DÖRT KAPI, KIRK MAKAM
25 Kasım 2023, Cumartesi 22:35Alevîlik-Bektaşîlik’in İslâm’ın diğer yorumları ile arasındaki en ayırt edici farklılık nedir, diye sorsak, kuşkusuz ilk önce “4 kapı, 40 makam” öğretisini öne sürmek gerekir.
4 kapı 40 makam öğretisini anlayabilmek için “insân-ı kâmil” kavramını idrak etmek gerekir.
İnsan, “hayat” denilen seyahatte farklı kemalet aşamalarına yolculuk eder.
Elbette kişisel yetenekleri, çevresi ve emeği tarafından belirlenip şekillenen bu yolculuk, özünde, varlık mertebelerinin sonuncusu olan insân-ı kâmil mertebesine ulaşmak içindir.
İnsân-ı kâmil kavramını ilk dillendiren İbnü’l-Arabî’ye göre 2 mertebe vardı: Taayyün-i evvel ve hakîkat-i Muhammediyye.
Taayyün-i evvel, “ahadiyyet” (teklik, tek olma durumu)’in “vahidiyyet” (bütünleşme, birleşme)’e dönüştüğü “bilinçlenerek var olma” alanıdır.
Hakîkat-i Muhammediyye mertebesine verilen pek çok isimlerden birisi de insân-ı kâmildir.
İbnü’l-Arabî’ye göre âlemin varlığının sebebi ve koruyucusu bu insân-ı kâmildir. Allah’ı ancak insân-ı kâmil bilebilir. Çünkü o Allah isminin somut, erişmiş hâlidir.
İbnü’l-Arabî, varlık mertebelerinin sonuncusu olarak insân-ı kâmil mertebesini gösterir.
Bu anlamda “insân-ı kâmil” Hz. Muhammed’dir. Hz. Muhammed’in güzel örnek (el-Ahzâb 33/21) ve âlemlere rahmet (el-Enbiyâ 21/107) olduğunu bildiren âyetler de tasavvufun insân-ı kâmil konusundaki dayanağının Kur’an olduğuna dair deliller olarak gösterilmektedir.
İbnü’l-Arabî’den önce Cüneyd-i Bağdadî, Hallâc-ı Mansûr, Bâyezîd-i Bestâmi gibi düşünürler de aynı anlayışın temsilcileri olmuşlardır
Bâyezîd-i Bistâmî “el-kâmilü’t-tâm” kavramı ile İbnü’l-Arabî’ye yakın bir açıklama ortaya koyarken, Hallâc-ı Mansûr da “Kitâbü’t-Tavâsîn”de bütün nübüvvet nûrlarının Hz. Muhammed’in nûrundan çıktığını, onun vücudunun yokluktan, adının ise “kalem”den önce var olduğunu söyler.
Böylece, tasavvuf düşüncesinin merkezinde “insân-ı kâmil” mertebesine ulaşmanın hedeflendiği anlaşılıyor.
Horasan bölgesi, İslâmiyet’in benimsenmesinden sonra tasavvuf akımının önde gelen merkezi haline gelmişti.
Herat, Nişabur ve Merv, miladi 8. yüzyıldan sonra İslâm dünyasında tasavvuf anlayışına en önemli katkıların yapıldığı coğrafya olmuştu.
Fergana’da “Bab”, yani “Baba” ünvanı verilen dervişler Türkler arasında büyük saygınlık kazanmışlardı.
11. yüzyılda Yesevîlik, daha sonraki süreçte ise, Horasan ile Balkanlar arasındaki coğrafyada Alevîlik-Bektaşîlik-Kızılbaşlık olarak isimlendirilen “yol”un babaları/dedeleri de inanç/ibadetlerinin merkezine “insân-ı kâmil” mertebesine ulaşmayı hedef olarak koydular. Bu anlayış, İslâm dininde hayatın anlamını açıklayan, insan ve tüm canlıların dünya üzerindeki varlığını ve işlevini belirleyen bir yorumdur.
Niçin var olduk?
Nereye gideceğiz?
“4 kapı, 40 makam” ise, modern bir kavramı kullanırsak “insân-ı kâmil”e ulaşmanın “Türk usulünce” metodolojisidir.
İnsan/talip şerî'at, tarîkat, marîfet ve hakîkat kapılarından geçerek “insân-ı kâmil” mertebesine erişecektir.
Koca Ahmet Yesevî’ye ait olan Fakr-Name adlı eserde tasavvufun bu dört makamı, Hz. Ali’ye dayandırılmış ve ilk kez şeriat, tarikat, marifet ve hakikat olarak yer almıştır.
“Hazret-i Ali raziya'llahu anhu rivayet kılurlar kim dervişlik makamı kırk turur. Eger bilip amel kılsa dervişliki pak turur; ve eger bilmese ve örgenmese, dervişlik makamı anga haram turur ve cahil turur. Ol kırk makamnın onı makam-ı şeri'atda turur ve onı makam-ı tarîkatte turur ve onı makam-ı ma'rîfetde turur ve onı makam-ı hakîkâtde turur.”
Hacı Bektaş Velî de mürşidi Koca Ahmet Yesevî’nin anlayışını Makalat’ta şöyle açıklıyor:
“Kul Çalap Tanrı'ya kırk makamda erer, ulaşur dost olur, ol kırk makamun, onu şeri'at içindedür ve onı tarîkat içindedür ve onı ma'rîfet içindedür ve onı hakîkât içindedür.”
Hacı Bektaş Velî’ye göre, 4 kapı 40 makamın kaynağı Hz. Muhammed’dir:
“Nitekim Peygamberimiz (S.A.V.) buyurmuştur ki; şeri'at bir ağaçtır, tarîkat onun dalları, ma'rifet yaprakları, hakîkat da meyvalarıdır. Ağaç mevcud olmazsa dalları, yaprakları ve meyvaları da var olmaz.”
Kaygusuz Abdal dört kapıyı şöyle anlatıyor:
İnsanda fark eyleyesin hayvanı
İlm-i şeri’atı bildüre sana
Azuban dagılmayasın her yana
Bilesin kim ne dimekdür şerî’at
Neymiş bu orta yerde bağlı sed
Pîr sana erkan-ı salat bildüre
İmân İslâm farz u sünnet bildüre
Çünki bildün şerî’at nedür tamam
Tarîkat yolında koyasın kadem
Pîr sana bildüre nedir tarîkat
Dahı tarîkat içinde her sıfat
Tarîkat dimek ‘Arapça yol durur
Yol-ıla var kim tarîkat ol durur
Zen ü ferzendi atayı anayı
Terk ide koya bu cümle kavgayı
Şerî’at bile tarîkat anlaya
Hakîkat pîri ne dirse dinleye
Her kimde kim ola bu üç hâsiyet
Şerî’at u tarîkat ve hakîkât
Ma’rifet anda biter kân ol durur
Ma’rifet cevher il ma’den ol durur
Pîr gerek kim kendüyi bilmiş ola
Gönli içinde Hakkı bulmış ola
Kalmaya bu dört kapuda müşkili
Pîr gerek kim söyleye cümle dili
Yunus Emre ise, dört kapıyı şöyle anlatmış:
Şerî'at şirin olur işidene hoş gelür
Ne kim dilerse kılur ol şerî'at içinde
Tarîkat can yoldaşı can ile olur işi
Tarîkata giren kişi dün-gün ibret içünde
Marîfet gönül ile dün ü gün zanyıla
Söylesen gelmez dile sırr-ı sıfat içünde
Evvel kapu şerî'at geçse andan tarikat
Gönül evi marîfet âşk hakikat içinde
Sözü büyük ozanımız Pîr Sultan Âbdal ile bağlayalım.
Bakalım, ozan dört kapı kırk makam üzerine ne söylemiş:
Gönül gel karardan aşma
Sözüm sana meveddettir
Gafillen bacadan düşme
Evvel kapı şerî’attır
Şerî’attan edep öğren
Al bu pendi belin bağlan
İlimle üstâd olur oğlan
Kimi farz kimi sünnettir
Sen bu sırra erer isen
Dolan kapıdan girersen
Tarîkat farzın sorarsan
Yedi farz üçü sünnettir
Gelin girelim bu bâbı
Açılsın âşkın kitabı
Eğer anlarsan hesabı
Andan sonra tarîkattır
Tarîkat bir oddur yakar
Kimi ham kimi has çıkar
Her âşık bir çakmak çakar
Çırağın yakan üstâddır
Tarîkatta kâmil olan
İlim ile âmil olan
Bu yolda mükemmel olan
Evvel mertebe hizmettir
Hizmet erenler yoludur
Cümle ilmin evvelidir
Âhdimiz kalu beli'dir
Bundan dönen kişi mattır
Kend'özümüze gelelim
Tarîkat nedir bilelim
Yoklukta sefil olalım
İbtidâ yüz iradettir
İbtidâ talip olunca
Düşmana galip olunca
Dört cân bir kalıp olunca
Menzili bi-nihayettir
Hakîkat genc-i nihândır
Marîfet gevher-i kandır
Yedi yüz yetmiş mizândır
Ötesi ilm-i hikmettir
Mürebbisi Ali gerek
Dört kapıda eli gerek
Müsâhibin hali gerek
Zira Ali Muhammet'tir
Pir Sultan der kalu beli
Dedik ya Murteza Ali
Kim kadeh içer kim dolu
Bu bize bir acep derttir
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum