HAMDULLAH DEDEYİ YARGILAYAN ŞERİAT MAHKEMESİ: “NEDEN DUALARI TÜRKÇE OKUYORSUNUZ?”
26 Mart 2024, Salı 13:28Osmanlı ordusunun bel kemiğini oluşturan Yeniçeri ocağı, 1826’da ikinci Mahmut döneminde kapatıldı. Yeniçeri Ocağının inanç olarak bağlı bulunduğu Hacı Bektaş Dergahı postnişini Hamdullah Dede İstanbul’da meydana gelen olaylardan sorumlu tutulmuştu. Kırşehir’deki Şeriat mahkemesinde yapılan duruşmalar on gün sürmüş, mahkeme Hamdullah Dede ve sekiz Dergah görevlisi hakkında idam kararı vermişti. Mahkemenin idam kararı Hamdullah Dede’nin soyunun Ehli Beyt’e dayanması nedeniyle, padişah tarafından bozularak Amasya’ya sürgüne çevrilmişti. Padişah, Ehlibeyt katliamcısı olarak tarihe geçmekten çekinmişti. Bu kararı almasında, mahkeme heyetinde yer alan miralay Abdullah Hüseyin efendinin katkısının bulunduğu anlaşılmaktadır. Abdullah Hüseyin efendinin duruşmaları bilinçli olarak uzatmasının nedeninin, padişahı uyarmak için zaman kazanmaya yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Zira, o dönemde Kırşehir-İstanbul arası gidip gelmek takriben bir haftalık zamandan az değildi.
Mahkemedeki soruları ve suçlamaları okuduğumda hayretler içinde kaldım. Bir kadının ya da müftünün ithamları bu kadar basit, mantık dışı ve cahilce olabileceğini tahmin edememiştim. İmparatorluk yaşamış bir devletin din adamlarına bunu yakıştıramadığımı tekrar tekrar belirtmeliyim. Bu örnek, Osmanlı devletinin kuruluşundaki değerlerden ne kadar uzaklaştığını ve bilimden ne kadar koptuğunu gösteren en büyük delildir. Osmanlı’nın neden sanayi devrimini atladığını, neden Avrupa’daki Reform ve Rönesans hareketlerini yaşamadığını daha iyi anladım. Bu yargılamada da görüleceği gibi, sözde din adamlarının toplum yaşamında ne kadar etkili olduğu açıkça görülmektedir. Bu sözde din adamları, Osmanlı’da yeni bir sınıf ve tabaka oluşturmuşlar ve bütün yenilikleri kendi “din” anlayışlarına aykırı bulmuşlar. Mahkemede önemli bulduğum beş suç iddiasını ele alıp, İslam’ın esas kaynağı olan Kur’an’ı Kerim’de yer alan ayetlerle cevap vermek istiyorum. Önce mahkeme heyetini tanıyalım:
Hamdullah Dedeyi yargılayan Kırşehir’deki Şeriat mahkemesi şu üyelerden oluşuyordu:
Baş Kadı: Hacı Müfit Efendi
KATİP: Mevlana İsmail Efendi.
MÜFTÜ: Hacı İlmullah Halim Efendi.
Konya Kadısı: Aksaraylı Abdul Kayyum Efendi
Müşavir Miri Alay Kaymakam: Abdullah Hüseyin Efendi.
“EHLİ SÜNNET DIŞINDAKİLERİN KATLİ VACİP, KANI HELALDİR”
1- Baş kadı Hacı Müfit Efendi Şeriat mahkemesinde ilk sorusuna şöyle başlıyor:
“Kanı helal Şeyh Senin ve mensubunun kanı helaldir. Sapkın bidat (İslam dışı) mezhebinden tövbe et. Sonra cevap ver. Şu anda birkaç saat, birkaç dakikalık zamanın var. Ehli sünnet yolundan ayrıldığına tövbe et.”
İlk sorusu böyle olan birisi için ne denilir. “Ön yargılı, daha yargılamadan idam kararını önceden vermiş, içinde büyük bir kin ve öfke taşıdığı açıkça görülüyor” denmez mi?
Kelime-i Şehadet getiren yani, Allah’ın birliğine inanan, Hz. Muhammed’i peygamber olarak gören bir din adamına böyle hitap edilir mi?
Kaldı ki, farklı bir inanca mensup olsalar bile böyle bir suçlama yapılır mı?
Üstelik Ehli-Sünnet mezhepler dediği Abbasi halifesi Kadir Billah’ın 1029 yılında aldığı bir karara dayanmaktadır.
Yani, Abbasi Halifesi kendi hanedanlığının devamını sağlamak için İslam coğrafyasında dört mezhebi yasal saymış, muhalif olanları da bidat (din dışı) gören bir karar almış olmasıdır.
Kadı Efendinin “Dört Hak Mezhebi” dediği de Abbasi Halifesinin almış olduğu bu karara dayanmaktadır.
Şimdi Kadının bu iddiasını ve Halifenin aldığı bu kararın Kur’an’a uygun olup olmadığını ayetlerle açıklayalım:
BAKARA SURESİ, 256. Ayet: “Dinde BASKI, ZORLAMA yoktur”
ŞURA SURESİ: 48. Ayet: “Biz seni onlar üzerine BEKÇİ göndermemişiz. Sana düşen, tebliğden başka bir şey değildir.”
GAŞİYE SURESİ: 21. 22. Ayet: “Artık Kur’an ile uyar. Çünkü sen, Kur’an ile uyaran-düşündüren birisin. Üzerlerine musallat bir DESPOT değilsin. Başlarına dikilip, satır, satır bir şeyler dikte ettiren bir zorba değilsin.”
Kur’an’daki ayetler gayet açık, ancak sözde din adamının Kur’an’dan bi haber (habersiz) olduğu anlaşılıyor. Hamdullah Dede’nin inanç üzerinden yapılan bu suçlamalarla yargılanması Kur’an’a aykırıdır.
Yani, Kur’an’a göre hiç kimse inanç üzerinden ve inandığı din gerekçe gösterilerek baskı altına alınamaz ve zorlanamaz. Kadının da Müftünün de Kur’an’ı anlayarak okumadıkları ve bilgi sahibi olmadıkları anlaşılmaktadır.
KADI: Sen şu mezhebini anlat.
HAMDULLAH DEDE: El Hamdülillah Müslümanım. Ehli İslam Cemaati Ali Resul mezhebindenim.
KADI: Sus be densiz, EHLİ SÜNNET dışındaki olanlar İslam dışı, kendileri kafir, kanları helaldir, Katli vaciptir.
Hamdullah Dede Hazreti Muhammed’in ve onun Ehli Beytinin yolundan olduğunu söylüyor. Fakat, kadı efendi bunun ne anlama geldiğinden de bi haber olduğu anlaşılıyor. Kur’an’daki Ehli Beyt ile ilgili ayet ise, şöyledir:
ŞURA SURESİ: 23. Ayet: “De ki, ben bu elçilik görevime karşı, Ehli Beytime sevgi dışında, sizden hiçbir ücret istemiyorum.”
Ayrıca, peygamber efendimiz Hz. Muhammed bırakalım Müslümanları; farklı dinde olanların inanç ve ibadet özgürlüğünü savunmuştur.
Konuyla ilgili hadis şöyledir:
“Medine sözleşmesi Müslümanlarla birlikte, Medineli Yahudilerin din ve vicdan hürriyeti gibi temel haklarını da güvence altına almıştır. Yemen’e vali olarak gönderdiği Muaz B. Cebel’e Yahudilere dinleri konusunda problem çıkarmaması talimatını vermiştir.” (Belazuri, Sayfa 71, Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi)
“HAYIR VE ŞER ALLAH’TANDIR”
2-KADI: Hayrın, Şer’in Allah’tan geldiğine niçin inanmıyorsun? Bu sapıklık değil mi? Bu küfür değil mi?
HAMDULLAH DEDE: Allah hayrı yaratır. Allah’ın adı ve sıfatları içinde acıyan, bağışlayan, esirgeyen, seven, affeden, nimet veren adları olduğu halde, ŞER ADI yoktur. Suçlu, o fiili işleyendir.
Hamdullah Dede bunu söylerken aslında yine Kuran’a dayanmaktadır. Ancak, kadının buna da bilgisi cevap vermiyor. Kur’an’daki ilgili ayetler şöyledir:
NİSA SURESİ: 79. Ayet: “İyilik ve güzellikten sana her ne ererse Allah’tandır. Kötülük ve çirkinlikten sana ulaşan şeyse kendindendir.”
ŞURA SURESİ 30 Ayet: “Size gelen çatan her felaket ellerinizle işlediklerinizden dolayıdır.”
3- KADI: Gayrı Müslümleri Dergahta misafir etmişsiniz. Onlarla dost olmuş, sohbet etmişsiniz. Bu işlediğiniz cürüm katledilmenizi gerektirir.
HAMDULLAH DEDE: Biz, misafirperveriz. Misafirlerimiz arasında din, mezhep ayırımı yapmayız. Bu dinimizde de vardır.
Kadı efendi misafir kabul edip, ağırlamayı da büyük bir suç sayıyor. Bunun için bile öldürülmeleri gerektiğini söylüyor. Meğerse, İŞİD kafası on dokuzuncu yüzyılda da varmış. Kökleri bayağı eskiymiş. Konuyla ilgili olarak, Hazreti Muhammed’in bir hadisini aktarmak yerinde olacaktır.
“Peygamberimiz kendileriyle görüşmek üzere Medine’ye gelen NECRAN Hristiyanlarının Mescidi Nebeviye’de AYİN yapmalarına Müsaade etti.” (İbni Hişam Cilt 2. sayfa 206, Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi)
4-KADI: Şeyh Efendi, Allah Arapça konuşuyor, Peygamber Arapça konuşuyor. Kur'an'ı Kerim Arapçadır. Siz duaları neden Türkçe okuyorsunuz?
HAMDULLAH DEDE: Ahalimiz Arapça bilmiyor. Türkçe konuşuyor. Dualarımızın anlaşılması için, kendi dilimiz olan Türkçe ile okuyoruz.
MÜFTÜ: Ayetin manası sizi ilgilendirmez. MANASINI anlamadan okunan daha sevaptır.
Şimdi bu müftüye ne demeli?
Rahmetli Aşık Mahzuni Şerif’in sözleri gelip yerini buluyor. “Hey Arapça okuyup, yazanlar Allah Türkçe bilmiyor mu?”
Böyle bağnaz ve tutucu birine nasıl cevap verilebilir? Her şeyi yaratan, bilen Allah, neden kendisine TÜRKÇE dua eden kulunu anlamasın. Bu müftü efendi herhalde bundan da habersiz. Cehaletin bu kadarına da pes doğrusu. Kur'an Arap kavmine indiği için, daha kolay anlaşılsın diye onların diliyle yazılmıştır. Arapça bilmeyenlerin de Kur’an’ı kendi dillerinde okuması, Kur'an'a uygun değil mi? Bre cahil. Konu ile ilgili ayetler şöyledir:
ZUHRUF SURESİ 23. Ayet: “Apaçık kitaba ant ederim ki, biz onu anlayasınız diye Arap'ça bir Kur'an yaptık.”
FUSULET SURESİ: 44. Ayet: “Biz bu Kur'an’ı yabancı bir dille meydana koysaydık, bir Arab'a yabancı bir dille söylenir mi? diyeceklerdi.”
YUSUF SURESİ: 2. Ayet: “Anlayasınız diye biz onu Arapça bir Kur’an olarak indirdik.”
5-MÜFTÜ: Dinimiz akıl dinidir dermişsin? Dinimiz, akıl dini olsaydı inanmayı imanın şartı olarak kabul etmezdik.
HAMDULLAH DEDE: Allah kitabında “Aklınızı kullanın” buyurur. Kur’an’daki ayetler bunu emrediyor.
Hamdullah Dedenin söylediği konuyla ilgili ayetler şunlardır:
ENAM SURESİ: 151. Ayet: “… Kötülüklerin görünenine de gizli kalanına da yaklaşmayın. Allah’ın saygın ve aziz kıldığı cana, bir hakkı savunmak dışında kıymayın. Allah size bunları önerdi ki, AKLINIZI işletebilesiniz.”
NAHL SURESİ: 12. Ayet: “...Şüphe yok ki, bunlarda AKIL eden kimseler için dersler vardır.”
ZÜMER SURESİ: 9. Ayet: “...Ey Muhammed! de ki, bilenlerle bilmeyenler bir olur mu ? Ancak AKIL sahipleri bundan öğüt alırlar.”
SAD SURESİ: 29. Ayet: “Ey Muhammed! Sana indirdiğimiz bu kitap kutludur. Ayetleri düşünsünler. AKLI olanlar ibret alsınlar.”
Ayetlerden de anlaşılacağı gibi, Hamdullah dedenin bütün savunmaları ve konuşmaları Kur’an’a dayanmaktadır. Kur’an’ı çok iyi bildiği anlaşılmaktadır. Ancak, karşısındakilerin bundan mahrum oldukları açıkça görülmektedir. Şeriat mahkemesinde kadılık yapanların bilgi, kültür ve din eğitiminden ne kadar yoksun olduğu, çok kaba, yüzeysel, ön yargılı bir bakış açısına sahip oldukları görülmektedir. Eğitimde Arap alfabesinin yerine Latin alfabesine geçilmesine karşı çıkan Şeyhülislam’ın gerekçesi “Şeriat’a aykırıdır” kararı olmuştu.
Şeyhülislam’ı bu düşüncede olan bir devletin kadısından ve müftüsünden daha ne beklenir ki?
Osmanlı’daki adaleti bu düşüncedekiler mi sağlayacak?
Buna adalet denilir mi?
Bu düşüncedeki bir devlet ayakta kalabilir mi?
Bilime, akla kapalı olan bir toplum düzeni dünyadaki gelişmeleri yakalayabilir mi?
İşte Osmanlı devletini yıkıma götüren de bu bağnaz, akıl ve bilimden yoksun kafaydı.
Çürümüş ve kokuşmuş bu sistemi yıkıp, yerine cumhuriyeti ve modern hukuk mahkemelerini kuran büyük önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ü saygı ve minnetle anıyorum. Ruhu şad, mekanı cennet olsun.
Kaynak: Hamdullah Çelebi’nin Savunması, İsmail Özmen-Yunus Koçak.
* Kur’an’daki ayetler, Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk ve Milliyet Gazetesinin yayınladığı Kur'an'ı Kerim çevirisinden alınmıştır.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum