İstanbul
02 Nisan, 2025, Çarşamba
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    34.81
  • ALTIN
    2412.9
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66248.09$

PİRİ TÜRKİSTAN HOCA AHMET YESEVİ ve HÜNKAR HACIBEKTAŞ VELİ

03 Ekim 2024, Perşembe 11:56

Öncelikle belirtmeliyim ki bu çalışmanın amacı Hoca Ahmet Yesevi’yi Alevi Bektaşi ya da Hünkar Hacı Bektaşı Veli’yi Yesevi yapmak değildir.

Doç.Dr.Bedri Noyan Dedebaba’nın değişiyle “Ahmet Yesevi de Hz.Pir de önemli birer uludurlar . Her ikisi de ruh yüceliklerini ve şereflerini kendi yüceliklerinden aldılar.”[1]

Hoca Ahmet Yesevi Hoca Ahmet Yesevi’dir , Hacı Bektaşı Veli Hacı Bektaşı Veli’dir. Aralarındaki doğrudan ya da dolaylı ilişki onların müstakilliğine zeval getirmez. Her biri kendi çağ ve coğrafyalarının gereğini yerine getirmişlerdir.

Yolları arasında büyük benzerlikler olduğu gibi farklılıklar da mevcuttur. 

Yesevi yolunda Zikr-i Erre (testere zikri) gibi oldukça yorucu ve zor zikirler varken Bektaşilikte hep beraber okunan okunan Nefesler ve Gülbank Çekilirken niyaz vaziyetinde Allah Allah denmesi gülbank sonunda hep bir ağızdan Hû denmesi bir nevi cehri (sesli) zikir olarak kabul edilebilir.  

Her iki yolda da kadın ve erkek bir arada ibadet ederler.

Her iki yolda da semah ve saz mevcuttur.

Her iki yolda da melamet ve harabatilik vardır.  Melamet ve harabatilik yaptığı iyilikleri gösteriş olur endişesiyle gizlemek, yaptığı kötülükleri ve işlediği günahları hatta işlemediklerini de nefsiyle mücadele etmek için açığa vurmak ya da işlemiş gibi göstermektir.  

Ahmet Yesevi Bektaşilikte çok önemli bir yere sahip olan dört kapı öğretisini aynı Bektaşilikte olduğu gibi Şeriat, Tarikat, Marifet, Hakikat sırlaması ile işlemiş[4] daha sonra bu öğreti Anadolu’da Hacı Bektaş-Veli tarafından dört kapı kırk makam olarak genişletilmiştir. Diğer yollarda dört kapı öğretisi varsa da Yesevlik ve Bektaşilikten farklı olarak sıralama şerîat, tarîkat, hakîkat ve marifet şeklindedir.

İlişkinin yoğunluğuna dair örnekleri çoğaltmak mümkün zaten bunun için Hacı Bektaş Velayetnamesi, Fevâid , Makallât-ı Gaybıyye gibi Bektaşi kaynaklarında gayet açıktır . Bu eserlerin tamamında Ahmet Yesevi ile Hacı Bektaş-ı Veli doğrudan irtibat halindedir. Doğru bilgiye ulaşamamış kaynaklarda yazıldığı gibi Ahmet Yesevi 63 ya da 73 değil en az 125 sene bazı görüşlere göre 133 yıl yaşamıştır. Bunu Türk ozan geleneğinde çok yaygın olan bir davranışı sergileyip yaşını şiirlerinde not düşmesinden biliyoruz.

Erenlerden feyz ve fetihler alamadım
Yüzyirmibeşe girdim bilemedim
Hakk’ı teala ibadetlerimi yapamadım

İşitip okuyup yere girdi Kul Hoca Ahmet[5]

Ahmet Yesevi’nin doğum tarihini H.476 – M.1083 olarak alırsak ve 133 yıl yaşadığını düşünürsek H.610 – M.1216 yılında öldüğünü varsayabiliriz bu durumda Hacı Bektaş-ı Veli’nin Ahmet Yesevi’ye yetiştiği kabul edilebilir. [6]

Peki neden böyle bir çalışmaya ihtiyaç hissettik. Gerek menkıbevi gerekse tarihi birlikteliğimiz olan Hoca Ahmet Yesevi için geçtiğimiz günlerde profesör ünvanlı ünlü bir tarihçimizin Hoca Ahmet Yesevi Nakşibendi idi açıklamasına denk gelince bu çalışmayı yapma ihtiyacı hissettik. Anadolu’ya tevella ve teberrayı getiren Hacı Bektaş-ı Veli’nin Sünni yapıldığı ülkemizde bu durum bizi çok şaşırtmamakla birlikte inançları tekdüzeleştirmek, kendinden gayrısını yok saymak olarak gördüğüm bu yaklaşıma birkaç söz etmeden duramazdım.    

Malum biz Bektaşiler “Gerçeğe Hü” deriz. Bektaşilikte katlı anlatım vardır. Bir söz birden fazla mana içerir ve muhatabı kabı kadarını algılar.[7] Burada “gerçek” Hak olduğu kadar doğruyu arayıştır da.  Biz de bu çalışmamızda mümkün olduğunca doğruya yaklaşmaya çalışacağız.

Bu kafa karışıklığının temelinde Fuad Köprülü’nün ilk baskısı 1919 yılında yapılan Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar adlı kitabı ve daha sonra bu konuda yazanların hiçbir yeni araştırma yapmadan burada yazılanları aynen kendi kitaplarına, makalelerine aktarmalarından ve bazen de bu hatanın bilerek suiistimal edilmesinden kaynaklanıyor.

Konuyu açıklığa kavuşturmadan önce bu bilgileri yayanları kişisel gözlemlerime göre kabaca iki sınıfa koyuyorum.  Kabaca diyorum çünkü mesele bazen iç içe geçmiştir.

  1. Gerçekten habersiz olarak çok önce yapılmış bir yanlışı tekrarlayanlar
  2. Hoca Ahmet Yesevi gibi bir uluyu kendine mal ederek prim yapmak isteyen çevreler.

Şimdi bu iki kesime ayrı ayrı cevap verelim.

Köprülü, İlk Mutasavvıfların 1. basımından sonra yaptığı araştırmalar sonunda, daha önce ileri sürdüğü bazı fikirlerini değiştirmiştir. Köprülü bizzat kendi ifadesiyle, “evvelce Yesevi tarikatının hüviyetini tamamiyle nakşibendi kaynaklarının gösterdiği şekilde tasvir ettiğini kaydettikten sonra, Babai, Hayderi ve Bektaşi an'anelerinin Ahmed Yesevi hakkındaki rivayetleri tarihi hakikatlere daha yakın” olduğunu Milli Eğitim Bakanlığı İslam Ansiklobedisi Ahmet Yesevi maddesinde düzeltmiş ve bu düzetmeye Fuad Köprülü’nün oğlu Dr. Orhan Köprülü tarafından eserin Türk Tarih Kurumu tarafından 1976 yılında basılan 3. Baskısına yazdığı önsöz de yer verilmiştir.[8] Sıradan okuyuculara bir sözümüz yok ancak bilim adamı sıfatıyla gezenlerin hepsi herhalde İlk Mutasavvıfları 1976 yılında latin harlferi ile yapılan 3. baskıyı değil de 1919’da eski harfler ile basılan birinci baskıyı okumuş olmalılar !

Anlaşılan gerçekler toplumdan saklanmak istenmiştir.  A’âraf 179’daki tabirle gerçeği aramayanlar ve gafillerkalpleri ile anlamamış, gözleri ile görmemiş, kulakları ile duymamıştır.[9]

Fuad Köprülü benzer bir hatayı Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli için de yapmış ve daha sonra bu fikrini ulaştığı yeni belgeler ile değiştirerek yanıldığını da belirtmek suretiyle Hacı Bektaş-ı Veli’nin Tevellâ, Teberrâ, On İki İmam sevgisini savunan milli mahiyeti haiz bir tarikat olarak Türk Halk Edebiyatı Ansiklobedisi Abdal Maddesi ve İkdam Gazetesi 26 Eylül 1922 tarihli makalesinde kaydetmiştir.[10]  

Evet Ord. Prof. Fuad Köprülü “hata bendedir” diyerek görüşünü yenilediyse bu birinci kesimin de artık benlik davası gütmeden bilgilerini tazelemeleri gerekir.

Şimdi gelelim Ahmet Yesevi gibi bir ulu piri kendilerine mal ederek prim yapmak isteyenlere...

Hoca Ahmet Yesevi’nin ilk mürşidi Arslan Baba’dır . Yesevi bir değil birçok hikmetinde de Arslan Baba’dan mürşidi olarak bahsetmiş, başkaca bir mürşidden de bahsetmemiştir.  Arslan Baba’nın hakka yürümesinden sonra da onun ile manevi irtibatının devam ettiğini hikmetlerinde yazmıştır. [11] Hikmetlerin çoğunun Hoca Ahmet Yesevi 63 yaşından sonra yeraltına inmesinden sonra yazıldığını biliyoruz.

Ahmet Yesevi’in ilişkilendirildiği bir başka kişi olan Yusuf Hamedani’nin de Dergahında cehri zikir ve semah vardı. Bu yoldan iki asır sonra zuhur eden Bahadin-i Buhari yani Şah-ı Nakşibend Yusuf Hamedani’nin dördüncü halifesi Abdul Halik Gücdivani’nin maneviyatından ( üvesysi olarak) aldığı dersle hafi yani sessiz zikri esaslandırdı ve Nakşibendilik böyle başladı.[12] Hülasa Ahmet Yesevi’nin Nakşibendi olması teknik olarak mümkün değildir aralarında iki asır vardır. Hamedani’nin Yesevi Hikmetlerinde hiç geçmemesi de ayrıca araştırılması gereken bir konudur.

Eğer buna rağmen Hoca Ahmet Yesevi’yi sahiplenmek istiyorsanız Ahmet Yeseviyi kendinize değil kendinizi Ahmet Yeseviye uydurmanız gerekir.

Hoca Ahmet Yesevi’de Bektaşilerin ve Alevilerin inançlarının temel unsurlarından biri olan “Muhammed Ali” kavramı ve 12 İmam inancı mevcuttur. Bunu nereden biliyoruz bugün hala Ahmet Yesevi Türbesinde mevcut olan tarikat sancağından.  Sancakta açıkça “Muhammed Ali nimetullah” yani Muhammed Ali Allah’ın nimeti yazmakta ardından da Hz.Muhammed ve On İki İmam’a adları tek tek sayılarak salavat getirilmekte ve altında da “Hz.Hakk’ın dostu Alevi Şeyh Ahmet Yesevi’nin dergahının tuğu” ifadeleri yer almaktadır.

 

Yesevi Türbesi’ndeki Tarikat Sancağı ve Tuğ[13]

 

Muhammed Ali kavramı “biz de Hz.Ali’yi seviyoruz” ile geçiştirilemeyecek kadar önemli ve itikadi bir meseledir. Bektaşi Alevi inancına göre Muhammed Ali bir nurdur. Kaynağı’da “ehli sünnet” in kabul etmediği “Ben ve Ali, şanı yüce olan Allah'ın kudret elinde O’na itaat edip O’nu tesbih ve takdis eden bir nur idik. Bu durum Allah, Adem’i (a) yaratmadan on dört bin yıl önce idi. Sonra Allah, Adem’i yarattığında, bu nuru, O’nun sulbüne yerleştirdi. O nur, sulbden sulbe intikal edip Abdülmüttalib’e kadar vardı. Abdülmüttalib’de bu nur ikiye ayrıldı: O nurun bir kısmı ben ve öbür kısmı ise Ali’dir.”[14]

Hemen belirtelim ki sancakta geçen Alevi Şeyh ifadesi ise Yesevi’nin Hz. Ali soyundan geldiğini ifade etmektedir bugün kullanılan Alevilik manasında değildir. Rivayete göre Hoca Ahmet Yesevi’nin soyu Hz.Ali’nin oğlu Muhammed Hanefi’ye dayanır.

Hoca Ahmet Yesevi’de ibadette kadın ve erkek bir aradadır bunu Menâkıb-ı Ahmed-i Yesevî’de yer alan Ateş Pamuk kıssasında çok net görebiliyoruz.

Hoca Ahmet Yesevi tekkelerinde kadın erkek (birlikte) raks ederlerdi (zikir eşliğinde semâ ederlerdi). Ansızın Horasan yönünden bir cemâat kırk dervişle birlikte geldiler. Hoca Ahmet Yeseviye: “Kadın erkek zikir ve semâ ediyorlar, bu nasıl olur?” diye sordular. Hoca Ahmet Yesevi bir ateşi pamuğa sardı, kutuya koyup ağzını kapattı ve onların eline verdi. Onlar kendi memleketlerine döndüler, kalabalık bir insan topluluğu içinde kutuyu açtılar. Gördüler ki ateş pamuğa zarar vermemiş hatta hiç tesir etmemiştir. Dediler ki: Hâce Ahmed bize bir işâret verdi yani “bizim sohbetimizde kadın erkek işte böyledir” (beraber olmaları gönüllerine zarar vermez) demek istedi. Horasan erenleri “Ahmed Yesevi bizim pîrimizdir” dediler.[15]

Hoca Ahmet Yesevi’de çengü rebap (saz) ve raks (semah) vardı. Bu konuda örnek verilebilecek onlarca hikmet vardır ancak biz iki hikmet ile konuyu rneklendireceğiz.
Pir- Mugan (Hak Mustafa) nazar kıldı şarap içtim

Şibli[16] Yanglı (gibi) semâ urub ( vurup) cândın keçtim ( candan geçtim)

Sermest bolup (sarhoş olup) el ü halkdın ( memleketten ve halktan) tanıb ( uzaklaşıp) kaçtım.

Zemzem bolıb (olup) yer astıga kirdim mena ( yer altına girdim işte) [17]

Muhabbetni (Muhabbetin Câmın (kadehini) içib raks eylegen (eyleyen)

Divaneliğ ( divanelik) makamıga ( makamına) kirdi (girdi) dostlar

Aç u tokluk sûd u ziyân (kazanç ve ziyan) hiç bilmegen (bilmeyen)

Sermest bolup (kendinden geçip) raks u semâ urdı (vurdu) dostlar[18]

Arife fısıldamak yeter; cahile bağırarak hecelesen de boş diyerek ve kafası karışanlara bir nebze de olsa yardımcı olduğumuz ümidi ile şimdilik bu kadar ile yetiniyoruz.

Her iki pirin Türkçe’ye ve Türk töresine sahip çıkması ve Türk töresinin önemli özelliklerinden biri olan insana insan gözüyle bakabilmesi, eğitim ve ibadette cinsleri farklılaştırmaması, her inanca saygılı olması çağlarının çok ötesinde bir uzgörüye sahip olduklarının göstergesidir ve bu bizlere yeter. Farklılıklarımızı da zenginliğimiz olarak görürüz.

Hakka’a yürüyen ruhları mutlu ve sevinçli olsun.  Himmetleri devletimizin ve milletimizin üzerine olsun. Aşk olsun …

 

[1] Bedri Noyan Dedebaba Bütün Yönleri ile Bektaşilik ve Alevilik Cilt 1 s41

[2]Tevella, Peygamberin ailesini ve ailesinin soyundan gelenleri sevmek anlamına gelen kavram.

[3]Teberra Muhammed'in ailesi ve ailesinin soyundan gelenleri sevmeyenleri sevmemek, düşman olanlara düşman olmak 

[4]Diğer yollarda dört kapı varsa da sıralama şerîat, tarîkat, hakîkat ve marifet şeklindedir.

[5] Namık Kemal Zeybek Allah’a Aşk ile Ulaş s35

[6] Belkıs Temren Bektaşiliğin Eğitsel ve Kültürel Boyutu s.50

[7] Katlı anlatım ile ilgili daha detaylı bilgi için bknz. Belkıs Temren Bektaşiliğin Eğitsel ve Kültürel Boyutu s.110

[8] Türk Edebiyatı’nda İlk Mutasavvıflar Gerekli Sadeleştirmeler ve ve Bazı Notlara İlaveler İle Yayımlayan Dr. Orhan F. Köprülü. 3.  Basım Türk Tarih Kurumu Basımevi Ankara 1976

[9] Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir. A’râf Suresi 179. Ayet Diyanet Meali

[10] Bedri Noyan Dedebaba Bütün Yönleri ile Bektaşilik ve Alevilik I. Cilt s16

[11] Detaylı bilgi için Bknz. Namık Kemal Zeybek Aşk Yolu Hoca Ahmet Yesevi ve Hikmetleri S175- 184

[12] Namık Kemal Zeybek Aşk Yolu Hoca Ahmet Yesevi ve Hikmetleri s15

[14] İbn-i Hacer el-Askalani “Lisan’ül Mizan” c.2, s.229 / ed-Deylemi “el-Firdevs” c.3, s.332 / Cemalettin Muhammed bin Mekrem el-Ansari “Muhatasar Tarih-i Dimaşk” c.17, s.123 / Menakıb-ı Hüvarezmi s.88 / el-Künci eş-Şafii “Kifayet’üt Talib” s.176 / et-Tüsteri “Şerh-i İhkâk’ul Hak” c.5, s.243-244

[15] İmâm Hüsâmeddîn Hüseyin b. Ali Sığnâkî  Menâkıb-ı Ahmed-i Yesevî

[16] Şibli Cüneyd-i Bağdadi’nin müridi Mansur ‘un yakın arkadaşıdır. Dar ağacında kendisine gül atanın Şibli olduğu söylenir. Mansur’u elin attığı taş değil Şibli’nin attığı gül yaralar.

[17] Namık Kemal Zeybek Aşk Yolu Hoca Ahmet Yesevi ve Hikmetleri s155

[18] a.g.e s317

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum