Kitap
İstanbul
25 Nisan, 2025, Cuma
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    34.81
  • ALTIN
    2412.9
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66248.09$

CEM, MİRAÇ OLAYI VE KIRKLAR CEMİ

13 Nisan 2023, Perşembe 11:18

Cem, Miraç Olayı ve Kırklar Cemi

 

Tende ve Canda kendini var eden

Hakkın adıyla

B’ismişah Allah Allah!”

Ateşten, havadan, sudan ve topraktan var oldum.

Doğdum 7 âlem, 3 atadan.

Hu dedim gerçekler aşkına!

Anam yer, babam yağmurdur kal-u beliden beridir.

Ateşten Ateşe, Havadan Havaya,

Sudan suya Topraktan toprağa!

Can cana doğru, nur ile geldim

Durdum divana, uydum meydana.

Can cana. Can didara.

 

Ya Hızır!

Sen her yerde hazır olansın!..

Her cana nazar olansın!..

Niyet ettik darına durmaya.

Çerağımızı yandırmaya.

Dört kapı, dört çıra hakkı için ola.

Hakk katında şefaat bula.

Hanemiz şenlik ola, rızkımız bereketli ola.

Cümle canlara nasip gide.

Ocağımız, çerağımız sönmeye.

Hanemizden taş, gözlerimizden yaş dökülmeye.

Varlığımız, dirliğimiz daim ola.

Muhabbetimiz eksik olmaya.

Üçlerin, beşlerin, Kırkların hakkı için ola.

On dört masumu pak,

On yedi kemerbest efendilerimizin katarından ayrılmayalım

Akşamlar hayır ola.

Hayırlar fethola.

Münkir münafık berbat ola, zalimler tarumar ola.

Delillerimiz yolumuzu ışıda.

Dil bizden kerem Hünkâr Hacı Bektaş Veli Efendimizden ola.

Gerçeğe Hü!”

 

Cem 

 

Cem kelimesi Arapça fiil kökünden gelip isim olarak toplanma, bir araya gelme anlamına gelir. Cemle ilgili Gölpınarlı, Mevlevilerde aynu’l-cem’; ‘vahdet nes’esiyle ve cezbeyle askla ihvanın tam bir birlik hâlinde toplanıp semâ’ ve sefâ ile dem sürmesi anlamına kullanılır. Bu terim halk dilinde ayn-i cem seklinde söylenir.

Gölpınarlı Buyruklarında cem, taliplerin bir araya gelip evliya erkânını icra etmesi olarak tanımlanmıştır. Cemin icra edileceği yerin adı meydandır. Bazı Buyruklarda, cemin kaynağı olarak İslam’ın ortaya çıktığı ilk yıllar gösterilir. Müslümanların çoğalmasıyla yol, erkân ve irşat yürütülecek bir yere ihtiyaç duyulduğu ve bunun üzerine Hz. Peygamber’in emriyle uygun bir evin bu iş için hazırlandığı anlatılır.

 

Miraç Olayı ve Kırklar Cemi

 

Hz. Muhammet, atı Burak ile bir gece Mirac’a çıkar. Hz.Muhammet, Mirac’a çıkarken yoluna bir kükremiş aslan çıkar. Aslan yolunu keser. Gaipten bir ses (nida) gelir. “Hatemini (Parmağındaki yüzüğü) aslanın ağzına atması” istenir. Hz.Muhammet böyle yapar aslan sakinleşir, yoluna devam eder. Miraç’ta Hz. Muhammet’e; süt, bal ve elma verildiği rivayet edilir. Bal aşka, süt sevgiye elma ise dostluğa işaret eder.

Alevilikte Kırklar cemi denince akla, Hz. Muhammed’in Miraç’ta ya da Miraç sonrası Hz. Ali’nin sırrına ermesi ve kırklarla tanışması gelir. Cenab-I Hak ile 90 bin kelam konuşur. Bunun 30 bini sırrı hakikat olup Hz. Ali’de kalır. Hz. Muhammet, Cenab-ı Hak ile görüştükten sonra şehre döner. Yolda bir dergâha rastlar. Merak edip gidip kapısını çalar.

Şeyh Safi Buyruklarında kırklar meselesi hadimlik başlığı altında söyle anlatılır: Hz. Peygamber günlerden bir gün suffe-i safanın kapısına gider kapıyı çalar. İçeride sohbet etmekte olan kırklar, “kimsin?” diye sorunca, o da, “ben peygamberim, kapıyı açın içeri gireyim, siz erenler ile dem didar göreyim,” der.

Kırklar, “bizim aramıza peygamber sığmaz, git peygamberliğini ümmetine yap,” deyince Hz. Peygamber, hemen geri döner. Bunun üzerine Hak Teâlâ’dan “geri dön” nidası gelir ve tekrar kapıya varır.

Aynı durum tekrarlanır, yine Hak’tan dön nidası gelince üçüncü defa kapıyı çalar. Kim o denince, “seyyidu’l-kavm hâdimu’l-fukarâyım” yani ‘toplumun efendisi, fukaranın hizmetçisiyim.’ diye cevap verir.

Kırklar, “merhaba merhaba, ehlen ve sehlen hoş geldin, gelmekliğin mübarek olsun,” derler. Hz. Peygamber “ya mufettiha’l-ebvâb iftah lena hayra’l-bâb” yani ‘Ey kapıların açıcısı, bize en iyi kapıyı aç.’ Deyip.

Bismillah diyerek sağ ayağıyla içeri girer ve içeride 22 erkek 19 kadının olduğu Erkeklerin başında Hz. Ali’nin kadınların başında Hz. Fatıma’nın bulunduğu otuz dokuz sahabenin olduğunu görür.

İçlerinden biri eksiktir. O, Selman-ı Farisi dışarıda parsaya gitmiştir. İçlerinde Hz. Ali’nin de bulunduğu kırklar, Hz. Muhammed’i gördüklerinde ayağa kalkarlar ve yer gösterirler. Hz. Muhammed, Hz. Ali’nin yanına oturur fakat o zaman yanındakinin Ali olduğunu bilmemektedir.

“Siz kimsiniz, size kim derler?” diye sorar. “Biz kırklarız, bize cehelten (kırklar) derler, cümlemizin gönlü birdir, birimiz neyse hepimiz oyuz,” BİRİMİZ KIRK KIRKIMIZ BİRDİR BİZİM..”derler.

Hz. Muhammed, “Nasıl?” diye sorunca, “birimizden kan aksa, cümlemizden kan akar” derler ve Hz. Ali koluna neşter vurarak kanatınca hepsinden kan gelir hatta dışarıda bulunan Selman’ın kanı bile içeri akar.

Hz. Ali kolunu bağlayınca hepsinin kanaması da durur. Bu arada Selman-ı Farisi parsadan bir üzüm/engür tanesiyle gelir. Kırklar, “Ey fakirlerin hizmetçisi (hâdimu’l-fukarâ)! Bu üzüm tanesini aramızda paylaştır” derler.

Hz. Peygamber bir üzüm tanesini kırk kişiye nasıl paylaştıracağını düşünürken Cebrail, Allah’ın emriyle cennetten nurlu bir tabak getirir ve onun önüne koyarak “şerbet eyle ya Muhammed!” der. Peygamberin bölüşümü nasıl yapacağını merak eden kırklar da birden ortaya çıkan nurdan tabağın farkına varırlar.

Hz. Muhammed, tabağın içine su koyarak “sakku’l-kamer” parmaklarıyla üzüm tanesini de ezerek tabağa kor ve böylece kırklara üzümü şerbet olarak sunar. Şerbetten içen kırkların tamamı mest u elest olarak kendilerine değişik bir hal gelir ve oturdukları yerden kalkıp bir kere “Ya Allah!” deyip sema’a dururlar. Kırkların semah’ına Hz. Peygamber de katılır, semah’ ederken imamesi yere düşer, yere düsen imameyi kırklar, kırk parçaya bölüp bellerine tennure olarak bağlarlar.

Büyük bir coşku ile vecd halinde semah dönülürken Hz. Muhammet’in başından sarığı (imamesi) düşer. Kırk parçaya bölünür. Kırklar parçaları bellerine bağlarlar, kemerbest olurlar.

Hz. Muhammet, Kırklar Meclisi’ne pirlerini sorar. “Pirimiz Ali’dir” derler. Böylece, Hz. Muhammet, Ali’nin de orada olduğunu öğrenmiş olur. Ali, Hz. Muhammet’in yanına gelir. Hz. Muhammet Ali’nin parmağında, Mirac’a giderken “aslana” verdiği yüzüğü (hatemi) görür. Ali’ye sarılır, O’nu bağrına basar.” Alevi inancında; kadın ve erkek canlardan oluşan Kırklar Cemi’nin tayin edici önemi vardır.

 

MİRAÇLAMA

 

Miraçlamalardan yola çıkarak Alevi inancındaki Miraç olayını ve Kırklar Meclisi inancını özetlersek;

 

"Cebrail Aleyhüselam gelir. Muhammed Mustafa Hakk’ın kendisini Miraç’a çağırdığını iletir. 

 

 Muhammed Mustafa, Burak adlı bineğe binerek Miraç’a yükselir. 

 

Yolda önüne bir arslan çıkar. Arslan ona geçit vermez. Tanrı’nın esinlemesiyle Muhammed Mustafa, parmağındaki yüzüğü arslana verir. Bunun üzerine arslan önünden çekilir. 

 

Muhammed Mustafa Hakk katına gelir. Hakk ona seslenir. Bu ses Hazreti Ali’nin sesidir. Yani yüce Hakk, Muhammed Mustafa Ali’yel Mürteza sesiyle seslenmiştir.

 

  Muhammed Mustafa şaşkınlıkla; " Ey Ali, sen misin ? " diye sorar. Bunun üzerine Hakk; " Ey Muhammed, ben sana, senin en sevdiğin kişinin sesiyle sesleniyorum." der. Sonra Muhammed Mustafa, Allah’ı görür.

 

 Kuşku yok ki Allah’a özgü bir suret yoktur. Bu nedenle yüce Allah Ali’yel Mürteza suretinde görünür. Başka bir deyişle yüce Allah, kulu ve elçisi Muhammed Mustafa görünürken Aliyel Mürteza suretinde tecelli eder. 

 

Muhammed Mustafa Miraç’ta yüce Allah ile doksan bin kelam konuşur. Muhammed Mustafa'ya; süt, bal ve elma verildiği rivayet edilir. Bal aşka, süt sevgiye, elma ise dostluğa işaret eder. 

 

Muhammed Mustafa, Allah’ın esinlemesiyle Kırklar Meclisinin bulunduğu kutlu dergaha uğrar. 

 

Dergahın kapısını çaldığında içeriden bir ses, " Kimsin ? " der. Muhammed Mustafa sese; " Ben peygamberim !" diyerek yanıt verir.

 

Aynı ses bu kez; " Peygamberliğini git ümmetine yap. Bizim aramıza peygamber sığmaz ! " der. 

 

Muhammed Mustafa kapıdan ayrılıp yürümeye başlayınca gaipten gelen bir ses ayrılmamasını kapıyı yeniden çalmasını ama yanıtı farklı vermesini söyler.

 

  Muhammed Mustafa yine kapıyı çalar. İçerden yine; "Kimsin ? " diye sorulur. Bu kez Muhammed Mustafa; "Ben de sizden biriyim.Sizin gibi bir insanım. Yoksulların yardımcısıyım." der. Bu yanıttan sonra kapı açılır. 

 

 Muhammed Mustafa içeri alınır. İçerdekiler Muhammed Mustafa'ya "Hoşgeldin, sefa getirdin, uğur getirdin." diyerek karşılarlar. Muhammed Mustafa oluşmuş bir meclis görür. Hatta sayımını da içinden yapar. Tam 39 kişi vardır. Üstelik bu meclis kadın ve erkeklerden oluşmuştur. Bunların 22’si erkek 17’si kadındır.

 

 Muhammed Mustafa'ya yer gösterilir. O da gösterilen yere oturur. Gösterilen yer baş köşedir. Hazreti Ali de meclistedir.

Muhammed Mustafa sorar:

"Size kimler denir ?" der. "Bize Kırklar denir" diye yanıt alır. "Ama burada 39 kişi saydım." der. O sırada Selman – ı Pak yoktur. Muhammed Mustafa ; "Peki sizin ulunuz, büyüğünüz, küçüğünüz kim ? " diye sorar. Gelen yanıt şöyle olur:

"Bizim küçüğümüz, büyüğümüz yoktur. Küçüğümüz de uludur, büyüğümüz de uludur. Birimiz kırkımız, kırkımız birimizdir." denir. 

 

Bunun üzerine Muhammed Mustafa, meclisten bunu kendilerine kanıtlamalarını söyler. O sırada Aliyel Mürteza kolunu uzatır ve gömleğini sıyırır. İçlerinden biri "destur" diyerek bıçağın ucu ile kolunu hafif kanatır. Kolundan bir damla kan akar. Onu, her canın kolundan birer damla kanın gelmesi izler. 40. canın bir damla kanı da pencereden içeri gelir.

 

 Bu ise Selman-ı Pak’ın kanıdır. Sonra Aliyel Mürteza kolunu bağlar, hepsinin kanaması durur. Selman-ı Pak, bir üzüm tanesi getirir. O’nu Muhammed Mustafa'ya verir ve bölüştürmesini ister. Muhammed Mustafa verilen kapta üzüm tanesini ezer, çıkan dem meclisteki kadın – erkek canlara dağıtılır. Kırklar, üzüm suyunu içerler. Hep birlikte mest olurlar.

 

 "Ya Allah" deyip semah dönerler. Muhammed Mustafa da Tanrı esinlemesiyle onlara katılır. Büyük bir coşku ile vecd halinde semah dönülürken Muhammed Mustafa'nın başından sarığı düşer. Kırk parçaya bölünür. Kırklar, parçaları bellerine bağlarlar, kemerbest olurlar. 

 

Muhammed Mustafa , Kırklar Meclisi’ne pirlerini sorar. " Pirimiz Ali’ dir " derler. Aliyel Mürteza, Muhammed Mustafa'nın yanına gelir. Muhammet Mustafa, Aliyel Mürteza’ nın parmağında, Miraç’a giderken "aslana" verdiği yüzüğü görür. Aliyel Mürteza’ ya sarılır, onu bağrına basar."

 

Miraç Olayı ve Miraçlama Nefesleri

 

Cem Ayinlerinde Peygamber’in Miracı 12 Hizmetten biri olarak Miraçlama diye bir bölümde deyişler eşliğinde canlandırılır;

 

Miraçlama Örnekleri

Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa’nın miraç yolculuğu ve dönüşte kırklar meclisine uğramasını anlatan şiirlere miraçlama denilmektedir. Miraçlama cem törenlerinde âşıklar tarafından saz eşliğinde okunur. Anadolu’da bazı yörelerde Şah Hatayi’nin yazmış olduğu miraçlama okunur. Bazı yörelerde de Feyzullah Çelebi veya Mehmet Hamdullah Çelebi’nin miraçlaması okunur. Amasya, Çorum, Sivas ve Tokat yörelerinde daha çok Hamdullah Çelebi’nin miraçlaması okunmaktadır.

 

1) HASİRETİ (HAMDULLAH ÇELEBİ)

 

“Kün” dedi karar eyledi

Yeri göğü arşullahı

Çar anasırdan yarattı

Âdem Safiyullah’ı

 

Evvel Âdem Hakk’ı bildi

Başına çok haller geldi

Alnına bir top nur indi

Âdem bildi Nurullah’ı

 

“Velekad keremnâ” dedi

Melekler secdeye indi

İblis lâin etmem dedi

Takındı lanetullahı

 

Âdem’den zürriyet geldi

Hak emri dört güruh oldu

Dördüne dört ta’at verdi

Evvel zikri Zikrullah’ı

 

Bir katre nutfeden oldu

Âdem’den nur Şit’e geldi

Ehl-i Hakk tahkik kıldı

Ve hem Şit Nebiyullah’ı

 

Açıldı Haşimi necli

Mustafa Murtaza nesli

Yüz yirmidörtbin nebi

İbrahim Halilullah’ı

 

Halil’in evladı gelip

Abdül Muttalip Ebu Talip

Ol zaman nur iki olup

Bilen bildi Beytullah’ı

 

Abdullah’tan nebi zuhur

Dü cihanda oldu fahir

Ebu Talip’den etti zahir

Ali’yy-ün Veliyullah’ı

 

Dü cihan güneşi Ahmed

Vahiy geldi oldu irşâd

Münkir ne bilsün Ahâd

Ol bir nur’u Nurullahi

 

Hak emretti Cebrail’e

“Habibim Mi’raca gele”

Önünce delili bile

Cebrail Emirullah’ı

 

Dostunun selâmın aldı

Gönülleri şâdi kıldı

Cebrail rehberi oldu

Seyr eyledi Arşullah’ı

 

Sidret-ül-müntehaya vardı

Anda Cebrail durdu

Bundan öte sana dedi

Sen görürsün ol Allah’ı

 

Yetmiş iki perde geçti,

Hakk’ın emri ile aştı.

Birinci perdeye ulaştı,

Gördü Hikmetullahî

 

Arş-ı muazzam’a vardı

Anda çok hâller gördiü

Orda bir nişan verdi

Hâtem-i Nebiyullahı

 

Nalinin çıkarmak ister

Hatiften nida dost der

Arş-ı Azim’i göster

Nalini Habibullahi

 

Uçmak babına vardı

“Destur Ya Rabbim” dedi

“Gel dedi Rab virdeyledi

Uzattı desd-i Yedullah’ı

 

Azizullah el uzattı

Nûrı-u âlemi bezetti

Âlem bu anı gözetti

Gördü Hatemin Vallahi

 

Âşık maşuğunu gördü

Habib maksuduna erdi

Doksan bin kelâm sordu

Danışdı Kelâmullah’ı

 

Otuz bini şeriatta

Otuz bini tarikatta

Otuz bini hakikatte

Bilenler bildi vallahi

 

Olanları bilir bilen

Hakikate âşık olan

Gördü bir mahbup civan

Habib bildi Sırrullahı

 

Kudret lokması geldi

Süt elma baldan aldı

İkisi de bile tattı

Yediler nimetullahı

 

Gelmek için destur aldı

Muhammed ayağa kalktı

Mü’min’e tevhîd verdi

Tutmak için îllallahi

 

Kudret hazinesin buldu

Üzümü ikiye böldü

Engürü bergüzar aldı

Secde edip Babullah’ı

 

Kırklar yolunu gözetti

Vardı kırkları bezm etti

Oturuben niyaz etti

Selman sundu keşküllahı

 

Selman’a bir üzüm verdi

Yar yari ol demde gördü

Cümlesi pervane girdi

Tutundular arşullahı

 

Kırklar muradını aldı.

Esrar-ı Hak galip oldu

Muhammed evine geldi

Gördü Ali Keremullah’ı

 

Ali anda tevaf etti

Doksan bin kelâmı vasfetti

Hatemi nümayan etti

Verdi Şah Emrullahi

 

Çâr emânet fahri geldi

Muhammed Ali’ye verdi

Ahir sahibi var dedi

Bektaş Kaddesallah’ı

 

Şah Hasan Hüseyin geldi

İmam Zeynel parelendi

İmam Bakır şehid oldu

Ol sırr-ı Kutbullah’ı

 

İmam Ca’fer din rehberi

Musa Kazım din serveri

Olalım Rıza’nın çekeri

Veririm canı billahi

 

Takî Nakî Şâh Askerî

Onlar birbirinin yari

Mehdi mü’min intizârı

Tez gele Zamanullahi

 

Kutb-u Âlem Hünkâr geldi

Emanet sahibini buldu

Cümle erler nasîb aldı

Bağlandı rızaullahi

 

Bendesin almış araya

Varınca baki saraya

Bu HASRETİ bî-çareye

Şef’aat eder inşallahi

 

2)FEYZİ (FEYZULLAH ÇELEBİ)

 

Miraç okudu Cebrail

Muhammed Mustafa mah’i

Hak emrine oldu kail

Eyledi bir azm-i rah’i

 

Gaipten yandı bir çırak

Çünkü yakın oldu ırak

Cebrail getirdi Burak

Bindi ol Habib-ullahi

 

Burak kadem bastı arşe

Erişti fevk ile ferşe

Hak kadirdir cümle işe

Eyledi bir gez-nigâhi

 

Bir nida erişti Hak’tan

Ya Muhammed’im Burak’ta

Göz kamaşır şerer-nâk’tan

Müminlerin kıblegahı

 

Yolda ırast geldi bir şîr

Ya nedir bu işe tedbir

Hatemiyi ağzına ver

Sundu iki cihan şahı

 

Çıktı sitr-el müntehaya

Erişti ilanihaya

Kavuştu sırr-ı Hüda’ya

Seyretti Cemalullahı

 

Orda gördü bir nevcivan

Yüzü şemsi mahi taban

Cemalına oldu hayran

Nazar kıldı âl-Allah’i

 

Sordu doksan bin kelamı

Hak ile nik-ü namı

Bir dem eyledi âramı

Bu ne sırdır ya ilahi

 

Gaipten geldi yeşil el

Verdi sib, şir, engûr,asel

O demde gördü bir mahfel

Selmanı şey’en lillahi

 

Ayak üstü kalktı server

(Canlar ayağa kalkar)

Oldu gönlü gözü enver

Sır ile oldu münevver

Dedi bu hikmet ilahi

 

Oldu miracın mübarek

Hak kıldı Kur’an tebarek

Şanına levlâk-e levlâk

Padişahlar padişahı

 

Vardı kırkların cemine

Oturdu Hak makamına

(Canlar oturur)

Hü dedi gerçek demine

Dem-be-dem Resulullahi

 

Buyurdu ol nur-u vahid

Size armağan bu tevhid

Cümlesi de oldu sacid

Zikretti kelamullahı

 

Kırklar bir şerbet içtiler

Can ile baştan geçtiler

Cezbe-i aşka düştüler

Ettiler kırklar semahı

 

Gözleri kurretü’l ayn

Ali bin Hasan Hüseyin

İmam-ı Zeynel Abidin

Güruh-u Naci güvahi

 

İmam Bakır İmam Cafer

Kazım Musa Rıza Server

Şah Taki ba Naki Asker

Muhammed Mehdi penahı

 

Ata bahş eyledi lütfundan

Dûr eyleme rahmetinden

Mahrum koyma şefkatinden

Geda Feyzi pür günahi

 

3) Şah İsmail Hatayi

Geldi çağırdı Cebrail

Hak Muhammed Mustafa’ya

Hak seni Mirac’a okur

Dâvete Kadir Hüdaya.

 

Evvel emânet budur ki

Piri, rehberi tutasın

Kadim erkâna yatasın

Tariki müstakiyme.

 

Muhamed sükuta vardı

Vardı Hakk’ı zikreyledi

Şimdi senden el tutayım

Hak buyurdu vedduha.

 

Muhammedin belin bağladı

Anda ahir Cebrail

İki gönül bir oluben

Hep yürüdüler dergâha.

 

Vardı dergâh kapısına

Gördü orda bir arslan yatar

Arslan anda hamle kıldı

Korktu Muhammed Mustafa.

 

Buyurdu Sırr-ı Kâinat

Korkma Yâ Habibim dedi

Hatemi ağzına ver ki

Arslan ister bir nişane.

 

Hatemi ağzına verdi

Arslan orda oldu sakin

Muhammed’e yol veruben

Arslan gitti nihaneye.

 

Vardı Hakk’ı tavaf etti

Evvela bunu söyledi

Ne heybetli şirin varmış

Hayli cevreyledi bize.

 

Gördü bir biçare derviş

Hemen yutmak diledi

Ali yanımda olaydı

Dayanırdım ol Şahıma.

 

Gel benim sırr-ı devletlim

Sana tabiyim ey habibim

Eğiliben secde kıldı

Eşiği kıblegâhına.

 

Kudretten üç hon geldi

Sütü elma baldan aldı

Muhammed destini sundu

Nuş Etti Azametullaha.

 

Doksan bin kelam danıştı

İki cihan dostu dostuna

Tevhidi armağan verdi

Yeryüzündeki insana.

 

Muhammed ayağa kalktı

Hep ümmetini diledi

Ümmetine rahmet olsun>

Anda dedi kibriya.

 

Eğiliben secde kıldı

Hoşkal sultanım dedi

Kalkıp evine giderken

Yol uğrattı kırklara.

 

Vardı kırklar makamına

Oturuben oldu sakin

Cümleside secde kıldı

Hazreti Emrullaha.

 

Muhammed sürdü yüzünü

Hakka teslim etti özünü

Cebrail getirdi üzümü

Hasan Hüseyin ol Şaha.

 

Canım size kimler derler

Şahım bize Kırklar derler

Cümleden ulu yolumuz

Eldedir külli varımız.

 

Madem size Kırklar derler

Niçin noksandır biriniz

Selman şeydullaha gitti

Ondandır eksik birimiz.

 

Cümleden ulu yolumuz

Eldedir külli varımız

Birimize neşter vursan

Bir yere akar kanımız.

 

Selman şeydullahtan geldi

Hü deyip içeri girdi

Bir üzüm tanesini koydu

Selmanın keşkullahına.

 

Kudretten bir el geldi

Ezdi bir engür eyledi

Hatemi parmakta gördü

Uğradı bir müşkül hale.

 

Ol şerbetten biri içti

Cümlesi de oldu hayran

Mümin müslüm üryan büryan

Hep girdiler semaha.

 

Cümlesi de el çırpıben

Dediler ki Allah Allah

Muhammed bile girdi

Kırklar ile semaha.

 

Muhammed’im coşa geldi

Tacı başından düştü

Kemeri kırk pare oldu

Hepsi Sardı Kırklara.

 

Muhabbetler galip oldu

Yol erkân yerini aldı

Muhammed’e yol göründü

Hatırları oldu sefa.

 

Muhammed evine gitti

Ali Hakkı tavaf etti

Hatemi önüne koydu

Dedi saddaksın Yâ Ali!

 

Evveli sen ahiri sen

Zahiri sen bâtını sen

Cümle sırlar sana ayan

Dedi Şah-ı Evliya

 

MEHMET ÖZGÜR ERSAN -Abdal Yesari Çelebi

 

POSTED ON 19 NİSAN 2016 BY MOZGUR

 

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum