ALEVİLER VE HOŞGÖRÜ
28 Eylül 2023, Perşembe 14:40Bu hafta, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Mevlid-i Nebî Haftası olarak kutlanıyor.
1989 yılında, Ekim’in ilk haftasında, Ankara’da Kutlu Doğum programı ilk kez yapıldı.
Kutlu Doğum Haftası ilk yıllarda hicri takvime göre düzenlendi, Mevlid Kandili haftası aynı zamanda Kutlu Doğum Haftası olarak kabul edildi.
1994 yılında ise, Kutlu Doğum Haftası’nın tarihi 20-26 Nisan arasına sabitlendi.
İlk kez, Türkiye gazetesinin 21 Nisan 2017 tarihli sayısında “Kutlu Doğum FETÖ projesi” manşeti ile yeni bir tartışma gündeme getirildi.
Haberde Kutlu Doğum Haftası’nın FETÖ icadı olduğu iddia edilerek, haftanın tarihinin de örgütün ABD’de yaşayan lideri Fethullah Gülen’in doğum tarihi olduğu ileri sürülüyordu!
O dönemde Diyanet İşleri Başkanı olan Prof. Dr. Mehmet Görmez, iddiaları tümüyle reddetse de, halefi Prof. Dr. Ali Erbaş’ın ilk icraatlarından birisi Kutlu Doğum Haftası kutlamalarını kaldırmak oldu.
Erbaş, DİB’in konuyla ilgili yeni girişimi hakkında bilgi verirken, “Yeryüzünü teşrifleriyle insanlığın istikbalini aydınlatan, hicretiyle medeniyet kuran Hz. Peygamberin (SAV) doğum günü Mevlid-i Nebi (12 Rebiulevvel), hicretle başlayan medeniyet inşasını daha iyi anlamak adına, bir hafta boyunca yurt içinde ve yurt dışında, önemli etkinlikler ve özellikle gençlerimize yönelik programlarla ihya edilecektir” sözleri ile hicri takvimi esas alacaklarını da açıklamış oluyordu.
KİMLER KANDİL KUTLAMA HAKKINA SAHİPTİR?
Her kandil yaklaştığında sözümona seküler aydınlar arasında en sıcak tartışma konularından birisi olarak, kandilin aslında İslâm’a ait olmadığı iddiası gündeme geliyor.
Onlara göre; Hz. Muhammed döneminde kandil yoktu!
Ayrıca, bugün dahi, Suudi Arabistan’da Hz. Muhammed’in doğum günü kutlanmıyordu!
Eski bir diplomata ait olduğu iddia edilen bir metin sosyal medyada paylaşım rekoları kırıyor!
Meğer, Suudi Arabistan’da görevlendirilen devlet memurumuz, orada uygulanan İslâm gelenekleri ile bizdekinin çok farklı olduğunu fark etmiş!
Benzer, yani çeşitli Müslüman ülkelerde olan kimi geleneklerin bizde olmadığı veya tersinden bizde olanların oralarda uygulanmadığı gerçeğini aktarma işleminin bir “muhalefet etme”, hatta sözümona “laikliği savunma” hissiyatı ile yapılıyor olması gerçekten trajik bir durum.
Bu türden “tepki” gösteren sözde aydınlar, tepkilerinin mantıklı ve doğrusal sonucunun “doğru İslâm’ı yaşamak” talebi olduğunun farkına varıyorlar mı?
İslâm’ı doğru yaşamak, kavramının kendisinden başlayarak, içeriğinin türevleri çevresinde sayısız tartışmaların döndüğünü, yüz yıllardır süren bu tartışmalardan olumlu bir sonuç alınamadığını, bu tartışmaların sonucu olarak İslâm topluluklarının daha da bölündüğünü vs de bilmiyorlar!
Doğru İslâm tartışmasının bugün hangi akımlar tarafından yürütüldüğünü biliyorlar mı? Sanmam!
Hz. Muhammed’in yapmadığı bir şeyi biz de yapmamalıyız, yapan kafir olur, diyerek, Müslümanları katleden tekfircilerden söz ediyorum!
Hz. Muhammed’in zamanında televizyon yoktu, diyerek televizyonları bombayla patlatan;
kız çocukları okula gitmezdi diyerek, okula gitmekte ısrar eden kız çocuklarını aileleriyle birlikte katleden;
mezhep yoktur diyerek, mezhebine aidiyetini açıklayan Müslümanların ciğerini söküp yerken video çeken;
heykel yoktur diyerek, tarihi yapıları bombalarla yok eden tekfircilerden söz ediyorum!
Geleneklerimizdeki inanç uygulamalarını eleştirerek, bize Suudi Arabistan veya başka İslâm ülkelerinde bunların olmadığından söz eden, sözümona “seküler” aydınlarımızın Türkiye’nin Müslümanlarına tavsiyesi onlar gibi olmak mıdır?
“Bakın, orada yok! O halde, siz niye yapıyorsunuz?” sorgulamasının varacağı sonuç budur: Onlar gibi olun!
Adına düşünce, politika ne derseniz, deyin, bu bir trajedidir!
ALEVİLER VE HOŞGÖRÜ
Son dönemde ise, çok sayıda Alevi inançlı olarak bilinen aydının da bu kervana katıldığını üzülerek tespit etmek durumunda kaldım.
Hani, biz “72 millete aynı nazarla” bakan bir inanç yoluyduk?
Bizi ne ilgilendirir, başkalarının inançları, ritüelleri, uygulamaları?
Onlara nasıl inanmaları gerektiği direktifini verme hakkını bize kim verdi?
İslâm Peygamberi Hz. Muhammed’in doğumuna sevinenlerin farklılığı, çeşitliliği bizi neden rahatsız etsin?
Halbuki, bizim cem ibadetlerimiz, muhabbetlerimiz de “ötekilerden” farklıdır ve Hz. Muhammed sevgisini ifade eden sayısız nefesle hayat bulur.
Dilimizden, kalbimizden Hz. Muhammed sevgisi hiçbir zaman eksilmez.
Ve, kimsenin bunu yargılamasına, hükümde bulunmasına, hele ki tekfir etmesine asla izin vermeyiz!
ALEVİ İNANÇ TARİHİNDE HZ. MUHAMMED SEVGİSİ
Koca Ahmet Yesevî’de Hz. Muhammed sevgisi şöyle ifade ediliyor:
Bütün halklar Adem Ata'ya doğru ardınca gidince
"Ey babamız şimdi bizi kolla" deyince
"Ruhsat yok, benden geçti evlat" deyince
"İbrahim'e gidelim" deyip söyler imiş
İbrahim'e gidip söyleyince Adem Ata
"Şefaat eyle bunlara sen hepsi hata"
O da der "Sizden yakın Adem Ata"
"Musa tarafına gidelim" deyip söyler imiş
Musa deyince "-Rabbi erini-" dedim o gün
Acizlikten çıktığım yoktur işte bugün
Gidelim Muhammed'e olup mahzun"
Hepsi Hazret'e doğru gider imiş
Musa deyince "Ya Muhammed ayak bas
Ümmetlerin cehennem içinde yok oldu"
Muhammed'de iba eyleyip durunca o an
Musa bırakmayınca birlikte varır imiş.
Tacını alıp kısıp koyup arş altında
Feryad edip ağlayıp durunca işte o günde
"Ya Kadir, Ya Gafur" dediğinde
"Ya Habibim başını kaldır" deyip söylerimiş
Alıp gel ümmetini dergahıma
Bağışlayım hepsini ben sizlere
Dahil eyleyim hepsini cennetime"
Böyle diyerek Hakk'tan nida gelir imiş
(112. Hikmet)
Pir Sultan Abdal’da ise Hz. Muhammed sevgisi şöyle ifade ediliyor:
Gelin hey erenler düğün tutalım
Muhammed'in düğünü var Cennet'te
Şol mümin kulları davet edelim
Muhammed'in düğünü var Cennet'te
Orda gözetirler güzel alemi
Orada koymazlar katil zalimi
Havva Adem ile Meryem gelini
Muhammed'in düğünü var Cennet'te
Sekiz derler kırktır Cennet kapısı
Orda olur müminlerin hepisi
Salavattır uluların saçısı
Muhammed'in düğünü var Cennet'te
Düğüne gelene hülle biçerler
Üstlerine miski anber saçarlar
Günahlının günahından geçerler
Muhammed'in düğünü var Cennet'te
Pir Sultan Abdal'ım ümmet içinde
Ay şulesi döner niyet içinde
Cennet-i alada firdevs içinde
Muhammed'in düğünü var Cennet'te
Fatiha Tefsiri’nde ise Hacı Bektaş Velî İslâm Peygamberini şöyle tanımlıyor:
“Salât ve selâm O’nun en hayırlı yarattığı Muhammed’in ve onun bütün ehlinin üzerine olsun. Bundan sonra, alemin, ayın on dördü gibi aydınlık ve en yüksek mevkîde olanı, insanlığın efendisi, bütün varlıklara mucize olarak gönderilen, bütün kâinatın en büyüğü, en yücesi ve ümmetinin bağışlanmasına aracı olan ve kıyamet gününde ümmetine baş olan ve temiz olanların en yücesi ve vefa kubbesinin ay yüzlüsü, temiz ve sâfîliğin ve başlangıcının en iyisi, başı, reisi, mevcûdâtın bütün varlıkların en şereflisi, alemlerin sevinci, insanlığın en iyisi ve zamanın tamamlayıcısı son peygamber, bütün varlık alemi içinde en seçkin olan kendisine tesbih edilen ve yüce hikmetlerinin ululuk sıfatına mahsus olan yüceltilmiş, arınmış, seçilmiş olan Muhammed Mustafa”...
Şah İsmail Hatâî ise şöyle anlatıyor, Hz. Muhammed sevgisini:
Şu âleme bir nûr doğdu
Muhammed doğduğu gece
Yeşil kandilden nûr indi
Muhammed doğduğu gece
Muhammed anadan düştü
Kâfirler aklı şaştı
Bin kilise yere geçti
Muhammed doğduğu gece
Anda göbeği kesildi
Gözüne sürme çekildi
İsmi Muhammed okundu
Muhammed doğduğu gece
Ağlayan uşak avındı
Doğuran ana sevindi
Kâfirler îmâna geldi
Muhammed doğduğu gece
Hûri kızları geldiler
Muhammed dinin sordular
Nurdan kundağa sardılar
Muhammed doğduğu gece
Muhammed kalktı oturdu
Ali hizmetin yetürdü
Yer gök salavât getürdü
Muhammed doğduğu gece
Melekler hâzır hepisi
Doldu Muhammed tapusu
Açıldı cennet kapusu
Muhammed doğduğu gece
Şah Hatâî’m der dervişler
Sağ olsun cümle kardeşler
Secdeye indi ağaçlar
Muhammed doğduğu gece
Elbette, buraya yüzlerce örnek yazabilirim.
Ama, Yesevî, Pir Sultan ve Hünkâr Hacı Bektaş Velî’ ve Şah İsmail Hatâî'yi özellikle seçtiğimi belirteyim.
O halde, nasıl ki, bizim ibadetimize kimsenin karışmasını istemiyorsak, başkalarının kandil kutlayarak Allah’a ve Resuluna sevgilerini ifade etmesi bizi rahatsız etmez, edemez.
Hatta, tersine; hangi yoldan olursa olsun, Allah’a ve Resuluna sevgi ve hürmet, bizim de sevgimizi artırır, aşkımızı coşturur.
Dünyaya ve insanlara sevgi ile bakmak ibadettir. Bunu bilir, bunu söyleriz.
“İkilik kinini içimizden atıp”, insan olma gayretimize devam edelim.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum