İstanbul
21 Kasım, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    34.81
  • ALTIN
    2412.9
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66248.09$

ALEVİLERİ KİMLER ASİMİLE EDİYOR?

21 Nisan 2024, Pazar 21:17

Asimile Olmak Ne Demek?

TDK asimileyi şöyle tarif ediyor:

Asimile olmak Türk Dil Kurumu sözlüklerine göre kendi özünü ve benliğini kaybetmek anlamına gelir. Özellikle bir devletin veya toplumun gelenek ve göreneklerini kaybederek başka bir topluma ayak uydurması anlamı asimile olmak anlamına gelmektedir.

3.Türlü asimile vardır

  1. Devlet tarafından

  2. Misyonerler tarafından

  3. Toplum kendi kendine ve içerden

Devlet tarafından: Osmanlı döneminden başlayarak Alevilere baskılar kurarak Alevi Kızılbaşları sürgünlere göndererek yerlerinden yurtlarından etmiştir. Alevi toplumunu akraba ve köyünden koparmış ve gönderilen yeni yerleşim yerine /ortamına korkudan ve baskıdan dolayı uymak zorunda bırakmış. Zaman sonra asimile olmuşlar.

Osmanlı döneminde Kızılbaş Alevilere yapılan baskılar zulümler hepimizin malumu.

Alevilerin yoğunlukta yaşadıkları % 50 ve üzeri yörelerde baskılarla gelen asimile çalışmaları pek başarılı olunduğunu söylersek doğru olmaz. Bu yörelerde Ocak sistemi, yani Dede - Pir / Talip bağları sıkı sıkıya bir birbirlerine bağlılık ve Musahiplik kurumu oldukça etkiliydi.

Dede - Pir/ Talip ve musahiplik üçlüsü asimileye geçit vermemiştir. Zulüm ve katliamlar karşısında direnmişler dağ – koytu yerlere köylerini kurmuşlar, ser vermişler, sır vermeden inancımızı gelenekselden alıp bu günlere taşımışlar.

Alevilerin azınlıkta yaşadıkları %20-25 yörelerde ise, Osmanlı döneminde bilhassa Yavuz döneminde, baskılar zulümler karsısında aynı köyde kendi inancından olmayan toplum ile birlikte yaşamak zorunda olan Aleviler asimilede ön sıralarda yer alırlar.

Hem çocuklarını korumak, hem namuslarını, hem de ailelerini korumak çok güç olduğu için istemedikleri halde, inanç ve kültür arasında kaldılar. Zaman içerisinde yavaş yavaş asimile olmalar başlar ama kendileri dahi farkına varmadan, yani “kurbağa” misali asimile olanlar da var.

Bunları bugün daha iyi görebiliyoruz.

Bu konuya açıklık getireyim ki, kimseyi zan altında bırakmak istemem. Yıllardır hep şunu söyledim: %50-60 Alevinin yaşadığı yörede ve komşu yerleşimi olan Alevi bölgesinde Alevi olmak kolay ve Aleviliği yaşamak daha çok kolay; hele birde % 20-25 Alevilerin yaşadığı yörede/ bölgede yaşamanın ve yakın komşusu Alevilerin olmadığı yerleşim yerlerinde yaşamanın ne olduğunu biliyor musunuz, demiştim.

Aleviliğini gizleyerek kendilerinin yaşadıklarını ileride çocuklarının da yaşamamaları için yaşantılarında değişikler yapmışlardır, zaman içersinde camilere giderek, ramazan orucu tutarak, aile ile birlikte başka bir inancın ve kültürün içinde kendilerini bulurlar ve kendilerini o inanç ve kültüre uydurmaya çalışmışlar.

Ve evlerde de aile büyükleri kendi inançlarını gizli yapmaya devam etmişler.

İşte bu gizli ibadetin ardından ileride başlarına gelecekleri görmedikleri veya akıllarına dahi gelmeyen “MUM söndü” iftirası ile karşı karşıya kalırlar. Bu iftira tüm Alevi inancına mensup ve yörelerde / bölgelerde yaşayan Alevileri kapsar. Bu çirkin ve ahlak dışı iftira sonrası azınlıkta kalan Alevi yerleşkelerinde daha da derinleşerek korku ve iftira onları endişelendirmiştir.

1950 - 1960 yıllarından başlayarak Alevilerin azınlıkta olduğu çevre köylerde Alevi köylerine camiler yaparak asimile etmeye çalışılmış olsa da, pek başarılı olamamışlar demek doğru olmaz, kısmen de olsa bir asimile yaşanmışlığı görülüyor.

O camilerde sadece bir hoca bir de beş vakit okunan ezan sesi var, bir de bizim vergilerimizle ödenen cami ve hoca giderleri olduğunu biliyoruz.

Basit bir menfaat için, geçici dünyalık için kendi değerlerini ve toplumunu terk edenler ve gücün, paranın yanında yer almanın sonucu Hz. Ali yalnız kalmadı mı?

İmam Hasan’ı barışa zorlayanlar İmam Hüseyin’i 72 kişiyle tek başına bırakmadılar mı?

O gün de, bu gün de menfaat uğruna “keklik” misali, soyuna kötülük edenler ve asimileye çanak tutanlar yol açanlar olmuştur.

Ali’siz Alevilik, İslam’ın içi / dışı tartışmaları gibi, abuk sabuk ithamlarla asimilede başarılı olacaklarını sananlar hayal kırıklığı yaşadıklarını anlayınca, devreye başka metotlar ile yürümeye başlamışlardır.

Muharrem matem ayında ve Hızır ayında Avrupa’ya hizmet için gelen DEDELERE “gri dedeler” damgası vuran AABF üst yöneticileri ve dedeler kurulu da kendi soyuna acımasızca eleştirilerde bulunarak masum ve inançlı dedelerimizi zan altında bıraktılar.

Bunlar devletin dedeleri, Diyanet’in dedeleri damgasını vurdular. Oysa bizler defalarca uyardık, etmeyin-eylemeyin, gelen dedelerimiz belirli kurumlar ve Federasyonlar aracılığıyla geliyorlar. Bir çoğunuzun akrabası, piri, talibi veya amcanız olduğunu defalarca yazıp çizmemize kulaklarını tıkayanlara şunu da dedik “GRI dedeler konusunda elinizde bilgi-belge var ise, paylaşın, biz de bilelim ve sizinle birlikte mücadele edelim”.

Hem bağımsız cem evlerinde hizmet için AABF’ye bağlı dedelere yasak koyuyorlar, hem de Türkiye’den getirilen dedelere iftiralar atıyorlardı.

Hatta daha ileri giderek, AABF’ye bağlı cem evlerine GRİ dedeleri almayın gelmek isteyen olursa gerekeni yapın diye GENELGE yayınladılar!.

ACI olanı ise BU GENELGENİN ALTINDA DÖNEMİN DEDELER KURULU BAŞKANININ İMZASI VARDIR!

İzlediğiniz bu yol toplumu asimileye götürür dememize rağmen ne yazık ki “taş ses verdi” onlardan çıt çıkmadı.

AABF dedeler kurulundan talebimiz; bize dede gönderin inancımızı anlatsın muharrem sohbetleri / muhabbetleri etsinler, soframıza lokmalarımıza dualar versinler, oruçlarımızı dede duasıyla açalım taleplerimize cevap yerine, dedelerimize ve bizlere hakaretler, bizleri cezalandırarak / yalnızlaştırarak akıllarınca bizi asimile etmek istiyorlardı, ama biz buna izin vermedik ve vermeyiz de...

AABF YK ve Dedeleri; onlara bağlı olmayan Alevileri asimile etmek için çok çalıştılar, ama başaramadılar.

Haklarını inkar edemeyiz, kendi kendilerini asimile ettiler.

Umarım bu yazımızı dikkate alırlar...

Misyonerler daha ziyade kimsesiz ve maddeten durumu zayıf olanları bulurlar, hangi inançtan olduğuna bakılmaz inancı, dini, milliyeti rengi aranmaz.

Kimsesizlik ve maddiyat çok önemlidir ve asimile etmek o kadar kolaydır misyonerler için. Sıcak bir yuva, aş iş ve şatafatlı yaşam yeterli.

Yukarıda anlattığımız yapıları biliyoruz ve tanıyoruz. Ona göre de önlemini alabileceğimiz kadarını alırız ve toplumu uyarırız.

Asıl sorun kendi içimizdeki asimileyi nasıl önleyeceğiz?

Önce, asimileye giden süreci ve gelişmeleri tespit ederek ardından alınacak önlemlere odaklanmalıyız.

Asimile bir toplumun yaşam biçimini yok ederek başka toplumun yaşam biçimine ayak uydurmak ve onlara alışmak gibi anlamları taşımaktadır. Peki durumun farkında olmak ile olmamak arasındaki fark nedir.

Durumun farkında olup olmadığımız da ayrı konu. Durumun farkında olmak alınacak önlemleri çözmeye yönelmektir, farkında olup da asimileyi görmemek ise, adım adım asimile olmaya doğru yol almaktır. Burada ister istemez aklımıza şu soru geliyor; “benim adamım / benim yakınım”, daha vahim olanı ise, asimile içindeki kelime oyunlarının farkına varmamak.

Kelime oyunlarının farkına varmamak demek ileriki yıllarda kelime cümleye, cümle satırlara, satırlar sayfalara dönüşünce, işte o zaman “Atı alan Üsküdar’ı geçmiş olur”, ah vah ederek başlarsın ve KEŞKE demelere doğru yol alırsın.

KEŞKE’LER ardından bir bakmışsın kendi özünü ve benliğini de kaybetmişsin. Nerden hangi inançtan geldiğin gitmiş, kendini başka bir inancın merkezinde bulmuşsun. Başka kültür başka çevre başka sohbetler asimile böyle bir şeydir, asimile olan aradığını bulamayınca yine başlar KEŞKE demelere keşke fayda etmez, “geçti Bor’un pazarı sür eşeği Niğde’ye” denilir.

Gelin kendi içimizdeki asimile nasıl başladı ona kısa göz atalım veya bu asimilemi değil mi onun kararı ve taktirini sizlere bırakalım.

Yaklaşık 1960-1965’lı yıllardan başlayarak adım adım asimile başlıyor. Dede / Talip bağının koparılması ile başlayan süreç 1986 yıllarına kadar devam eder. Bu süreçte Cemler yürütülmez oldu. Musahiplik erkanları yapılamaz hal alınca bir çok inanç ritüelleri durma noktasına geldi (cenaze erkanları hariç) biz buna Alevi inancı sekteye uğratıldı da diyebiliriz.

1965 / 1986 arası Alevi solcu ve devrimci gençlik rol aldı veya yönlendirildi (belki bana kızanlar olacak, ama gerçek budur, soru soranlara geniş açıdan anlatırım) solcu ve devrimcilere asla karşı değilim karşı olmamda söz konusu olamaz.

Tabii ki, burada sadece solcu/devrimci gençliği sorumlu tutarak doğru ve sağlıklı tespit yapmış olamayız.

Başka faktörler de var.

1960’lı yıllardan başlayan kentlere göç ve Avrupa yolculuğunu da eklememiz gerekir. Kırsaldan kurtulup geçim derdine düşen dede/ talip bir birinden habersiz, istisnalar hariç 20 yıl ayrı yaşadık kırsalda yaşayanlar hariç.

Bu süreçte Dede/Pir/ Talip bağları kopunca fırsat bu fırsat deyip yaklaşık 20 yıldan fazla bir süreçte Alevi toplumu 1986 yılına kadar cemlerden uzak, Pirden uzak inancından uzak yaşadı.

1986 yılından başlayarak Almanya / Gustavsburg kasabasında Mainz-Wiesbaden-Rüsselsheim Alevi Bektaşi Kültür derneği kurulur. Alevilerin kurumlaşma çalışmaları başlar ve Gustavsburg Alevi Bektaşi Kültür derneği 1988 yılında resmileşerek artık Aleviler bir araya gelmişler, bir olmuşlar yavaş yavaş gün be gün çoğalıyorlar inancını özgürce yerine getiriyor, uzun aradan sonra ilk defa geleneksel inancı yaşamak isterken 1993 SİVAS KATLİAMI yaşayan Aleviler, 1993 yılı itibariyle kenetlenmeye başlar ve bu katliamın ardından şahlanma yılı yaşar Aleviler.

Bu Şahlanma yılları yaklaşık 2000’li yıllara kadar devam eder.

2000 yılından sonra Alevilerin içine siyasi kimlikli olanların sinsice sızmaları ve 1980 darbesinden kaçıp Almanya’ya gelen bu siyasiler Alevi dernekleri ve Federasyon Yönetimlerine kadar yükselen bu düşünce sayesinde yavaş yavaş ASİMİLE çalışmaları başlar.

Ben de yazımda bu konuyu ele alarak tarihe not düşmek istedim.

2000 yılından sonra neler yaşadı Avrupa Alevileri.

Avrupa fonlarından yararlanmak için Tüzük değişikliğine gittiler ve tüzükte yazılı olan tanıma uymayarak asimileye giden yolu açtılar.

AABF tüzüğünde Aleviliğin kısa tanımı:

Alevilik; Allah, Muhammed, Ali kutsallığını kalbinde taşıyan, Hz.Ali’nin adaletinden ayrılmayan” diye devam eden tanımda İslam anlayışı da söyle yazılı “İslam dinini kendine göre – Sünni inancının dışında – yorumlayan” der, ama İslam inancını kabul etmediklerini defalarca söyleyerek bu konuda İslam içi dışı tartışması yaratarak, Alevileri sözde asimile edeceklerini düşündüler, ama bu söylem de tutmayınca başka yollara baş vurdular.

Madem İslam dışısın, tanıma neden İSLAM yazıyorsun?

Söyleyeyim: İslam yazmaz ise fonlardan yardım alamıyorlar.

Madem; Allah, Muhammed, Ali üçlemesini kalbinde taşıyorsun, neden Aleviler Kur’an okumaz diyerek Kur’an dan ayırıyorsun ve Arabın Ali’si, katil Ali diyenlere cemevi kapılarını açık tutuyorsun, konserler verdiriyorsun?

Bu nasıl Ali sevgisi? Sizdeki Ali sevgisi bu mu?

Dönemin Dedeler Kurulu başkanına soruyorum, “böyle bir açıklamam yok” deme, video kayıdı var!

Devam edelim:

Asimileye giden bir başka yol, hem İslam dışıyız diyeceksin, hem de Almanya İçişleri Bakanlığı İslam Konferansına katılacaksın!

Bu garip değil mi? Bu kendi kendini inkar ve asimile etmektir ve tabanı da asimileye taşımaktır.

Tabii ki, sizin gibi kendini inkar edeni bulabilirseniz!

Devam edelim:

Bu da tutmayınca, devreye dönemin Dedeler Kurulu başkanı girer ve bu sefer Kurban bayramı ile başlar, ne der bir bakalım:

Alevi inancında “KURBAN bayramı” yok der ve asimile tohumunu ekmeye başlar.

Bunların işleri güçleri asimileye hizmet ederek Avrupa Fonlarından nemalanmaktır.

Ama işi de bilmiyorlar, yüzlerine gözlerine sürüyorlar. Aynı konuşma ve yazı içinde asıl amaçlarının ne olduğunu ağzından kaçırıyor “muhterem dede”, bakın ne diyor: “Kurban bayramında kurban kesmeyin, ama kurban parasını AABF / Dedeler kurumuna bağışlayın”!

Yahu dede, bu ne pişkinlik?

Bayram yoksa, kurban parasını niye size bağışlayalım?

Devam edelim:

Madem İslam dışındasınız, AABF program tanımında Allah, Muhammed, Ali üçlemesi hangi inançta var ki, program tanıtımına aldınız?

Aklınızca bizleri asimile edeceksiniz, ama Avrupa Fonları uğruna siz kendinizi asimile ediyorsunuz / ettiniz de, sizde Aleviliğin eseri kalmamış.

Devam edelim:

Ali Kutsallığını kalbinizde taşıyorsunuz da; neden Hz. Ali’nin şahadet tarihi olan 21 Ramazan’da (mekan önemli değil) müzikli şatafatlı eğlence yapıldı ve buna muhterem dedeler dahil, neden hiç biriniz tepki vermediniz ve engel olmadınız?

Yahu bu nasıl Ali sevgisi?

Hz. Ali’nin şahadet tarihini önemsemeyenler zaten asimile olmuşlardır, ama bizi asimile edemeyeceksiniz!

Devam edelim:

Madem İslam dışındasınız, o halde “Avrupalı Müslümanlara ABD’den Marshall Planı”na AABF neden katılır?

Berlin’de ABD Dışişleri Bakanı Rice ile görüşmeniz neyin nesiydi? (Tarih 05.03.2007, kaynak Hürriyet)

Amaç, bizi asimile planıydı, ama ABD Fonları sizi asimile etti!

Devam edelim:

Madem, Ali kutsallığını kalbinizde taşıyorsunuz, Ali’siz Alevilik kitabını yazan ve bizi birbirimize düşüren “muhterem zat”ın Cemevlerinde panel vermesine neden sesiniz çıkmadı?

Sesiniz çıkmaz, çünkü sizin asimile planlarınız tutmadığı için, son çare Ali’siz Aleviliği yazıp ortaya atan “muhterem zat”ı tekrar sahaya sürdünüz, Bize kapalı ama, o muhtereme kapılarınız açık.

İnançlı Alevilerin ve DEDELERİN CEM EVLERİNE GİRMELERİNİ YASAKLADINIZ.

Boşuna yorulmayın bu oyun da boşa çıktı çünkü bu yol sahipsiz değil yolun ve inancın sahipleri vardır.

Şah-ı Merdan Ali’den bu güne kadar çok katliamlar yaşamış, Kerbela’da İmam Hüseyin’i, bacısı Zeynep anayı rehber edinmiş, ser vermiş inancından yolundan dönmemiş, Hallac-ı Mansur’dan, derisi yüzülen Nesimî’den, dar ağacındayken dahi AÇILIN KAPILAR ŞAHA GİDELİM diyerek asılan Pir Sultan Abdal gibi dik duran asimilasyona karşı duran önderlerimiz gibi dik duran ve YAVUZ’UN baskılarına zulmüne karşı direnen DEDESİYLE/ PİRİYLE/ TALİBİYLE / OZANLARIYLA (%5 asimile olan Aleviler olsa da) %95 asimileye karşı nasıl direnmiş ayakta dimdik kalmış ise, bundan sonra da feriştahınız gelse, bizi asimile etmeye gücünüz yetmez!

FONLAR sizin olsun “bize biz yeteriz”.

Cennet cennet dedikleri

Bir kaç köşkle bir kaç huri

isteyene ver onları

Bana seni gerek seni

(Yunus Emre)

****

Bir gül ile gülistanı seyrettim

Seher yelleriyle esen Ali'dir

Muhammed kılavuz Mahşer yerinde

İslamın sancağın çeken Ali'dir
 

Dayanı gör kardaş gönül gücüne

Azığın yok mudur ahret göçüne

On İk'İmam gibi Cennet içine

Ab-ı Kevser ile akan Ali'dir
 

Pir Sultan Abdal'ım ağladı güldü

Kabe-i Şerif'ten bir nida geldi

Hakk'ın emri ile dört kitap indi

Okuyan Muhammed yazan Ali'dir

Ey asimile İslamın sancağın çeken Ali inanıcındayız Ali’nin İslam anlayışındayız, Pir Sulta Abdal’ın, Yunus’un, 7 ulu ozanların, Hünkar Bektaş Veli’nin İslam anlayışındayız.

Ne kadar yasakçı olsanız da! Genelgeler yayınlasanız da; biz 72 millete anı nazardan bakan nesilden geliyoruz.

Bizim duruşumuzda, inancımızda yaz boz tahtası yok

Bu dergahtan içeri odunun dahi eğrisi girmez diyen Yunus Emre gibi doğruların olduğu yerdeyiz.

Bizim çizgimiz dün olduğu gibi bugünde doğruların olduğu çizgidir biz kimseyi asimile etmeyiz o yol bize kapalı ve karanlık yoldur. 

Yorumlar

  • yorum avatar
    Yücel Tanrıverdi
    22-04-2024 13:04

    Sevgili Dedem Dünya AlevilerBirliğini oluşturmak için 3,994,5, kasım 1995 de.herkese yani 150 kurum ve kuruluşa çağrı yapıldı ama çok az sayıda katılım oldu ben o zamanda çoğuna söyledim gelin. Başlangıç da bu kuruluşun içinde olalım o zaman bu kadar geniş çevrem yoktu muaka sizede ulaşmışlardır. O zaman düşünce şöyle idi. Alevilerden bir şey olmaz. CEM vakfı diyordu bize gelin bizde birleşin. Nihayeti AVRUPA ALEVİ KONFEDERASYONU kuruldu yönetimdekiler kendi bilgileriini yaydılar. Burada suçlu olan siz Dedelerde Pirlerde bizim gibi cahilleri eğitmediniz. Kurum ve kuruluşların gücünü küçümsediniz. Kimse kimseyi suçlamasın. Birlikte beraberce yükseleceğiz. Ayrımcılık tan ancak parçalanırız. Sizin güzel yazılarınızı analizlerinizi beğenerek okuyorum ama çözüm bu değil. Saygılarımla.

  • yorum avatar
    Devriş Doğan
    21-04-2024 23:45

    Merhaba Hamza can yazını okudum sizin tespit ve itirazlarina aynen katılıyorum Çok doģru bir analiz yapmissin Bu olumsuzluğu düzeltmesi için ne yapmak lazım onu düşünmemiz gerek Saygılar iyi çalışmalar.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum