İstanbul
22 Ekim, 2024, Salı
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    34.81
  • ALTIN
    2412.9
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66248.09$

KUBBETU’T TURKİYYE

17 Ağustos 2023, Perşembe 23:44

Türklerin 700-800’lü yıllardan sonra İslâm ile tanıştıkları yönündeki yaygın kanaatin tersine, Türkler daha Hz. Muhammed’in sağlığında hem biliniyorlardı ve hem de karşılıklı ilişkilere sahiptiler.

Çok küçük topluluklar da olsa, Türklerin Müslüman olmaya başlaması Hz. Muhammed zamanında başlamıştı.

Bu yazımızda, İslâm’ın ilk yıllarında Türklerle olan temasların bazılarına değinmek istiyorum.

Muhammed Hamidullah’ın İslam Peygamberi adlı eserine göre, Basra ve Bahreyn’de Arap tacirlerinin sık sık uğradıkları Muakkar ve Debâ ticaret panayırlarına İran, Hindistan ve Asya’dan insanlar katılırdı. Hz. Peygamber’in bizzat kendisinin Basra ve Bahreyn’e ticarî seyahatte bulunduğunu bildirdiğini dikkate alırsak, daha o dönemde Türkler hakkında fikir sahibi olması normaldir. Aynı şekilde, “İlim Çin’de bile olsa peşine düşünüz” hadisini de yine bu çerçevede değerlendirmek gerektiği kanaatindeyim.

İslâm’ın ilk döneminde Türkler hakkında en önemli araştırmalardan birisini yapan Doç. Dr. Ali Dadan’a göre “Bu pazar ve panayırlarda Türklerin ve Türklere ait ticaret mallarının bulunduğunu ve bu milletin varlığından Arapların ve özellikle Hz. Peygamber’in haberdar olduğunu gösteren en önemli delil, Buharî ve Müslim’in rivayetlerinde söz edilen Türk çadırıdır. Hadislere kadar yansıyan Türklere has bu eşyanın Arapların eline ancak ticaret yoluyla geçtiğini gösteren önemli bir veridir.” (İSLAM TARİHİ KAYNAKLARINDA TÜRKLER- DOKTORA TEZİ, KONYA, 2013)

Hz. Muhammed önderliğinde Müslümanların ilk kez zafer kazandıkları savaş olan Bedir savaşının Türkler açısından da farklı bir önemi vardır.

Müslümanlar, Ebu Cehil’in önderlik ettiği Mekkeli İslam düşmanları ile ilk kez karşı karşıya geldiler. Bölgenin ticaret ve tüm zenginliğini ellerinde tutan Kureyşliler için İslâm’ın yayılması büyük bir tehdit oluşturuyordu.

Ebu Cehil’in Bedir’de öldürülmesinin ardından liderliğini, sonraları Müslümanları büyük bir fitneye sürükleyecek olan Muaviye’nin dedesi Ebu Süfyan’ın üstlendiği bu “müşrik”lerin saldıkları korku öylesine büyüktü ki, Halife Ömer de, Bedir savaşı öncesinde Enfal suresinin 7 ve 8. ayetleri nazil olduğu zaman, kendisine “Acaba hangi cemaat bozguna uğratılacak ve kimlere galebe çalınacak?” diye kuşkuyla sorduğunu itiraf eder. (İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ)

Müslümanların, nedenleri ve sonuçları bakımından her daim hatırlamaları gereken Bedir savaşının bir özelliği de, İslâm Peygamberi Muhammed bin Abdullah’ın karargâh olarak Bedir’e hakim bir tepede kurduğu çadırdır.

Miladî 624 yılında yapılan Bedir savaşına katılan Abdullah bin Mes’ud ve Abdullah bin Abbas, Hz. Muhammed’in kullandığı yuvarlak bir çadırdan bahsettiklerini Mustafa Asım Köksal, İslâm Tarihi eserinde belirtiyor.

PEYGAMBERİN İTİKAF MEKÂNI: KUBBETU’T TURKİYYE

Kubbetu’t Türkiyye (Türklerin Çadırı) olarak ifade edilen bu çadırın daha sonra da kullanıldığını İbn Sâd, Taberi ve Buhari’nin aktarımlarından anlıyoruz.

9. yüzyılda yaşayan Müslim bin Haccac’ın Sıyam eserinden şu ifadeyi paylaşmak istiyorum: “Hz. Peygamber Ramazan ayının ilk on gününde itikâfa girerdi. Daha sonra girişinde hasır gerilmiş Türk çadırında Ramazanın ikinci on gününde itikâfa girdi. Hasırı eliyle kaldırdı kapıya doğru yürüdü ve başını çıkararak insanlarla konuştu.

Öte yandan, Müslim’in Muhtasar adlı eserinde yer alan başka bir rivayete göre de, Hz. Muhammed, İstanbul’un fethedileceğini müjdelediği konuşmasını Kubbetu’t Türkiyye’nin gölgesinde dinlenirken yapmış olmalıdır.

Hudeybiye anlaşmasının bu çadırda imzalandığı, Mekke’nin fethinde Merru’z Zahran mevkiinde Kubbetu’t Türkiyye’nin kurulduğu ve görüşmelerin bu çadırda yapıldığı, hatta Ebu Süfyan’ın bu çadırda görüşmeye geldiği pek çok kaynakta belirtilmektedir.

Vâkıdî’nin Meğâzî eserinde ise, 627 yılında yapılan Hendek savaşında Hz. Muhammed’in Kubbetu’t Türkiyye kullandığı belirtilir.

Yine, Taberî, müslümanların Hendek savaşına hazırlandıkları sırada, Hendek kazılırken büyük beyaz bir kayanın ortaya çıktığını ve sahabenin onu parçalamayı başaramaması üzerine Selman el-Fârisî’nin bu esnada Hendek kazılmasını denetlemek için kurdurulan Türk çadırında bulunan Hz. Peygamberin yanına giderek durumu haber verdiğini bildirmektedir. (Taberî, Târîh, II/92)

Tüm bu ifadelerden anlıyoruz ki, İslâm Peygamberi için Türkler yabancı, bilinmeyen bir topluluk değildir.

Hatta, aşağıdaki hadis, İslâm Peygamberinin Türkler hakkında kesin kanaate sahip olduğu fikrini güçlendirmektedir.

Hatîb el-Bağdadî, Süyûtî, Müttakî el-Hindî ve Gümüşhanevî’nin hadis olarak naklettikleri bir rivayete göre de, “Muhammed bin Müslim, Rasulullah (s.a.v.)’in şöyle dediğini nakletmiştir: Hıfz/muhafaza etme/koruma on kısıma ayrılmıştır. Bunun dokuzu Türklerde, biri diğer insanlardadır. Cimrilik ona ayrılır, dokuzu Farslarda, biri diğer insanlardadır. Cömertlik ona ayrılır, dokuzu Sudanlılarda, biri diğer insanlardadır. Şehvet ona ayrılır, dokuzu Hindlilerde, biri diğer insanlardadır. Hayâ, ona ayrılır, dokuzu kadınlarda, biri diğer insanlardadır. Hased ona ayrılır, dokuzu Araplarda, biri diğer insanlardadır. Kibir, ona ayrılır, dokuzu Rumlarda, biri diğer insanlardadır.” (Taberî, Târîh, II/487)

TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN ADINI KİM KOYDU?

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Rıfat Börekçi, İslâmi ilim eğitimi almış, Medreselerde müderrislik yapmış, Ankara müftülüğü görevini üstlenmiş, Kuvayı Milliye’yi desteklemek için Ankara fetvasını sunmuş bir isim.

Sonraki süreçte gündeme gelen Türkçe ezan dayatmasına da direnen Mehmet Rifat Börekçi, bir gün Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından köşke davet edilir.

Atatürk, Börekçi’yi davet etme gerekçesi olan sorusunu hemen sorar: “Hocam, yeni genç Cumhuriyetimizin adı ne olsun?

Börekçi’nin cevabı, hayati derecede önemlidir: “Paşam, Peygamber Efendimiz, Hendek savaşını bir Türk çadırında yönetti. O çadıra da Kubbetu’t Türkiyye diyordu.

Bu sözleri duyan Atatürk heyecanlanır: “Desene Peygamber efendimiz daha 1400 sene önceden Cumhuriyetimizin adını koymuş. Hadi, Cumhuriyetimizin adı Türkiyye olsun!

Bu anlatının Hz. Muhammed’in kullandığı çadırın Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin ismiyle buluşması açısından anlamı hem son derece enteresan ve hem de çok büyüktür.

Türklerin İslâm ile buluşmasını incelemeye devam edeceğiz.

Yorumlar

  • yorum avatar
    Kazım Büklü
    18-08-2023 09:31

    Sayın Ali Rıza Bey Türkiye'nin isminin Cumhuriyet kurulduktan e Diyanet İşleri başkanı olan Rıfat Börekçi ve Atatürk'ün birlikte Türkiye Cumhuriyeti'ne Türk ismini koyması çok anlamlı buluyorum ve Aydın din adamı olan Rıfat Börekçi de devrimler niteliğinde Herkesin anlayabileceği ezanın da Türkçe okumasını önderlik yapmıştır Ruhları şad olsun

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum