İstanbul
21 Kasım, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    34.81
  • ALTIN
    2412.9
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66248.09$

ATATÜRK MUCİZESİ - 2

14 Ekim 2024, Pazartesi 08:31

Dün kaldığımız yerden devam ediyoruz. 

Atatürk’ün beş gün Samsunda kaldıktan sonra Alevi Bektaşilerin yoğun olarak yaşadığı Amasya, Tokat ve Çorum illerinin giriş kapısı ve  Selanik , Kayalar köyünden gelen Babagan Bektaşiler yaşamakta olduğu Havza’ya geçmesi, Havza’da Ali Baba tarafından konuk edilmesi ,26 Haziran 1919 da 2nci Ordu Müfettişliği Vasıtasıyla Salih Niyazi Dedebaba ve Cemalettin Çelebi’ye telgraf çekerek desteklerini istemiş olması,  Erzurum ve Sivas Kongreleri sonrasında Ankara’ya geçerken, 22 Aralık 1919 günü Hacıbektaş'ı ziyaret etmesi Mustafa Kemal Paşa ve yanında bulunan heyetin ilk olarak o sırada Dedebaba Postunda oturan Salih Niyazi Dedebaba tarafından yolda karşılanması ve dergâhta mihman edilmesi boşuna değildir.

Tasavvufta mana aleminden yani rüyalardan gelen mesajlara verilen önem büyüktür. Şimdilerde bu konu suistimal edildiği için tasavvuf okullarında bu konuya şüphe ile bakılsa dahi Şeyh Bedrettin Varidat adlı eserinde :

Hz. Peygamber buyurmuştur ki “İyi rüyalar peygamberliğin kırk altı bölümünden biridir.” Bundan dolayı Allah’a ulaşmak isteyen kişi rüyalardan vazgeçmemeli ve yorumlarını da takip etmelidir. Zira onları bilmede büyük faydalar vardır. Onlarla birçok bilinmeyen olay aydınlanabilir” [1]demektedir.

Hep rasyonel kişiliği ile tanıdığımız Atatürk’ün rüyalara çok önem verdiğini biliyor muydunuz ?

Halide Edip Adıvar “Türk’ün Ateşle İmtihanı Kurtuluş Savaşı Anıları” adlı eserinde:

“Mustafa Kemal Paşa; kehanete, özellikle rüyaya çok inanırdı. Yazıhanesinin arkasında, bilmem hangi hoca veya kâhin tarafından yazılmış, yeşil zemin üzerinde, Arapça acayip yazılar vardı.  Her sabah çevresindekilere, o gece rüya görüp görmediklerini sorardı.” diyor. [2]

Halide Edip’in kaçırdığı bir nokta var… Mustafa Kemal kâhine, falcıya itibar edecek birisi değildi ancak kendisi bizzat duru görüye sahip özel bir insandı gerek rüyalarında gerekse uyanık iken geleceğe dair birçok olayı yaşanmadan görebilmişti.

Hem yanında çalışanlar hem de hayatına giren insanların şaşkınlıkla müşahede etmiştir ki atamızın rüyaları çok belirgin şekilde haberci rüya niteliği taşıyan rüyalar. Bu şekilde elimizde birçok aktarım var ancak biz sadece tarihi belgeler ile ispatı mümkün örneklere yer vereceğiz.

Kaynak Türkiye İş Bankası ve Kültür Yayınlar Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Yazar Afet İnan Mayıs 2009 8. Baskı Sayfa 21.

26 Eylül 1938, Dil Kurumu Bayramı gecesi idi. Atatürk radyoyu dinlemiş ve kendisi tarafından orada söylenmek üzere bazı emirler vermişti. Bunun gecikmesi, hırslanmasına neden olmuştu. O geceyi rahatsız olarak geçirdi. İlk hafif komayı o zaman atlatmıştı. Ertesi sabahki izahlarında, "Demek ölüm böyle olacak" diye uzun uzun gördüğü rüyayı anlattı. Rüyadaki olay, Selanik'te ihtilale ait bir komitecilik vakası idi. "Salih'e söyle, ikimiz de kuyuya düştük. Fakat o kurtuldu" demişti.[3]

10 Kasım, Salih Bozok’un “Gidiyorum, işim bitti artık.” dediği gündü. Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümünden birkaç dakika sonra, "Başkomutan yaversiz gidemez!" diyerek uzun süredir planladığı gibi kalbine kurşun sıkarak intihar teşebbüsünde bulundu kalbini sıyıran kurşun akciğerini boydan boya deşerek sırtına saplanmış ama Salih Bozok hayatta kalmış Atatürk’ün rüyada kuyuya düşme sembolü ile gördüğü gerçekleşmiş Salih Bozok kurtulmuştu.

Batı Anadolu’da uzun süreli bir geziye çıkmak üzere 14 Ocak 1923 günü akşamı özel treni ile Ankara’dan ayrılmış bulunan Gazi Mustafa Kemal Paşa, 15 Ocak günü Eskişehir’e gelmişti. 

Gün ağarmadan az önce Gazi, Ali'yi çağırmış;

".. Bir haber var mı?" diye sormuştu. Ali'de

".. Şifre geldi ama çözülmedi." demişti. Mustafa Kemal emir Çavuşu Ali'ye hüzünle baktı:

".. Annemin öldüğünü biliyorum." dedi. " Az önce rüyamda yemyeşil bir ovada anamla el ele geziyorduk. Hep oldugu gibi bir şeyler anlatıyordu. Birden bir fırnna çıktı, bir sel basrırtlı, anamı aldı, götürdü. Hiçbir şey yapaınadım, Hiç! Hiç!"[4]

Evet acı haberi Atatürk telgraf ulaşmadan ve şifre çözülmeden çok önce mana aleminden almıştı.

Kaynak: Niyazi Ahmet Banoğlu Yayınlanmış Belgeler İle Atatürk, Siyasi ve Özel Hayatı -İlkeleri, 2. Baskı, İST. , 1981, s. 129

Birinci ve ikinci dönem Kırşehir Mebusu, Ankara Kuvayi Milliye kurucularından Ümmü Sinan Asithânesi Son Postnişîni Yahya Galip Kargı anlatıyor:

Mustafa Kemal, Ankara’ya geldikten bir müddet sonra, garip bir rüya görmüştür. Rüyasını ertesi günü, bana şöyle anlattı:

-Bilmediğim bir yerde, otomobilim ansızın durdu! Güya, düşman saldırıya geçmiş. Biz İnönünde, bir muharebe vererek düşmanı bozguna uğratmışız. Şimdide, ikinci defa olarak gene İnönünde çarpışıyormuşuz. Otomobilim, o bilmediğim yerin önünde durunca siz karşıma çıktınız ve bana:

–Paşam! İnönüden ne haber? Diye sordunuz.

Ben de size:

-Durum kritik! Cevabını verdim.

-Kritik Nedir, anlamadım ki! Dediniz.

–Bunu cevabını size onbeş dakika sonra veririm! Diyerek odama çekildim….

Mustafa Kemal bana bu rüyasını anlattığı zaman,” İnönü” mevkiinin o güne kadar hiçbir tarihi şöhreti yoktu.

Aradan yıllar geçti. Birinici inönünde, İsmet Bey’in kumandası altındaki kuvvetlerimiz düşmana galip geldiler ve sonunda ikinci” İnönü” meydana geldi. Düşmanın üstün kuvvetlerine karşı giriştiğimiz bu ikinci savaşın henüz neticesi alınmadığı tehlikeli günlerin birinde idi. Mustafa Kemal’in otomobili Millet Meclisi önünde durdu. Hemen yanına koştum telaş ve endişe ile:

–Paşam! İnönüden ne haber? Diye sordum.

Aynen şu cevabı verdi:

–Vazife kritik!

O zaman ben: -Kritik nedir? Dedim, anlamadım ki…

–Sana, bunun cevabını onbeş dakikaya kadar veririm… dedikten sonra gülümsedi:

-Hani… Ankara’ya geldikten biraz sonra, ben bir rüya görmüştüm, hatırında mı?

Hafızamı yoklayarak ve arada bir ayrıntılarını hatırlayamadığım zaman kendisinden de yardım isteyerek rüyasını anlattım; güldü:

–İşte, dedi, Rüya aynen çıkıyor! Ben İsmet’i tanırım!… Göreceksin onbeş dakikaya varmadan kendisinden başarı haberi alacağız!

Aradan çok kısa bir zaman geçti. Belki üç, belki beş dakika… Telgraf dağıtıcısının elinde bir kağıtla nefes nefese onun odasına girdiğini gördüm.

Postacının Mustafa Kemal’e getirdiği telgraf şuydu:

‘‘Saat 06:30 Metris Tepe’den gördüğüm durum:

Gündüzbey, kuzeyinde sabahtan beri sebat eden ve artçı olmaı muhtemel bulunan bir düşman mefrezesi; sağ kanak grubunun taarruzuyla düzensiz çekiliyor. Yakından takip ediliyor. Hamidiye yönünde temas ve faaliyet yok. Bozöyük yanıyor. Düşmanın binlerce ölüleriyle doldurduğu savaş meydanı silahlarımıza terkedilmiştir.”[5]

DEVAMI YARIN 

[1] Şeyh Bedrettin Varidat Kültür Bakanlığı Yayınları 1991 s17

[2] Halide Edip Adıvar , Türk’ün Ateşle İmtahanı (Kurtuluş Savaşı Anıları) , Atlas Kitapevi , 1994 s.128

[3] Afet İnan Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 2009 8.Baskı s21

[4] Nezihe Araz, Mustafa Kemal 'le I000 Gün, İstanbul, 2002, s. l16

[5] N. A. Banoğlu Yayınlanmış Belgeler İle Atatürk, Siyasi ve Özel Hayatı -İlkeleri, 2. Baskı, İST. , 1981, s. 129

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum