ALEVİLER VEYA ŞAM’DA SON TANGO
11 Mart 2025, Salı 15:2910 Mart 2024 günü akşam saatlerinde Şam’dan bir bildiri ve 3 fotoğraf servis edildi.
Şam’daki yeni yönetimin Cumhurbaşkanı Ahmet el Şara ve Suriye’nin kuzeyinde çoğunlukla Kürtlerin yaşadığı bölgenin temsilcisi sıfatıyla da, Öcalan’ın “manevi oğlum” dediği Mazlum Abdi (Ferhat Abdi Şahin) bir anlaşma metnini imzalıyorlardı.
Suriye kaynaklarında yer alan bazı bilgilere göre, aslında bu anlaşma 20 Şubat 2025 tarihinde hazırdı.
Ancak, imzalanmamış, bekletilmişti! Neden bekletildiğini sonra sorgulayacağız. Ancak, önce metine bir göz atalım:
Suriye Cumhurbaşkanlığı resmi hesabından paylaşılan Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ve SDG Lideri Mazlum Abdi arasındaki anlaşmanın Türkçe metni şöyle:
Cumhurbaşkanı Ahmed El Şara ile Sayın Mazlum Abdi arasında 10 Mart 2025 Pazartesi günü yapılan görüşme sonucunda aşağıdaki hususlarda mutabakata varılmıştır:
1- Tüm Suriyelilerin dini ve etnik kökenlerine bakılmaksızın, yetkilerine dayanarak siyasi süreçte ve tüm devlet kurumlarında temsil ve katılım haklarının garanti altına alınması.
2- Kürt toplumu Suriye devletinin yerli bir toplumudur ve Suriye devleti onun vatandaşlık hakkını ve tüm anayasal haklarını garanti altına almaktadır.
3- Suriye topraklarının tamamında ateşkes sağlanması.
4- Suriye’nin kuzeydoğusundaki tüm sivil ve askeri kurumların, sınır kapıları, havaalanı, petrol ve doğalgaz sahaları dahil olmak üzere Suriye devletinin yönetimine entegre edilmesi.
5 – Yerlerinden edilmiş tüm Suriyelilerin kendi yerleşim yerlerine ve köylerine dönmelerinin sağlanması ve Suriye devleti tarafından korunmalarının sağlanması.
6- Suriye Devleti’nin Esad kalıntılarına ve güvenliğine ve birliğine yönelik her türlü tehdide karşı mücadelesini desteklemek.
7- Suriye toplumunun tüm bileşenleri arasında ayrışma, nefret söylemi ve nifak yayma çağrılarını reddetmek.
8- Yönetim kurulları, en geç cari yıl sonuna kadar anlaşmanın hayata geçirilmesi için çalışacak ve çaba gösterecektir.
SDG ALEVİLERİ SATTI MI?
Anlaşmanın medyada paylaşılması ile, özellikle PKK’ya destek veren hesaplar ve kişiler eleştiri yağmuruna tutuldu.
Birinci soru şuydu; bu anlaşma eğer daha 20 Şubat’ta hazır idiyse, o halde PKK anlaşmanın açıklanmasının ertelenmesini sahilde yapılacak operasyon nedeniyle mi talep etmişti?
Gerçekten de, 20 Şubat’ta yapılan görüşmede her iki taraf da olumlu açıklamalar yapsa da, şaşırtıcı bir şekilde anlaşma imzalanmamıştı.
Bu şüpheyi destekleyen bilgi ise, anlaşmanın 6. maddesi.
Çünkü, orada aynen şu ifade var: “Suriye Devleti’nin Esad kalıntılarına ve güvenliğine ve birliğine yönelik her türlü tehdide karşı mücadelesini desteklemek.”
Bu noktada, hemen aklımıza gelen ilk soru, günlerdir “Esad kalıntıları” ifadesiyle aslında tüm Alevilerin kastedildiğini, bunun mezhep düşmanı bir ifade olduğunu öne sürerek, bu ifadeyi kullananlara galiz küfürler ve hakaretler yağdıran PKK işbirlikçisi hesaplar şimdi, anlaşmada yer alan bu ifadeyi nasıl açıklayacaklar?
Ya da, “Esad kalıntıları” tanımını sadece sosyal medyada Alevileri kışkırtmak, yönlendirmek için mi farklı yorumladılar?
Bu durumda, Alevileri kışkırtma girişiminin nedenini veya nedenlerini sorgulamak gerekir.
Teknik olarak sorulması gereken soru ise; SDG’nin “Esad kalıntıları” ile mücadeleyi desteklemek için verdiği sözün anlamıdır:
Suriye ordusuna katılacak SDG askeri personeli artık sahildeki Alevi köylerinde yapılacak operasyonlara katılacak ve silahlı çatışmalarda Alevi kökenlileri de öldürecektir!
Her ne şekilde yorum yapılırsa yapılsın; gelinen noktada bir kez daha ortaya çıkan gerçek şudur ki, PKK ve SDG’nin Alevileri savunmak gibi bir amacı ve siyaseti yoktur.
Olmamıştır ve olmayacaktır.
ALEVİLERİN İÇİNDEKİ KINALI KEKLİKLER
Yıllardır, Alevilerin kendi sorunlarını ancak kendileri ve kendilerine has yöntemlerle çözebileceklerini ve çözmeleri gerektiğini söylüyorum.
En önemli nokta şudur; Alevilik bir inançtır.
Dolayısıyla, Aleviler tüm sorunlarının ifade edilmesinde ve çözülmesinde ülkemiz hukukunun temelini oluşturan ilkelerden olan “laiklik” ilkesi çerçevesinde davranmak zorundadır.
Tek başına bu ilke bile, Alevilerin sorunlarını siyasete payanda yapan yapılardan uzak durmalarını şart koşar.
Ayrıca, Alevi Bektaşilerin taleplerinin belirli bir siyasi örgütün programına dahil edilmesi, beraberinde siyasi kamplaşmaya inanç unsurunu da dahil edeceği için sonu tahmin edilemeyecek tehlikeli sonuçlara yol açabilir.
Nitekim, bu kamplaşmanın bir örneğine CHP eski lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun CB adaylığı sürecinde ibretle tanıklık ettik.
Dolayısıyla, Alevi Bektaşilerin sosyal ve inançsal taleplerinin yerine getirilmesi ve iyileştirilmesi sürecini kendine has yöntemler bularak çözmeleri gerekirken, terör örgütü PKK ile birlikte anılan HDP, DEM gibi siyasi partilerle “ortak mücadele” anlaşmaları imzalayanların Alevilerin içindeki “kınalı keklikler” olduğu SDG/Şam anlaşması ile net olarak ortaya çıktı.
Hemen söyleyeyim: Alevi Bektaşileri bu oluşuma siyaset masasında meze yapanların nedamet getireceğini sanmıyorum.
Kemal Bülbül, Ali Kenanoğlu, Turgut Öker, Hüseyin Mat, Celal Fırat ve benzeri kınalı keklikler kendilerine olağan siyasi koşullarda bulamayacakları pozisyonları Alevi Bektaşi toplumunun istismar edilmesine çanak tutarak elde ettiler.
Dolayısıyla, onlardan özür beklemek hayalcilik olur.
Günün sonunda, PKK varlık nedeni olan siyasi taleplerinin karşılandığını düşündüğü için, hem Türkiye’de ve hem de Suriye’de resmi yetkililerle anlaşmaya vardı.
Türkiye Alevileri PKK’nın siyasi amaçlarına ulaşması için kullanılmış oldu.
Suriye Alevileri ise, anlaşmanın bedelini kanıyla ödeyen taraf oldu.
İşin üzücü tarafı, daha düne kadar “Esad kalıntıları” sözünün Suriye’de Arap Alevileri kastettiğini ve mezhep düşmanı bir ifade olduğunu iddia ederek sosyal medyada kışkırtma yapanların neredeyse hepsinin bir gün sonra, SDG/Şam anlaşmasında bu ifadenin yer almasından sonra, görüşlerini değiştirmiş olmasının dahi, bizim Alevilerin aklının başına gelmesine yardımcı olmadığını görmektir.
ŞİMDİ NE OLACAK?
Başından beri söylediğim gibi, Suriye’de tek Alevi (yani Hz. Ali taraftarı) topluluk Arap Alevileri değildir.
Suriye’de bizim gibi ocak Alevileri vardır. Zeynel Abidin ve Sinemilli ocaklarının talipleri çoğunluktadır.
Suriye’de ayrıca Alevi İsmaililer vardır. İmam Cafer Sadık’ın kendisinden önce Hakk’a yürüyen büyük oğlu İsmail’i 7. İmam olarak kabul eden, Fatımî devletinden kalan bakiye bir topluluk olarak Suriye’de yaşamaktadırlar.
Öte yandan, Suriye’de Şiiler de yaşamaktadır.
Çıkış noktasına bakarak Dürzilerin de bir Alevi topluluk olduğu öne sürülebilir.
Peki, Suriye’de bu kadar farklı Alevi topluluklar yaşarken, neden Arap Alevileri hedef oldular?
Ne yazık ki, kimse bunu sormadı.
Alevilerin yapması gereken, yaşanan acılara ağlamak görevi ile sınırlandırıldı.
Çünkü, senaryoyu yazanlar öyle istiyordu!
Çünkü, tüm acıların gölgesinde Suriye’nin geleceği üzerine pazarlıklar yürütülüyordu!
Öyle başarılı oldular ki, içimizden aklı öne çıkaralım, muhasebe yapalım diyenler, “acıyı inkar edenler” olarak tekfir edildi!
Artık şunu söylemek faydalı olur mu, bilemiyorum:
Alevi kardeşim ne yaşadıysan ve yaşıyorsan, hepsi senin eserindir.
Allah sana akletmeyi emrettiği halde, sen ağlamakla gününü geçiriyorsun.
Hacı Bektaş Veli’ye bağlıyım diyorsun ama, Hünkâr “ilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır”, dediği halde, hiçbir zaman ilim yoluna baş vurmuyorsun.
Seni PKK’nın siyasi pazarlıklarının piyonu ve kurbanı yaptılar.
Hâlâ aklın başına gelmiş değil.
Bundan sonra ne mi olacak?
Sen kendin olmayı başaramadığın sürece;
başkalarının masasında meze olmak yerine,
inancınla kendi kimliğini sahiplenmeyi seçmediğin sürece
hep kazık yiyeceksin, hep ağlayan taraf olacaksın.
Bunu tahmin etmek için, âllâme olmaya gerek yok!
Vesselâm!
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum