İstanbul
22 Ekim, 2024, Salı
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    34.81
  • ALTIN
    2412.9
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66248.09$

HZ. ALİ’YE SUİKASTI MUAVİYE Mİ ÖRGÜTLEDİ?

19 Şubat 2024, Pazartesi 14:14

Halife Osman’ın M. 656 yılında isyancılar tarafından katledilmesinden sonra, Hz. Ali, dördüncü Halife olarak İslam devletinin başına geçti.

Ancak iktidarına karşı muhalefet edenler vardı. Bunlar sahabelerden Zübeyr ve Talha ile Şam valisi Muaviye idi. Zübeyr ve Talha’nın isyanlarını bastıran Hz. Ali, Şam valisi Muvaye’nin de kendisine biat etmesini istedi. Ancak Muaviye bunu reddediyordu.

Bunun üzerine Miladî 657 yılında Sıffin denilen bölgede yapılan savaşta Muaviye tam yenilmek üzereyken Kur’an Mushaflarını mızraklara taktırarak hile ile savaşı durdurdu.

Kura çekiminde Amr İbn Ül As kurnazlık yaparak Muaviye’yi halife ilan etti. Bu olaydan sonra Hz. Ali’nin ordusunda yer alan “Hariciler” adlı grup her iki halife adayına da karşı çıkma kararı aldı. Ve Hz. Ali’nin ordusunu terk ettiler.

Daha sonra  Hz. Ali’nin ordusuyla Nahrevan denilen yerde savaştılar. Her iki taraftan yüzlerce savaşçı hayatını kaybetti. İşte Hz. Ali’ye suikast düzenleyenler de bu “Harici” denilen gruba mensuptu. Tarihi kayıtlara göre suikast olayı şöyle olmuştu:

Hz. Ali, Miladi takvime göre 661 yılında sabah namazı için evinden çıkar. Yürüyerek mescide giderken silahlı üç haricinin saldırısına uğrar. Haricilerden ikisi olay yerinden kaçarken, Hz. Ali’yi zehirli kılıçla yaralayan Abdurahman Bin Mülcem suikast sonrası ele geçirilir.

Hz. Ali’nin huzuruna getirilen İbn Mülcem tanıdık birisidir. Daha önce Hz. Ali’nin yanında görev almış ve Hz. Ali’den yardım gören bir kişidir. Hz. Ali, Mülcem’in zindana atılmasını, eğer hayatını kaybederse kısas uygulanmasını, ancak eziyet edilmemesini ister.

Yapılan araştırmalar sonunda, diğer iki saldırgan da yakalanır. Saldırganlar ifadelerinde, Hz. Ali’nin şehit edilmesinin Hatem adlı bir kadın tarafından planlandığını itiraf ederler. Bunun üzerine, İbn Mülcem tekrar sorguya alınır. İbn Mülcem suikast olayını şöyle anlatır:

Hatem isimli kadına kendisiyle evlenmek istediğimi söyledim. Kadın bu evliliği bir şartla kabul edeceğini söyledi. Kocası ve kardeşinin Hz. Ali’nin Haricilerle yaptığı savaşta öldürüldüğünü, bunun intikamını aldığım taktirde, benimle evlenebileceğini söyledi. Hz. Ali’yi tanıdığım için bunu tek başına yapamayacağımı söyledim. Bunun üzerine, kadın yanıma iki yardımcı vereceğini söyledi. Ben saldırının iki yardımcı tarafından yapılmasını, onlara dışardan gelebilecek müdahalelere karşı koruma görevi yapabileceğimi söyledim. İki yardımcının yaptıkları saldırı boşa çıkınca, saklandığım tepenin arkasından çıkarak arkadan Hz. Ali’ye zehirli kılıçla başına vurdum.

Katil Abdurrahman Bin Mülcem’in ifadesi bu şekildeydi. Ancak, diğer iki saldırgan detaylı sorgularında suikast planını başka şekilde anlatırlar.

Onların verdiği ifadeye göre, Haricilerin merkez yöneticileri ortak bir karar alırlar. Her iki halifeyi de tanımayan hariciler, hem Hz. Ali’yi, hem Muaviye’yi, hem de eski Mısır valisi Amr ibn ül As’ı öldürmek için üç ayrı suikast ekibi oluşturulduğunu söylerler.

Hz. Ali’nin öldürülmesi için kendilerinin görevlendirildiğini belirten saldırganlar, diğer iki suikast ekibini tanımadıklarını beyan ederler.

Hz. Ali’nin şehit edilmesinden sonra, Şam’da da iki suikast ekibinin yakalandığı haberi alınır. Ama ne tesadüftür ki, Amr İbn Ül As hasta olduğu için, Muaviye’de korumalarının sayesinde harici militanlarının bu suikastlarından kurtulurlar.

Elimizde kanıt bulunmuyor, ancak Muaviye’nin daha önceki suikast ve adam eksiltme yöntemleri göz önünde tutulduğunda, bu saldırının da planlanmış olduğunu varsayabiliriz.

Ayrıca, kadının söyledikleri ile Harici hareketin liderlerinin aldığı kararlar arasında çelişkiler var.

Harici militanlarının suikast hakkında daha detaylı bilgiye sahip oldukları anlaşılıyor. Ancak Hatem isimli kadının Hz. Ali’ye yapılan suikastın sorumlusu olduğu anlaşılmaktadır.

Bu da, Muaviye tarafından görevlendirmenin planlandığı varsayımı güçlenmektedir.

Bu senaryo gereği, Muaviye’nin Hz. Peygamberin damadı ve yeğenine yapılan suikastla bağlantısının bulunmadığı imajı verilmek istendiği anlaşılmaktadır.

Zira, Irak, Mekke, Medine ve Basra’da Ehl-i  Beyt’e sevgi ve destek verenlerin sayısı oldukça yüksekti.

Onların düşmanlığını kazanmak, Muaviye’nin yararına olmazdı.

O yüzden direkt yerine, dolaylı olarak suikast eylemini el altından aracı kullanarak yönlendirmiş olabileceği daha mantıklı gelmektedir.

Bu kanaati güçlendiren iki suikast olayı bulunmaktadır.

Birisi Hz. Ali’nin Sıffin savaşında önemli komutanlarından olan Malik Eşter’in Mısır’a vali olarak atanmasından sonra, yolda bir sınır koruması tarafından bal şerbeti ile zehirlenmesidir. Sınır görevlisi Muaviye’nin tanıdığı birisidir. Bu eylem karşılığında sınır görevlisine rütbesinin daha da yükseltileceği vaadinde bulunur. Sınır görevlisi bu teklifi kabul eder ve Hz. Ali’nin ünlü komutanlarından olan Malik Eşter’i zehirleterek katleder.

Böylece, Mısır’a tecrübeli bir komutanın atanması önlenmiş olur. Diğeri de, Hz. Hasan’ın eşini oğluyla evlendireceği vaadiyle kandırıp, Hz. Hasan’ı zehirletmesidir.

O yüzden, Muaviye’den bu tür eylemler her zaman beklenir. Dolayısıyla, Hz. Ali’ye yapılan suikast olayında Muaviye’nin parmağı olduğu ihtimali oldukça yüksek bulunmaktadır.

Muaviye iktidarını devam ettirmek amacıyla rakiplerini suikast yöntemiyle eksiltme eylemlerini her zaman kullanmıştır. Bu tür suikast planlamalarını da Bizans döneminde Şam’da yöneticilik yapan Hristiyan danışmanları yapıyordu.

Zira, Bizanslılar bu tür konularda uzmandı. Muaviye, onların devlet yönetimi ve dış politika konularındaki tecrübelerinden her zaman faydalanan birisiydi. Sıffin savaşı öncesi de bu danışmanlar aracılığı ile Bizans devleti ile sınır güvenliğini sağlamak için barış antlaşmaları yapmıştı.

Muaviye, bu danışmanların aktardığı deneyimler sayesinde devlet bürokrasisini ve sermaye sahibi zengin tüccarları denetim altında tutuyordu. Bunun sonucunda iktidarını devam ettirme ve devleti yönetme konularında oldukça bilgi birikimine ve tecrübeye sahip olmuştu.

Muaviye’nin hile ve suikastlarla kurduğu bu hanedanlık yaklaşık doksan yıl hüküm sürdü. Miladî 750 yılında, Eba Müslim Horasanî liderliğindeki ordu tarafından Muaviye’nin kurucusu olduğu Emeviler hanedanlığına son verildi.

Yerine Hz. Muhammed’in amcaoğulları olan Abbasiler hanedanlığı dönemi başladı. O da yaklaşık beş yüz yıl hüküm sürdü. Bu hanedanlık da Miladî 1258 yılında Moğollar tarafından ortadan kaldırıldı.

Hz. Muhammed tarafından kurulan İslam devleti yaklaşık altı yüz yıllık imparatorluktan sonra tarihteki yerini almış oldu.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum