Kitap
İstanbul
16 Nisan, 2025, Çarşamba
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    34.81
  • ALTIN
    2412.9
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66248.09$

KURAN’DA ŞİRK -1

14 Nisan 2025, Pazartesi 21:44

Kuran’da “Allah’a kulluğun türlerinden” söz edilir.

Kulluğun türlerinden biri “halis tevhidî kulluk”tur, diğeri ise “şirk ile kirletilmiş, içerisine bir takım beşerî tasavvurların karıştırıldığı kulluk türüdür!

Kuran’da şöyle geçer:

-“Din halis olmalıdır!(Zümer:3)

Fakat birtakım insanlar, diğer bir kısım insanları “evliya/yönetici/evrenin işlerini çekip çevirici” olarak kabul edip, dini halis olmaktan çıkarıyorlar.

-“O’nu (Allah’ı) bırakıp da kendilerine veliler edinenler!” (Zümer: 3)

Peki bu kesimin iddiası nedir? “Niçin onları “evliya” olarak kabul ediyorsunuz?” Diye sorulduğunda, şunu derler:

-“Biz onlara ibadet etmiyoruz ki! Fakat bu evliya, bizlerin Allah’a daha fazla yakınlaşmamıza vesiledirler.(Zümer:3)

Allah da onlara şöyle der:

-“Allah, yalancı ve çokça nankörlük eden kimseyi hidayete erdirmez!(Zümer:3)

Yani Allah size ne zaman demiştir ki, ben sizinle kendi aramda aracı istiyorum! Bunları (evliyayı) aracı edinin de bunlar sizleri bana yakınlaştırsın! Hayır! Sizin kendiniz Allah’a yakınlaşma peşinde olmalısınız. Allah’a yakınlaşmak elbette ki “mekanik” bir iş değildir!

Kuran, diğer bir ayette de şöyle der:

-“Allah’ı bırakıp kendilerine ne bir zarar veren ve ne de bir yarar sağlayan şeylere tapıyorlar ve “işte bunlar, Allah katında bizim şefaatçilerimizdir” derler.” (Yunus: 18)

Allah Teala bütün bunları reddediyor ve diyor ki iş böyle değildir!

Kuran’da birkaç konuyu beyan eden farklı ayetler vardır. Bu ayetlere çok dikkat etmek lazım. Çünkü bu ayetlerin bizim “Tevhit” ve “Şirk” konusuna bakmamızda hayli tesirleri vardır!

Örneğin birtakım ayetlerde yaratılış ile ilgili şöyle denilmektedir:

-“Onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, kuşkusuz, “Allah” derler!(Zümer: 38) (Kuran’da 4 yerde bu soru sorulmuştur!)

Buralardan anlıyoruz ki tüm müşrikler, göklerin ve yerin yaratıcısının Allah olduğunu kabul ediyorlardı!

İkinci birtakım ayetlerde de “Allah’ın razık” olması meselesiyle ilgili konular geçmektedir.

Örneğin o ayetlerde şöyle buyuruluyor:

-“Onlara, “Gökten su indirip ölümünden sonra onunla yeri dirilten kimdir?” diye sorsan, mutlaka “Allah’tır” derler!” (Ankebut: 63)

Üçüncü birtakım ayetlerde de şöyle geçer:

-“De ki: “Size gökten ve yerden kim rızık veriyor? Veya işitme ve görme hislerine kim egemendir? Diriyi ölüden ve ölüyü de diriden kim çıkarır? İşleri kim düzene koyar?” “Allah” diyecekler!” (Yunus: 31)

Demek ki, yalnızca “halikiyet” konusu değil, “razikiyet”, “evreni yönetim”, “ölüm ve hayatı var etme” gibi konularda da bunların asıl sahibi Allah’tır.

Diğer birtakım ayetlerde de şöyle geçer:

-“Eğer biliyorsanız, (söyleyin bakalım) yer ve onda bulunanlar kimindir?” De. (Müminun: 84)

-“Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş’ın Rabbi kimdir? De.” (Müminun: 86)

-“Eğer biliyorsanız, (söyleyin bakalım,) her kesin ve her şeyin egemenliğini elinde tutan, kendisi her şeye sığınak olan, fakat kendisi sığınmayan kimdir?” De.” (Müminun: 88)

-“Allah’a aittir.” Diyecekler. “O halde nasıl aldanıyorsunuz?” De.” (Müminun: 89)

Demek ki müşriklerin bu kadar Allah’a inançları mevcuttu.

Tabiri caiz ise, müşriklerdeki bu kadar inanç, bizim dindarlarda dahi yoktur!

Peki sorun neredeydi ve asıl sorun neydi?

Kuran açısından asıl sorun 2 şey üzerindeydi. Yani müşrikler Allah’ı kabul ediyorlardı, fakat iki şeyi kabul etmiyorlardı; biri Allah’ın “Rübubiyet” boyutunu, diğeri de O’nun “Rahmaniyet” boyutunu.

Bizler “Nas” Suresinde şunu deriz:

-“De ki insanların Rabbine, insanların melikine/hükümranına, insanların İlahına….sığınırım!” (Nas Suresi)

Allah ile ilgili O’nun bu üç sıfatı bir araya geldiğinde bir anlam ifade ediyor! “Bir tek Allah vardır, O, her şeyi yaratmıştır, rızkımızı da O veriyor” demekle iş bitmiyor!

Peki “Rab” kimdir? Senin dünyadaki Rabbin (terbiye edenin- seni eğitenin) kimdir? Gözün kimin eline bakıyor? Kimden çekinip kendini kontrolde tutuyorsun?

Bir tek “alemin yaratıcısı vardır” demekle iş yeterli olmuyor! Kime ümit bağlıyorsun, kimden çekiniyorsun, ona da bakmak lazım!

Dünya hayatında iken sürekli müdürün, reisin, sultanın, tüm diktatörlerin, gücün ve güçlülerin peşince koşuyorsun da peki Allah’ın peşince de koşuyor musun?

Devlet dairesindeki bir memuru düşünün. Tüm ümidi müdürün eline bağlıdır. Sürekli “acaba maaşımı artıracak mıdır, eksiltecek midir, verecek midir, kesecek midir” diye düşünüyordur.

Acaba Allah hakkında da bu düşünceler ile yaşıyor muyuz? Tüm gayretimiz O’nun rızasını celbetmek için midir?

Devlet dairesinde müdürün dikkatini üzerimize çekmek için gösterdiğimiz gayreti Allah için de gösteriyor muyuz?

Oysaki o memur, yalnızca o müdürün çalışanıdır ve müdür de yalnızca onun maaşını veriyor! Fakat Allah, sana ait olan her şeyi sana veriyor ve yine o memurun müdürüne de her şeyi veren O’dur!

Acaba “Rububiyeti” ne kadar kabul ediyoruz? Kuran açısından tüm peygamberlerin asıl sorunları “Rububiyet” konusuydu. Hz. Musa (as)’ın Firavun ile tüm kavgaları, “Uluhiyet” üzerinden değil, “Rububiyet” üzerindendi!

Firavun Allah’ın “Uluhiyet”ini kabul ediyordu, bununla birlikte kendisinin de “Rab” olduğuna inanmıştı. “Sizin en yüce Rabbiniz benim” dedi!” (Naziat: 24)

Yalnızca benim sözümü dinleyeceksiniz, emir benim emrimdir. Benim emrim olmadan su dahi içemezsiniz!

Hz. İbrahim (as)’ın Nemrud ile kavgası da “Rububiyet” üzerindendi.

Aslında tüm sorunlarımız, Allah’ı her an için bizim Rabbimiz, gözetenimiz ve de gözetleyenimiz olarak görmemektir! Allah bizim her şeyimizi görüyor, duyuyor ve her an bizimle birliktedir!

İkinci sorunun da “Rahmaniyet” olduğunu söyledik.

Rahmaniyet”; yani Alah’ın her şeye doğmasıdır! Aynen güneşin her tarafı aydınlatması gibi!

Müşrikler Allah’ın “rahim” olduğunu kabul ediyorlardı, fakat “rahmaniyeti” ni kabul etmiyorlardı!

Rahmaniyetin anlamı şudur; yani Allah her şeye nazar ediyor (gözlüyor), sınıfsal ayrım yapmıyor, üstünlük ve zayıflıkları, ırksal ve kabilevi ayrılıkları nazara almıyor! Kendisini “Rahman” olarak niteliyor.

-“Er- Rahman alel arşi isteva/ Yönetimin koltuğunda oturan Rahmandır!” (Taha: 5)

Evrenin yönetim masası O’nun elindedir! O’nun rahmeti geneldir. O, insanların tümünü aynı gözde görüyor. O bizlere; “bir kısmınızın bir kısmınız üzerinde hakimiyet kurma hakkınız yoktur, diğerlerinden üstün olma talebinde bulunma hakkına sahip değilsiniz” diyor!

İşte müşrikler Allah’ın bu iki sıfatını (Rububiyet ve Rahmaniyetini) bu anlamlarda kabul etmiyorlardı!

İslam peygamberi döneminde de sorun buradaydı ve Kuran bunlara defaatle işaret etmiştir!

-“Allah tek olarak anıldığı zaman ahirete inanmayan kimselerin yürekleri daralır.” (Zümer: 45)

Yani Allah’ı kabul ediyorlardı, fakat “Allah tektir” demeyiz diyorlardı!

Kuran, peygamberin “Allah tektir” dediğinde onların onu alaya aldıkları şöyle naklediyor:

-“İlahları bir tek İlah mı yapmış? Doğrusu bu, şaşırtıcı bir şeydir!(Sad: 5)

Diğer bir yerde de şöyle diyor:

-“Kuran’da Rabbinin tek olduğunu anınca, nefretle yüz çevirip giderler!” (İsra :46)

Başka bir ayette de şöyle geçer:

-“Peygamber onlara de ki; “Ben yalnızca Rabbime ibadet ediyorum ve O’na kimseyi ortak koşmuyorum!” (Cin: 20)

Bu ayetin bir öncesinde de şöyle geçer:

-“Allah’ın kulu (Muhammed), Allah’a dua etmek üzere kalktığında, müşrikler/kafirler neredeyse üzerine çullanacaklardı!” (Cin: 19)

Demek ki asıl mesele, “Tevhidi” canlandırmaktır!

Diğer peygamberler, imamlar, evliyalar vs. tümüyle vesile ve örnektirler. Allah’a ait olan işleri yalnızca Allah’tan talep etmek gerekir! O hususlarda hiç kimseyi, o şeyi Allah’tan istemek için O’na vesile karar kılmamak lazım.

Sürekli ve her zamanki asıl sorun budur ve böyle de olacaktır! Şimdi bile bu asıl sorun devam etmektedir.

Yani birtakım insanlar birilerini ortaya koyup, yavaş yavaş Allah’ı bir kenara bırakmak istiyorlar! Bilindiği gibi Allah hiçbir yerde değildir, ama her yerde vardır. Hem evveldir hem de ahirdir.

Fakat o türden insanlar “Bizim öyle bir Allah ile irtibatımız yoktur” diyorlar. Bununla birlikte yavaş yavaş birtakım vasıtalar ortaya çıkarıp onlarla irtibat kuruyorlar ve her şeyi o vasıtadan istiyorlar! Böylece de insanlar artık “Allah talepliliği” bir kenara bırakıp “hacet talep” oluyorlar.

Başka bir ifadeyle; insanlar Allah’ın peşince gitmiyor ve O’nunla ilişkiyi kesiyorlar. Zannediyorlar ki, onların hacetlerini karşılayacak olan “vasıta insanlar” vardır. Dolayısıyla da tüm ilgilerini bunlara gösteriyor ve dualarını bunlara yapıyorlar.

BİRİNCİ BÖLÜMÜN SONU

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum