İstanbul
21 Kasım, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    34.81
  • ALTIN
    2412.9
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66248.09$

HOŞGÖRÜ, SEVGİ VE BİRLİK İNANCI OLARAK ALEVİLİK

29 Kasım 2023, Çarşamba 00:10

Müminlerin emiri, Haydar-ı Kerrar, Şah-ı Merdan, Şir-i Yezdan Ali bin Ebu Talip, miladi 657 yılında Yemen asıllı Mâlik el-Eşter’i Mısır’a vali tayin ettiğinde, ona bir de tavsiye mektubu verir. Bu mektup İslâm’ın sosyolojik olaylara ve insana dair yaklaşımını çok açık olarak ortaya koyar.

Hz. Ali’nin insan varlığına dair çok önemli bir tespiti de bu mektupta yer alır: “Halka karşı merhametli olmayı, sevgi ve iyilikte bulunmayı kendine şiar edin. Kesinlikle onların malını ganimet bilen yırtıcı bir canavar olma. O insanlar iki sınıftır: Birincisi, dinde kardeşin, ikincisi ise yaratılışta senin eşindir.

Ancak Muâviye, Muhammed b. Ebû Bekir es-Sıddîk’ın yerine el-Eşter’in Mısır valiliğine tayin edildiğini öğrenince, el-Eşter’i zehirleterek öldürdü.

Muâviye’nin, el-Eşter’in ölüm haberini aldığında, Dımaşk Camii minberinden ilân ettirmiş ve “Ali’nin iki sağ kolu vardı, biri (Ammâr b. Yâsir) Sıffîn’de kesilmişti, diğeri de bugün kesildi” diye konuştuğu söylenir.

Muâviye’ye rağmen, Hz. Ali’nin bir yöneticisine verdiği bu öğüdü, esasen tüm Müslümanlar için de geçerli sayabiliriz:

Tüm insanlara merhametli olmak, sevgi ve iyilik yaymak zorundayız.

Çünkü, insanlar hem doğuştan, hem de inançtan dolayı eşittirler.

ALEVÎ BEKTAŞÎ YOLUNUN TEMELİ: İYİLİK, SEVGİ VE BARIŞ

Alevî Bektaşî inanç toplumu Hz. Ali’nin bu öğüdü uyarınca, yüzlerce yıldır, temel görevlerini, insanlığa merhamet aşılamak, sevgi ve iyilik yaymak olarak kabul ettiler.

Kur’an’ın “cihad” buyruğu ve toplumları “irşad” görevi yüzlerce yıl barış içerisinde yerine getirildi.

O kadar ki; Alevî Bektaşî inançlı insanların yaşadığı coğrafyalarda kadılara, mahkemelere, hapishanelere gerek kalmadı!

Nitekim menkıbevî anlatımla,  Hacı Bektaş Velî’nin Anadolu’ya gelişinin “güvercin donunda” tasvir edilmesi de, özünde Hz. Ali’nin öğüdüne uygundur.

Hacı Bektaş Velî’nin yolunun  “Tarîk-i Nâzenin” (ince yol) olarak tanımlanmasının da, İslâm’ın temel amaçları ile özdeşleşen anlamı vardır.

Çağdaş ozanların pîri sayabileceğimiz Âşık Veysel bu mesajı doğru anlayarak “uzun ince bir yoldayım, gidiyorum gündüz gece” demişti.

Tarîk-i Nâzenin, Allah bilgisine giden “ince” yolda, kâinatta ulaşılabilecek tüm bilgiyi toplayan ve insanı bu “yol”(d)a eğiten bir dergâhtır.

İster Alevî, isterse Sünnî bir aile kökenine sahip olsun ve hattâ Hıristiyan ya da başka bir inanca sahip aile kökeni olsun, bir insanın Hacı Bektaş Velî’nin kurduğu bu “nâzenin” yola katılabilmesini, yani; Bektaşî olmasını da, özünde tebliğ ve tehvîdin son derece doğru yorumlanması ve de uygulanması olarak değerlendirmek gerekir.

Çünkü, Alevî Bektaşî yolunda, resulullah Hz. Muhammed’in tebliği ve veliyullah Hz. Ali’nin öğretisine uygun olarak;

Erkek dişi sorulmaz muhabbetin dilinde,

Hakk’ın yarattığı her şey yerli yerinde.

Bizim nazarımızda kadın, erkek farkı yok.

Noksanlık, eksiklik senin görüşlerinde!

dizeleriyle Hünkâr’ın bizlere mesajı, sadece bütün rütbe ve makamlarımızdan azad olmuş, tüm eşitsizliklerimizden kurtulmuş olarak; sadece “insan” ve “mümin” olarak Hakk’a varılacağıdır.

TÜRK KÜLTÜRÜ + İSLÂM DİNİ: ALEVÎLİK

Çok açıktır ki, Hacı Bektaş Velî Türk kültürünü İslâm dini ile bütünleştirerek ayrımsız bütün insanlığın gönüllerine birlik, barış, kardeşlik, hoşgörü, alçakgönüllülük, uzlaşma, koşulsuz sevgi ve hizmet âşkı tohumlarını ekmiştir.

15. yüzyılda çizildiği sanılan ve bugün Dergâh’ta sergilenen Hacı Bektaş Velî’nin portresinde kucağında bir yanında geyik, diğer yanında dişi aslan ile temsil edilmesi özünde Alevî Bektaşî yolunun tüm mesajını tam ve doğru olarak yansıtır.

Orta Asyalı bir ressamın elinden çıktığı anlaşılan resim incelendiğinde, Alevî Bektaşî yolunu doğru anlatabilmek için detaylı araştırma yapıldığı belli oluyor.

Hacı Bektaş Velî’nin himayesi altına girmiş erkek bir geyik ile dişi bir aslanın resmedilmesi, insanlığa büyük bir mesajdır.

Hz. Ali’nin “Allah’ın aslanı” olarak isimlendirilmesinin, bu resim hakkında yorum yapan çoğu insanı yanılttığı anlaşılıyor.

Hacı Bektaş Velî’nin kolunun altındaki aslan “yiğitlik ve kudret sahibi” aslan olamaz.

Öyle olsaydı, Hacı Bektaş Velî’nin kolunun altındaki Hz. Ali’dir anlamına gelecekti ki, böyle bir anlatı Alevî Bektaşî inancı ve semboliği ile uyuşmaz.

Dolayısıyla, “güçlü ve zayıfın Hünkâr’ın kanatları altında buluşması” yönündeki tüm yorumların bir kenara bırakılması gerekir.

Hacı Bektaş Velî bir erkek geyik ile bir dişi aslanı kollarında korumaktadır.

Bu resmin yaydığı barış ve uyum (harmony) özünde ütopik bir önerme, geleceğe dair bir mesajdır.

Bugüne dair kesinlikle değil!

Zıtların birliği” kavramının etken olduğu yorumlar, Hacı Bektaş Velî üzerinden verilen mesajı kişiselleştiriyorlar ve anlaşılmaz bir alana taşıyorlar.

Halbuki, resimde mesajın odağında Hünkâr’ın bizzat kendisi olsaydı, gözleri aşağıya doğru bakmazdı.

Figüratif resimde en basit sembolik tavırlardan birisi olan gözlerin yönü ile mesaj vermek olgusu, bu resimle ilgili yorum yapanların çoğunun ıskaladığı bir konu, ne yazık ki…

Hacı Bektaş Velî’nin yere doğru bakması ile, resmin mesajının “durum”a dair (situation) olduğunu, “anlam”ın resmedilen kişinin şahsında değil, resimde ifade edilen “mesel”in içeriğinde olduğunu anlıyoruz.

RESİMDEKİ ANLAMIN SIRRI TÜRK MİTOLOJİSİNDE

Kaşgarlı Mahmud’un Dîvânü Lugâti’t Türk adlı eserinde şöyle bir deyiş var: “Alîn aslân tutar, küçin sıçgân tutmas!

Yani, hileyle aslan tutulur, (ama) güçle/zorla sıçan tutulmaz!

Bu atasözü, mahareti bilgide, zekâda aramak gerektiğini anlatıyor.

Dişi aslanın aile kurucu, ailenin temeli oluşunu da birlikte düşünürsek, dişi aslan motifinin yiğitlik ve güç gösterisinin dışında ve çok daha büyük anlamları olduğunu kavrayabiliriz.

Öte yandan, geyik, Türk mitolojisinde çok eski zamanlardan itibaren kutsallaştırılmış, “ata ruh” olarak sembolleştirilmiş hayvanlardan birisidir.

Bir efsaneye göre, Hz. Hamza avda izlediği bir geyiği takip eder ve o geyik Hz. Hamza’yı yaralı yeğeni Hz. Muhammed’e götürür.

Başka bir menkıbeye göre de, sonradan Kaygusuz Abdal olarak ünlecek olan Alâiye (Alanya) sancağı beyinin oğlu olup adı Gaybî'nin av gezisinde okuyla vurduğu geyiğin Abdal Musa’nın bizzat kendisi olduğu ortaya çıkar. Gaybî bunu anladığında Abdal Musa’nın dervişlerinden birisi olur. Geyik Gaybî’yi doğru yola sevk eder.

Aynı şekilde, Osmanlı Devleti’nin kuruluşu döneminin önde gelen gazi-dervişlerinden birisi de Geyikli Baba’dır.

Âşıkpaşazâde’nin aktardığı bir menkıbeye göre, Geyikli Baba dağlarda bir geyiğe binip geyiklerle dolaştığı veya geyiklerle ahbaplık edip aralarında yaşadığı için bu şekilde adlandırılmıştır.

Bu farklı motifleri bir arada düşündüğümüzde, diyebiliriz ki, Hacı Bektaş Velî’nin kolunun altındaki geyik zayıflığı, korunma ihtiyacını temsil edemez. Tersine, vakarı, bilgiyi ve yetkinliği temsil edebilir.

Bu bilgilerle birlikte Hacı Bektaş Velî’nin tüm insanlığa yönelik, barış, kardeşlik ve hoşgörü mesajlarını yeniden hatırlamak gerekiyor.

Dişi aslan ve geyik motifleri Alevî Bektaşi yolunun temel fikrini; insanlığın tüm canlılara sevgi ile yaklaşması, barışı ve kardeşliği teşvik etmesi ve “İnsan-ı kâmil”e ulaşmaya çabayı temsil edebilir.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum