İstanbul
22 Ekim, 2024, Salı
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    34.81
  • ALTIN
    2412.9
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66248.09$

ATATÜRK MUCİZESİ - 3

16 Ekim 2024, Çarşamba 09:49

Yazımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz. 

Mustafa Kemal Paşa, Adana’dan 13 Kasım 1918 günü öğle saatlerinde trenle İstanbul’a gelir ve Haydarpaşa Garı’ndan bindiği ‘Kartal’ istimbotuyla Galata’ya doğru giderken, 55 parçalık işgal donanmasının arasından geçer. O sırada yaver Cevat Abbas hem boğaza giriş yapan düşman zırhlılarını hem de Marmara yönü­nü işaret ederek ağır ağır arkadan gelen gemileri gösterir, hüzünlü, biraz da ağlamaklı bir sesle, "Geliyorlar" der.

Mustafa Kemal Paşa yaverinin gösterdiği yana bakar; İngiliz donanmasına bağlı, arala­rında Yunan zırhlısı Averof’un da bu­lunduğu gemiler ağır ağır Marmara’dan boğaza doğru ilerlemeye devam etmektedir ve mübarek dudaklarından o meşhur söz dökülür “Geldikleri gibi giderler…” şimdi sanki bir temenniymiş gibi anlatılan bu hadise seçilmiş bir insanın durugörüsünden başka bir şey değildi.

 

Bakara 207 : "İnsanlardan öylesi de vardır ki, benliğini Allah'ın hoşnutluğunu elde etmeye satar. Allah, kullarına karşı Raûf'tur, çok şefkatlidir"

Bu ayet, Resulullah efendimizin hicret ettiği gece onun yatağında geceleyen İmam Ali hakkında inmiştir. Ölüme böylesine meydan okumak gerçek, çapaksız bir iman gerektirir.

Mustafa Kemal Atatürk askerlik hayatı boyunca korkusuzca ölüme meydan okumuştur bunun sayısız örneği vardır ancak biz Çanakkale Cephesinden birkaç örnek ile yetineceğiz.

Kaynak Lord Kinross Atatürk Bir Milletin Yeniden Doğuşu :

“Çanakkale’de bir çarpışma sırasında Mustafa Kemal'in bulunduğu sipere düşman bataryası ateş açar. Menzili tam olarak hesaplamışlardır, mermilerden biri siperin ilerisine düşer; ikincisi yirmi metre kadar yakına ve üçüncüsü daha da yakına... Dördüncü merminin tam siperin kenarına, Mustafa Kemal'in oturduğu yere isabet edeceği kesin şekilde bellidir. Subaylardan biri kaçması için yalvarırsa da o, "Askerlerime kötü örnek olamam." der ve sigarasını içmeye devam eder. Siperdekiler dehşetten donakalmış bir halde dördüncü merminin düşmesini beklerler. Fakat hiçbir şey olmaz. Düşman üç mermi atmış, dördüncü atışı yapmamıştır.”[1]

“Mustafa Kemal korkusuzca ateş altında durarak emirler veriyor ve askerlerini cesaretlendiriyordu. Bir ara bir şarapnel parçası tam göğsüne istabet etti. Yaverlerinden biri dehşet içinde, "Vuruldunuz efendim!" diye bağırdı. Mustafa Kemal başkaları duymasın diye eliyle yaverinin ağzını kapayarak "Yok öyle şey!" diye cevap verdi. Şarapnel parçası, göğüs cebine çarparak cebin içindeki saati parçalamış ve göğsünde yalnız büyükçe bir çürük bırakmıştı. Sonradan, Harbiye'deki günlerinden beri kullandığı saati çıkardı ve, “İşte bir saat ki bir hayat değer!" diye felsefe yürüttü. Çarpışmanın sonunda Liman Von Sanders'in isteği üzerine bu saati, bir hatıra olarak ona armağan etti. Liman Von Sanders de karşılığında, üzerinde aile arması işlenmiş olan güzel bir kronometre verdi.”[2]

Askerlik sanatıyla uğraşan sayısız kişi icra ettikleri sanat gereği ölüme meydan okurlar ancak bu denli bir soğuk kanlılık ancak özel insanlara Allah’ın seçilmiş kullarına mahsustur.

Bedri Noyan Dedebaba “Ebced kişiye özel zevk verecek, imanını artırıp düşünceye sevk edecek, insanı tebessüm ettirecek bir şeydir.”[3] diyor Bütün Yönleri ile Bektaşilik ve Alevilik adlı eserinde.  Birazdan aktaracaklarımız da Huruf yada Ebced tanımlamasına girmeyecek noktalar olsa dahi aynı temkinlilikle yaklaşıyor bir yandan da içten bir tebessüm ile sen ne büyüksün demeden geçemiyoruz.

Atatürk, 1881 yılında dünyaya gelmiştir. (19×99=1881).

Atatürk, 1938 yılında hakka yürümüştür. (19×102=1938)

Atatürk, bu dünyada 57 yıl yaşamıştır. (19×3=57)

Atatürk, 19’uncu yüzyılda 19 yıl yaşamıştır.

Atatürk, Kurtuluş Savaşı için Samsun’a hareket etmiş ve Anadolu’ya, 19 Mayıs 1919’da ayak basmıştır. (101×19 = 1919) ve bu tarihte 38 (19 x2) yaşındadır.

19 yıl Türk Milletine Baş Komutan ve Devlet başkanı olarak hizmet etmiştir. (1919-1938)

Atatürk, Mustafa Kemal Atatürk adına 3 aşamada kavuşmuştur. Fakat ilginç olanı, adındaki harf sayısının 19 olmasıdır.

 

Müddessir Suresi 30 Ayet:  Onun üzerinde on dokuz(melek) vardır.

Hasan Rıza Soyak’ın Atatürk’ten Hatıralar adlı eserinde Atatürk’ün son nefesini verdiği anları da anlatılmıştır.  Bu anları aktarmadan önce Hasan Rıza Soyak kimdir aktarmak isteriz ki doğrularla, yanlışların birbirine girdiği ve doğruların da anlamsızlaştırıldığı internet ortamında kaynağın sağlamlığından emin olalım.

1888 Üsküp doğumlu olan Hasan Rıza Soyak Rüştiye'yi bitirdikten sonra İstanbul'da, Vilayet kaleminde devlet hizmetine girdi. Ankara'daki görev yılları 1922 yılında TBMM'de kâtip olarak başladı. Bu görev, kendisini sürekli olarak Mustafa Kemal'in yakınında tutuyordu. Mustafa Kemal Cumhurbaşkanı seçildikten sonra, 1924 yılında kendisini mutemet olarak Çankaya Köşkü'ne aldı. 1927 yılında özel kalem müdürü, 1932 yılında genel sekreter vekili, 1934 yılında genel sekreter oldu ve bu görevi Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümüne kadar sürdürdü. Genel sekreterlik görevini yürüttüğü sırada V. dönem Burdur milletvekilliği yaptı. Hasan Rıza Soyak aynı zamanda bir Bektaşi Babası olan Nafi Baba'nın torununun dünürüdür. 

Kaynak : Hasan Rıza Soyak’ın Atatürk’ten Hatıralar Yapı ve Kredi Bankası Yayınları Cilt 2  Sayfa 771’den aynen okuyoruz…

“Nöbetçi doktor Abrevaya ile o sırada yetişen Prof. Neşet Ömer İrdelp kendisine yine bir taraftan bazı ilâçlar enjekte etmeye, bir taraftan da buz parçaları yutturmaya başladılar; bir aralık sağında bulunan tuvalet masası üzerindeki saate baktı; herhalde iyi göremiyordu ki bana sordu:

«Saat kaç?..>>
Cevap verdim:
«7.00 Efendim.>>
Aynı suali bir, iki defa daha tekrar etti, aynı cevabı verdim. Biraz sükûnet bulunca yatağa yatırdık; başucuna sokuldum:
«Biraz rahat ettiniz değil mi efendim?..» diye sordum.
«Evet!..»> dedi.
Arkamdan Neşet Ömer İrdelp yanaşıp rica etti:
«Dilinizi çıkarır mısınız efendim?..>>

Dilini ancak yarısına kadar çıkardı; Dr. İrdelp tekrar seslendi:

«Lütfen biraz daha uzatınız!..>>
Nafile!.. Artık söyleneni anlamıyordu; dilini uzatacağı yerde tekrar tamamen çekti; başını biraz sağa çevirerek Dr. İrdelp'e dikkatle baktı ve «Aleykümesselâm» dedi; son sözü bu oldu…” [4]

Atatürk kimin selamını almıştı ? 

Nahl Suresi 32 Ayet

Onlar ki, tertemiz bir hayat yaşarlarken melekler gelip incitmeden canlarını alırlar; bir taraftan da kendilerini: “Selam olsun size! Yaptığınız güzel amellere karşılık girin cennete!” diye müjdelerler.

Vakıa Suresi 90-91 Ayet

Eğer o, “ashâb-ı yemin”den; uğurlu ve mutlu kimselerden ise, Melekler ona: “Selâm sana, ey ashâb-ı yeminden olan kişi!” derler.

Yunus Suresi 10. Ayet

Onların cennette: “Allahım! Sen her türlü kusurdan ve ortaktan uzaksın!” diye dua edecek; birbirlerine olan iyilik ve âfiyet dileklerini ise: “Selâm!” sözüyle sunacaklardır. 

İbrahim Suresi 23. Ayet

İnanan ve yararlı işleri yapanlar, içlerinden ırmaklar akan cennetlere konulurlar, Rablerinin izniyle orada temelli kalırlar. Oradaki dirlik temennileri: "Selam!"dır.

Hakka yürüyen aziz ruhu mutlu ve sevinçli olsun.

Hû Dost !

 

[1] Lord Kinross Atatürk , Bir Milletin Yeniden Doğuşu Alton Kitaplar s120

[2] Lord Kinross Atatürk , Bir Milletin Yeniden Doğuşu Alton Kitaplar s121

[3] Doç.Dr. Bedri Noyan Dedebaba Bütün Yönleri ile Bektaşilik ve Alevilik cilt 2. Sayfa 257 ve 275

[4] Ali Rıza Soyak Atatürk’ten Hatıralar Yapı ve Kredi Yayınları Cilt II s.771

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum