PİR ABDAL MUSA SULTAN HAYATI MENKIBELERİ NEFESLERİ ÖĞÜTLERİ TEKKESİ
06 Haziran 2023, Salı 10:48ABDAL MUSA SULTAN
Horasan'dan Rum'a zuhur eyleyen
Pirim Hacı Bektaş Veli değil mi
Binip cansız duvarları yürüten
Pirim Hacı Bektaş Veli değil mi
Abdal Musa Sultan, Anadolu’daki Alevî örgütlenmesini geliştiren, kurumsallaştıran, yüzlerce kişiye eğitim verip irşâd eden büyük önderlerden birisidir. Hacı Bektaş-ı Velî’nin manevî halifelerinden olup, yaşadığı dönemde ve sonraki dönemlerde Alevîler için bir gönül eri olmuştur. Anadolu'nun ünlü erenlerinden ve ermişlerinden olan Abdal Musa Sultan, aynı zamanda ünlü bir ozan ve düşünürdür. Abdal Musa Sultan, Alevi-Bektaşî toplumunun XIV. yüzyıl içinde yaşamış en önemli inanç önderlerindendir. Abdal Musa Sultan, Horasan Erenlerinden ve Hz. Peygamber Efendimizin soyundandır. Bütün Anadolu’da adı bilinen büyük mutasavvıf ve tekke şairi Kaygısız Abdal’ı da yetiştirmiş olan Abdal Musa aslında gerçek bir Bektaşi erenlerindendir.
Hayatı hakkındaki bilgilerimizin çoğunluğu menkıbelere, velayetnâmelere ve bazı Osmanlı kaynaklarına dayanır. Velayetnâme-i Sultan Abdal Musa adlı eser, Onun hayatı ve kişiliği hakkında bizlere önemli bilgiler ve ipuçları vermektedir. Velayetnâmeye göre Abdal Musa, Genceli’de doğmuştur. Hacı Bektaş-ı Veli, “Ey erenler, Genceli’de ay gibi doğan, adını Abdal Musa çağırtan… Beni isteyen orada bulsun”[1] diyerek Abdal Musa daha doğmadan, Onun doğacağını haber vermiştir.
Bununla birlikte, yine Velayetname’de Abdal Mûsa’ya ait bir şiirde “Biz Horasan mülkündeki boydanız”, “Neslimiz sorarsan asıl Hoy’danız” dizelerinde, Horasan'dan gelerek, Azerbaycan'ın Hoy bölgesine yerleşmiş bir Türkmen boyuna mensup olduğunu belirtmiştir. Bu bilgilerin ışığında Abdal Mûsa’nın Genceli’de doğduğuna; fakat atalarının İran’ın Horasan bölgesinden olduğuna, buradan İran’ın Hoy kasabasına gelip yerleştiğine ve ardından Anadolu’ya geldiklerine hükmedebiliriz.
Kendisi de Azerbaycan'ın Hoy kasabasına gelmiş ve bir süre orada yaşamış olduğundan, "Hoylu'' olarak tanınmıştır. Hoca Ahmet Yesevi'nin manevi evladı ve halifesi ayrıca Hünkar Hacı Bektaş Veli'nin amcası olan Kutbittin Haydar, Haydar-ı Sultan, Haydar Ata'nın oğlu Hasan Gazi'nin oğludur. Kaygusuz Abdal Menkıbesine göre "Kösre Musa" adıyla da anılır.
Velayetnâme’nin dikkatli bir tahlili, Hacı Bektaş-ı Veli’nin, hem Ahmed Yesevî hem de Yesevîli etkilerini geniş ölçüde taşıyan Kutbüddin Haydar geleneklerini sıkı sıkıya koruyan bir Haydarî şeyhi olduğunu ortaya koymaktadır. Öte yandan Elvan Çelebi, Ahmed Eflâkî ve Âşıkpaşazade’nin eserlerde onun Vefâi[2]şeyhi olan Baba İlyâs-ı Horasânî’nin halifesi bulunduğunu açıkça göstermektedir. Kaynaklardaki bu kayıtlara güvenmek gerekirse, Hacı Bektaş-ı Veli’nin büyük bir ihtimalle Yesevîlik ile Kalenderîliğin karışımından oluşan Haydarîlik tarikatının bir mensubu olarak Anadolu’ya geldiği, daha sonra Baba İlyâs-ı Horasânî çevresine girerek Vefâîlik tarikatına intisap ettiği ve hayatının sonuna kadar da böyle yaşadığı söylenebilir.
Hacı Bektaş-ı Veli, Velâyetnâme’den anlaşıldığı kadarıyla Sulucakarahöyük’te bir Türkmen şeyhi olarak bir yandan kendi cemaati içinde mürşitlik görevini sürdürürken bir yandan da bugünkü Ürgüp yöresindeki Hristiyanlarla sıkı ilişkiler geliştirip onların ihtidasına zemin hazırlamıştır. Ayrıca Şamanist Moğolların da Müslümanlığı kabul etmeleri için yoğun faaliyet göstermiştir. Her milletten halifelerini bu amaçla Anadolu’nun dört bir köşesine yollamıştır.
Küçükken önce ünlü sofi Lokmân-ı Perende’nin, ardından onun tavsiyesiyle Ahmed Yesevî’nin yanında eğitilir. Daha o zamanlar birçok keramet göstererek herkesi hayretler içinde bırakır. Ahmed Yesevî’nin “nefes evladı” olan Kutbüddin Haydar’ı esir düştüğü Bedahşan ilindeki kâfirlerin elinden kurtarır. Daha sonra onun artık olgunlaştığını gören Ahmed Yesevî, kendisine halifelik sembolleri olan cihaz-ı fakrı (taç, şamdan, seccade, sofra ve âlem) teslim eder, beline tahta kılıcını kuşatır ve Diyârırûm’u irşad etmekle görevlendirir. Önce Mekke’ye giderek hac görevini ifa eden Bektaş “hacı” unvanını alır. Dönüşte Necef’i ve Kerbelâ’yı ziyaret edip Anadolu’ya geçer.
Bütün kaynakların Abdal Musa konusunda birleştikleri nokta Hacı Bektaş Veli’nin yakınında olduğu, onun Anadolu’ya Hacı Bektaş’la birlikte geldiğidir. ‘Şeyh Abdal Musa, Horasan Erenlerinden olup, Bursa fethinde bulunmuştur. Şeyh Abdal Musa, Yesevi fukarasındandır ve Hacı Bektaş ile Rum’a gelmiştir”[3]
14. yy. da yaşadığı ve Osmanlıların Bursa'yı fethi yıllarında Orhan Bey'in askerleriyle savaşlara katıldığı ve büyük yararlıklar gösterdiği tarihi kaynaklarda yazılıdır.
Doğum tarihi net olmamakla birlikte, yine Vilayetname’de geçen “Hünkâr Hacı Bektaş vefât edince, Abdal Mûsa dünyaya geldi” cümlesine binaen Onun doğum yılını Hacı Bektaş-ı Veli’nin vefât yılı olarak öngörebiliriz. Hacı Bektaş-ı Velî’nin Osmanlı Devleti’nin kurulmasından kısa bir süre önce vefât ettiğini göz önünde bulundurduğumuzda, Abdal Mûsa’nın da Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan (1299) kısa bir süre önce doğduğuna hükmetmek mümkündür. Pir Abdal Musa Sultan 13. ve 14.yüzyıllarda yaşamıştır. Hazreti Peygamber soyundan olduğu, Hacı Bektaş-i Veli’nin de amcasının oğlu olduğu bilinir
Hayatı hakkındaki en geniş bilgi Âşık Paşaoğlu Tarihi’nde yer almaktadır. Durum onu gösteriyor ki Abdal Musa, Hacı Bektaş’tan sonra yaşamıştır. Sulucahöyük’teki Hacı Bektaş Tekkesi’nde bir süre kalmış, tarikatın kurallarını Hatun Ana (Kadıncık Ana)’dan öğrenmiş ve belli bir süre eğitim dönemi geçirmiştir. Bektaşilik tarikatı gerçek anlamıyla Hatun Ana’nın öğrencisi Abdal Musa tarafından kurulmuştur.
Hele bir de Âşık Paşaoğlu[4] ile Hoca Sadedin Efendi’nin[5] Abdal Mûsa ile ilgili olarak verdiği bilgilere dayanırsak, bu tarih kesinleşir. Çünkü Âşık Paşaoğlu, Abdal Mûsa’nın “Orhan devrinde gazalar ettiği”ni, Hoca Sadedin Efendi ise “Orhan Gazi ile Bursa fethinde[6] bile bulunduğu”nu yazar ki, bu dönemde Abdal Musa’nın genç yaşta olduğu muhakkaktır.
Hacı Bektaş Veli'nin amcası Haydar Ata'nın oğlu, Hasan Gazi'nin oğludur. Anasının adı Ana Sultan, kız kardeşi ise Hüsniye Bacı olarak kayıtlara geçmiştir. Horasan erenlerinden derviş gazi Abdal Musa'nın babasının adı Hasan Gazi ya da Seyyid Hasan olarak anılır. Velayetname’de Abdal Mûsa’nın babasının adı “Hasan Gazi” olarak verilmekte ve annesinden yetim kaldığı yazılmaktadır.[7]Meftun bulunduğu türbede, kız kardeşinin mezarı da vardır. Annesi ile kız kardeşinin mezarları Elmalı'nın Tekke köyünde, Abdal Musa Tekkesi'ndedir.
Bu yolla yakın akraba olmaktadırlar. Ulu Pir Hakka yürümeden önce “beni isteyenler Genceli'de Abdal Musa'ya gelsün bulsun” diyerek, onun yerine geçmesini, ardılı olmasını istemiştir. Hünkâr, onunla yeniden dünyaya geleceğini, onda tezahür edeceğini söylemiştir hal diliyle. Hacı Bektaş Veli'nin önde gelen ardıllarından ve onun Anadolu'daki gözcülerindendir. İkinci Pir olarak tanınır. Hacı Bektaş Dergâhındaki oniki posttan onbirincisi olan “ayakçı postu” O'nundur ve “Abdal Musa Postu” olarak adlandırılır.
Bedri Noyan(Dedebaba) Abdal Musa’yı Hacı Bektaş Veli’nin en önemli halifesi olarak zikreder. Abdal Musa, Denizli’de yatan Yatağan Baba’nın terbiyesi ile yetişmiştir. Yatağan Baba Hacı Bektaş Veli’nin halifesidir. Ahmet Yaşar Ocak, Abdal Musa’yı Haydari dervişi olarak tamamlar. Abdal Musa aynı zamanda Abdalan-ı Rum (Rum Abdalları) zümresindendi. Rum Abdalları’nın Kalenderilik’le de ilgisi vardı. Bunların başında Geyikli Baba, Abdal Musa, Abdal Murat, Abdal Mehmet… örneklerinde olduğu gibi baba ve abdal lakapları gelmektedir. Bu lakaplar daha xı. Yüzyıldan itibaren Kalenderiler tarafından kullanılmaktaydı.
Hacı Bektaş Veli'nin önde gelen halifelerindendir. Payesi sultanlık, mertebesi "Abdallık". Pir evindeki hizmet postu ise, "Ayakçı Postu''dur. Bu post Bektaşi tarikatındaki on iki posttan on birincisi olup, diğer adı ''Abdal Musa Sultan Postu"dur. Ayakçılık, Abdallık mertebesidir.Abdal Mûsa’nın adı ile ilgili olarak kaynaklarda meşhur adı dışında başka bir isme rastlanmamıştır. O yüzden adının “Mûsa” olduğu kesinlik kazanır. “Abdal” sıfatının ise o dönemde Alevîler arasında dervişler için kullanıldığı bilinmektedir.Bir yerde ise kendisini “Köselen Mûsa” olarak tanıtmıştır.[8] Ayrıca Kaygusuz Abdal Menkıbesinde "Kösre Mûsa" adıyla da anılır.
Abdal Musa, kendi şiirindeki” Hacı’m umman oldı biz o göldeniz ve Güvercin donunda geldim bu hane” dizeleriyle de bunu belirtmektedir kapalı da olsa. Hacı Bektaş Veli'nin ilkelerini temel alıp Yol'u ve Erkan'ı kuran; Hak Çerağı'nı uyandıran, “demine Hü” deyip gülbenk çeken, talipleri Meydan'da dâra durdurup nefsini haklayıp paklayan, Pir-i Sani Abdal Musa Sultan'dır.
Aşıkpaşaoğlu Tarihi'nde Abdal Musa'ya ilişkin bilgiler vardır. Aşıkpaşaoğlu, Abdal Musa'yı Hacı Bektaş'ın “müridi”, Hatun Ana(Kadıncık Ana)'nınsa “muhibi” olarak gösterir. Abdal Musa Sulucakarahöyük'te Hacı Bektaş'ın yatırının başında bir süre kalmış, büyük bir olasılıkla Hacı Bektaş Degahı'nı Kadıncık Ana ile birlikte o kurmuş, Orhan Bey döneminde savaşlara katılmış, özellikle Bursa'nın alınmasında(1326) bulunmuş, bir asker üsküfünü başına koyarak geri geldiğinden Bektaşiler'in “Elifi tac”ı böylece onunla gelenekleşmiştir.
Abdal Musa, XIII. y. yılın son yarısıyla XIV. y. yılın ilk yarısı içerisinde yaşamış olmalıdır. Kaynaklar ve söylenceler O'nun Orhan Bey döneminde yaşadığını ve Bursa'nın alınmasına katıldığını vurguyla belirtirler. Eğer böyleyse Hacı Bektaş'ın son dönemine kavuşmuştur. Bursa ve Orhan Bey zamanına rastlayan dömemiyse O'nun oldukça olgunluk ve yaşlılık dönemi olmalıdır. Yeniçeriliğin kuruluşuna(1363) ya kalmamış olmalı, ya da Yeniçeri dönemi savaşlara katılmamış olmalıdır. Bu nedenle “Elifi tac” Yeniçeriler'le katıldığı savaşlardan değil de, daha önceki akınlara katılışı sırasıyla ilgili bir söylenceye bağlanabilir.
Rum Abdalları zaman zaman Horasan Erenleri olarak da adlandırılmıştır. Rum Abdalları veya Horasan Erenleri adını verdiğimiz bu dervişler Orhan Gazi(1326-1354) ve I.Murat (1354-1389) dönemindeki bütün savaşlara katılmışlardır. Abdal Musa bizzat Bursa’nın fethine(1326) katılmıştır.
Abdal Musa’nın Pirliği yanında tarihi kimliği hep öne çıkar. Osmanlı Devleti’nin kuruluş sürecinde büyük katkıları olmuş, Osmanlı Padişahı Sultan Orhan’ın güvendiği kişiler arasına girmiş olup, Osmanlı ordusunda da yönetim kademesinde sorumlu görevler yüklenmiştir. “Abdal Musa ‘nın dört arşın uzunluğundaki ağaç kılıcından başka bir silahı olmadığı halde hayrete değer yiğitlikler gösterdiği de söylenir. Abdal Musa da pamuk ile ateş toplamıştır derler.”[9]
Abdal Musa uzun zaman Bursa'da kaldığından ve Orhan Bey döneminde yararlı hizmetlerde bulunduğundan, kendisine Bursa'da bir makam verilmiştir. O ise daha sonraları heterodoks Türkmenler'in yoğunlukta olduğu yöreleri tercih etmiş, önce Aydın bölgesine, sonraysa Kızılbaşlık-Aleviliğin merkezi Teke bölgesine göçmüştür. Antalya dolaylarını ve Toros dağları eteklerini tercih ederek Elmalı'ya yerleşmiştir.Bektaşilik inancında merkez dergahtan sonra en önemli bir Bektaşi dergahı olarak bilinen Elmalı Tekkesi'ni kurmuştur. Mezarı oradadır. Elmalı aynı zamanda Tahtacı Alevileri'nin yaşadığı önemli bir merkezdir. Hasluck bura tarikat üyelerinin mali durumlarının iyi olduğunu belirtir.
Heterodoks Türk oymaklarının yaşadığı bölgeler olarak bilinen Teke havalisi ki bu bölge Aydın’a kadar uzanan bir Kızılbaş yerleşim merkezini oluşturmaktadır. Hatta bu etki çeşitli dönemlerde kendisini göstermiş, zaman zaman düzene ve yönetime başkaldırma noktasına kadar varmıştır. Abdal Musa Sultan’ın bu bölgede yerleştirmiş olduğu Kızılbaş-Alevi bilincinin etkileri 17. yüzyıla kadar uzanmıştır. Şeyh Bedrettin eylemlerine öncülük eden Torlak Kemal ve Börklüce Mustafa eylemleri (15. yy.da) bu bölgedeki göçebe Türkler tarafından yapılmıştır. Hatta 16. yüzyılda büyük bir direniş gösteren, uzantısı Erdebil Tekkesi’ ne kadar etkili bir alanı olmuştur. Hatta 2.Beyazıt döneminde Anadolu isyanlarının en büyüğü bu bölgede yaşanmıştır. Şah Kulu adlı bir Alevi dedesi yirmi yıl kadar Osmanlı Devleti’nin yanlış ve baskıcı tutumuna başkaldırmıştır. Şah Kulu’nun eylemleri öylesine etki gösterir ki, Osmanlı yönetimi bu eylemi bastırmak için uzun süre uğraşmak durumunda kalmıştır. “Korkuteli‘nin Yalımlı köyünde bulunan tekkenin kurucusu Şah Kulu‘nun babası Şeyh Hasan Halife ‘dir.”[10]
Bursa’nın alınmasında Abdal Musa’nın göstermiş olduğu yararlıklar eserleriyle de ortadadır. Fuat Köprülü, Abdal Musa’nın diğer kaynakların vermiş olduğu Bursa Dergahı’nın dışında Denizli’de “harap olmuş bir çeşmenin yanında bulunan kitabede Eş, Şeyh Abdal Musa” adının yazılı olduğunu söylemektedir.”[11]Abdal Musa bir müddet Bursa’ da oturmuş, daha sonra Bursa’daki zaviyesini terk ederek önce Denizli’ye oradan da Antalya Elmalı yakınlarındaki Tekke köyüne gelip yerleşmiştir. İsmail Kaygusuz’a göre Tekkesini 1330’larda kurmuştur. Ölüm tarihi belli değildir.Bugün Anadolu’nun çeşitli yerlerinde Abdal Musa’ya ait adak yerleri bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi Elmalı’ya bağlı Tekke köyündeki türbedir.[12]
Birçok yerde makamı var ise asıl dergâhı Elmalı’nın az güneyindeki Tekke Köyü’nde bulunmaktadır. Elmalı, Tekke köyündeki dergahı, ilk Bektaşilerin dört büyük "Asitanei Bektaşiyan" dan biridir. Ancak, Anadolu'nun inanç coğrafyasında seçkin bir yeri, etkin bir gücü olan Abdal Musa Sultan adına daha birçok yerde makam ve mezarlar yapılmıştır. Birçok yazar ve araştırmacı, Abdal Musa Sultan'ı konu alan araştırmalar yapmışlardır.
Bektaşi ve Alevilerin Abdal Musa’ya özel bir saygıları vardır. Nerede olursa olsunlar, kışın Cuma geceleri ayin yaparlar ve ilkbaharda Abdal Musa Kurbanı tığlarlar. Bektaşilikte bilinen ve ünlü olan dört halifelik makamlarından biri de Abdal Musa Sultan Dergâhıdır.
Bir süre Pir Evi’nde kaldığı, Orhan Gazi zamanında Bursa fethine katıldığı, yeniçerilerin Hacı Bektaş-ı Veli’yi Pir tanımalarında etkisi bulunduğu ve Abdal Musa adına Bursa’da bir makamı olduğu bilinmektedir. Meydan odalarındaki on iki posttan on birincisi yani (Ayakçı Postu) Abdal Musa makamıdır. Diğer taraftan büyük tarihçilerden Âşık Paşazade ve Hammer’in Abdal Musa, Abdal Murat ve Geyikli Baba’yı, Sultan Orhan zamanının tanınmış şahsiyetler arasında sayarlar.
Hacı Bektaş-ı Veli ile birlikte Abdal Musa’nın Anadolu’da ki en yakın yoldaşları Abdal Murat, Geyikli Baba, Barak baba, Karadonlu Can Baba, Seyit Ali Sultan (Kızıl Deli), Sarı Saltuk, Kolu Açık Hacım Sultan, karaca Ahmed Sultan, Tabduk Emre ve Ahi Evran gibi çok tanınmış erenlerdir.
Önce Bursa'da, daha yurtluk verilmiş Murat Hüdevendigar zamanında sonradan Antalya Elmalı'da yurtluk ve vakıflık gösterilmiştir.
Bazılarına göre, Abdal Musa Sultan; Bursa'nın fethine katıldıktan sonra Manisa, Aydın ve Denizli yöresinde bulunmuş, daha sonra da Türkmen ve yörüklerin yoğun bulunduğu Elmalı yöresinde tekkesini kurmuştur. Ayrıca Denizli'de yatan "Büyük Yatağan Baba"dan esinlendiğini de belirtmişlerdir. Abdal Musa Sultan, Elmalı yôresinde kurduğu tekkesinde sayısız kişiler irşad etmiş (uyarmış) ve bunlar arasında büyük ozanlar yetişmiştir. Bunların en ünlüsü de, Alevi-Bektaşi edebiyatın abidelerinden sayılan Kaygusuz Abdal'dır.
Alaiye Valisinin oğlu Gaybi sonra Kaygusuz Abdal adını alıp onun dervişi olduğunu söyler. Ve şiirlerinde Kaygusuz Abdal'da Elmalı'nın Tekke köyünde yaşadığını anlatır. Adına yazılan velâyetnamede onun bu bölgede yaşadığını belirterek söz konusu söylenceyi doğrular niteliktedir. (Özmen 1998: 203).
Abdal Mûsa ile ilgili kaynaklar, Onun fazla gezdiğini söylemez. Onun yaşamı bütünü ile Anadolu’da geçmiştir. Sadece Osman Gazi ile gittiği gazaları, Bursa’nın fethini sayabiliriz. “Bazılarına göre, Abdal Mûsa Sultan; Bursa'nın fethine katıldıktan sonra Manisa, Aydın ve Denizli yöresinde bulunmuş, daha sonra da Türkmen ve yörüklerin yoğun bulunduğu Elmalı yöresinde tekkesini kurmuştur.”[13] Bunun haricinde ise, eldeki kaynaklara dayanarak; Onun hayatının büyük bir bölümü bugünkü Antalya ilinin Elmalı ilçesi ve Tekke Köyü civarında geçmiştir, diyebiliriz. Vefât tarihi hakkında kesin bir kayıt yoktur. Fakat hayatından ve görüştüğü kişilerden uzun bir hayat yaşadığına kanaat getirebiliriz. Yaygın olan kanaat ve kabule göre; Abdal Mûsa Sultan, Antalya ilinin Elmalı ilçesi ve Tekke Köyü’nde meftundur. Fakat Hoca Sadettin Efendi, Onun kabrinin Bursa’da olduğunu ve buranın o dönemde ünlü bir ziyaretgâh olduğunu yazar.[14]
Abdal Musa'nın Antalya'nın Elmalı ilçesine bağlı Tekke köyündeki dergâhı Bektaşîlerce kutsal sayılmakta, dört büyük dergâhtan biri olarak görülmektedir.Hacı Bektaş Veli'nin önde gelen halifelerindendir. Payesi sultanlık, mertebesi "Abdallık". Pir evindeki hizmet postu ise, "Ayakçı Postu''dur. Bu post Bektaşi tarikatındaki on iki posttan on birincisi olup, diğer adı ''Abdal Musa Sultan Postu"dur. Ayakçılık, Abdallık mertebesidir.
Elmalı, Tekke köyündeki dergahı, ilk Bektaşilerin dört büyük "Asitanei Bektaşiyan" dan biridir. Ancak, Anadolu'nun inanç coğrafyasında seçkin bir yeri, etkin bir gücü olan Abdal Musa Sultan adına daha bir çok yerde makam ve mezarlar yapılmıştır. Bir çok yazar ve araştırmacı, bu büyük savaşçı ve düşünürü konu alan araştırmalar yapmışlardır. Bazılarına göre, Abdal Musa Sultan; Bursa'nın fethine katıldıktan sonra Manisa, Aydın ve Denizli yöresinde bulunmuş, daha sonra da Türkmen ve yörüklerin yoğun bulunduğu Elmalı yöresinde tekkesini kurmuştur. Ayrıca Denizli'de yatan "Büyük Yatağan Baba"dan esinlendiğini de belirtmişlerdir.
Abdal Musa Sultan, Elmalı yôresinde kurduğu tekkesinde sayısız kişiler irşad etmiş (uyarmış) ve bunlar arasında büyük ozanlar yetişmiştir. Bunların en ünlüsü de, Alevi-Bektaşi edebiyatın abidelerinden sayılan Kaygusuz Abdal'dır.
Onunla ilgili olarak Abdal Musa Sultan Velayetnamesi'nde konu edilen söylenceyi şöyledir:''Alaiye reyinin oğlu Gaybi, Abdal Musa'ya derviş olup, Kaygusuz adını alınca, babası oğlunu kurtarmak ister. Tekke Beyi'nin yardımını talep eder. Tekke Beyi'de Kılağılı İsa adlı pehlivan yiğidini Abdal Musa'nın tekkesine yollar. İsa, dergâha varır ve kapıya gelince: Çağırın bana Abdal Musa'yı diye gürler. Ancak, atı ürker ve İsa'yı sırtından atar, sürükleyerek parçalar. Tekke beyi bu olaya çok sinirlenir ve ordusuyla harekete geçer. Abdal Musa Sultan'ı yakmak öbek öbek odunlar yığılır. Ateşler tutuşturulur. Abdal Musa Sultan'da üç yüz kadar müridi ile semah ederek yola koyulur... Bu öyle bir geliş ki, onlarla birlikte dağlar, ağaçlar, kayalar da beraber yürür. Dervişler bir gülbank çekip ateşe girer. Ateş onları yakmaz, onlar ateşi söndürürler. Bu manzarayı gören Kaygusuz'un babası, duruma hayranlıkla bakar, Abdal Musa'nın ellerini öper ve geriye döner. Kaygusuz bu dergâhta kırk yıl hizmet eder...''
Beylerimiz Elvan gölün üstüne
Aylar gelür pirim Abdal Musa’ya
Urum abdalları postun eğnine
Bağlar gelür pirim Abdal Musa’ya
Rumun abdalları gelür dost deyü
Giydiğimiz hırke nemed post deyü
Hastalar da gelmiş şifa isteyü
Sağ’lar gelür pirim Abdal Musa’ya
Meydanında carüb çeker köçekler
Çalınırdı koç kurbana bıçaklar
Döğülür kudümler altun saçaklar
Tuğlar gelür pirim Abdal Musa’ya
Bazirganlar Hint’den gelür yayınur
Açılur sematlar açlar doyunur
Evliyaya muhib olan soyunıır
Beyler gelür pirim Abdal Musa’ya
lkrar imiş koç yiğidin yulan
Muhanneti çeken gelmez ileri
Yeşilgöl’ün Akpınar’ın suları
Çağlar gelür pirim Abdal Musa’ya
AIi’m Zülfikar’ın çalmış destine
Batın salar münkirlerin üstüne
Tümen tümen olmuş gencel üstüne
Dağlar gelür pirim Abdal Musa’ya
Bir muradım vardır gani kerimden
Münkir ne bilür evliya sırrından
KAYGUSUZ’um ayrı düşmüş pirinden
Ağlar gelür pirim Abdal Musa’ya
Abdal Musa Sultan'ın kerametleri, kendi adı verilen Velayetname'de anlatılır. Abdal Musa Sultan Velayetnamesi, günümüz Türkçesi ile Ali Adil Atalay tarafından beşinci kez olarak yayınlanmıştır. Kerametlerinden biri de şöyle: "Abdal Musa Sultan, bir pamuk içine kor halinde bir ateş parçasını müridlerinden biriyle, Geyikli Baba'ya gönderir. Geyikli baba da, ona bir bakraç içinde geyik sütü gönderir. Bu kerametin, yorumu da, "hayvanatı iradesine bağlamak, bitkilere hükmetmekten zordur'' şeklindedir.
Şair, düşünür, Horasan ereni Abdal Musa Sultan'ın keramet ve erdemleri yedi yüzyıldan bu yana dillerde söylenir. Antalya, Elmalı ilçesine bağlı Tekke köyündeki türbesi, 14. yy.'da Selçuklu mimarisi örneğinde yapılmıştır. Tekke hakkında en önemli bilgiyi 17 yy. da burayı ziyaret eden ünlü gezgin Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde vermiştir. Bu bilgilere göre tekkenin kubbesindeki altın âlem, beş saatlik yerden görülüyormuş. Abdal Musa Sultan sandukası başucunda seyyid olduğunu gösteren yeşil imamesi durur. Tekkenin etrafında bağ ve bahçeler uzanır, Misafirhaneler, kiler, mutfak meydanlar gibi birçok ek binalar varmış. Mutfakta kırk derviş hizmet eder. Meydanın dışında ayrıca büyük bir misafirhane bulunur ki, üstü konak, altı ise iki yüz at alacak kadar büyük bir ahırdır. Misafir hiç eksik olmaz.
Tekke'nin giriş kapısındaki kitabe yazısının bir beyt'i şöyledir;
Edeble kıl ziyaret bir makaam-ı alişandır bu
Füyuz'u Hakk'a menba asitan-ı aşikaandır bu.
Tekke yapıldığı günden beri mutfağında hiç ateş sönmemiştir. Tekkenin çok zengin vakıfları vardır. On binden fazla koyunu, bin camuzu, binlerce devesi ve katın, yedi değirmeni ve daha birçok varlığı ile üç yüz elli yıl önceki Abdal Musa Sultan tekkesinin çok büyük zenginliklere sahip bir kurum olduğunu belirtiyor Evliya Çelebi.
Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasından sonra dağıtılan tekkeler arasında Abdal Musa Sultan tekkesi de nasibini almıştır. 1829'da hükümetçe gönderilen memurlar tarafından, dergahta mevcut bütün eşyalar ve binlerce canlı hayvan satılıp defteri İstanbul'a gönderilmiştir. Bu hal tekkelerin 1925'de kapanmasına kadar yaşanmıştır. Değişik dönemlerde onarım gören Tekke, zaman içinde yıkılmış, günümüzde ise sadece Abdal Musa Sultan türbesi kalmıştır. Türbede, Abdal Musa, annesi, babası, kız kardeşi ile Kaygusuz Abdal'ın kabirleri bulunmaktadır.
Arşiv belgelerine göre, Abdal Musa'nın Fenike köylerinde vakıf arazileri vardır. Hatta O'na bağlı Bektaşi tekkeleri de kurulmuştur. Manisa'nın Adala bucağında Abdal Musa adına vakfedilmiş çiftlikler vardır. Abdal Musa Tekkesi'ni XVII. y. yılda gezen Evliya Çelebi tekkenin varlıklı olduğunu belirtir. Bektaşilik, Abdal Musa yoluyla Doğu Anadolu'da, Batı Anadolu'da, Balkanlar'da, Rodos ve Girit'te tutunur ve tanınır. Zile- Emirören köyünde bir mezar, Abdal Musa mezarı olarak bilinir. Divriği'nin Timisi köyünde Abdal Musa koruluğu vardır. Divriği'ye bağlı Hergün tuzlasındaki 80 dikili taş “Abdal Musa'nın askerleri” olarak adlandırılır. “Abdal Musa'nın askerleri” miti Doğu Anadolu'nun Alevi çevrelerinin tümünde yaygındır. Anadolu Alevileri Muharrem ayında Abdal Musa çorbası(aşuresi) dağıtırlar. Bosna'nın Sarajova bölgesi, aşure çorbasına Abdal Musa çorbası derler. Bosna'dan Azerbaycan'a kadar Alevi- Bektaşiler Abdal Musa kurbanı keserler. Araştırmacı W. Bauer'e göre Bektaşiliğin batı ve güney batıya yayılması ve özellikle Likya'da tutunması Abdal Musa yoluyla olmuştur.
Kaygusuz Abdal, Kafi Baba, Budala Sultan, Sevündük Dede, Kilerci Baba, Baltası Gedik, Mesten Dede, Keramet Baba, Hasan Baba, Oturak Dede'ler ise Abdal Musa'ya, ya da zaman içerisinde tekkesine bağlanmış Bektaşi babalarıdır. Kafi Baba, Abdal Musa'nın mürididir. Kaygusuz Abdal'sa halifesidir ve Mısır'a görevlendirmiştir
Abdal Musa Dergâhına Köyden Gelen Yoldan Giriş Kapısındaki
Sağ Ve Solda Yazılı Mermer Üzerindeki Kitabeler
Bu cilvegah-ı akdes-i Abdal Musa’ ya felek
Urmuş idi bir nice yıl kilid-i insidad
Teşmir-i sak-ı himmet ve gayret edince aşıkan
İlyasına emreyledi Sultan-ı Adl-ü Dad
Layık değildi vakıa seddi bu ali dergahın
Mümkin mü lakin etmemek hükm-ü kazaya inkıyad
Tekrar küşad-ı fethini müyesser kıldı hakk
Şad oldu dervişan, rakseyledi ehl-i reşad
Bu hankaah-ı nüh kubab oldukça daim ya ilah
Eyyam-ı ömrü eylesin Sultan-ı Dinin imtidad
Gelde erenlerden biri tarihin agah söyledi
Abdal Musa dergahın sah-ı ümem kıldı küşad
Hicri sene 1291
Edeple kıl ziyaret bir makaam-ı alişandır bu
Füyuz-ı Hakk’a menba asitanı aşıkandır bu
Mubarek türbenin haki çekülür sürme-ves çeşm-e
Cenab Hazreti Abdal Musa’ya çün mekandır bu
Perişan kalb-i aşık gibi bir virane dönmüştü.
Çıkup Yusuf Baba imarına lütfu girandır bu
Babanın himmtiyle Ravza-i Cennet gibi oldu
Sezadır ziynete bir aşiyanı arifandır bu
Gelib iki gözümden yaş dedim tarihini behçet
Makarr-ı arif-i billah metaf-ı kudsiyandır bu.
Hicri sene 1328
Dili ve Sanatı
Abdal Mûsa Sultan, dönemindeki bütün Alevî ozanları gibi, arı bir Türkçe kullanmıştır. Günümüze fazla eserinin ulaşmamış, yahut kendisinin fazla ürün vermemiş olmaması onun ebedi kişiliği hakkında yorum yapmamızı güçleştirmektedir.
Eserleri
Abdal Mûsa Sultan, edebi ve sanatkar kişiliğinden çok, örgütleyici ve eğitici yönü ile öne çıkar. Günümüze ulaşan eserleri dört tane şiirden ibarettir.[15][10] Fakat başka şiirler de söylemiş olması kuvvetle muhtemeldir.
ABDAL MUSA SULTAN VİLAYETNAMESİ’NDEN
Abdal Musa Sultan Nasip Dağıtıyor*
Baba Gaybi odun kesmeye gitmişti, döndüğünde dediler ki: “Ey Baba Gayb, Efendimiz bal, yağ akıttı şu pınarlardan, sen görmedin.” Baba Gayb’e yemek verdiler, yedi yine oduna gitti. Giderken, bu olayı görmediğine üzüldü: “Efendim, beni sevmezsin, ben senin didarına doymadım, senden hiçbir nesnecik görmedim. Bana yakınında hizmet ettirmezsin, uzaklara yollarsın, didarından ayrı düşerim.” dedi.
Gaybi odundan döndü. Abdal Musa Sultan, “Gidin Gaybi’ye söyleyin, bizden iyisine hizmet eylesin.” dedi. Derviş gidip, Gaybi’ye söyledi. Gaybi üzüldü, dedi ki: “Ben bir padişah oğlu idim, geldim, şu dedeye kulluk eyledim. İşte bildim er hak evliyadır. Ben bundan yüz döndürsem, çoktan yüz çevirirdim. Elimden ne gelir? Bırakıp gitmek de olmaz! Nazarında yanalım bari.” Akşam olunca, kendini bacadan aşağı ocağın içine attı, ocağa düşerken, Abdal Musa Sultan: “Tutun Gaybi ‘yı!” dedi. Abdallar tutup, yine kapıdan dışarı çıkarıp bıraktılar. Baba Gaybi, “Elimizden ne gelir, eşiğe yaslanalım.” dedi. Abdalların hepsi yatıp uyuyunca, Baba Gaybi eşiğe yaslanıp, yattı. Abdal Musa Sultan kalktı, dışarı çıktı, ayağını Gaybi’nin üzerine bastı. Gaybi aldırış etmedi. Abdal Musa Sultan, “Kimdir burada yatan?” dedi.
Gayba:“Lebbeyk Sultanım kulun Gayb’dır” dedi. Abdal Musa Sultan, “Aldın nasibini Kaygusuz’um aldın, aldın!” dedi,eline yapışıp, içeri getirdi. Namaz vaktinde Abdal Musa Sultan dışarıya çıktı. Üç kez ünü vardığınca çağırdı. “Gelsin nasib isteyen!” dedi. Hemen Abdal Kefi koştu, “Aman Sultanım, himmet eyle!” dedi. Abdal Musa Sultan, “Yürü, sen önce lot’unu ye, sonra da lot’unu ye!” dedi. Ondan sonra, Kara Aşık Baba geldi: “Yürü, sana Eğirdir’i verdim.” dedi. Tahtalı Baba geldi: “yürü,sana Tahtalı Dağı’nı verdim”dedi.
Her kim geldi ise, nasip verdi. Sözün kısası o gün kırk abdala nasip verdi. Ondan sonra, Abdal Musa Sultan geldi, oturdu, eliyle ocağı karıştırdı. Abdal Kefi, “Sultanım, elin yanmaz mı?” diye sordu. Abdal Musa Sultan: “Abdallarız, feta’larız, üryanlarız, büryanlarız!” dedi. Abdal Kefi, “Acaba bu Sultan hangi soya bağlıdır?” dedi. Abdallar, “Biz, bu sultanın ötesini sormayız. Yalnız didarının aşıkıyız.” dediler. Abdallara, bu soruyu yanıtlamak güç geldi, gönül evinden bunu istediler. Abdal Musa Sultan söyledi
Kim ne (bilür) bizi nice soydanuz
Ne bir zerre oddan na hod sudanuz
Bizim hususumuz ma’rifet söyler
Biz Horasan mülkindeki boydanuz
Yedi deniz bizim keşkülümüzde
Hacim umman oldu biz o göldenüz
Hızır İlyas bizim yoldaşımızdur
Ne zerrece günden ne hod aydanuz
Yedi tamu bize nevbahar oldu
Sekiz uçmak içindeki köydenüz
Bizüm zahmımuza merhem bulunmaz
Biz kudret okuna gizlü yaydanuz
Musa Tur’da durup münacat eyler
Neslimüz sorarsan asıl Hoy’danuz
Ali oldum adım oldu bahane
Güvercin donunda geldüm bu hane
ABDAL MUSA oldum geldüm cihane
Arif anlar bizi nice sırdanuz
………….
Horasan’dan Rum’a zuhtır eyleyen
Pirim Hacı Bektaş Veli değil mi?
Binip cansız duvarları yürüten
Pirim Hacı Bektaş Veli değil mi?
Doksan altı bin Horasan Pirleri
Elli yedi bin de Rum erenleri
Cümlesinin servirazı serveri
Pirim Hacı Bektaş Veli değil mi?
Balım Sultan arkadaşı, yoldaşı
Kızıldeli Sultan dürür hem eşi
ABDAL MUSA SULTAN dersem ne kişi
Pirim Hacı Bektaş Veli değil mi?
Şiirlerinden Örnekler
Abdal Musa Sultan nefeslerinden aşağıda aldığımız nefesler hece ile yazılmış olup aruz kullanılmamıştır. Abdal Musa ve Abdal Musa Sultan mahlasları kullanılmıştır. Şiirlerden birisi beyitler halinde yazılmasına rağmen aruz vezni görülmez. Öyle ki bu şiir de tıpkı diğer şiirlerinde görülen saf ve anlaşılır bir Türkçe içermektedir.
Şiirlerinde, Kerbelâ vakası ve bu vakanın kahramanları, Hz. Ali sevgisi ve onun gösterdiği olağanüstülükler, Hacı Bektaş ve kerametleri, tasavvuf ve Hz. Muhammed’in miracına özellikle değinilmiştir. Yer yer Hz İsmail, Hz Davud, Hz. Fatıma, Kızıl Deli Sultan ve Balım Sultan’a telmih yapıldığı görülür. Beyitler halinde yazılan “sudanız” ayaklı şiirinde devriye örneği verilmiş ve Horasan ellerinden geldiğine vurgu yapmıştır.
Önce de belirtildiği gibi; Aleyi-Bektaşi şiirine ''nefes''adı verilir. Alevi-Bektaşi şiiri de, genellikle Yunus Emre'nin şiirinden etkilenmiştir. Bu şiir, daha sonra Abdal Musa ile yönünü çizmiş ve Kaygusuz Abdal'la beslenerek doruğuna erişmiştir. Abdal Musa'nın günümüze kadar gelen şiirleri çok azdır. Ancak az da olsa, bu şiirler, Alevi-Bektaşi edebiyatının seçkin örnekleri sayılır. Bu şiirlerle Alevi-Bektaşi edebiyatı kesin anlam kazanmıştır.
1.
Horasan’dan Rum’a zuhur eyleyen
Pirim Hacı Bektaş Veli değil mi
Binip cansız duvarları yürüten
Pirim Hacı Bektaş Veli değil mi
Doksan altı bin Horasan erleri
Elli yedi bin de Rum erleri
Cümlesinin serfirazı serveri
Pirim Hacı Bektaş Veli değil mi
Balım Sultan arkadaşı yoldaşı
Kızıl Deli Sultan’dır hem eşi
Abdal Musa Sultan dersen ne kişi
Pirim Hacı Bektaş Veli değil mi
Başka bir kaynakta nefes şöyle geçmektedir;
Horasan'dan Rum'a zuhur eyleyen
Pirim Hacı Bektaş Veli değil mi
Binip cansız duvarları yürüten
Pirim Hacı Bektaş Veli değil mi?
Doksan altı bin Horasan Pirleri
Elli yedi bin de Rum erenleri
Cümlesinin servirazı serveri
Pirim Hacı Bektaş Veli değil mi?
Balım Sultan arkadaşı, yoldaşı
Kızıldeli Sultan dürür hem eşi
Abdal Musa Sultan dersen ne kişi
Pirim Hacı Bektaş Veli değil mi?
2-
Kim ne bilür bizi nice soydanuz
Ne zerre ottan ne hod sudanuz
Bizim meftunumuz marifet söyler
Biz Horasan mülkündeki boydanuz
Yedi deniz bizim keşkülümüzde
Hacem umman ise biz de göldenüz
Hızır İlyas bizim yoldaşımızdır
Ne zerrece Günden ne de Aydanuz
Yedi tamu bize nevbehar oldu
Sekiz uçmak içindeki köydenüz
Bizim zahmımıza merhem bulunmaz
Biz kudret okuna gizli yaydanuz
Turda Mûsa durup münacat eyler
Neslimizi sorarsanız ''Hoy'' danuz
Ali geldi adım bahane
Güvercin donunda kondum cihana
Abdal Mûsa oldum geldim zemana
Arif anlar bizi nice sırdanuz.
Başka bir kaynakta ise nefes şöyle geçmektedir.
Kim ne bilir bizi kim nice soydanız
Ne bir zerrece oddan ne de sudanız
Bize meftun olan marifet söyler
Biz Horasan illerinde boydanız
Bizim zahmımıza merhem bulunmaz
Biz kudret okunda gizli yaydanız
Yedi derya bizim keşkülümüzde
Hacım umman ise biz de göldeniz
Hızır İlyas bizim haldaşımızdır
Ne zerrece günden ne hod aydanız
Yedi tamu bize nevbahar oldu
Sekiz uçmak içinde ki köydeniz
Musa gibi lenteranı deneriz
Aslımızı sorar isen soydanız
Abdal Musa oldum geldim cihana
Arifler anlar bizi ne boydanız
Başka bir kaynakta ise nefes şöyle geçmektedir.
Kim ne (bilür) bizi nice soydanuz
Ne bir zerre oddan na hod sudanuz
Bizim hususumuz ma’rifet söyler
Biz Horasan mülkindeki boydanuz
Yedi deniz bizim keşkülümüzde
Hacim umman oldu biz o göldenüz
Hızır İlyas bizim yoldaşımızdur
Ne zerrece günden ne hod aydanuz
Yedi tamu bize nevbahar oldu
Sekiz uçmak içindeki köydenüz
Bizüm zahmımuza merhem bulunmaz
Biz kudret okuna gizlü yaydanuz
Musa Tur’da durup münacat eyler
Neslimüz sorarsan asıl Hoy’danuz
Ali oldum adım oldu bahane
Güvercin donunda geldüm bu hane
ABDAL MUSA oldum geldüm cihane
Arif anlar bizi nice sırdanuz
3.
Muhammed Ali’nin kıldığı dâvâ
Yok meydanı değil, var meydânıdır
Muhammed kırklara niyaz eyledi
Ar meydânı değil, er meydânıdır.
Kırklar özün bir araya koydular
Anlar cenazesin susuz yudular
Deveyi gördün mü? Gördüm, dediler
Ört elin eteğin, sır meydânıdır.
Gezdiğin yerlerde ara bulasın
Sahba olup daim Kevser dolasın
Sakla sırrını kim settar olasın
Çek çevir kendini kâr meydânıdır.
Ne diyeyim, şu erkânı kurana
Yuf çekerler bu meydanda yalana
Üçyüz altmış merdiveni bilene
Kör meydanı değil, gör meydânıdır.
Abdal Mûsa aydur, gerçek er isen
Ali’yi sevene muhib yâr isen
Hakk’ın didârını görem der isen
Urganı boynunda dar meydânıdır.
4.
Gözlerin kör olsun ey Kanlı Yezid
Bu meydanda kim var Ali’den gayri
On İki İmam’ın kapısın açan
İmamlar değildir Ali’den gayri
İmamlar bundadır bilsinler canda
İkrar iman olan verdi cihanda
Bu nefesler çıkmaz meydan-ı erde
Sak-i kevser yok Ali’den gayri
Her kimin çarağın yaksa Hak yakar
Rızaya baş koyan teslimin takar
Yolumuz On İki İmam’a çıkar
Var mıdır pirimiz Ali’den gayri
Güvercin donunda Rum’a çıkan
Cümle erenlerin üstüne geçen
Sırr-ı Subhan kırk cemali bir eden
Bu sırrı kim oynar Ali’den gayri
Selman elinden bir gül uzattı
Kendi tabutunu kendisi yaptı
Cemal-i Mushaf’daıı nikabın açtı
Okunan Kur’an yok Ali’den gayri
ABDAL MUSA fakir Ali’nin kuludur
Ali’nin cümle gönlü doludur
Hünkar Hacı Bektaş kendi Ali ‘dir
Meydanda mürşid yok Ali’den gayri
Aynı nefes başka bir kaynakta iki dörtlüğü alınmış;
Selman bir deste gül Şah’a uzattı
Kendi tabutuna kendisi yattı
Cemi mushaftan nikabın attı
Kuran yok gördüler Ali’den gayrı
Erenler erkânı gerçek bellidir
Abdal Musa fakir anın kuludur
İmamlar sırrıyla gönül doludur
Var mıdır hiçbir el Ali’den gayrı
Aynı nefes başka bir kaynakta ise şöyledir;
Gözlerin kör olsun ey kanlı Yezid
Bu meydanda ne var Ali’den gayrı
Güvercin donuyla Rum’a uçan
İmamlar evinin kapusun açan
Cümle evliyalar üstünden geçen
Var mıdır hiçbir er Ali’den gayrı
Sofu abdal erkânını yürüten
Ayn-i cemde sevdiklerin sürüden
Neşteri Salman kırk vücudu birden
Var mıdır hiçbir el Ali’den gayrı
Muhammed miracın yoluna girdi
Bu sor gayet sır içinde sır idi
Şîr donunun hatem mührünü verdi
Bu sırrı kim eder Ali’den gayrı
Cümle evliyalar imamlar bunda
İkrar alan kimse düşer mi derde
Yek nefesle durma meydan-ı erde
Kimdir baba rehber Ali’den gayrı
Her kimin çerağın yaksa Hak yakar
Rızaya baş koyup teslimün takar
Aslımız On İki İmam’a çıkar
Babamız her kim var Ali’den gayrı
5.
Muhammed Ali’nin kıldığı dava
Yok meydanı değil var meydanıdır
Muhammed Kırklara niyaz eyledi
Ar meydanı değil er meydanıdır
Kırklar özlerin bir araya köydular
Erenler cenazesin susuz yudular
Deveyi gördün mü görmedik dediler
Ön elin eteğin sır meydanıdır
Vardığın yerde ara bulasın
Gezdiğin yerlerde makbul olasın
Saklı pirin sırrın settar olasın
Çek çevir kendini kür meydandadır
Ne diyeyim şu erkanda kalana
Yuf çekerler bu meydanda yalana
Uçyüz altmış altı nerdübanı bilene
Kör meydanı değil gör meydanıdır
ABDAL MUSA SULTAN gerçek er isen
Ali’yi sevenlere muhib yar isen
Hakk’ın mansuruna ereyim der isen
Urğan boynunda dar meydanıdı
Aynı nefes başka bir kaynakta ise şöyledir;
Muhammed Ali’nin kıldığı dua
Yok meydanı değil var meydanıdır
Muhammed Kırklara niyaz eyledi
Ar meydanı değil er meydanıdır
Kırklar özün bir araya kodular
Anlar cenazesin susuz yudular
Deveyi gördük mü görmedik dediler
Ört ettiğini sır meydanıdır
Gezdiğin yerlerde ara bulasın
Vardığın yerlere makbul olasın
Sakla Hak sırrını sadık kalasın
Çek çevir kendini kar meydanıdır
Ne diyeyim şu irfansız kalana
Yuf çekerler bu meydanda yalana
Üç yüz atmış altı merdivanı bilene
Kör meydanı değil gör meydanıdır
Abdal Musa Sultan gerçek er isen
Ali’yi seven muhib yar isen
Hakk’ın dediğini göreyim der isen
Urganı boynunda dar meydanıdır
6.
Ben hocamdan aldım böyle dersimi
Okur idim elifden baya deyü
Kimse bilmez şu dünyada sırrımı
Ta ezelden çağırırım hü deyü
Kimin azarlayıp kimin kakıdır
Kimin dövüp susup kimin okutur
Dediler bu meydan kimin hakkıdır
Kim dedi ki şu mürdanı yu deyü
7-
Evvel ıssız narken üzüm çok iken
Davud sofrada iken bıçak yok iken
İsmail’e inen kurban sağ iken
Kime dedi şu lokmayı sun deyü
Fatıma Ana can Ali’nin gönlünü
Miraçtan inerken öptü elini
Hak Yezid’e kokturmadı gülünü
Muhammed’in yadigârı bu deyü
Abdal Musa’m anda bir dolu içtim
İçtim ol doluyu kendimden geçtim
Aşkın ateşine yandım tutuştum
Yezid Mervan’a tükürdüm tü deyü
Abdal Musa Sultan’a Ait Diğer Ziyaretler Ve Kutsal Eşyalar
1- Solak Değirmen
2- Uçar Su
3- Dur Dağ
4- Çatal tepe
5- Zemzem Kuyusu
Kutsal Emanetler
Hacı Bektaş-ı Veli Hakk’a yürümeden önce dervişlerine beni ararsanız Abdal Musa’da bulun, dört emaneti de ona teslime din dediği rivayet edilir.
Hacı Bektaş-ı Veli dergâhından alınan emanetler şunlardır:
1- Kara Sancak: (Hazreti peygamberin sancağı olup 1970 yıllarına kadar mevcut iken şimdi bilinmiyor)
2- Mermer Çırak: (Hazreti Peygamberin, kızı Fatıma Anaya çeyiz olarak verdiği çerağ halen türbededir.)
3- Biat Değneyi: (Hazreti İmam Hüseyin’ e ait olup özel bir ağaçtan yapılmıştır. Topuz gibi şimşir. Halen türbededir)
4- Hüccat(Höccet): (Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli’ nin Abdal Musa’ ya verdiği berat. Nerede olduğu bilinmiyor)
Diğer Bilgiler:
Abdal Musa türbesi yıllarca bakımsız kalıp, harap hale gelmekte iken, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce yeniden düzenlenmesi yapılmıştır. Ne var ki aradan uzun yılların geçmesi ve doğa şartlarının da tesiriyle türbe yeniden tamire ihtiyaç gösterir hale gelmiştir.
Bunun üzerine Tekke köyündeki birkaç can arkadaşımız bir araya gelerek, Abdal Musa Manzumesini yaptırma ve yaşatma derneği adı altında bir dernek kurarak hizmet vermeye başlamışlardır.
Köy halkı tümü ile çok misafirperver olup, ayrıca köyde birkaç adet misafirhane, aş ocakları ve kurban kesme yeri gibi hizmet alanları da bulunmaktadır.
Abdal Musa’nın Menkıbevi Kişiliği
Abdal Musa’nın tarihi kişiliği yanında menkıbevi kişiliği de vardır. Yöre halkı Abdal Musa’yı daha çok menkıbevi kişiliği ile tanır.
a. İnanış ve Söylence:
“Abdal Musa Sultan dediğimiz zat, Hacı Bektaş’a intisap etmiş, çok müddet çalıştıktan sonra bu zata Abdal Musa ünvanı verilmiştir. Onun da gayıp erenlerinden ordusu, askeri olup, bilakis kış aylarında Abdal Musa kurbanları kesilir. Abdal Musa’ya çağrılır, yalvarılır:
- Car diyenin carına yetiş; ordun ile, askerin ile... denilir.
Hacı Bektaşı Veli buna bu icazeti vermiştir, diye bizlerce büyük bir inancımız olarak, anane olarak her sene devam ederiz.”[16]
b. İnanış ve söylence:
Abdal Musa’nın kendisine has, batın aleminde askeri var olduğu kabul edilir. “Askerimiz darda kaldığında bunun yetiştiğini kabul ederiz. Yeşil donlu/elbiseli askerler..”.[17]
C. Anadolu’daki Türbeleri
1. Abdal Musa Türbesi (Antalya/Elmalı):
Selçuklu geleneğinden esinlenerek yapılan türbe kare planlıdır. Yüksekliği 5 metredir. Beyaz yontma taştan yapılan Türbenin iç kısmı kubbelidir. Önünde giriş kısmı bulunur.
Türbe ve Tekke köyün yanı başındadır. Civarı mezarlıklarla kaplıdır.
Türbenin iç kısmında, kapının sağ tarafında görkemli bir biçimde Abdal Musa’nın sandukası vardır. Ayak tarafında Bektaşi geleneğine göre annesi ve kız kardeşi sandukaları, kapıya daha yakın ve solunda ise babası Seyit Hasan Gazi ve Kaygusuz(Abdal) ile duvar arasında bir mezar yeri daha vardır.
Türbe her yıl binlerce kişi tarafından ziyaret edilmektedir. Ben de o tarihde(1992) Antalya İl Kültür Müdürü olan azız dostum Musa Seyirci’nin davetlisi olarak Abdal Musa törenlerine gittim. Benim gibi aynı tarihlerde Abdal Musa’yı ziyaret eden Cemal Şener, duygularını şöyle anlatır:
“(…) O’nun yüceliği, bereketi günümüzde de kendini göstermektedir. Her yıl Haziran ayının ilk haftasını izleyen Cumartesi ve Pazar günleri Abdal Musa Anma Törenleri düzenlenir. Bu şenliklere katılmak, Abdal Musa Tekkesi’ni ziyaret etmek için Haziranın ilk haftasında Anadolu’dan, yurt dışından binlerce insan bu köye gelir. Birkaç bakkal ve kahveden başka hiçbir ticari işletmesi olmayan bu köy,
binlerce insanı konuk eder. Bir evde otuz-kırk insan, bir günde konuk olur. Yemekler yenilir, söyleşiler yapılır, niyazlar edilir. Kimse, hiçbir aile bu durumdan şikayetçi değildir. Dostlarını, konuklarını gereğince ağırlayabilmek için bütün konukseverliklerini, güler yüzlerini gösterirler. Bu güzel insanlar her türlü övgüyü hak etmişlerdir.”[18]
Abdal Musa Koruluğu: Divriği ilçesinin Timisi köyünde küçük bir koruluk vardır. Bu koruluğa Abdal Musa Koruluğu denir. Buranın ağaçları kutsal sayılır. Kurban kesmeye gelenler, koruluğun kuruyan ağaçlarından faydalanırlar. [19]
2. Abdal Musa Düşeği:
Varzıl’ın altında ...Varzıl’da Kul Himmet’in mezarı var.
3. Ali Baba Düşeği:
Düşek deynekli Ayazması’nın karşısındadır. Abdal Musa kurbanı, Ali Baba düşeğine (Meliköy) götürülüp dualanır.
4. Abdal Musa Düşeği:
Adak yeri Zile ile Turhal arasındaki Emirören/Emirveren köyündedir. Burası Zile’ye 7 km. uzaklıktadır. Son yıllarda (2002) mezar türbe haline getirilmiştir.[20] Her zaman gidilmekle beraber genelde Perşembe ve Pazar günleri gidilir.[21] Türbe civarında kale surlarının harabeleri vardır.[22]
Derleyen: Mehmet Özgür Ersan Dede
Abdal Yesari Çelebi
[1] Adil Ali ATALAY, Abdal Mûsa Sultan ve Velayetnâmesi, Can Yay., İst., 1990, s. 13
[2] Ebu'l Vefâ el-Bağdâdî, el-Kâkes veya el-Kürdî lakaplarıyla da bilinen Ebu'l Vefâ Tâcü'l-Ârifîn Seyyid Muhammed bin Muhammed Azîz el-Bağdâdî (d. 1026 - ö. 9 Aralık 1107), Vefâ’îyye tarikâtının kurcusudur. "Menâkıbnâme"’sinde Ali el-Mûrtezâ'nın soyundan bir seyyid olduğu kaydedilmiştir. 1026 yılında Irak’ın Kusan köyünde doğdu, ama aynı zamanda Kalmina[1] adlı bir köyde kaldığı da bilinmektedir. Babası, Zebâle[2] ve Hayâsem[3] köyleri arasında sürekli olarak zülme maruz kalması nedeniyle dönüşümlü olarak yaşamak zorunda kalan ve İmam Hüseyin’in torunlarından Kürt aşireti Benî Nergis’e mensup olduğu öne sürülen Seyyid Muhammed Azizî, annesi ise yine bir Kürt olan Fatıma Ümmü Gülsüm’dür.[4] Menâkıbnâme-î Tacü’l Ârifîn es-Seyyid Ebu’l Vefâ adında bir eseri bulunan Ebu’l Vefâ 9 Aralık 1107’de ölmüştür. Vefâ’îyye Tarikâtı "Seyyid Muhammed bin Muhammed Azîz el-Bağdâdî" Vefâîyyenin tarikatının kurucusudur. Tâcü'l-Ârifîn lakabıyla ünlenmiştir. Tahsilinin önemli bir kısmını Bağdat’ta yaptıktan sonra Buhara’ya gitmiştir. Din ilimlerini öğrenerek tekrar Bağdat’a dönmüş ve burada Muhammed eş-Şembeki’ye intisap etmiştir. Uzun süre hizmetinde bulunduğu şeyhi kendisine gösterdiği vefa ve sadakatinden dolayı ona "Ebu’l Vefâ" künyesini vermiştir. Soyu 1. İmam Ali 2. İmam Hüseyin 3. İmam Zeynülabidin 4. Seyyid Hüseyin 5. Seyyid Yahya 6. Seyyid Hasan Faki 7. Seyyid Zeyd 8. Seyyid Hüseyin 9. Seyyid Muhammed 10. Seyyid Ali 11. Seyyid Zeyd 12. Seyyid Muhammed Kebir Azizî 13. Seyyid Ebû'l Vefâ Tâcû'l-Ârifîn
Kaynakça:1- Nilüfer Bayatlı: XVI. Yüzyılda Musul Eyaleti (1999), s. 100.2-1530 Osmanlı kaynaklarında Harran'ın 10 Km. kuzeyinde yer alan "Zibâle Köyü", Muhâsebe-i Vilâyet-i Diyâr-i Bekr ve 'Arab ve Zü'l-Kâdiriyye Defteri (937/1530) I (1998), s. 131. 3- Bâb-î Hâysam (Ördekköy), Nilüfer Bayatlı: XVI. Yüzyılda Musul Eyaleti (1999), s. 1154-Dursun Gümüşoğlu: Tâcü’l Arifîn es-Seyyid Ebu’l Vefâ Menâkıbnâmesi - Yaşamı ve Tasavvufi Görüşleri, Can Yayınları, 2006, s. 38.
[3] BARKAL, Ömer Lütfi; Kolonizatör Türk Dervişleri, Vakıflar Dergisi c.1.s. 290
[4] Atsız, Âşıkpaşaoğlu Tarihi, MEB Yay., İst., 1992, s. 165-166
[5] Hoca Sadettin Efendi, Tacü’t-Tevarih, 5/11, Kültür Bak. Yay., Ank., 1999, Haz.: İsmet PARMAKSIZOĞLU,
[6] Bursa’nın fetih tarihi 1326’dır.
[7] Velayetnâme, s. 14
[8] Velayetnâme, s. 16
[9] HAMMER, Osmanlı Tarihi s.11
[10] ÖZ, Gülağ, İslamiyet Türkler ve Alevilik, Uyum Yayınları, s.224
[11] KÖPRÜLÜ, Fuat; Türkiyat Mecmuası c.6.s.18
[12] Kutlu Özen, Orhan Gazi Dönemindeki Alp Erenler ve Bunlara Bağlı Menkıbler, Bursa 1.Halk Kültürü Sempozyumu(4-6 Nisan 2002), Bildiri Kitabı (2). S. 461-463
[13] www.kimkimdir.com
[14] Tacü’t-Tevarih, 5/11
[15] Mûsa SEYİRCİ, Abdal Mûsa Sultan, Der Yay., İst. 1991 s. 67-71
[16] Zeynal Özcan(Kırmızı Dede)/ Divriği Akmeşe(1912-1 Ağustos 1982), derleme:1 Ağustos 1982
[17] Seyit Ali Atmaca, Divriği Başören , 1933, derleme 24.07.1993
[18] Musa Seyirci, Abdal M usa Sultan, İstanbul 1992, s. 33
[19] Kutlu Özen, Sivas ve Divriği Yöresinde Eski Türk İnançlarına Bağlı Adak Yerleri, Sivas 1996, s.100
[20] Kutlu Özen, Abdal Musa Sultan’ın Zile Emirören Köyündeki Makamı, CEM 36(2002) 119:15
[21] Ünal Aslandoğmuş, Zile merkez 1965 , Derleme 1989
[22] Erol Durak, Zile-Taşkıran/Hıcıp 1963, derleme: 1989
26th December 2017, Mehmet Özgür Ersan tarafından yayınlandı
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum