AYIPTIR, YAZIKTIR, GÜNAHTIR!
30 Ocak 2025, Perşembe 20:14Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından imzalanan 112 No’lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi İle 9 Kasım 2022’de kuruldu.
İçişleri Bakanlığı bünyesinde Alevi Bektaşi toplumu ile istişare ve tespit çalışmalarını yürüten ekibin başı olan Ali Arif Özzeybek de, kurumun başkanı olarak atandı.
Ancak, Ali Arif Özzeybek hem Alevi Bektaşi inancına dair yeterli birikime sahip olmayışı ve hem de yöneticilik vasfının zayıflığı nedeniyle kısa sürede makamı temsil edemeyeceği kanaatinin oluşmasına neden oldu.
Onlarca dostum Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığına Özzeybek yerine Prof. Dr. Ali Yaman’ı önerdiğinde, ben de destekledim.
Nihayetinde, Mehmet Yaman dedemizin oğluydu. İtikadı, bilgisi ve tecrübesiyle Alevi Bektaşilere ışık saçmış bir babanın oğluydu!
Sonradan öğrendiğime göre, Prof. Dr. Ali Yaman kendisi rektör olmak arzusu ile, başkanlık teklifini reddederken, onlarca insana da Ali Arif Özzeybek’in desteklenmesi gerektiği konusunda telefon etmişti.
Ancak, benim de kendisine telefonda belirttiğim, Özzeybek’in Alevi Bektaşilere isteyerek olmasa da, zarar verdiği ve o makamda daha fazla oturmaması gerektiği oldu.
Ardından, Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’na yeni bir başkanın atanması ile birlikte, Prof. Dr. Ali Yaman’ın hiddetle ve rasyonel olmayan iddialarla kurumu ve yeni başkanı hedef aldığına şahit olduk.
Bu süreçte, itiraf etmeliyim ki, Prof. Dr. Ali Yaman’ı başkanlığa öneren kişilerden birisi olmamın derin pişmanlığını yaşadım. Prof. Dr. Yaman hakkında yanıldığını anlayan pek çok insandan birisiyim. Bu yazılarımı, Alevi Bektaşi toplumuna özür borcumu ödemek olarak kabul edin, lütfen.
Ayıptır, yazıktır, günahtır!
Kişisel hırs, başarısızlığın yol açtığı öfke dışa vurumu gibi, pek çok gerekçe Alevi Bektaşiler arasında konuşulsa da, Prof. Dr. Ali Yaman’ın inancımız için yaptıklarını sorgulayınca, daha sağlıklı bir cevap alabiliriz, diye düşündüm. Bu nedenle de, bir önceki makalemi yazdım.
“SEMPOZYUMA BAK: ŞAH İSMAİL ZALİM, ALEVİLER SAPKIN!” başlıklı makalemde sadece içeriğe odaklandım. Çünkü, sempozyuma katılan makale yazarları arasında Aleviler ve Şah İsmail’e karşı olumsuz düşünen ve üstelik iftira niteliğindeki görüşlerini özgürce ifade etmiş akademisyenler vardı!
Türkiye’de Sünni kökenli bir akademisyenden duysak büyük tepki vereceğimiz görüşler, başında Alevi bir dedenin oğlu olan kurul tarafından itiraz edilmeden olduğu gibi yayınlanmıştı!
Makalemin yayınlanmasından sonra, bana gönderdiği hakaretamiz mesajlarına karşılık kendisine de belirttiğim gibi, “özür dilemesi ve gözünden kaçmış veya okumadan yayınlamış olabileceği” gibi, gerekçesini de belirtmesi halinde, Alevi Bektaşi toplumunun gönlü ve hoşgörü sınırları geniş olduğu için, sorun kalmayacaktı!
Prof. Dr. Yaman ise, Alevi Bektaşi toplumundan özür dilemek yerine, saçma sapan ve uydurma gerekçelerle bana saldırmayı seçti.
Ayıptır, yazıktır, günahtır!
Bu acziyet göstergesi iddialara cevap vermeme gerek yok. 30 yılı aşkın süredir hiçbir siyasi örgüt üyesi olmadığım gibi, Alevi Bektaşi inanç dairesine nüfuz eden politizasyonun büyük zarar verdiğini, laiklik ilkesi gereği cemevlerimizden ve inancımızdan siyaseti uzaklaştırmamız gerektiğini, “camide siyaset olmaz” dediğimiz gibi “cemevlerinde siyaset olmaz” kuralına sahip çıkmamız gerektiğini anlattığımı ve bu konularda onlarca makale yazdığımı herkes biliyor.
Hatta, yeri gelmişken söyleyeyim; DEM ve CHP çevresinden bana saldıranların gerekçesinin de, cemevlerinin siyasete alet edilmesine karşı çıkışım olduğunu herkes biliyor. Ancak, belgeleriyle ortaya koyduğum kusuru özür ile düzeltmek yerine, Yaman’ın da bu çevrelerin yaydığı iftiralara sarılması ibretlik bir durumdur.
Ayıptır, yazıktır, günahtır!
Madem öyle, o halde Prof. Dr. Ali Yaman’ı daha yakından tanıyalım.
Şah İsmail Sempozyumu’nda ve yayınlanan makale kitabında kendisinden başka Alevi kökenli hiç bir akademisyenin katılmamasından rahatsız olmayan Yaman, başkalarına akademik çalışmalarda Alevi Bektaşi kökenli bilimcilere yer vermedikleri ithamını yöneltiyorsa, orada “dur bakalım” diyeceğiz.
Alevi Bektaşiler arasında artık, iki “nabza göre şerbet cümlesi” ile kolay rol kapmak yok!
O devir geçti!
İkinci olarak; “Şah İsmail ve Safevîler” başlığı altında bir sempozyum yapıyorsanız, bildiri sunan yazarların içinde neden “Prof. Dr. Ali Yaman dışında tek bir Alevi Bektaşi kökenli akademisyen yok”, sorusunu sormayacak mıyız?
Bakınız; editörlüğünü yaptığı “Şah İsmail ve Safevîler” başlıklı sempozyum kitabında 9 İran kökenli, 3 Gürcü ve 1 Azerbaycan kökenli akademisyenin makalelerinin yanında 2 Sünni Türkiye kökenli akademisyenin de yer almasına itiraz etmeyen Prof. Dr. Ali Yaman, bize şimdi Türkiye bilim çevrelerinde Alevi Bektaşi kökenli akademisyenlerin dışlanması konusunda ahkam kesmeye hakkı var mı?
Ayıptır, yazıktır, günahtır!
Peki, Alevi Bektaşileri aşağılayan, Şah İsmail’e iftira atan bu kitabı ortadan kaldırmak yerine, eleştirilerimin yayınlanmasından sonra, Ocak 2025’te ikinci baskısını yapmasına ne diyelim?
Bir de, söz konusu kitabı çıkaran yayınevine de bakalım. Önsöz Yayınları, daha çok İran Şiiliği ekseninde eserler basmış. İmam Humeyni, İmam Ali Hamanei, Murtaza Mutahhari gibi klasik Şii alimleri yanında, Yezdan Karimi gibi siyasal Şiiliğin önde gelen isimlerinin de kitapları bu yayınevinden çıkıyor.
Elbette, bizim Önsöz Yayıncılık’ın yayın politikasını eleştirmek gibi bir niyetimiz yok.
Ama, neredeyse her gün “Şiilik tehlikesi”nden söz edip, örneğin Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanı Alirıza Özdemir’i dahi “şiicilik” ile itham eden bir kişinin kendi kitabını Şiilik yayınları alanında “uzman” bilinen bir yayınevinden çıkarması ve üstelik aynı yayınevine editörlük yapması enteresan bir çelişki değil mi?
Prof. Dr. Ali Yaman’ın makalesi ve editörlük hizmeti karşılığında Önsöz Yayıncılık şirketinden ne kadar ücret aldığını merak etmek hakkımız değil mi?
Hele ki, aynı kişi akademik kariyerinde siyaset tarihi profesörü olarak çok zengin bir alanda çalışmasına rağmen, Alevilik Bektaşilik bağlantılı herhangi bir konuda tek bir adet dahi yüksek lisans veya doktora tezine danışmanlık yapmamış ise, haddini bilmesini tavsiye etmek en doğru tutum değil midir?
Ayıptır, yazıktır, günahtır!
Bakınız; size daha ilginç bir bilgi vereceğim.
Prof. Dr. Ali Yaman’ın uzaktan da olsa Alevilik bağlantılı tez danışmanlığı yaptığı tek çalışma bir yüksek lisans tezidir.
Sevinç Çitil tarafından 2013 yılında yazılan bu tezin konusu nedir, biliyor musunuz? “Ortadoğu’da Devlet-Mezhep Pragmatizmi Doğrultusunda Politikalar: Suriye’de Yönetimi Şekillendiren Nusayriler.”
Çitil, tez yazma gerekçesini şöyle açıklıyor: “Bu çalışmanın amacı, Ortadoğu’da varlığı inkâr edilemeyen devlet-mezhep çatışmasını, genel anlamda Ortadoğu’daki ülkeler açısından değerlendirip, özelde de 40 yılı aşkın bir süredir azınlık bir grup olan Nusayriler tarafından yönetilen Suriye’yi analiz etmektir.”
Yani, bugün bize “siyasal Alevilik” yoktur diyen, Prof. Dr. Ali Yaman, 2013 yılında Suriye’nin “siyasal Alevilik” tarafından yönetildiği iddiasını öne süren bir tezin danışmanlığını yapmış!
Yani, Arap Alevi kardeşlerimizin “Nusayri” tanımlamasından rahatsız olduklarını ve kabul etmediklerini bildiği halde, öğrencisinin tezinde baştan sona bu kelimeyi kullanmasına itiraz etmemiş!
Bir akademisyenin bu denli “ilkesiz ve kemiksiz” oluşu beni aşırı rahatsız ediyor.
Üstelik, Alevi kimliğini toplumsal ilişkilerinde öne çıkaran akademisyenin bu “davranış etiğini” alışkanlık haline getirdiğini gördüğümde, daha da rahatsız oluyorum.
Ayıptır, yazıktır, günahtır!
Peki, Alevi Bektaşi toplumunda Alevi/Sünni çatışmasını kaşımayı zevkle ve inatla sürdüren Prof. Dr. Ali Yaman Almanya’da yayınlanan ve tamamen kendi kontrolünde olan ALEVİLİK - BEKTAŞİLİK ARAŞTIRMALARI DERGİSİ’nde Alevi Bektaşi kökenli akademisyenlere ne kadar yer vermiş?
Üşenmedim, saydım. Derginin yayın kurulundaki 19 kişi içinde sadece 5 Alevi kökenli akademisyen yer alıyor!
Bilim kurulunda ise, 12 kişinin sadece 4’ü Alevi Bektaşi kökenli!
Alevilik Bektaşilik alanında akademik bilgi üretmek iddiasındaki bir derginin sorumluluk alanlarında yüzde 25-30 arası Alevi Bektaşi kökenli akademisyenlere yer veren bir kişinin başkalarına Alevi Bektaşi kökenlilere yer verilmediği eleştirisi yapmaya hakkı ve haddi var mıdır?
Ayıptır, yazıktır, günahtır!
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum