ALEVİ KATLİAMI YAPMAKLA ÖVÜNEN İDRİS-İ BİTLİS-İ KİMDİ?
05 Kasım 2024, Salı 20:35Yeni çözüm süreçlerinin konuşulduğu bu günlerde, Abdullah Öcalan 2015 yılındaki açılım sürecinde "Yavuz Sultan Selim-İdris-i Bitlis-i ittifakını güncelleyelim" demişti. Bu sözlerin geçmişteki anlamı neydi? Abdullah Öcalan'ın bahsettiği İdris-i Bitlis-i kimdi? Bu makalemizde bu konu üzerinde duracağız.
İdris-i Bitlis-i takriben 1446-47 yıllarında Bitlis’de doğdu. 1520’de İstanbul’da öldü. Akkoyunlu devleti yıkılıncaya kadar onların hizmetinde çalıştı. Akkoyunlu devleti toprakları üzerinde Safevi devleti kurulunca, Osmanlı devletine sığındı. 2. Beyazıt ve Yavuz Sultan Selim döneminde İstanbul’da görev aldı. Osmanlının doğu politikasını oluşturan kişilerden biriydi. Amacına Yavuz Sultan Selim döneminde ulaştı. Safevi devletinin hakimiyeti altındaki Kürtleri ayaklandırmak için, Osmanlı’dan yüklü miktarlarda para alıp Kürt beylerine dağıttı. Gerek Çaldıran Savaşı (1514) öncesi gerekse savaş sonrasında doğu ve güney doğu Anadolu’daki Kızılbaş Türkmenlere ve Alevi Kürtlere karşı askeri eylemlerin yöneticilerinden oldu. Yavuz Sultan Selim'in müftü ve kadılardan aldığı fetvaları gerekçe göstererek yaptığı katliamları meşru gösterdi.
İdris-i Bitlis-i, Yavuz Sultan Selim’e ithafen yazdığı “ Selim Şahname” adlı eserinde “ Kızılbaşlara karşı yaptığı askeri faaliyetleri anlatırken, onları nasıl tespit edip öldürdüklerini, mallarını nasıl yağmaladıklarını da açıkça itiraf etmektedir. İdris-i Bitlis-i'nin neler yaptığını kendi yazdığı eserde yer alan itirafları ile devam edelim:
“KIZILBAŞLAR DİRİ DİRİ YOKLUK MÜLKÜNE GİTTİ”
“ Kızılbaş zehirli yılan gibidir. Başını ezmezsen bir faydası olmaz. … Akibetsiz Kızılbaş mülhitlerin (dinsizlerin) ve zındıklarının (inançsızların) kökünü kazıyıp ortadan kaldırmak azmiyle yolları acele olarak kat etmeli. …Bahtı ölmüş Kızılbaşın kahredilip kökünün kazındığı günden sonra … Kızılbaşın başı kesildiğinde başı yeniden kana bulandı. Bir anda kana batınca başıyla külahı arasında hiç fark kalmadı. Can, Kızılbaş’ın kanına susamıştı, köpükleri tıpkı dolu kadeh gibi görünüyordu. Kan dökücü kılıç öldürmekten yorulunca kın yatağına girdi. “
“ Mümin Kürt taifesi, mülk, millet ve ehli sünnet mezhebi bakımından Kızılbaş mülhitlerinin (dinsizlerin) düşmanıydılar. …Kürtlerin yüce soylu hakimleri (beyleri) atadan ataya önderlik yapan kimseler, hepsi Kızılbaşın düşmanı olduğundan aralarındaki uyuşma oldukça açıktı.”
“… Dediler ki, İster Şam’dan çıksın, ister Irak’tan olsun memleketleri nifak ehlinden (Alevi-Kızılbaşlar) temizleyelim. Aydın kalpli Kürt beyleri sultana karşı ihlasta parlak ay gibiydiler. Davetçi olarak aralarında rehindim, dinin iyi hususunda şefaatçi bir arkadaştım. Sultanın (Yavuz’un) haberleriyle Kızılbaşlar diri diri yokluk mülküne gittiler (Öldürüldüler).”
(İdris-i Bitlis-i, Selim Şahname, sayfa, 117, 121, 125, 237, 245, 263,264, Hicabi Kırlangıç, 2001, Kültür Bakanlığı yayınları, Aktaran Zeynel Coşar, 40 bin Alevi Öldürülmedi mi, Kaynak yayınları, 2014)
İdris-i Bitlis-i’nin itiraflarını yazdığı kitaptan okumaya devam edelim :
“ Bilgin tabiatlı sultan, bu topluluğa bağlananları kısım kısım isim isim kaydetmeleri için her yöne bilgili katipler gönderdi. Yediden yetmişe her kesin adının yüce makamlı divana getirilmesini istedi. Yazıcılar isimleri deftere kaydedince yaşlı ve gençlerden oluşan kayıtlıların sayısı 40 bini buldu. Ulaklar defterleri her yörenin hakimine ulaştırdıktan sonra her yörede keskin kılıç adım adım yazılanlara yöneldi. Bu öldürülenlerin sayısı 40 bini aştı.” ( sayfa, 124,136)
İdris-i Bitlis-i’nin de yazdığı gibi gerçekten Kızılbaş Türkmenler ve Alevi Kürtler kılıçtan geçirildi. Katliamdan sonra doğu ve güneydoğu Anadolu'daki köyler boşaldı ve viraneye döndü. Bu köy boşalmaları 1518 ve 1530 tarihindeki tahrir (kayıt-sayım) defterlerinde de yer almaktadır. Sadece Diyarbakır bölgesinde üç yüzün üzerinde köyün boşaldığı belirtilmektedir. Anadolu'nun her yerinde yaşamlarını sürdüren Kızılbaşların bir kısmı savunma amaçlı olarak yüksek dağlara, bölgelere çekilirken, bir kısmı da İran’a kaçtı. Gidemeyenler de “ehli sünnet mezhebindeniz” diyerek canlarını kurtarmayı seçtiler. Kızılbaş Türkmenlerin ve Alevi Kürtlerin boşalttığı bölgelere ise,“ Ehli Sünnet” mezhebinden (Şafii mezhebine mensup) Kürtler yerleştirildi. Anadolu'nun bugünkü nüfus yapısı, 16. Yüzyıldaki bu olaylardan sonra oluştu.
İşte, tarihi olaylara “Mezhepçi” gözlüğüyle bakan bazı akademisyenlerin övgüyle bahsettiği ve Abdullah Öcalan'ın sözünü ettiği İdris-i Bitlis-i buydu.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum