İstanbul
20 Eylül, 2024, Cuma
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    34.81
  • ALTIN
    2412.9
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66248.09$

İMZASIZ BİR BİLDİRİ HAKKINDA

05 Aralık 2023, Salı 19:27

Alevî-Bektaşî inanç toplumu ciddi bir dönüşüm sürecine girdi.

Bir tarafta, Alevî-Bektaşî inancını kapitalist sistem içerisinde bir “rant değeri” olarak ele alıp, onu siyasi, ekonomik vesaire kâr getirecek alanlarda bugüne kadar metalaştıran ve sahip oldukları konumlarını bundan sonra da korumak isteyenler…

Diğer tarafta ise, yüzlerce yıllık geleneksel inancımızı sahiplenen yolun talipleri, turapları…

Hz. Ali’ye saldıran inkârcı cepheye yeni katılımcıların ortak paydası hakkında kafası karışık olan ve bu konuda soru yönelten dostlarımızın “konduramadıkları” gerçek, rantiyecilerin de inkârcılıkta birleştiği gerçeğidir.

100 yıllık Cumhuriyet’in bu noktasında Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nın kurulması ve devlet tarafından Alevî-Bektaşî vatandaşlara inanç hizmeti verilmeye başlanması büyük bir sevinçle karşıladığımız gelişme idi.

Alevî-Bektaşîlerin 100 yıl içerisinde, tek cümlede ifade edebileceğimiz talebi eşitlik olmuştur.

Cumhuriyet yasalarından kaynaklanan “hizmet alma hakkı”nı kullanmak dışında, Alevî-Bektaşî inanç toplumunun başkaca bir talebi veya ajandası yoktur ve olmamıştır.

Emperyalistlerin ülkemizdeki toplum mühendisliği çalışmalarında etkisiz kaldıkları en büyük sosyal grup olmaları hasebiyle, Alevî-Bektaşîlerin devlet ve siyaset katlarında daha fazla ilgiyi ve kucaklanmayı hak ettiklerini düşünüyorum.

ALEVÎLERE KARŞI ALMAN-AMERİKAN İTTİFAKI

Öte yandan, Alevî-Bektaşî toplumunu yönlendirebileceklerini sanan Alman dalgacıların ve Amerikancı inkârcıların fitne çalışmalarını terk etmediklerine de tanıklık ediyoruz.

Her iki ekibin de hedefinde Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı vardır.

Alevî-Bektaşîlerin inanç hizmetlerini alacakları kurum olarak yapılandırılan Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nın çalışmalarının sabote edilmesi, ocakların, cemevlerinin, dedelerin, babaların bu kurumdan hizmet taleplerinin engellenmesi Alman dalgacıların ve Amerikancı inkârcıların temel hedefi olmuş durumda.

Diğer tartışma konularında da yıllardır gördüğümüz gibi, Alevî-Bektaşî inanç toplumunu “rant nesnesi” olarak gören bu kesimler, kuruma karşı itibarsızlaştırmaya yönelik kara propaganda yaparken de yalan, iftira ve çarpıtmada sınır tanımıyorlar.

Ne yazık ki, kimi dedelerimizin, babalarımızın bu “asimetrik kışkırtma”nın farkına varamadıkları ve hatta kimi zaman bu çevrelerin tuzağına düştüklerini de üzülerek izliyorum.

Alevî-Bektaşî inanç toplumunu dış saldırılardan koruması, üzerimize kol-kanat germesi gereken dedelerimiz ve babalarımızın kendilerinin saldırının nesnesi yapılması, durumumuzun ciddiyetini de gösteriyor.

BAŞKANLIĞA SALDIRI, ALEVÎ TOPLUMUNA SALDIRI DEMEKTİR

Kitabın ortasından konuşalım; bugün Alevî-Bektaşî inanç toplumuna yönelen tüm saldırıları boşa çıkarmamızın temel anahtarı, Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nı sahiplenmekten geçiyor.

Çünkü, Amerikancı inkârcılar ve Alman dalgacıların temel hedefi, Alevî inanç toplumunun devletten hizmet almalarını önlemektir.

Daha seçim öncesinde, yeni kurulan başkanlığa karşı çıkan, hatta kuruluş yasasını Anayasa Mahkemesi’ne götürüp iptal ettireceklerini açıkça söyleyen ve Alevî-Bektaşîlerin Diyanet İşleri Başkanlığı altında temsil edilmeleri gerektiğini TBMM kürsüsünden açıklayan siyasi partiye oy verilmesini tüm imkânlarını seferber ederek ilan edenlerin Alevî-Bektaşî inanç toplumunun kazanımlarından memnun kalmaları beklenemez.

Tersine; Alevî-Bektaşî inanç toplumunu siyaseten istismar etmeyi sürdürebilmeleri için, çözümsüz bir ortamın olması gerekir.

Onların rantiye alanı yaratabilmesi için ihtiyaç duydukları ortam kargaşa, huzursuzluk, yoksunluk ve çaresizlik ortamıdır.

Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kurumu ise, ocaklara ve cemevlerine devletten hizmet talep edebilmeleri için bir kapı açmaktadır.

Kapı kapı dolaşarak, hatta deyim yerindeyse, yerel ve merkezi kurumlardan yalvararak hizmet almak yerine, Alevî-Bektaşîlerin inanç hizmetlerini meşru bir hak olarak talep etmelerinin kime zararı olabilir?

Alevî-Bektaşî inanç hizmetlerinin görülmesi için devletin özel bir kurum ihdas etmesinin ve Alevî-Bektaşî inançlı vatandaşlarımızın inanç hizmetlerinin meşru muhatabının belirlenmesinin kime zararı olabilir?

Sadece Alevî-Bektaşî inanç hizmetlerinin görülmesi için harcanmak üzere” devletin bütçe ayırmasının kime zararı olabilir?

Alevî-Bektaşî inançlı vatandaşlarımızın her türlü vatandaşlık görevlerini yerine getirdikeri kendi devletlerinden hizmet almalarının kime zararı olabilir?

Elbette, Alevî-Bektaşî inançlı vatandaşlarımız bu kurumun hizmetlerinden fayda görecektir. Ama, zarara uğrayanlar ise bizim çözümsüz bir ortamda çaresizliğe mahkûm edilmemizden rant beklentileri olanlardır, diyebiliriz.

Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nın neden hedefte olduğunu, neden Almancı dalgacılarla Amerikancı inkârcıların özellikle bu kurumu hedef aldıkları böylece açığa çıkmıyor mu?

PİRİNCİN İÇİNDEKİ BEYAZ TAŞLAR KİMLER?

Öte yandan, ülkemizle ve vatanımızın bütünlüğü ile sorunu olan çevrelerin kışkırtmalarına kapılan kimi dostlarıma da yukarıdaki vurgularımı göz önünde bulundurmalarını dikkatlerine sunarak, birkaç cümle kurmak isterim.

Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı bir devlet kurumudur ve sadece Alevî-Bektaşî inançlı vatandaşlarımıza hizmet amacıyla kurulmuştur.

Dolayısıyla, bizi ilgilendirmesi gereken, bu kurumdan hizmet alıp alamadığımızdır.

Tapu dairesinde ihtiyacımız tapumuzun bize verilmesidir. Okulda ihtiyacımız, çocuklarımızın eğitilmesidir. Hizmetin kalitesi bizim de kurumsal ilişkilerimizin düzeyini belirler.

Yani, Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı özelinde de inanç hizmetlerimizin karşılanma ölçüsü ve kalitesi bizim kurumla ilişkimizin temel belirleyeni olmalıdır.

Ancak, uzun süredir kapalı devre tartışmalara boğulmuş olmaktan kaynaklansa gerektir ki, örneğin; Başkanlık’taki sekretere varıncaya kadar yorum yapan ve bu çerçevede tartışma açan dostlar var.

Son okuduğum, 5 Alevi Ocağı tarafından yayınlandığı iddia edilen imzasız ve isimsiz bir metinde ise, yeni göreve başlayan başkanın daha önce yazdığı bazı makalelerde yer alan ifadelerin kurumla ilgili yorumlara dayanak yapıldığını şaşırarak gördüm.

İmzacı dedelerin isimlerinin yer almadığı ve hâliyle tüm ocakların evlatlarını töhmet altında bırakan bu açıklama, hem yeni Başkan Özdemir’in önceki bilimsel çalışmalarını yorumladığı için yersiz ve amacını aşmış, hem de eleştirdiği konularda yazarın görüşlerini dikkatlice ve bilinçli olarak çarpıtmış.

Görünen o ki, bu metin ocak dedelerinin kaleminden değil de, çarpıtmada ve iftirada “deneyimli” başka bir kalemden çıkmış ve ocak dedelerimizin Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı ile ilişkilerini olumsuz yönde etkilemek amaçlanmıştır.

“FAŞİST” TUTMADI “Şİİ” VERELİM!

Yanlış anlaşılmasın; elbette, ocaklarımızda bilimsel makaleleri analiz ederek, yorumlayacak dedelerimizin varlığından sevinç duyarım. Entelektüel faaliyet olarak bilimsel metinleri günlerce tartışabiliriz.

Ama, birincisi; bizi öncelikli olarak ilgilendirmesi gereken, Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’ndan aldığımız hizmettir. İnanç hizmetleri gereksinimlerimizin karşılanması ve buna bağlı olarak bizde oluşan memnuniyet bizim bu kurumla ilişkimizin düzeyini belirler.

İkincisi ise, özellikle Amerikancı inkârcıların ve Alman dalgacıların, kendilerine itiraz edenlere “şiacı” diyerek saldırdığı da hafızamda duruyor!

Dolayısıyla, dedelerimizin de aynı kelimeyi kullanması, beni ziyadesiyle rahatsız etti.

Amerikancı inkârcılar yıllarca Hz. Ali’yi tekfir ettiler. “Alevîliğin Hz. Ali ile bağlantısı yok”, şeklindeki en saçma iddiaları dahi, yüzleri kızarmadan ortaya attılar. Alevîliğin içerisinde sokmak istedikleri inkârcılığa karşı duran herkesi “faşist”, “ulusalcı”, “şiacı” vb hakaret amaçlı kullandıkları sözcüklerle sindirmeye kalkıştılar.

Şiacı” kelimesini karalama amaçlı kullanan Amerikancı inkârcılara ve Alman dalgacılara bir cahil kapılabilir. Ama, bir dedenin de bu kelimeyi aynı amaçlı kullanması, en hafif söylemle, ayıptır!

Kaldı ki, “şia” İslâm tarihinde “Ali taraftarı” anlamına geliyor ve hepimiz bu anlamda şiayız.

Öte yandan, kitaplarını okuyanlar da teslim edecektir ki, Ali Rıza Özdemir, eserlerinde Şiîlik kavramını, Hz. Ali’nin velayetine bağlı tüm grupları kapsayan çatı bir kavram olarak kullanmıştır.

Şiîlik, sadece bugün İran ve kimi Ortadoğu ülkelerinde gördüğümüz, medrese etrafında şekillenen bir mezhepten ibaret değildir.

Şiîlik; yani şialık, yani Ali taraftarlığı tarihte birbirinden çok farklı kollar şeklinde ortaya çıkan ve oluşan İslâmî bir duruştur ve bugün de bu farklılıklar, farklı coğrafyalarda veya yan yana bulunmaya devam etmektedirler.

ŞİÎLİK İLE ALEVÎLİĞİN FARKLARI NELERDİR?

İmzasız ve isimsiz açıklamada, Özdemir’in bir eserinde yer alan bir ifadeden hareketle Hacı Bektaş Veli’yi Şiî ilan ettiği yazılmış. Oysa, Başkan Özdemir, “Hünkâr: Hacı Bektaş Veli” adlı eserinde bu konudaki görüşünü, tartışmaya yol açmayacak açıklıkla ifade etmiştir.

Özdemir’e göre “… konargöçer Türkler arasında medreselerin vaaz ettiği bir Şiîlikten söz etmek mümkün değildir. Türklerin On İki İmam Şiîliğini algılama biçimi olarak ortaya çıkan Babaî inanış biçimi, anlaşıldığı kadarıyla mezhebî bakımdan günümüzdeki medrese Şiîliğinde olduğu gibi çok keskin çizgiler içermiyordu. Güçlü bir Ehlibeyt ve On İki İmam sevgisi ile dinin özünü ve ahlakını merkeze alan, sosyal vurguları güçlü olan bu dinî anlayışı Babaîlerin inanış biçimi olarak tasvir edebiliriz. Bu inanış biçimi, Alevî topluluklar arasında günümüze kadar devam etmiştir.

Yine, 200 kadar Alevî-Bektaşî inanç ve kanaat önderi tarafından imzalanan “Alevilik Bildirgesi”nde de, Ali Rıza Özdemir’in medrese Şiîliği ile Alevîlik arasındaki farkları şöyle açıkladığını okuyoruz: “Öz olarak Alevîlik; her birine “ocak” veya genel olarak “sürek” adını verdiğimiz bir tarikatlar birliğidir. Ocakların etrafında oluşan bu yapının üst adına “yol” deriz. Tarihî anlamda Caferî mezhebine mensup olan bu süreklerin hepsi, On İki İmam bağlısıdır ve bunun hiçbir istisnası yoktur. Ne var ki; biz bugün On İki İmam Şiiliğinde olan Ayetullah, Ayetullah Uzma, Hüccet’ül İslâm, Velayet-i Fakih gibi unvan ve kavramları kullanmıyoruz; tarih boyunca da kendi aramızda bunları kullanmadık.

Yani Özdemir diyor ki, Şiîlik pek çok kola ayrılır. Alevilik ve Bektaşilik de bu kollardandır. Ancak, Alevîlik ve Bektaşîlik bugün medrese çevresinde şekillenen, İran ve çevre coğrafyada hayat bulan Şiîlikten başka bir şeydir. Ali Rıza Özdemir’in bu değerlendirmeleri meraklı herkesin ulaşabileceği “bir tık” mesafede iken, safsata ve çarpıtmaya dayalı yorumlarla eleştiri yapmak insaflı olmadığı gibi, iyi niyetli de olamaz.

HEM MİLLİYETÇİ, HEM DE İRANCI NASIL OLUNUR?

Özdemir’in Şiîlik dairesine dair görüşlerini ve tutumunu diğer eserlerinde de okumak mümkündür. Hâl böyle iken, Alman dalgacıları ve Amerikancı inkârcıların bizi birbirimize düşürmek için kullandığı “şiacı”, “irancı” gibi sözleri kullanmak, açık söylüyorum, dedelerimize hiç yakışmadı.

Öte yandan, bir insan aynı anda nasıl, hem “aşırı milliyetçi” olup, hem de “İran’ın devlet ve inanç politikasına hizmet” eder, anlamış değilim. Büyük ihtimalle, bu bildiriye ocak isimlerini koyan ama kendi ismini yazmayan ocak dedelerimiz de anlamamışlardır.

İftira yapmak amacıyla masaya oturunca, ne yazık ki, kaleme şeytan hükmediyor!

Bu noktada şunu da vurgulamaktan geçmeyeceğim: Milliyetçilik, bizim gibi emperyalizme karşı mücadele ile vatanını kazanmış ve halen emperyalizmle boğuşmakta olan ülkeler için birlik ve mücadele şuurunun gıdasıdır. Mustafa Kemal Atatürk bu yüzden 6 Ok İlkeleri’nin ilk 3 ilkesinden birisini, hatta en önemlisini milliyetçilik olarak belirlemiştir. Atatürk milliyetçiliğinden vaz geçmek demek, ülkemizi emperyalizme teslim etmeye razı olmak, demektir.

ALEVÎLİK TANIMLAMASI VE OCAKLAR SİSTEMİ

Özdemir’in Alevîliğin tanımlanması konusundaki hassasiyeti, esasen hepimizde ve çağdaş inanç tartışmalarında da kabul edildiği şekilde, yalnızca o inancı sahiplenenlerin kendilerini tanımlama hakkı olduğu yönündedir.  (https://www.karar.com/ali-riza-ozdemir-ve-ismail-baki-yazdi-cumhurbaskani-adaylarindan-ne-istiyoruz-863127).

Başkan Özdemir’in 2018 yılında yayınlanan bu yazısında cumhurbaşkanı adayları ile Alevî-Bektaşî toplumu arasında sağlıklı bir iletişim kurmaya dair hassasiyeti ve ortaya koyduğu yol haritası okunabilir. Dedelerimiz bu metni gerçekten okumuş olsaydı, sadece bunun için bile, Başkan Özdemir’in bir teşekkürü hak ettiği düşüncesine katılacaklarına inanıyorum.

Yine, imzasız ve isimsiz metindeki iddiaların tersine, Özdemir Aleviliğin geleneksel örgütlenme sistemi olan ocak sisteminin dışlayan bir cemevi sisteminin Aleviliğin celladı olacağı uyarısında bulunmuştu.  (https://www.veryansintv.com/yazar/ali-riza-ozdemir/kose-yazisi/cemevi-sistemi-mi-ocak-sistemi-mi/)

Ocakların dikkate alınmayışı konusunda bir önceki başkanın tutumunun hepimize rahatsızlık verdiğini daha önce yazmıştım, tekrar etmeyeceğim. (https://www.alevihaberler.com.tr/makale/bir-yil-sonra-138)

İsimleri imzasız açıklamada yer alan ocakların dedelerinden o dönemde hiçbir şikâyet, açıklama, bildiri vs duymadığımı da okurun dikkatine sunuyorum. Ne kadar ilginç bir tesadüf ki, bildiriyi yayınlayan dedelerimiz Ocaklarımızı yok sayan eski başkanı başarılı bulmuşlar!

Tek başına bu gerçek bile, bu yazıyı okuyan herkesin, ocaklar adına yayınlanan ama imzacı dedelerin isimlerinin belirtilmediği metnin samimiyetini ve iyi niyetini sorgulaması için yeterlidir.

ALEVÎLER MİLLİ GÜVENLİK SORUNU MU?

Son olarak, Özdemir’in “Alevîleri milli güvenlik sorunu olarak tanımladığı” iddiasıyla yapılan çarpıtmaya da değinmek istiyorum. Alevî-Bektaşî inanç toplumu içerisinde kışkırtma faaliyetleri yürüten Amerikancı inkârcıların ve Alman dalgacıların milli güvenlik sorunu olduğunu, ben de defalarca yazdım ve TV programlarımda ifade ettim.

Ali Rıza Özdemir’in yazılarında ifade ettiği de, bu faaliyetlerin önlenmediği takdirde, Alevîler üzerinde etkili olabileceği ve gelecek dönemde toplum içerisinde bir milli güvenlik sorunu oluşabileceği uyarısında bulunmaktan ibarettir.

Bu ifadeler defalarca ve tartışma yaratmayacak açıklıkta ortaya konmuş iken, Özdemir’in “Alevîlerin milli güvenlik sorunu olduğu” şeklinde bir ifadesi olduğunu iddia etmek, en yumuşak ifade ile, iyi niyetli bir iddia olamaz.

Alevî-Bektaşî inanç toplumunda, emperyalistlerin amaçları uğruna birliği bozan, fitne yaratan, geleneksel değerlerimize saldıran ve bize emperyalistlerin biçtiği gömleği giydirmek isteyen Alman dalgacıları ve Amerikancı inkârcılar evet, “milli güvenlik sorunudur”!

BİRLİĞİMİZ VE DİRLİĞİMİZ YAŞASIN

Sonuç olarak Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı eksikliklerine rağmen, desteklemek ve büyütmek zorunda olduğumuz bir devlet kurumudur. Yol aldıkça büyüyecek ve gelişecek, Alevî inanç toplumunun ihtiyaç duyduğu hizmetlerin yerine getirilmesinde öncü rol oynayacaktır.

Diğer taraftan yazdıkları, söyledikleri ve söylemleri açık kaynaklarda yer alan, üstelik çalışmalarını Hakk’a hizmet anlayışı içerisinde milli bir görev kabul ederek ifa eden Ali Rıza Özdemir gibi aydınlarımıza bu türden çarpıtma ve karalamalarla saldırmak son derece çirkin bir davranıştır.

Ocak dedelerimizin kimi kötü niyetli odakların oyunlarına alet olması Alevî-Bektaşî toplumuna fayda değil, zarar getirecektir. Çünkü, bu bildirinin yazılmasını kışkırtanların saldırı hedefindekiler sadece Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı değildir. Bizzat isimleri yazılmayarak tüm Ocak dedeleri ve talipleri de zan altında bırakılmış ve böylece ortaya çıkacak kaosla ilişkilerin bozulması hedeflenmiştir. Dedelerimizin kurulan bu tuzağı idrak edip gereğini yapmalarını diliyorum.

Alevî-Bektaşîliğin kadim düsturu, “El ele, el Hakk’a” düsturudur.

Umarım el ele verir, geleceğimizi hep birlikte inşa ederiz.

Birliğimiz ve dirliğimiz inancımızla birlikte yaşasın.

Ama, yalansız, çarpıtmasız, iftirasız ve kumpassız…

Yorumlar

  • yorum avatar
    İsmail Baki
    07-12-2023 16:46

    Ben çocukluktan beri Ali riza özdemiri tanıyorum. O Türkçülük anlayışını faşizm çatısında algılamaz,ayrıca onun tutarlı bir karekteri vardır. Onun ömrü Anadolu aleviligini anlatmakla ve yazmakla geçti. Ona irancı demek açık ca iftira demektir.ben alevilik adına en doğru kişinin o makama geldiğine canu gönülden inanıyorum. Ayrıca o yazılan isimsiz deklarasyonu okudum. Onu yazanlar hem korkak hem adaletten yoksun olduklarını kendileri o deklarasyon la ortaya koymuşlar. Çünkü isimlerini yazmayarak yazdıklarının arkasında olmadıklarını çamur at yapismazsa izi kalır mantığı ile yazılmış.

  • yorum avatar
    Mustafa Erdoğan
    06-12-2023 00:07

    Yazınızın tamamını okudum .gerek Avrupada gerekse Türkiyede Alevileri Ulus bilincinden uzaklaştırma konusunda yogun çaba harcıyorlar .Amaçları Alevi toplumunu vatansızlaştırma ve Emperyalizm politikalarına hızmet edecek duruma yönlendirme çabasındaler.ALEVİ BEKTASİ KÜLTÜR CEMEVİ İNANÇ YAPILANMASINDANDANÇOK RAHATSIZLAR AYAKLARI TÜRKİYE GERÇEKLERİNE BASMAYANLARIN GELECEKLERİ YOKTUR ÇABALARI BOŞUNA .

  • yorum avatar
    Ṣeyh Hamit Erten
    05-12-2023 22:54

    ELBETTE BİZLERİN KENDİ İÇİMİZDEKİ HINZIR,LARI EL AKILLI OLUṢLARI BU DENLİ TARTIṢMALARI VE KENDİ KENDİMİZİ YOK HÜKMÜNE SOKMA CABALARIDIR.BİR İNANÇ TOPLUMU BU DENLİ KENDİ İNANCINA VE TOPLUMUNA İBADETĮNE VE RÜTÜELLERİNE ĶARSI GELEN BİR BAṢKA TOPLUM VE ƁAṢKA İNANÇ TOPLULUGU GÖRMÜYORUM VE GÖREMİYORUM. ELBETTE BU TİP HINZIR,LAR İÇİMİZDE BERTARAF OLUP GİDECEKLER.ALLAH MUHAMMET ALİ ÜÇLEMESİNİ İÇİNDE TASIYAMAYAN SÖZDE DEDE VE SÖZÜM ONA BAṢKAN, OLANLARIN SON CIRPINIṢLARINI GÖRÜYOR VE İZLİYORUZ. BİR ZAMANLAR PİRLERİMİZE SALDIRANLAR DEDE,LİGİ BİTİREREK YÜCE MAKAMIMIZ OLAN POSTU HİÇE SAYANLARIN BAṢKANLIKLARI KÖPRÜYÜ GECENE KADAR OLGUSUNUN FARKINA VARANLAR. ANCAK SARIKACAKLARI DALLARI SALDIRMAK VE İFTİRA ATMAKARIDIR.BU TİP DURUMLARA AMAN VERMEMEK DİLEKLERİNLE.AṢK OLA ERENLER HUU

  • yorum avatar
    Nurettin gedikoğlu
    05-12-2023 21:31

    Cem ve kültür başkanlığının kurulmasından bu güne kadar hizmet edenlerden Hak razı olsun

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum