ALEVİLER VE SALAVAT

  Günümüzün konusu “salavât”.

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş katıldığı bir etkinlikte, “Sokak röportajlarında bir mikrofonu uzattığına salavat getirmeyen gencin vebali kimin üzerine. 9 yıl boyunca bu çocuklarımıza ne öğretiyor Din Kültürü ve Ahlak bilgisi öğretmenleri? Bunun vebali hepimize zarar verir.” ifadelerini kullanmıştı.

Eğitim sistemi ile ilgili bu eleştiri, doğrudan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersini ve bu dersi veren öğretmenleri hedef alıyordu.

SALAVAT NEDİR?

İsterseniz, önce “salavât” nedir ona bakalım.

İslâm Peygamberi Hz. Muhammed ve onun soyundan gelen kişileri anmak amacı ile okunan dualara salavât denilmektedir.

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın sitesinde bu konuda şu bilgiler verilmiş:

“Salât ve selâm kelimelerinden oluşan “salât-u selâm” terkibi, Hz. Peygamber (s.a.s.) için okunan ve Allah’ın rahmet ve selâmının onun üzerine olması dileğini ifade eden dualara denir. Salavât, salât kelimesinin çoğuludur. Kur’ân’da, “Allah ve melekleri şüphesiz Peygambere salât ediyorlar. (O hâlde) Ey iman edenler, siz de ona salât edin ve tam bir teslimiyetle selâm verin.” (el-Ahzâb, 33/56) buyrulmaktadır.”

Yine, Diyanet’in sitesinde salavât nasıl getirilir bilgisi de şöyle verilmiş:

“Hz. Peygamber’e (s.a.s.) en kısa şekilde, “Allahümme salli alâ Muhammed” veya “Sallallahü aleyhi ve sellem” ya da “Allahümme salli alâ Seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve bârik ve sellim” diye salât-u selâm getirilir.”

TÜRK GENÇLERİ SALAVÂT BİLİYOR MU?

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın bu çıkışı sonrasında, “ensonhaber” sitesi, İstanbul’un en “batılı penceresi” olan Kadıköy’de sokak röportajları yapmış.

Soru ile muhatap olanların bir kısmının salavât nedir, bilmediğini görüyoruz.

Ancak, beni bu sonuç hiç ilgilendirmedi.

Asıl ilgimi çeken, soruyla muhatap olanların yarısından fazlasının salavâtın anlamını bilmesi ve okuyanların bir istisna haricinde hepsinin Ehl-i Beyt’e de salavât getirmesiydi!

Salavât bilen gençler şöyle diyordu:

“Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed…”

Allah’ım, Muhammed’e ve Muhammed’in ailesine (Ehl-i Beyt’ine) selam ve salât eyle.

Buradan da açık olarak anlaşılıyor ki, Türk gençleri salavât getirmeyi çok iyi öğrenmişler!

SALAVAT NEDEN ÖNEMLİDİR?

Salavât, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın sitesinde de belirtildiği gibi, “Hz. Peygamber’e (s.a.s.) Allah Teâlâ’nın salât etmesi, rahmet etmesi; meleklerin salât etmesi, şanının yüceltilmesini dilemeleri; müminlerin salât etmesi ise dua etmeleri anlamını ifade eder.”

Dolayısıyla; salavât da bir ibadettir.

Ancak, nasıl salavât getirileceği konusu çeşitli mezhepçi anlayışların farklı yorumlarda bulunmasına sebep olmuş, İslâm içerisine fitne sokmak isteyen kalbi kirliler bu noktada da boş durmamışlardır.

O nedenle, salavât geririrken Ehl-i Beyt’i anmanın önemini vurgulamak gereklidir.

Nitekim, İmam Rıza’dan şöyle bir söz nakledilir: “Muhammed ve Âl-i Muhammed’e salat etmek, Allah katında (sevap bakımından), tesbih, tehlil ve tekbir ile eşittir.” (Bihâr’ul-Envar, c. 94, s. 47, h. 2.)

Zaman zaman rafızîlikle de itham edilen İmam Şafii de şöyle der: “Ey Resulullah’ın Ehlibeyti, sizin sevginizi Allah, indirdiği Kur’an’da farz kıldı Size salat etmeyenin namazının kabul edilmemesi, iftiharın en büyüğü olarak yeter.” (El-Umm, İmam Şafii, C.2- S.192)

Ehl-i Beyt’i anmanın ve sevgi göstermenin önemi Kur’an’da da şöyle yer alıyor:

“Allah’ın, iman edip dünya ve âhirete faydalı işler yapan kullarına verdiği müjde işte bu! De ki: “Sizden akrabalık sevgisinden başka bir karşılık istemiyorum.” Kim çaba harcayıp bir iyiliği gerçekleştirirse bu konuda ona daha büyük güzellikler bahşederiz. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır ve iyiliği asla karşılıksız bırakmaz.” (Şûrâ Suresi - 23 . Ayet)

Bu ayetin anlamı, İslâm peygamberi Hz. Muhammed’in yaydığı ve tarafına çektiği din için kimseden herhangi bir maddi ücretlendirme istemediği, ama ailesine (Ehl-i Beyt’ine) sevgi talep ettiğidir.

Ehl-i Beyt’i sevmek (tevella) bir Kur’an hükmüdür.

Bir anlamda, Allah’ın inanan insanlardan manevi beklentisidir.

Dolayısıyla, salavât getirirken sadece Hz. Muhammed’e değil, ama aynı zamanda Ehl-i Beyt’e de salavât getirmek, Kur’an hükmüne göre, gereklidir.

Bu fikri destekleyen Hz. Muhammed’e ait pek çok ifade de vardır.

Tirmizî, Hz. Peygamber’in şöyle bir sözünü naklediyor: “Size bahşettiği nimetler sebebiyle Allah’u Tealâ’yı sevin. Beni de Allah sevgisi için sevin. Ehl-i Beytimi de benim sevgimden dolayı sevin.” (Menâkıb, 31/3789)

Biḥârü'l Envâr’da bu ifade şöyle yer alıyor: “Allah'ı anmak ibadettir; beni anmak da ibadettir; benim halifem Ali b. Ebu Talib'i (a.s) anmak da ibadettir.” (Bihâr'ul-Envar, c.94, s.64)

Pek çok Sünni ve Şii alimlerin onayladığı ve geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da bir konuşmasında dikkat çektiği gibi, İslâm Peygamberi vedâ hutbesinde şöyle demişti: “Şüphesiz ki, ben yakında davet olunup buna icabet edeceğim, (yani irtihal edeceğim) Size iki ağır emaneti bırakıyorum: Allah (c.c.)’nun kitabı ile akrabam. Allah (c.c.)’nun kitabı gökten yere uzanan bir ilahi iptir. Akrabam ise Ehli Beytimdir.”

TÜRK GENÇLERİ İSLÂM’I DOĞRU ÖĞRENMİŞ!

Bütün bu bilgileri bir araya getirdiğimizde, Diyanet İşleri Başkanı, Prof. Dr. Ali Erbaş’ın endişelerinin “doğru bilgi” noktasında yersiz olduğunu söyleyebiliriz.

Çünkü, salavât getirmeyi bilen gençlerimiz doğru öğrenmiş. Bu noktada endişelenmeye gerek yok.

Öte yandan, genç kuşaklarda inancını doğru ve tam olarak öğrenen ve uygulayanların sayısının artması, elbette bizim de temennimizdir.

Ancak, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin İslâm inancını öğretmekten çok, genel olarak dünyada var olan dinler, inançlar ve mezhepler hakkında bilgilendirmeyi amaçladığını da hatırlatmak gerekir.

Hatırlatmamız gereken bir nokta da, ilk ve orta öğretimde Alevi inançlı öğrencilerimize yönelik seçmeli derslerin eksikliğidir.

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın bu eksikliğin giderilmesi talebimizi sahiplenmesinin temenni ve beklentilerimiz arasında olduğunu buradan belirtmek isterim.