İstanbul
19 Eylül, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    34.81
  • ALTIN
    2412.9
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66248.09$

RUHSUZ VE HEYECANSIZ ALEVİLİK

14 Nisan 2024, Pazar 18:29

Şapşal yılan, kendi kendini yermiş!

Aleviler içinde sürekli kısır tartışmalar yaratılıyor.

Bayram günü gelir, bu bizde yok denir.

Oruç gelir, bu bizde yok denir.

Mitsel bir olay anlatılır, biz masallara inanmayız derler.

Tarihten örnek verirsiniz, doğru olduğunu nereden biliyorsunuz, derler.

Hadi inancımızın teolojik meselelerini bir yana bıraktım, 30 sene evvel köyümüzde veyahut mahellemizde beraber aynı heyecanı yaşadığımız geleneğimizden örnekler sunuyorsun; önce evet ve ardından çok klasik aynı söylem “bizde yohh”…

Yafta hazır, “bizi asimile etmek için DEVLET AJANLARININ uydurması” deniliyor.

Ya Hû, sen bırak 100 veyahut 1000 sene evvelini, sen çocukluk anılarını silmişsin.

İlk Alevilik ile alakalı kitabı okuduğumda henüz 10-11 yaşlarında idim. Hacı Bektâş-ı Velî’yi anlatan bir küçük kitapçıktı. İki taraflı dede ailesi olmamız sebebiyle ister istemez geleneğimizdeki bir çok anlatımı zaten görüyordum. Türkiye’de ortaokul 3. sınıfa kadar öğrenim gördüm, tabi haftada iki defa din ve ahlak dersimiz vardı. Çocukluk aklı işte, bazen ezberlememiz gereken dua ve ayetler oluyordu. Bende aklımca işin şamatasında oluyordum. Rahmetli dedemin yanında ders çalışırdım bazen, o da şamata yaptığımı duyunca uyarırdı, derdi “Ali’m, bunlar bizim, lanet Yezid’e bırakmayın”.

Rahmetli dedem Haci Mille, daha henüz katarakt olmamıştı, biz küçüktük ve rahmetli babam genelde yurtdışında olduğundan sabahları erkenden kalkıp bize gelirdi. Elini öptürürdü, şeker verirdi veyahut kurban bayramı ise sabah güneş doğmadan evvel kurbana abdest aldırıp dualadıktan sonra tığlardı. Bizlerin alnına kurban kanından sürerdi, kazadan-beladan korunmamız için kısa tercüman okurdu.

Biz biraz daha büyümüş, kendisi ise katarakt olduğu için görme duyusunu yaşlılıkla beraber yitirmişti. Yanına giderdik, elini öperdik.

Hani bunlar yaşadıklarımız. Bu anılar kolay kolay unutulmuyor. Rahmetli dedelerim, Oli Dore Dede ve Haci Mille Dede gerçek birer alevi aydın dedeleriydi. Türkçe, Kürtçe, Farsça, Arapça dillerine ve Osmanlıca yazısına hakimlerdi. Farklı Hak aşıklarından nefesleri okurlardı, Kur’an-ı Kerim ve Buyruk yazmalarına hakimlerdi. 1982 darbesinde babam dedeme ait iki çuval kitabı götürüp tarlaya gömmüş, verilen cezalardan dolayı.

Dedem, Oli Dore Dede köy köy dolaşıp insanlara okuma-yazmayı ve Kur’an öğretmiştir.

Bunu neden yazıyorum, çünkü köyümüzde dedelerinin aynı bu minvalde öğrettiği akrabalarımız vardı ve bırakın eli, bu şekilde yetişmiş görmüş ve geleneği yaşamış kişinin kalkıp inkâre gitmesi açıklanamayacak bir durum.

Rahmetli dedemin babası Miste Mille (Mollah Mustafa Dede) eğitim verdiği dede evlatlarına özellikle vurgularmış “el çocuğu yanlış yapar, yanlış okur, ama siz Ehlibeyt evladısınız, siz doğrusunu yapmak zorundasınız” dediğini rahmetli mürşidim Alî Hasan Pir (Ali Canpolat) bize anlatırdı.

Aleviler içine sırf algı üzerinden yapılan tahribat ve inkârcılıkla gelmiş-geçmiş tarihi, geleneği, kaynakları, töresi, erkânı ve her neyi varsa inkâr edilmekte.

Doğrusunu aktaranlar bilinçli ve gayet edepsizce afaroz edilmekte.

Öyle çok geriye gitmek gerekmiyor, gelin bir 30 sene öncesine gidelim, bakalım hafızamızda-anılarımızda ne var. Şöyle gözümüzde bir canlandıralım, neler hatırlıyoruz.

Siz, inancımızın teolojik kısmını bir tarafa bırakın, ama sadece geleneğe bakalım, NE GÖRÜYORSUNUZ?

Bu kadar mı yabancılaştınız kendinize, inancınıza, daha doğrusu hakikatinize?

Benim yaptığım sadece ama sadece bunu hatırlatmak, bu dahi bazılarının şuursuz ve edepsizce saldırmalarına yeterli bir nedenmiş.

Ama kişi kendini ve edebini yeterince belli ediyor.

Aleviler kötüden kötüye ruhsuzlaştırılıyor ve bunu yapanlar, art niyetli toplum mühendisleri inancımıza dair ne varsa, insanın içindeki heyecanı yok ediyorlar.

Ne bir kutlama sevinci, ne de paylaşma sevinci bıraktılar.

Kapitalizmin “materyalist devrimci köleleri” haline getirildi insanlarımız.

30 sene önce yaşadığı duygulara ve anılarına düşman bir hale getirildi.

Yok, yok” diye diye, algı üzerinden inkâr edildi.

Yazılı kaynak yok denildi, dünyanın dört bir tarafından eserlemiz çıktı.

Bayramlarımız yok denildi, seyyahların Alevi devletlerinde aldıkları notlarda çoşkulu kutlamaların yapıldığını gördük.

Allah Muhammed Ali, Ehlibeyt yok dediler; hangi Hak aşığımız inkâr etmiş, bizzat aksine bütün güzel duygularla sevgilerini onlar için ifade etmişler.

İnkâr etmek için neyi iddia ettilerse, onun olmadığını azıcık araştırma merakı olanlar görebiliyor.

Ara ara gençlerimizle görüşüyoruz, sözde bazı Alevi kurum derneklerinde bu heyecanı yaşamadıkları ve inkarla hakaret ettikleri Ehlibeyt’i, İslam dinini deyişlerde gördükleri (araştırarak) için gitmediklerini anlatıyorlar.

Bazı gençler bu sebeple farklı mezheplere yöneldiklerini bizzat kendimde gördüm.

Bu durumun böyle devam etmesi neticesinde inancını yaşamak isteyenlerin şahsım gibi özele çekileceği ve Alevi derneklerinin devamı konusunda ciddi erozyona uğrayacağı muhakkaktır.

Yılanın kendi kendini yemesine benzetiyorum bu durumu.

Siz bu inkârcılıkla inat ettiğiniz sürece bu inanca telafisi zor tahribatlar yaratmaktasınız.

Tabii, bunun arka planında bilinçli ve kasıtlı bir kesimin parmağı olduğunu bizler her gün daha iyi anlamaktayız.

Bu iddiamın da bazı belgeleri var elbet elimizde.

Şuursuzca hareket edip inkarcılığa koşuşturan insanlarımıza pek öyle bir tavsiye verecek haddime değil, fakat gözünüzü azıcık açın, kulağınız birazcık duysun, kalbinize izin verin.

Ruhsuzlaşıp heyecanınızı yitirmeyiniz.

Sadece 30 sene öncesini hatırlayınız, bu dahi size ışık olacaktır.

Allah Muhammed Ali yâr ve yardımcısı olsun muhiblerine...

İllâ Hû!

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum