İstanbul
01 Nisan, 2025, Salı
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    34.81
  • ALTIN
    2412.9
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66248.09$

ALEVİLER VE SÜNNİLER BİR OLURSA...

24 Mart 2025, Pazartesi 18:38

Geçen hafta Ankara’da iki önemli etkinlik vardı.

Önce, Horasan Erenleri Dernekler Federasyonu ve Uluslararası Ehl-i Beyt Araştırma ve Dayanışma Derneği birlikte, ardından Ankara Alevi Birlik Grubu altında bir araya gelen 60’a yakın sivil toplum kuruluşu İmam Ali’nin doğumu için lokma paylaştılar, sofra kurdular.

Her iki etkinlikte de temel hedef birlikte olmak, paylaşmak ve hatırlamaktı

Her iki etkinlikte de, Alevi olsun Sünni olsun bir araya gelmek, saygı ve hoşgörü ile kardeşliği vurgulamak öne çıktı.

Bu iki etkinliğin de Türkiye’de yeni bir dönemin başlangıcı olduğunun altını çizmek istiyorum.

Türkiye’de mezhepçilik kışkırtması ile toplumsal kargaşa çıkarmayı planlayacak odakları boş düşürecek girişim, Alevi olsun, Sünni olsun hepimizin birbirimize sevgi, saygı ve hoşgörü ile bakacağımız gönül gözlerimizi çoğaltmaktır.

EHL-İ BEYT’E BAĞLILIKTA BİRLEŞMEK

Ankara Alevi Birlik Grubu’nun etkinliğinde bir konuşma yapan Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanı Alirıza Özdemir, Hazreti İmam Ali’nin Müslümanların ve insanlığın birliğinde oynadığı role değindi: “Hz. Ali adaletin, merhametin, insan sevgisinin timsalidir. Onun yolu, bizi birleştiren yoldur. Alevi’siyle, Sünni’siyle, bu topraklarda hepimiz biriz.

Gerçekten de, ülkemizde mezhepçilik fitnesinin panzehiri Ehl-i Beyt’e bağlılıktır.

Nitekim, Cumhurbaşkanımız Erdoğan da 09.08.2022 tarihinde, Muharrem matemi dolayısı ile yaptığı konuşmada, İslâm Peygamberi Hz. Muhammed’den nakledilen bu hakikati bizlere hatırlatmıştı: “Sizlere hukuku ağır iki kıymetli emanet bırakıyorum. Birincisi Allah'ın kitabıdır. Onda nur ve hidayet vardır. Allah'ın kitabına sımsıkı sarılın onunla meşgul olun, onu öğrenin, öğretin, hükümlerini de anlayın. İkinci emanet, ehlibeytimdir. Ehlibeytim hakkında Allah'tan korkmanızı hatırlatırım.

Geçen hafta Ankara’da kurulan her iki sofra da Alevi ve Sünni tüm vatandaşlarımızın birliğinin nasıl sağlanacağı konusunda önder ve örnek oluşturan etkinliklerdi.

Katılımcılar, oluşan manevi atmosferde bir yandan oruçlarını açtı, bir yandan Nevruz’un umudunu yüreklerinde hissetti. Sofralar bereketlendi, gönüller merhametle doldu.

Gençler, yaşlılar, kadınlar, erkekler… Aynı masada bir lokma ekmek, bir yudum su ile aynı duaya “âmin/Allah Allah” diyen canların “” nidaları kalpleri birleştirdi.

Alevi ve Sünni kardeşliği ete kemiğe büründü. Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nın öncülüğünde düzenlenen lokma/sofra paylaşımı gösterdi ki, sevgi ve dayanışma, her farkı aşar, her kalbi birleştirir.

Her iki etkinliğin de Alevi meşrepli kuruluşlarımızın girişimi ile düzenlenmiş olmasının anlamı ayrıca büyüktür. Toplumsal barışı bozabilecek odakların hedefinde bulunan Alevi Bektaşilerin uzattığı bu elin havada kalmayacağını, başta Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere, toplumun ve siyasetin ilgili kesimlerinde değerlendirileceğini umuyor ve diliyorum.

İMAM ALİ VE ALEVİLER

Alevî, yani “Ali’den olan” kelime anlamıyla İmam Ali’ye bağlılığın ifadesidir.

Her şeyden önce İslâm’da “velayet” kavramının karşılığı olarak İmam Ali’nin önemi büyüktür ve Alevi Bektaşilerin olduğu kadar, İslâm dünyasında farklı coğrafyalarda var olan farklı inanç gruplarının da sıfatıdır.

Alevi Bektaşiler için İmam Ali, Hz. Muhammed’in en sadık takipçisi ve en yakın arkadaşıdır. O’nun hayatı adalet, cesaret ve merhamet gibi erdemlerin mükemmel bir örneği olarak kabul edilir. Aleviler, İmam Ali’nin İslâm’ı savunmadaki mücadelelerini ve fedakarlıklarını yüceltirler. Ancak, Alevilerin İmam Ali’yi ilahlaştırdığı iddiası doğru değildir.

Hazreti Ali’ye olan inancı ve sevgiyi merkeze alan tasavvufi bir inanç geleneği olarak Alevi Bektaşilik, dayanağını da Kur’an ve İslâm Peygamberi Hz. Muhammed’in hadislerinden alır.

İmam Ali hakkında 300’ün üzerinde ayet indiği genellikle kabul edilen bir iddiadır. Bunlardan en önemlisi ise, Ümmü Seleme’nin evinde iken, “Ey Ehl-i beyt! Allah kusurlarınızı giderip sizi tertemiz yapmak ister” (el-Ahzâb 33/33) meâlindeki âyetin nâzil olması üzerine Hz. Peygamber’in Hz. Ali’yi, Fâtıma’yı, Hasan ve Hüseyin’i abasının altına alarak, “Allahım, benim ehl-i beytim işte bunlardır; bunların kusurlarını gider, kendilerini tertemiz yap!” diye dua etmesidir.

Aynı şekilde, Şura suresinin 23. ayetinde yer alan “Ey Peygamber! (Müslümanlara) De ki: Sizden tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum; istediğim, ancak yakınlarıma (Ehl-i beytime) sevgidir” buyruğu da, Ehl-i Beyt’e bağlılığın Müslümanlar açısından önemini ortaya koymaktadır.

TEVELLÂ VE TEBERRÂ YOL BİRLİĞİDİR

Ehl-i Beyt bağlılığının ifadesi olan “tevella (yakın durmak) ve teberra (uzak durmak)” düsturunun Alevi Bektaşilerde titizlikle sahiplenilmesinin dayanağı da bu ayetlerle birlikte Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın da ifade ettiği gibi, Allah’ın kitabı ile birlikte, Hz. Peygamber’in Ehl-i Beyt’ine bağlılık emrettiği hadistir.

Ahmet Yesevî’den Hacı Bektaş Velî’ye ve sonraki süreçte tüm yol erenlerinin uyulmasına özen gösterdikleri ve kesinlikle taviz verilmeyen bu Alevi Bektaşilik ilkesinin Anadolu Sünnilerinde de benimsendiğini görüyoruz. Osmanlı topraklarının dört bir yanında padişahlar tarafından yaptırılan “Saladin camileri”nin olmazsa olmazı “Pençe-i âli âba” levhaları bu tespitimizin halen ayakta duran canlı kanıtlarıdır.

Kimi tarihçiler Osmanlı devletinin 1. Murad ile birlikte “Alevi Bektaşiliğe karşıt olarak Sünni itikadını benimsediğini” iddia etse de, yüzlerce yılda yaşanan pek çok olumsuzluklara ve 1826’da 2. Mahmud’un Yeniçeri Ocağı’nı lağvedip Bektaşiliği de yasaklamasına rağmen, hem eşi Bezmiâlem Valide Sultan’ın çabalarıyla ve hem de oğlu Abdülmecid’in padişahlığı döneminde Alevi Bektaşi tekkeleri yeniden kurulmaya başlandığını biliyoruz. Valide Sultan’ın kendi maddi imkanlarıyla yaptırdığı Bektaşi Dergâhının binası halen Edirnekapı civarında dimdik ayaktadır.

Kendisi de bir Bektaşi olan Sultan Abdülaziz döneminde güçlenen Alevi Bektaşilik, eski gücüne 2. Abdülhamid zamanında tekrar kavuşmuştu. Yani, Alevi Bektaşilik Osmanlı devletinin de “devlet hafızasında” son âna kadar yaşamış ve yaşatılmıştı. Bunun kaynağını ve gerekçesini Alevi olsun, Sünni olsun hepimizin, İslâm’ı yaşatacak yol birliğinin tevellâ ve teberrâ düsturu olduğu konusunda “hemfikir” olmamızda aramak gerektiğini düşünüyorum.

Bu vesile ile, Ankara’da Alevi ve Sünni canları bir araya getiren asil ve halis davranışın kaynağının tarihimizin derinliklerinde temellendirilmiş ve kaybolmayan “vahdet hafızamız” olduğunu bir kez daha idrak ve tanıklık etmiş olmaktan son derece memnun olduğumu belirtmek isterim.

Yüce Yaradan, birliğimizi, iriliğimizi ve dirliğimizi daim kılsın.

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum