfa Viranşehir Sergen köyünde de Hacı Bektaş’ın türbesi bulunmaktadır. Ayrıca bu köyler arasında Aslan Baba ve Gürgür Baba’nın da türbeleri ve makamları vardır.”10.   

Tespiti, Hacı Bektaş’ın da Urfa Balıklı Göl’e veya Fırat kenarından geçtiğine veya birleşen dere ve çayların Fırat’a döküldüğü yere işaret eder görünmektedir.

Hacı Bektaş İbrahim Halil seccadesinde oturduğundan, Urfa’da Fırat nehri veya Balıklıgöl’e gelmesi ile balıkları selamlaması daha anlamlı ve mantıklı görülmektedir.

Dede Garkın’a gelince; “Dede Garkın, Rum’a gelmiş ve Mardin yakınlarını yurt edinmiştir. Buraya iki günlük uzaklıktaki Abdülaziz dağında geyik otlatmıştır.”.   

Zamanla yörede “geyik derisi taç” takma konusunda Dede Garkın Ocağı ile Şah İbrahim Ocağı arasındaki ihtilaf, Hacı Bektaş Velî’ye intikal ettirilmiş, Hacı Bektaş yukarıda Dede Garkın’ın geyik çobanlığını öne sürerek geyik derisi taç takmanın Dede Garkın Ocağı’nın hakkı olduğuna karar verip, iki ocak arasındaki ihtilafı kaldırarak barıştırmıştır. Bu onun barış güvercini sıfatını da simgeleştirmiştir.

“İbrahim Hacı geyik derisi (börke) giyerdi. müridlerine de geyik derisi başlık dikip giydirdi. Hacı İbrahim dünyadan ahirete göçtükten sonra Dede Garkın oğulları gelip İbrahim Hacı’nın oğullarına “Bu geyik derisi börk, meşhur Dede Garkın’ındır. Siz bunu nerden aldınız?” dediler.

Onlar “Atamız İbrahim Hacı’ya Hz. Hünkâr tekbirleyip safanazar etmiştir. Bizim meşrebimiz Bektaş’tandır.” Dediler. Dede Garkın oğulları inatlaşıp “Bektaşilerin başlığı elif ve Hüseynidir.” Bu geyik derisi börk meşhur Dede Garkın’ındır.” diye aralarında çok tartışma oldu. Sonunda mecburen geyik derisi börkü çıkarıp verdiler. Ancak İbrahim Hacı’nın ilk meşrebinin Hz. Hünkâr’dan olduğu gerçektir.”.

Hacı Bektaş Velî’nin bu iki ocak arasındaki sorunu barışla sonuçlandırdığını Hacı Bektaş Velî’nin portresinde kucağındaki aslan ve geyik resminden anlıyoruz: “Bu portrede Hacı Bektaş Velî, sağ koluyla geyiği tutmakta, sol koluyla da küçük aslanı okşamaktadır. Bu portre, Alevi-Bektaşi kültürel belleğinde Hacı Bektaş Velî’nin hem şefkatini hem de gücünü simgeler.”11.       

Bektaş’ın yöre ile ilgisin bir nedeni de “Bektaş, Hazret-i İbrahim seccadesinde otururdu. Zira evliyanın her biri, bir peygamber seccadesinde oturur.”12        

2- Şanlıurfa Halil’ür-rahman Balıklı göldeki balıkların deyim yerindeyse izleyicileri selamlama görüntüleri. (Yukarıda sözü edilen Fırat balıklarının Bektaş Veli’yi selamlamaları  söylemi ile örtüşür.)

*****

1- Hamza Aksüt, Mezoputamya’dan Anadolu’ya Alevi Erenlerin İlk Savaşı (1240)”, Yurt Kitap-Yayın, Ankara, 2006, s.115; * Adnan Çevik, XI-XIII Yüzyıllarda Diyar-ı Bekr Tarihi, s.173-175,180

2- Baki Öz, “Bektaşilik Nedir? (Bektaşilik Tarihi)”, Der Yayınları, İstanbul, 1997, s.56; * M. T. Oytan, “Bektaşiliğin İçyüzü, s. 50; Birdoğan (1990), s.316.

3- Nejat Birdoğan, “Anadolu’nun Gizli Kültürü Alevilik”, Hamburg Alevi Kültür Merkezi Yayınları, Hamburğ, 1990, s.20-30

4- Prof. Dr. Harun Yıldız, “Geleneksel Algıdan Gerçekliğe Hacı Bektaş Velî”, Çizgi Kitabevi, Konya, 2016, s.118-119; * Fahrettin Kırzıoğlu, nşr. (Osmanlı Tarihi), I, İstanbul, 1949), s.394-121-122; Âşıkpaşazâde, 204-205; Gölpınarlı, Vilâyet-nâme, s.17.

5- Mehmet Kurtoğlu, “Urfa Efsaneleri”, Şanlıurfa Valiliği İl Kültür ve Turizm müdürlüğü Yayınaları, Efsane Ajans, İstanbul, 2008, s.110; * Mehmet Oymak, Hz. İbrahim Halilullah ve Urfa, s.31-32

6- Suruç Kaymakamlığı ’96 Suruç İlçe Yıllığı, Acar Organizasyon Ltd. Şti., Ankara, 1996, s.34

7- Doç. Dr. İbrahim Yılmazçelik, “XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır (1790-1840)”, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1995, s79

8- Refik H. Soykurt, “Ahi Evran”, San Matbaası, Ankara 1976, s.16-20-21; * Günümüzde Urfa Sipahi pazarı Cuma günleri Ahi duasıyla açılmaktadır: “…Ölçüde hile yapmayın, tartıda hile yapmayın, kalitesiz malı kalitelidir diye satmayın, kefili olmada mal alıp satmayın, sonra hırsızlık mal çıkar…” denir.

9- Prof. Dr. Nurettin Gemici, “Evliya Çelebi Seyahatnâmesinde Urfa”, Medeniyetler Beşiği Orta Doğu ve Şanlıurfa Uluslararası Sempozyum Bildirileri 11-12 Mayıs 2017, Şanlıurfa, s.217

10- Ahmet Taşğın, “Hacı Bektaş’ın Ruma Gelişi ve Karaca Ahmed ile Karşılaşması”, Dipnot Yayınları, Ankara, 2010, s.61-58; Saltık Gazi Destanı, Hazırlayan Necati Demir-Mehmet Dursun Erdem, Cilt 1-2-3, Ankara, Destan Yayınları, 2007, s.294-295; Hamza Aksüt, “Anadolu Aleviliğinin Sosyal ve Coğrafi Kökenleri”, Art Basın Yayın Kültür Hizmetleri, Ankara, 2002, s.61

11- Hüseyin Dedekargınoğlu, “Dede Garkın Süreğinde Cem”, Yurt Kitap-Yayın, Ankara, 2010, s.26-27

12- Ahmet Taşğın, “Hacı Bektaş’ın Ruma Gelişi ve Karaca Ahmed ile Karşılaşması”, Dipnot Yayınları, Ankara, 2010, s.61

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum