Kitap
İstanbul
25 Nisan, 2025, Cuma
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    34.81
  • ALTIN
    2412.9
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66248.09$

ALEVİ BEKTAŞİ TOPLUMUNDA ZÜHRE YILDIZI, AY, MİRAÇ VE YARATILIŞIN SIRRI

31 Mart 2023, Cuma 14:47

 ALEVİ BEKTAŞİ TOPLUMUNDA ZÜHRE YILDIZI, AY, MİRAÇ VE YARATILIŞIN SIRRI

 

Alevilik yoktan var edişi kabul edilmez. Vardan var oluşu kabul eder.Alevilikte yoktan var ediş diye birşey yoktur. İslam’ı katı Şeriat boyutu yoktan var olmayı kabul eder oysa Alevilik vardan var olmayı kabul eder. Nefeslerimiz bunun en güzel anlatımına Aşık Veysel'in aşağıdaki nefesinde görürüz ;

 

Beni hor görme kardaşım

Sen altınsın ben tunç muyum

Aynı vardan varolmuşuz

Sen gümüşsün ben sac mıyım

Ne varise sende bende

Aynı varlık her bedende

Yarın mezara girende

Sen toksun da ben aç mıyım

Kimi molla kimi derviş

Allah bize neler vermiş

Kimi arı çiçek dermiş

Sen balsın da ben çeç miyim

Topraktandır cümle beden

Nefsini öldür ölmeden

Böyle emretmiş yaradan

Sen kalemsin ben uç muyum

Tabiata Veysel aşık

Topraktan olduk kardaşık

Aynı yolcuyuz yoldaşık

Sen yolcusun ben baç mıyım

 

Hu makamında Huvel Baki yani O vardı başkada bir şey yoktu der. Bu kudsi hadisdir. Sonrasında Hu makamında olan varlık tanınmaklığı istemiş ve Allah boyuta inerek şunu demiştir; Hadis-i şerifte : “KÜNTÜ KENZEN MAHFİYYEN FEHALAKTÜ’L HALKA LİYA’RİFÛNÎ.”

 

ANLAMI: “Ben bir gizli hazine idim, görülmek, bilinmek istedim, bu yüzden âlemi yarattım.”

Allah, Küntü kenzen mahfiyyen hadis-i kudsi’sinde, “Ben gizli bir hazine idim. 

 

Bizi bilinmekliğinin şerefi ile şereflendirdiği için ve zatına benzer hiçbir varlık yaratmadığı için, insanları da varlıklara benzetmeyerek,

onlara bir şeref daha verdi.

 

“ Ben İlm-i zatiyyede malumatla mütecellî idim, istedim ki bilineyim, halkı halk ettim. Halk mahzâ (ancak, yalnız) Hakkı bilmek ve vech-iahadiyeti seyretmek için bu âleme geldi” buyurulmuştur. İşte sen bu hadisin sırrını anladın ise, sakın onu nâdana, ona lâyık olmayana ifşâ etme, yani tevhidi kıymetini bilmeyene verme.

 

Hak idi Ali

 

Cihan olmadan var idi Ali

Cihan var olunca da var idi Ali

Hak Ali ile idi Ali Hak ile sır idi Ali

Cihan varolunca Yeşil kandilde nur idi Ali

Cihan suret bulana kadar var idi Ali

Arş ile kurş resmedilinceye kadar var idi Ali

Kerem kani cömertlerin Şahı idi Ali

Ademin içinde nurda bir idi Muhammed Ali

Secde eyledi melekler Ademe içinde idi Ali

Kıble bildiler Kabe'de doğan tek can idi Ali

Adem'de Şit de Eyüp de Idris de var idi Ali

Yunus da Hud da Musa da Isa da nur idi Ali

Ilyasla Salihle Davudla Peygamber ile bir idi Ali

Tevrat ile Zebur, Zebur ile Incil de var idi Ali

Kuran da binbir donda zikreylenen sır idi Ali

Cihan sofrasına elini bulaştırmayan gan'idi Ali

 Miraçta yol kesen aslan idi Ali

Hayber kahraman asker idi Ali

Gökte Hakk ile duran ayet idi Ali

Yerde Hakk ile duran hüccet idi Ali

Vasfeyledi ismini vasfıyla Hak idi Ali

Kur'an Hakkın sırlarının kaşifi idi Ali

Toprağın babası Hakkın kapısı idi Ali

Kıymette arşın semasından ileri idi Ali

Hakka secde de en önde Arif idi Ali

Hakkın dostluğunda en önde Veli idi Ali

Arı idi arıtıcı idi şefaat kanı pir idi Ali

Kalaların kapısın kiliidi açan yiğit idi Ali

Şahadet parmağıyla Hayberin kapısını koparan mert idi Ali

Yüzünde Hakk yazılı olan Kamil idi Ali

Yakin idi mutlak varlığa varlık la bir idi Ali

Gizli sırları gösteren mürşiti kamil Pir idi Ali

Yesari Abdal Gulam-ı Kamberidir

Kudret gani Ali 'nin kulunun kuludur

Yarın mahşer de sahibül zamanın leşkeri

Fakir edna bir Abdalan bir Bektaşidir

 

Mehmet Özgür Ersan (Yesari Abdal)

 

Menakıp’da Ishak bn. İsmail Nişaburi’den, Cafer-i Sadık’dan babasından, dedesi Ali bin Hüseyin’den Amcam Hasan dedi ki: Dedem Resullullah’dan duydum: ‘ Ben Allahu

Subhanebu ve tealanın nurundan halkoldum, Ehl-i Beytim de benim nurumdan halkoldu, Ehl-i Beytimi sevenler de onların nurundan

halkoldu. Diğer nas nardadır.’

 

Diyerek Allah’ın Nurundan Muhammed Mustafa oluşmuş Muhammed Mustafa'dan Aliyel Murteza olmuş Aliyel Murteza dan Ehlibeyti ve Aleviler olmuştur. Geri kalan Nurlar Nardadır. Yani Ateş yani Şeytanın yaratıldığı özdendir. Ve nefislerini yakarak benliklerini aradan çıkararak Hakka ulaşabilirler.

Fakir yaratılışın Nurun devri daimini aşağıdaki nefeste anlatmata çalışmıştır;

 

Erenlerin nur-u vahitten gelir aslı 

Binbir donda baş gösterir cismi

Erenlerin bin'i bir'i hepsi birdir

Biz Veli deriz sen bilki aslı Ali

 

Kahi uslu kahi deli biz deriz beli

Abdal Yesari Çelebi Deli oğlu deli

Özünden biz biliriz kim deli kim veli

Seyit Deli Memet'tir Ali oğlu kendi Ali

 

Nuru Vahit tek nur iken neden ikiye bölündüğü aşağıdaki bilgide vardır;

 

İbnil Muğazili El- Vasıti El- Şafii namı ile maruf Ebul Hasen bin Muhammed ‘Menakıb’ adlı kitabında Selman Farisi’den : Habibim Muhammet şöyle söylediğini duydum: ‘Ben ve Ali Allah’ın elleri arasında tek bir nur’idik . Cenabı Hakk Ademi halketmeden öndörtbin

sene önce, o nuru teşbih ve takdis ediyordu. Ademi halkedince o nuru onun sulbüne vazetdi. O zamanda beri ben ve Ali ayni şey olarak kaldık, ta ki Abdülmuttalib’in sulbünden ayrıldık. Ben nübüvvet, Ali’de imamet..’(velayet).

 

Böylece bu nur yeşil kandil için on dört bin yıl Muhammed ve Ali Fatma’nın kandilinde Nun harfinde gizli olarak irşad edildi. Daha

sonra bu nur Adem’in içine yerleştirildi. Bu nura kap olan Ademe ondan Melekler secde etti oysa Şeytan kendini üstün görüp Nurdan üstün ateşten yaratıldığını söyleyerek Adem'e secde etmedi. Bugün Ezidiler Meleki Tavus diyerek Şeytanın bağışladığını Allah'ın bağışlayıp yeryüzüne onu Peygamber olarak gönderdiğine inanmaktadır. Biz Ehlibeyt yarenleri Ademi kutsal sayarız birbirimize secde ederiz çünkü Ademin Muhammed Ali'nin Nurun kap olduğu için Nefsimizi yakıp özümüze özümüzdeki Hakka ulaşmaya çalışırız.

 

 Yaratılış ilk ilk madde devri anlatmaya gayret sarf ettiğimiz aşağıdaki nefeste Ol yani Kün Emrini anlatıyoruz;

 

Kün Fe Ķün

 

Hak cevheri idi Tengrinin 

Tengri'yi kuşatan kumaş Hak'tan biçildi 

Önce her şey o dürülü kumaş içinde idi

Ikrar verdi Tengri Hakka 

Ikisi bir idi karanlıkta sır idi

Çerağ yandı aydınlandı cümle mevcudat

Düzen kıldı kün fe kün dedi karar eyledi 

Yarattı arşı kürşü cümle alemi

Ikrar verdik Hakka 

Sizden hiç kimse dönüp arkasına bakmasın dedi 

geldik bu cihane olduk bir cevher 

Satıldık pazardan pazara çok devran gittik 

Kalıp bize bahane oldu nur idik evelden 

Kandil içinde idik Hak ile yektaş idik

Geldik bu cihane Ahmed-i Muhtar ile Şir-i Yezdan Aliyyül Murteza olduk onbin sene 

Pervane idik Muhammed Habibullah imiş 

Ali veliyullah imiş talim ettik 

Dost dedik yar dedik hem dem olduk demine

Gerçeğe Hü dedik bu cemde 

Dondan sona binbir alemde gezen Bektaş idik

Erenlerin ruhu, zaman mekana tabi değil dedik bugünde dünde yarında hep varız dedik 

Bir müddet Yesari Abdal olup vardım Meşhed'e Horasan'a

Seyit Deli Mehmet donuna postumu serdim 

Çok dara çektiler Mansur oldum Karacahöyükte

Pirin eşiğinde niyaz bend oldum 

Dondandona geçtim gahi uslu gahi deli

Cahiller çok ok çaldı serime 

Bir zaman deli bir zaman divane postumu giydim

Bir Sultan'ın Abdal'ı olup hırka taç kemer bağlandı belime

Oldum Yesari Abdal Çelebi 

 

Mehmet Özgür Ersan 19 Agustos 2017 Üsküdar

 

 Böylece meleklerin ona secde etmesi istedi.

 Adem’den Abdülmuttalib’e kadar bu nur aynı idi. Abdulmutalib’de Abdullah’tan Muhammed’e nübüvet nuru olarak, Ebu

Talip’ten Ali’ye velayet nuru olarak sonra tekrar Fatma Ana’da Hasan ve Hüseyin’de bu nur Zöhre Yıldızı İmamet nuru olarak 12 İmamlara geçti.

 

Yine Sıdki Baba aşağıdaki nefesinde yaratılışı yeşil kandili ve göklerin nuru Fatma Ana'nın Ali ve Muhammed olup nasıl ikiye ayrıldığını Zühre yıldızını bize izah etmiştir.

 

Çatılmadan yerin göğün binası

Muallâkta iki nura düş oldum

Birisi Muhammed birisi Ali

Lahmike lahmi de bire düş oldum

Ezdi aşkın şerbetini hoş etti

Birisi doldurdu biri nuş etti

İkisi bir derya olup cuş etti

Lâl ü mercan inci dür’e düş oldum

Ol derya yüzünde gezdim bir zaman

Yoruldu kanadım dedim el’aman

Erişti carıma bir ulu sultan

Şehinşah bakışlı ere düş oldum

Açtı nikabını ol ulu sultan

Yüzünde yeşil ben göründü nişan

Kaf u nun suresin okudum o an

Arş-Kürs binasında yâre düş oldum

Ben Âdem’den evvel çok geldim gittim

Yağmur olup yağdım ot olup bittim

Bülbül olup Firdevs bağında öttüm

Bir zaman gül için hara düş oldum

Âdem ile balçık olup ezildim

Bir noktada dört hurufa yazıldım

Âdem’e can olup Sit’e süzüldüm

Muhabbet şehrinde kâra düş oldum

Mecnun olup Leyla için dolandım

Buldum mahbubumu inandım kandım

Gılmanlar elinden hulle donandım

Dostun visalinde nâra düş oldum

On dört yıl dolandım Pervane’likte

Sıtkı ismin buldum divanelikte

Sundular aşk meyin mestanelikte

Kırkların ceminde dara düş oldum

SITKI’yam çok şükür didare erdim

Aşkın pazarında hak yola girdim

Gerçek âşıklara çok meta verdim

Şimdi Hacı Bektaş Pir’e düş oldum

 

Sıdkı Baba

 

Hamevi ‘Feraidussimtaym’ adlı kitabında, Ziyad Bin El Münzir’den, Ebu Cafer, El-Bakır’dan, dedesi Hz. Hüseyin bin Ali bin Ebi Talib’den: Peygamber Efendimiz buyurdular ki: ‘Ya Ali! Ben ev sen Adem halkolunmadan on dört bin sebe önce Allah’ın elleri arasında nuridik. Ademi halkedince o nuru Adem’in sulbüne koydu. Cenab-ı Hakk o nuru, tertemiz sulblerden tertemiz rahimlere nakl ede ede ta ki Abdülmuttalib’in sulbünden karar kıldırtdı. Sonra iki kısma ayırdı, bir kısmını da Amcam Ebu Talib’in sulbünden çıkartdı. Böylece Ali bendendir, ben de Ali’denim, onun eti etimdir, kanı kanımdır.Ol kaadir-i kün feyekün, tüfedici Rahman benem Kesmeyen, rızkını viren, cümlelere sultan benem.

 

Hz.Muhammed Kün emrini verenin Yine kendisi, kendisindeki Hak olduğunu söylüyor. 

Alevilikte yoktan var etme anlamında yaratılış yoktur. Var olan birinin görünür alana çıkması vardır.

Evel bir nokta icat olmadan

Yazılmış binanın lisanıyız biz

 

Kalem yarılıp Hak buyurmadan 

Hak bir nur yaratmış tellalıyız biz

 

Altıbininci senede Cebrail'e akıl veren 

Yeşil kandilde bir nur idik biz 

 

Neydi duası Ali'nin yarıldı kalem

İsmi Elifdir kalemi kudret

 

Abdulmuttalip adım Muhammed 

Ebu Talip'ten huzur etmişim elbet

 

Bir zaman koydular ismim vilayet

Urum diyarının Erenlerindeniz biz

 

Kara Ahmet oğlu Kara Memik'ten

Zuhur ettik Deli Mehmet Seyyid Nadir'den

 

Halk olduk ansır ile nuru kandilden

Yedi iklim çar ķöşeden düştüm bu ummana

 

Elest verdi Hublar sultanı badeyi mesti

Zamanın mahlukatı çok çoştu çok azdı

 

Gönül bak şu mahlukatın işine 

Şimdi el kadehte şarap istiyor

 

Rumuzunu bilmeyen kişiler 

Arifin ağzından sual istiyor

 

Ne bilsin şekeri şep sanar tuzu

Her gördüğün dede sanıyor

 

Kulluk makamına Eleste vermemiş özü

Cenabı Fatma'dan cevap istiyor 

 

Yesari Abdal çoklaştı adi

Dolaştım dünyayı kalmadı tadı

 

Mezbaya dolmuş kelp ile kedi

Sini donatması kebab istiyor

 

Tanrı görünmeyen durumda iken, kendisine olan sevgisi yüzünden görünür olmak istedi. böylece Tanrısal sudur başladı ve tüm varlık türleri oluştu. sevgi bu oluşun kaynağıdır, ilk nedenidir…’

 

FERİDETTİN ATTAR

 

Başımız elif-i taç

Anlımız zöhre yıldızı

Kaşlarımız kalem-i kudret

Gözlerimiz nur-u hidayet

Kulaklarımız şebber-i şübber

Burnumuz hoşmayı cennet

Agzımız kelime-i şahadet

Dilimiz mürşit

Dişlerimiz Hasan-ül askeri

Çenemiz talip

Göğsümüz yaylayı cennet

Kollarımız dest-i bilayet

Dizlerimiz secdey-i bağdet

Ayaklarımız hakiturap

 

Hz. Ali’nin alnında Zöhre (Zühre-Venüs) Yıldızı olduğuna inanılır. Bu yıldız Hz. Ali’nin tanınmasında nişan olarak gösterilir.

 

Zöhre yıldızının doğuşu da efsanevi bir şekildedir. Bu efsane şöyledir: Melekler, nankör ve isyankar oldukları, kötülük yaptıkları için insanları Tanrı’ya şikayet ederler Tanrı’da onlara,”sizde de nefis olsa sizde böyle yaparsınız” der. Melekler itiraz edince içlerinden ikisini seçer, nefis vererek dünya ya gönderir.

 

Dünya ya inen melekler güzel bir büyücü kadının evine yerleşirler.Zaman zaman İsm-i Azam duasını okuyarak göğe uçarlar. Kadın bunları zamanla kandırır içki içirir ve bunlarla birlikte olur.İsm-i Azam duasını öğrenerek göğe uçar ve Zöhre Yıldızı olur. Melekler de Babil Kuyularına baş aşağı asılarak ömür boyu ceza alırlar. Böylece İnsanın nefsine yenilgisini anlarlar.

 

Bu yıldızın hem Ali’nin alnında hem de Muhammedin alnında olduğuna inanılır. Zaten Ali Muhammed Fatma Ana'nın yeşil kandilinde kutsal rahminde bir nur olup zuhura geldiği nun izar olup be döndüğünü benin altındaki noktanın Ali olduğu söylenir.

 

Şah İsmail Hatayi:

 

Kudretten mim duası kaşında

Zühre yıldızı var erin döşünde

Melekler Ali’den nişan istedi

Zühre yıldızını alnında gördü ??

 

Pir Sultan Abdal:

 

Cebrail oğlandan nişan istedi

Zöhre yıldızını alna getirdi

Kırk yılda bir doğan yıldızı

Ali’nin alnında gören kim idi

 

Kul Himmet:

 

Ali’nin alnında zöhre yıldızı

Meyli muhabbetli Selman’a düştüm

İsrafil gelince surlar çalunur

Bir zöhre yıldızı doğar dolunur

Ali’nin alnında hazır bulunur

Beytullah üstünele nura gelmişim

 

Ali İzzet Özkan;

 

Soramadım bir çift sözü

Ay mıdır gün müdür yüzü

Sandım ki Zöhre yıldızı

Şavkı beni yaktı geçti

 

Bir yıldız doğdu, nur ile

Alemi yaktı nar ile

Küsülüyem ben yar ile

Niye doğdun sarı yıldız, mavi yıldız

Aman, aman evler yıkan yıldız

 

Evler yıkan, beller büken

Kanım döken, kervan kıran

Dön, dön yare doğru dön

 

Bülbüle Söyleyin Dalına Konsun

Bizi Böyle Eden Allah’Tan Bulsun

Sabreyle Sevdiğim İlkbahar Gelsin

 

Terk Edeyim Vatanımı Evimi

Seher Yıldızı Ayırdı Bizi

Perişan Eyledi Yar İkimizi

 

Karacaoğlan Derki Doğmadan Göçtüm

Yar Elinden Dolu Badeler İçtim

Kötüler Zanneder Ben Yardan Geçtim

Ölmeyince Çekermiyim Elimi

Seher Yıldızı Ayırdı Bizi

Perişan Eyledi Yar İkimizi

 

AY ALİ

 

Alevî inancında Hz. Ali ay olarak kabul ederler. Ay Hz. Ali’nin sembolüdür. Ay güneyde görüldüğünde üç defa şu sözler tekrarlanır:

 

Ayı gördüm

Ali’yi gördüm

Hünkar Hacı Bektaş

Veli’yi gördüm.

 

Şah Rıza Pehlevi döneminde İran’ınbayrağında bulunan ay Ali’yi temsil ediyor. Aynı zamanda Hz. Muhammed gündür. İran bayrağındaki aslanın arkasında doğan güneş de Hz. Muhammed’i temsil eder.

 

Şah İsmail Hatayî, bu konuya şöyle yaklaşır:

 

Ay Ali’dir gün Muhammed bilene

Bak nazar eyle de heman arif al

Ay Ali’dir gün Muhammed bilene

Gerçek isen ikrarında dur imdi

 

Pîr Sultan Abdal:

 

Ay Ali’dir gün Muhammed

Okunur doksan bin ayet

 

Bu inancın kaynağı da Nusayrîlik’te yani Arap Aleviğinde de şöyledir; “Gökyüzünün en büyük yıldızları Güneş ile Aydır. İnsanlığın da en büyük yıldızları, Hz. Muhammed ile

Ali’dir. Nusayriler arasında Hz. Ali’nin makamını, Ay (Kelaziler-Kameriler) ve Güneş (Şemsiler) bilenler vardır.” “Ay’da görülen karaltı da Ali’dir; fakat biz onu şimdi göremeyiz;ruhumuz bedenimizden çıktığı zaman göreceğiz ki Ali Ay’dır ve başında

taç, elinde Zül-fekar bulunan bir insan şeklindedir.

 

Nusayrîlik’in Kameri koluna göre Hz. Ali’nin makamı Ay’dır.“Kameriler, Hz. Ali’nin makamı, ayda olduğu ifade etmektedirler.”38 Bazıları Ali (a.s.)’nin kendisini bağlayan cesetten kurtulduktan sonra Ay’a yerleştiğini ileri sürerken, bazıları evinin Güneş’te olduğunu iddia ederler.

 

MİR’AÇ'TA ASLAN ALİ

 

Miraç olayı ozanlarımızda Sünni inancın dışında bir özellik gösterir.Alevî inancına

uygun olarak Mir’aç’ı işlemiştir. Mir’aç olayının gelişimi şöyledir:

“Cebrail, Hz. Muhammed’e Hakk’ın devletini bildirir. Ona rehberlik eder. Semada önleri- ne bir arslan çıkar. Bir ses gelir ki “Arslan

senden nişan ister, yüzüğünü ver!…” Hz. Muhammed yüzüğünü(yazmalarda Hatem diye geçer kaşı olan yüzüktür) arslanın ağzına

verir, yola devam ederler. İçinde “Amcamoğlu Ali burda olsaydı bubarslanın hakkından gelirdi” diye düşünür. nihayet Mir’aç olur. Hz.

Muhammed’e hakk tecelli eder, Hak’ın (yüzünü) görür, sessiz ve sözsüz

olarak doksan bin kelime (doksan bir sır) söyleşir.

 

Bu sırrı Hz. Ali’ye söyler. Hz. Ali bu yükü kaldıramaz ve ıssız bir yerde boş bir kuyuya sırrı haykırır. Bu arada burda çobanlık yapan

biri duyar ve sır yayılır. Hz. Ali daha sonra kırkların ceminde yüzüğü Hz. Muhammed’e aslanın yuttuğu yüzüğü verir. Hz Muhammed, aslanın Hz. Ali olduğunu anlar.

 

Rivayete göre Hz. Muhammed , tanrı ile görüşürken perdenin arkasında yeşil bir el gidip gelmektedir ve pirinç yemektedirler. Hz. Ali Hz.Muhammed’e yüzüğü verince yüzüğün kaşında bir pirinç tanesi bulur. Bu da Ali’nin Hak olduğunu göstermektedir.

 

Buna benzer başka bir rivayete göre de Hz. Muhammed, Mir’ac dan dönünce olayı sahabelere anlatır. Sahabeler Tanrı’nın sesinin kime benzediğini sorarlar. O’da Ali’nin der. 

 

Melikof bunu şöyle ifade eder.“Daha sonra Ali, yüzüğü Ali kendisine geri verdiğinde, arslanın Ali olduğunu anlayacaktır. Sonra peygamber, Tanrının tahtına varır. Perde arkasından bir ses işitir, bu ona Ali’nin sesini çağrıştırır. 

 

Perdeyi aralar ve Taht da aliyi görür. 

Ona: < ey=”” ali,=”” anadan=””doğduğunu=”” görmeseydim=”” sana=”” tanrı=”” diyecektim.=”” sana=””ulaştım=”” ama=”” sırrına=”” ulaşamadım.=””>

 

Bu sözleri sözel kültürde Evlad-ı Hacı Bektaş Dedem Seyyid Deli Mehmet ve Babam Seyyid Nadir Ersan'dan da defalarca duydum işittim.

 

Şah İsmail Hatayi Miraç ve Kırklar Cemi’ni uzun bir destanla anlatmıştır. Aslında nefeslerimiz en doğru kaynakları ve yol gösterici olarak bize bir çok sırlar vermektedir;

 

Geldi Cebrail çağırdı

Hak Muhammed Mustafa

Hak seni Mirâc’a okur

Dâvete kadir Hudâ

Evvel emânetim budur

Pîr-ü Rehber tutasın

Kadimi erkâna yatıp

Tarik-ı Müstakime

Muhammed şol kula vardı

Yoktur senden bir aziz

İmdi senden el tutayım

Hak buyurdu Ve’dduhâ

Muhammed’in belin bağladı

Anda âhir Cebrâil

İki gönül bir oluben

Yürüdüler dergâha

Vardı dergâh kapısına

Gördü bir arslan yatar

Arslan anda hamle kıldı

Başa koptu tufâne

Buyurdu Sırr-ı Kâinat

Korkmasın Habibim dedi

Hate’i ağzına ver ki

Arslan ister nişane

Hate’i ağzına verdi

Arslan anda oldu sâkin

Muhammed’e yol verdiler

Arslan gitti nihâne

Vardı hakk’ı tavâf etti

Evvel bunu söyledi

Ne heybetli senin şîrin

Hayli cevreyledi bize

Gördü bir bîçare derviş

Hemen yutmak diledi

Ali bile oyaladı

Dayanırdı bu cevre

Ey benim sırr-ı devletim

Sana tâbidir ümmetim

Eğiliben secde kıldı

Eşiği Kıble-gâh’a

Kudretten üç hon geldi

Sütü elma baldan aldı

Muhammed destini sundu

Nûş etti Azamet-ullâha

Doksan bin kelam danıştı

İki gönül dostuna

Tevhîd’i armağan verdi

Yeryüzünde insana

Muhammed ayağa durdu

Ümmetini diledi

Cümlesine rahmet olsun

Dedi anda Kibriyâ

Eğiliben secde kıldı

Hoş kal sumtânım dedi

Kalkıp evine giderken

Yol uğrattı Kırklara

Vardı Kırklar makamına

Oturuben oldu sâkin

Cümleside secde kıldı

Hazret-i Emrullâha

Muhammed secdeye koydu yüzün

Hakk’a teslim etti özün

Cebrâil getirdi üzüm

Hasan ile Hüseyin’e

Selman anda hazır idi

Şey’en lillah diledi

Bir üzüm danesi koydu

Selmân-ı Keşkül-ullaha

Kudretten bir el geldi

Ezi engür eyledi

Hatem’ ol elde gördü

Uğradı müşkil hâle

Ol şerbetten biri içti

Cümlesi mest-ü Hayran

Mümin müslim üryan büryan

Hepse de girdi semah’a

Cümlesi de el çırpuben

Dediler Allah Allah

Muhammed de bile girdi

Kırklar ile samah’a

Muhammed de cûşa geldi

Tâcı başından aldı

Kemer bestin kırka böldü

Sarıldılar kırklara

Muhabbet gâlip oldu

Yol-erkân yerin buldu

Muhammed’i gönderdiler

Hatırlar oldu safâ

Muhammed evine gitti

Ali Hakk’ı tavâf etti

Hatem’i önüne koydu

Dedi saddak mürtezâ

Evveli sen âhiri sen

Ey velâyetler mâdeni

Cümlesi de sana tabi.

Dedi Şah-ı Evliya

ŞAH HATAYİ’m vakıf oldu

Bu sırrın ötesine

Hakk’ ı inandıramadı

Özü çürük ervâh’a

 

Aşk ile 

 

Eksik noksan af ola.

 

Mehmet Özgür Ersan 

Abdal Yesari

 

Etiketler: Alevilik, mehmet özgür ersan, zöhre yıldızı Halkweb

 

https://halkweb.com.tr/alevi-toplumunda-zohre-yildizi

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum