İstanbul
22 Ekim, 2024, Salı
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    34.81
  • ALTIN
    2412.9
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66248.09$

ALEVİLİK, ALİ’Yİ SEVMEK MİDİR?

06 Mart 2024, Çarşamba 09:23

Son dönemde sürekli duyduğumuz bir cümle oldu:

Alevilik Ali’yi sevmekse, ben de Aleviyim”, diyorlar.

Elbette, Ali’yi sevmek; sadece Ali’yi değil, İslâm Peygamberi Hz. Muhammed’in “âbasının altında toplananları” sevmek ve savunmak Alevilik Yolu’nun temelidir.

Çünkü, İslâm dininin Hz. Muhammed sonrasına bırakılan “iki kutsal emaneti”nin Kur’an ve Ehl-i Beyt olduğunu biliyoruz.

Ehl-i Beyt” (evin içindekiler) kavramı ile tanımlanan insanların kim olduğunu ise, bize Ahzâb suresinin 33. âyeti açıklıyor:

Ey Ehl-i beyt! Allah kusurlarınızı giderip sizi tertemiz yapmak ister.” (el-Ahzâb 33/33)

Büyük İslâm hadisçilerinden Tirmizî, bu âyetin Ümmü Seleme’nin evinde nüzulü sonrasında Hz. Muhammed’in Hz. Ali’yi, Fâtıma’yı, Hasan’ı ve Hüseyin’i abasının altına alarak, “Allahım, benim Ehl-i Beyt’im işte bunlardır; bunların kusurlarını gider, kendilerini tertemiz yap!” diye dua etttiğini, bunu gören Ümmü Seleme’nin “Yâ Resûlellah! Ben de onlarla beraber miyim?” diye sorduğunu, Peygamber’in de, “Sen yerinde dur, sen zaten hayırla birliktesin” cevabını verdiğini belirtir. (Tirmizî, “Tefsîr”, 4, “Menâḳıb”, 32, 60, “Müsned, IV, 107).

Tirmizî ve daha pek çok güvenilir İslâm tarihçilerinin ve hadisçilerinin teyit ettiği bu bilgiyi, Hz. Muhammed’in veda hutbesindeki sözleri ile birleştirerek değerlendirmek zorundayız.

Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a, beyazın siyaha, siyahın da beyaza hiçbir üstünlüğü yoktur. Allah katında üstünlük ancak takvâ iledir” vurgusu yapan Hz. Muhammed, veda hutbesinde kadınlara da özel bir yer verir: “Ey insanlar! Kadınların haklarına riayet etmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah’ın emaneti olarak aldınız... Kadınlar hususunda Allah’tan korkun ve onlara en iyi şekilde davranın.

Esasen, Kur’an’ın temel mesajlarının kısa ve veciz bir formda anlatılması olarak değerlendirebileceğimiz veda hutbesinde, dünyada ilk kez İslâm dini ile meşrulaşmış olan “hukukun bireyselliği”nin de altı bir kez daha çizilir: “Herkes ancak kendi işlediği suçtan sorumludur. Baba oğlunun, oğul da babasının suçundan sorumlu tutulamaz.

Veda hutbesinin en kritik mesajlarından birisi de, Hz. Muhammed’in Hakk’a yürüyüşünün sonrasında olması gerekenlere ilişkindir:

Ey müminler! Size iki emanet bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldığınız takdirde bir daha asla yolunuzu şaşırmazsınız. Bunlar Allah’ın kitabı Kur’an ve benim ıtretimdir.

Itret” kelimesi, Arapça’da kendi soyu (öz-soy) anlamındadır.

Azhâb suresinde sözü edilen Ehl-i Beyt’in bizzat Hz. Peygamber tarafından “al-î Âba” olarak tanımlandığını biliyoruz ki, veda hutbesinde sözü edilen “ıtret”in kimlerden oluştuğu da, şüpheye yer bırakmayacak açıklıktadır.

Nitekim, “ıtret” kelimesinin burada açıkladığımız anlamını Sahih-i Müslim’in “Kitab-u Fezail-i Ali ibn-i Ebi Talib” eserinin, 7. cildinin 122. sayfasında, Sahih-i Tirmizî’nin 5. cildinin 328. sayfasında, İbn-i Sa’d’in yazdığı “Et Tabakat’ui Kubra” eserinin 2. cildinin 194. sayfasında, Suyuti’nin yazdığı “Camiu’s Sağir” eserinin 1. cildinin 353. sayfasında aynen teyit ederler.

Bu kaynakların yazarlarının Sünnî itikadının referans aldığı kişiler olduğunu özellikle belirtmeliyim.

İslâm içerisine sokulan “mezhepçilik fitnesi”nin taşlarını döşeyen kimi “inkârcı” çevrelerin iddia ettiği şekilde, veda hutbesinde Hz. Peygamber’in ağzından “sünnet” yani, “yapılan işler ve söylenen sözler toplamı” çıkmadığını ve Hz. Muhammed’in söylemediği halde, onun ağzından çıkmış gibi söz uydurmanın İslâm dini ile bağdaşmayacağını hepimizin kesin kanaatlerle idrak etmesi gerekiyor.

Lafı biraz uzattım ama, Alevilik Yolu’nun “Ali’yi Sevmek” demek olmadığını; ama, ondan daha üst bir noktada “buluşma”, Hz. Peygamber’in veda hutbesinde tüm Müslümanlara bıraktığı “emanet”lerini sahiplenmek olduğunu belirtmek zorundayım.

Alevilik işte bu nedenle yüzlerce yıl kendisini “İslâm’ın özü” olarak tarif etti ve bugün de aynı şekilde tarif ediyor.

Dolayısıyla, Alevi olmak demek; Hz. Muhammed’in bıraktığı iki emaneti de sahiplenmek demektir.

Dolayısıyla, Ali’yi sevmekle Alevi olunmuyor.

Kur’an ve Ehl-i Beyt’i sahiplenmeden,

yani;

Ehl-i Beyt’e düşmanlık güdenleri düşman,

Ehl-i Beyt’e dost olanları dost bilmeden

Alevi olmak mümkün değildir.

Yorumlar

  • yorum avatar
    Hasan Güleryüz
    06-03-2024 21:14

    Emeğinize, yüreğinize sağlık. Sayenizde gerçek aleviliği öğreniyoruz.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum