ALEVİ BEKTAŞİ TOPLUMUNDA ZÜHRE YILDIZI, AY, MİRAÇ VE YARATILIŞIN SIRRI
31 Mart 2023, Cuma 14:47ALEVİ BEKTAŞİ TOPLUMUNDA ZÜHRE YILDIZI, AY, MİRAÇ VE YARATILIŞIN SIRRI
Alevilik yoktan var edişi kabul edilmez. Vardan var oluşu kabul eder.Alevilikte yoktan var ediş diye birşey yoktur. İslam’ı katı Şeriat boyutu yoktan var olmayı kabul eder oysa Alevilik vardan var olmayı kabul eder. Nefeslerimiz bunun en güzel anlatımına Aşık Veysel'in aşağıdaki nefesinde görürüz ;
Beni hor görme kardaşım
Sen altınsın ben tunç muyum
Aynı vardan varolmuşuz
Sen gümüşsün ben sac mıyım
Ne varise sende bende
Aynı varlık her bedende
Yarın mezara girende
Sen toksun da ben aç mıyım
Kimi molla kimi derviş
Allah bize neler vermiş
Kimi arı çiçek dermiş
Sen balsın da ben çeç miyim
Topraktandır cümle beden
Nefsini öldür ölmeden
Böyle emretmiş yaradan
Sen kalemsin ben uç muyum
Tabiata Veysel aşık
Topraktan olduk kardaşık
Aynı yolcuyuz yoldaşık
Sen yolcusun ben baç mıyım
Hu makamında Huvel Baki yani O vardı başkada bir şey yoktu der. Bu kudsi hadisdir. Sonrasında Hu makamında olan varlık tanınmaklığı istemiş ve Allah boyuta inerek şunu demiştir; Hadis-i şerifte : “KÜNTÜ KENZEN MAHFİYYEN FEHALAKTÜ’L HALKA LİYA’RİFÛNÎ.”
ANLAMI: “Ben bir gizli hazine idim, görülmek, bilinmek istedim, bu yüzden âlemi yarattım.”
Allah, Küntü kenzen mahfiyyen hadis-i kudsi’sinde, “Ben gizli bir hazine idim.
Bizi bilinmekliğinin şerefi ile şereflendirdiği için ve zatına benzer hiçbir varlık yaratmadığı için, insanları da varlıklara benzetmeyerek,
onlara bir şeref daha verdi.
“ Ben İlm-i zatiyyede malumatla mütecellî idim, istedim ki bilineyim, halkı halk ettim. Halk mahzâ (ancak, yalnız) Hakkı bilmek ve vech-iahadiyeti seyretmek için bu âleme geldi” buyurulmuştur. İşte sen bu hadisin sırrını anladın ise, sakın onu nâdana, ona lâyık olmayana ifşâ etme, yani tevhidi kıymetini bilmeyene verme.
Hak idi Ali
Cihan olmadan var idi Ali
Cihan var olunca da var idi Ali
Hak Ali ile idi Ali Hak ile sır idi Ali
Cihan varolunca Yeşil kandilde nur idi Ali
Cihan suret bulana kadar var idi Ali
Arş ile kurş resmedilinceye kadar var idi Ali
Kerem kani cömertlerin Şahı idi Ali
Ademin içinde nurda bir idi Muhammed Ali
Secde eyledi melekler Ademe içinde idi Ali
Kıble bildiler Kabe'de doğan tek can idi Ali
Adem'de Şit de Eyüp de Idris de var idi Ali
Yunus da Hud da Musa da Isa da nur idi Ali
Ilyasla Salihle Davudla Peygamber ile bir idi Ali
Tevrat ile Zebur, Zebur ile Incil de var idi Ali
Kuran da binbir donda zikreylenen sır idi Ali
Cihan sofrasına elini bulaştırmayan gan'idi Ali
Miraçta yol kesen aslan idi Ali
Hayber kahraman asker idi Ali
Gökte Hakk ile duran ayet idi Ali
Yerde Hakk ile duran hüccet idi Ali
Vasfeyledi ismini vasfıyla Hak idi Ali
Kur'an Hakkın sırlarının kaşifi idi Ali
Toprağın babası Hakkın kapısı idi Ali
Kıymette arşın semasından ileri idi Ali
Hakka secde de en önde Arif idi Ali
Hakkın dostluğunda en önde Veli idi Ali
Arı idi arıtıcı idi şefaat kanı pir idi Ali
Kalaların kapısın kiliidi açan yiğit idi Ali
Şahadet parmağıyla Hayberin kapısını koparan mert idi Ali
Yüzünde Hakk yazılı olan Kamil idi Ali
Yakin idi mutlak varlığa varlık la bir idi Ali
Gizli sırları gösteren mürşiti kamil Pir idi Ali
Yesari Abdal Gulam-ı Kamberidir
Kudret gani Ali 'nin kulunun kuludur
Yarın mahşer de sahibül zamanın leşkeri
Fakir edna bir Abdalan bir Bektaşidir
Mehmet Özgür Ersan (Yesari Abdal)
Menakıp’da Ishak bn. İsmail Nişaburi’den, Cafer-i Sadık’dan babasından, dedesi Ali bin Hüseyin’den Amcam Hasan dedi ki: Dedem Resullullah’dan duydum: ‘ Ben Allahu
Subhanebu ve tealanın nurundan halkoldum, Ehl-i Beytim de benim nurumdan halkoldu, Ehl-i Beytimi sevenler de onların nurundan
halkoldu. Diğer nas nardadır.’
Diyerek Allah’ın Nurundan Muhammed Mustafa oluşmuş Muhammed Mustafa'dan Aliyel Murteza olmuş Aliyel Murteza dan Ehlibeyti ve Aleviler olmuştur. Geri kalan Nurlar Nardadır. Yani Ateş yani Şeytanın yaratıldığı özdendir. Ve nefislerini yakarak benliklerini aradan çıkararak Hakka ulaşabilirler.
Fakir yaratılışın Nurun devri daimini aşağıdaki nefeste anlatmata çalışmıştır;
Erenlerin nur-u vahitten gelir aslı
Binbir donda baş gösterir cismi
Erenlerin bin'i bir'i hepsi birdir
Biz Veli deriz sen bilki aslı Ali
Kahi uslu kahi deli biz deriz beli
Abdal Yesari Çelebi Deli oğlu deli
Özünden biz biliriz kim deli kim veli
Seyit Deli Memet'tir Ali oğlu kendi Ali
Nuru Vahit tek nur iken neden ikiye bölündüğü aşağıdaki bilgide vardır;
İbnil Muğazili El- Vasıti El- Şafii namı ile maruf Ebul Hasen bin Muhammed ‘Menakıb’ adlı kitabında Selman Farisi’den : Habibim Muhammet şöyle söylediğini duydum: ‘Ben ve Ali Allah’ın elleri arasında tek bir nur’idik . Cenabı Hakk Ademi halketmeden öndörtbin
sene önce, o nuru teşbih ve takdis ediyordu. Ademi halkedince o nuru onun sulbüne vazetdi. O zamanda beri ben ve Ali ayni şey olarak kaldık, ta ki Abdülmuttalib’in sulbünden ayrıldık. Ben nübüvvet, Ali’de imamet..’(velayet).
Böylece bu nur yeşil kandil için on dört bin yıl Muhammed ve Ali Fatma’nın kandilinde Nun harfinde gizli olarak irşad edildi. Daha
sonra bu nur Adem’in içine yerleştirildi. Bu nura kap olan Ademe ondan Melekler secde etti oysa Şeytan kendini üstün görüp Nurdan üstün ateşten yaratıldığını söyleyerek Adem'e secde etmedi. Bugün Ezidiler Meleki Tavus diyerek Şeytanın bağışladığını Allah'ın bağışlayıp yeryüzüne onu Peygamber olarak gönderdiğine inanmaktadır. Biz Ehlibeyt yarenleri Ademi kutsal sayarız birbirimize secde ederiz çünkü Ademin Muhammed Ali'nin Nurun kap olduğu için Nefsimizi yakıp özümüze özümüzdeki Hakka ulaşmaya çalışırız.
Yaratılış ilk ilk madde devri anlatmaya gayret sarf ettiğimiz aşağıdaki nefeste Ol yani Kün Emrini anlatıyoruz;
Kün Fe Ķün
Hak cevheri idi Tengrinin
Tengri'yi kuşatan kumaş Hak'tan biçildi
Önce her şey o dürülü kumaş içinde idi
Ikrar verdi Tengri Hakka
Ikisi bir idi karanlıkta sır idi
Çerağ yandı aydınlandı cümle mevcudat
Düzen kıldı kün fe kün dedi karar eyledi
Yarattı arşı kürşü cümle alemi
Ikrar verdik Hakka
Sizden hiç kimse dönüp arkasına bakmasın dedi
geldik bu cihane olduk bir cevher
Satıldık pazardan pazara çok devran gittik
Kalıp bize bahane oldu nur idik evelden
Kandil içinde idik Hak ile yektaş idik
Geldik bu cihane Ahmed-i Muhtar ile Şir-i Yezdan Aliyyül Murteza olduk onbin sene
Pervane idik Muhammed Habibullah imiş
Ali veliyullah imiş talim ettik
Dost dedik yar dedik hem dem olduk demine
Gerçeğe Hü dedik bu cemde
Dondan sona binbir alemde gezen Bektaş idik
Erenlerin ruhu, zaman mekana tabi değil dedik bugünde dünde yarında hep varız dedik
Bir müddet Yesari Abdal olup vardım Meşhed'e Horasan'a
Seyit Deli Mehmet donuna postumu serdim
Çok dara çektiler Mansur oldum Karacahöyükte
Pirin eşiğinde niyaz bend oldum
Dondandona geçtim gahi uslu gahi deli
Cahiller çok ok çaldı serime
Bir zaman deli bir zaman divane postumu giydim
Bir Sultan'ın Abdal'ı olup hırka taç kemer bağlandı belime
Oldum Yesari Abdal Çelebi
Mehmet Özgür Ersan 19 Agustos 2017 Üsküdar
Böylece meleklerin ona secde etmesi istedi.
Adem’den Abdülmuttalib’e kadar bu nur aynı idi. Abdulmutalib’de Abdullah’tan Muhammed’e nübüvet nuru olarak, Ebu
Talip’ten Ali’ye velayet nuru olarak sonra tekrar Fatma Ana’da Hasan ve Hüseyin’de bu nur Zöhre Yıldızı İmamet nuru olarak 12 İmamlara geçti.
Yine Sıdki Baba aşağıdaki nefesinde yaratılışı yeşil kandili ve göklerin nuru Fatma Ana'nın Ali ve Muhammed olup nasıl ikiye ayrıldığını Zühre yıldızını bize izah etmiştir.
Çatılmadan yerin göğün binası
Muallâkta iki nura düş oldum
Birisi Muhammed birisi Ali
Lahmike lahmi de bire düş oldum
Ezdi aşkın şerbetini hoş etti
Birisi doldurdu biri nuş etti
İkisi bir derya olup cuş etti
Lâl ü mercan inci dür’e düş oldum
Ol derya yüzünde gezdim bir zaman
Yoruldu kanadım dedim el’aman
Erişti carıma bir ulu sultan
Şehinşah bakışlı ere düş oldum
Açtı nikabını ol ulu sultan
Yüzünde yeşil ben göründü nişan
Kaf u nun suresin okudum o an
Arş-Kürs binasında yâre düş oldum
Ben Âdem’den evvel çok geldim gittim
Yağmur olup yağdım ot olup bittim
Bülbül olup Firdevs bağında öttüm
Bir zaman gül için hara düş oldum
Âdem ile balçık olup ezildim
Bir noktada dört hurufa yazıldım
Âdem’e can olup Sit’e süzüldüm
Muhabbet şehrinde kâra düş oldum
Mecnun olup Leyla için dolandım
Buldum mahbubumu inandım kandım
Gılmanlar elinden hulle donandım
Dostun visalinde nâra düş oldum
On dört yıl dolandım Pervane’likte
Sıtkı ismin buldum divanelikte
Sundular aşk meyin mestanelikte
Kırkların ceminde dara düş oldum
SITKI’yam çok şükür didare erdim
Aşkın pazarında hak yola girdim
Gerçek âşıklara çok meta verdim
Şimdi Hacı Bektaş Pir’e düş oldum
Sıdkı Baba
Hamevi ‘Feraidussimtaym’ adlı kitabında, Ziyad Bin El Münzir’den, Ebu Cafer, El-Bakır’dan, dedesi Hz. Hüseyin bin Ali bin Ebi Talib’den: Peygamber Efendimiz buyurdular ki: ‘Ya Ali! Ben ev sen Adem halkolunmadan on dört bin sebe önce Allah’ın elleri arasında nuridik. Ademi halkedince o nuru Adem’in sulbüne koydu. Cenab-ı Hakk o nuru, tertemiz sulblerden tertemiz rahimlere nakl ede ede ta ki Abdülmuttalib’in sulbünden karar kıldırtdı. Sonra iki kısma ayırdı, bir kısmını da Amcam Ebu Talib’in sulbünden çıkartdı. Böylece Ali bendendir, ben de Ali’denim, onun eti etimdir, kanı kanımdır.Ol kaadir-i kün feyekün, tüfedici Rahman benem Kesmeyen, rızkını viren, cümlelere sultan benem.
Hz.Muhammed Kün emrini verenin Yine kendisi, kendisindeki Hak olduğunu söylüyor.
Alevilikte yoktan var etme anlamında yaratılış yoktur. Var olan birinin görünür alana çıkması vardır.
Evel bir nokta icat olmadan
Yazılmış binanın lisanıyız biz
Kalem yarılıp Hak buyurmadan
Hak bir nur yaratmış tellalıyız biz
Altıbininci senede Cebrail'e akıl veren
Yeşil kandilde bir nur idik biz
Neydi duası Ali'nin yarıldı kalem
İsmi Elifdir kalemi kudret
Abdulmuttalip adım Muhammed
Ebu Talip'ten huzur etmişim elbet
Bir zaman koydular ismim vilayet
Urum diyarının Erenlerindeniz biz
Kara Ahmet oğlu Kara Memik'ten
Zuhur ettik Deli Mehmet Seyyid Nadir'den
Halk olduk ansır ile nuru kandilden
Yedi iklim çar ķöşeden düştüm bu ummana
Elest verdi Hublar sultanı badeyi mesti
Zamanın mahlukatı çok çoştu çok azdı
Gönül bak şu mahlukatın işine
Şimdi el kadehte şarap istiyor
Rumuzunu bilmeyen kişiler
Arifin ağzından sual istiyor
Ne bilsin şekeri şep sanar tuzu
Her gördüğün dede sanıyor
Kulluk makamına Eleste vermemiş özü
Cenabı Fatma'dan cevap istiyor
Yesari Abdal çoklaştı adi
Dolaştım dünyayı kalmadı tadı
Mezbaya dolmuş kelp ile kedi
Sini donatması kebab istiyor
Tanrı görünmeyen durumda iken, kendisine olan sevgisi yüzünden görünür olmak istedi. böylece Tanrısal sudur başladı ve tüm varlık türleri oluştu. sevgi bu oluşun kaynağıdır, ilk nedenidir…’
FERİDETTİN ATTAR
Başımız elif-i taç
Anlımız zöhre yıldızı
Kaşlarımız kalem-i kudret
Gözlerimiz nur-u hidayet
Kulaklarımız şebber-i şübber
Burnumuz hoşmayı cennet
Agzımız kelime-i şahadet
Dilimiz mürşit
Dişlerimiz Hasan-ül askeri
Çenemiz talip
Göğsümüz yaylayı cennet
Kollarımız dest-i bilayet
Dizlerimiz secdey-i bağdet
Ayaklarımız hakiturap
Hz. Ali’nin alnında Zöhre (Zühre-Venüs) Yıldızı olduğuna inanılır. Bu yıldız Hz. Ali’nin tanınmasında nişan olarak gösterilir.
Zöhre yıldızının doğuşu da efsanevi bir şekildedir. Bu efsane şöyledir: Melekler, nankör ve isyankar oldukları, kötülük yaptıkları için insanları Tanrı’ya şikayet ederler Tanrı’da onlara,”sizde de nefis olsa sizde böyle yaparsınız” der. Melekler itiraz edince içlerinden ikisini seçer, nefis vererek dünya ya gönderir.
Dünya ya inen melekler güzel bir büyücü kadının evine yerleşirler.Zaman zaman İsm-i Azam duasını okuyarak göğe uçarlar. Kadın bunları zamanla kandırır içki içirir ve bunlarla birlikte olur.İsm-i Azam duasını öğrenerek göğe uçar ve Zöhre Yıldızı olur. Melekler de Babil Kuyularına baş aşağı asılarak ömür boyu ceza alırlar. Böylece İnsanın nefsine yenilgisini anlarlar.
Bu yıldızın hem Ali’nin alnında hem de Muhammedin alnında olduğuna inanılır. Zaten Ali Muhammed Fatma Ana'nın yeşil kandilinde kutsal rahminde bir nur olup zuhura geldiği nun izar olup be döndüğünü benin altındaki noktanın Ali olduğu söylenir.
Şah İsmail Hatayi:
Kudretten mim duası kaşında
Zühre yıldızı var erin döşünde
Melekler Ali’den nişan istedi
Zühre yıldızını alnında gördü ??
Pir Sultan Abdal:
Cebrail oğlandan nişan istedi
Zöhre yıldızını alna getirdi
Kırk yılda bir doğan yıldızı
Ali’nin alnında gören kim idi
Kul Himmet:
Ali’nin alnında zöhre yıldızı
Meyli muhabbetli Selman’a düştüm
İsrafil gelince surlar çalunur
Bir zöhre yıldızı doğar dolunur
Ali’nin alnında hazır bulunur
Beytullah üstünele nura gelmişim
Ali İzzet Özkan;
Soramadım bir çift sözü
Ay mıdır gün müdür yüzü
Sandım ki Zöhre yıldızı
Şavkı beni yaktı geçti
Bir yıldız doğdu, nur ile
Alemi yaktı nar ile
Küsülüyem ben yar ile
Niye doğdun sarı yıldız, mavi yıldız
Aman, aman evler yıkan yıldız
Evler yıkan, beller büken
Kanım döken, kervan kıran
Dön, dön yare doğru dön
Bülbüle Söyleyin Dalına Konsun
Bizi Böyle Eden Allah’Tan Bulsun
Sabreyle Sevdiğim İlkbahar Gelsin
Terk Edeyim Vatanımı Evimi
Seher Yıldızı Ayırdı Bizi
Perişan Eyledi Yar İkimizi
Karacaoğlan Derki Doğmadan Göçtüm
Yar Elinden Dolu Badeler İçtim
Kötüler Zanneder Ben Yardan Geçtim
Ölmeyince Çekermiyim Elimi
Seher Yıldızı Ayırdı Bizi
Perişan Eyledi Yar İkimizi
AY ALİ
Alevî inancında Hz. Ali ay olarak kabul ederler. Ay Hz. Ali’nin sembolüdür. Ay güneyde görüldüğünde üç defa şu sözler tekrarlanır:
Ayı gördüm
Ali’yi gördüm
Hünkar Hacı Bektaş
Veli’yi gördüm.
Şah Rıza Pehlevi döneminde İran’ınbayrağında bulunan ay Ali’yi temsil ediyor. Aynı zamanda Hz. Muhammed gündür. İran bayrağındaki aslanın arkasında doğan güneş de Hz. Muhammed’i temsil eder.
Şah İsmail Hatayî, bu konuya şöyle yaklaşır:
Ay Ali’dir gün Muhammed bilene
Bak nazar eyle de heman arif al
Ay Ali’dir gün Muhammed bilene
Gerçek isen ikrarında dur imdi
Pîr Sultan Abdal:
Ay Ali’dir gün Muhammed
Okunur doksan bin ayet
Bu inancın kaynağı da Nusayrîlik’te yani Arap Aleviğinde de şöyledir; “Gökyüzünün en büyük yıldızları Güneş ile Aydır. İnsanlığın da en büyük yıldızları, Hz. Muhammed ile
Ali’dir. Nusayriler arasında Hz. Ali’nin makamını, Ay (Kelaziler-Kameriler) ve Güneş (Şemsiler) bilenler vardır.” “Ay’da görülen karaltı da Ali’dir; fakat biz onu şimdi göremeyiz;ruhumuz bedenimizden çıktığı zaman göreceğiz ki Ali Ay’dır ve başında
taç, elinde Zül-fekar bulunan bir insan şeklindedir.
Nusayrîlik’in Kameri koluna göre Hz. Ali’nin makamı Ay’dır.“Kameriler, Hz. Ali’nin makamı, ayda olduğu ifade etmektedirler.”38 Bazıları Ali (a.s.)’nin kendisini bağlayan cesetten kurtulduktan sonra Ay’a yerleştiğini ileri sürerken, bazıları evinin Güneş’te olduğunu iddia ederler.
MİR’AÇ'TA ASLAN ALİ
Miraç olayı ozanlarımızda Sünni inancın dışında bir özellik gösterir.Alevî inancına
uygun olarak Mir’aç’ı işlemiştir. Mir’aç olayının gelişimi şöyledir:
“Cebrail, Hz. Muhammed’e Hakk’ın devletini bildirir. Ona rehberlik eder. Semada önleri- ne bir arslan çıkar. Bir ses gelir ki “Arslan
senden nişan ister, yüzüğünü ver!…” Hz. Muhammed yüzüğünü(yazmalarda Hatem diye geçer kaşı olan yüzüktür) arslanın ağzına
verir, yola devam ederler. İçinde “Amcamoğlu Ali burda olsaydı bubarslanın hakkından gelirdi” diye düşünür. nihayet Mir’aç olur. Hz.
Muhammed’e hakk tecelli eder, Hak’ın (yüzünü) görür, sessiz ve sözsüz
olarak doksan bin kelime (doksan bir sır) söyleşir.
Bu sırrı Hz. Ali’ye söyler. Hz. Ali bu yükü kaldıramaz ve ıssız bir yerde boş bir kuyuya sırrı haykırır. Bu arada burda çobanlık yapan
biri duyar ve sır yayılır. Hz. Ali daha sonra kırkların ceminde yüzüğü Hz. Muhammed’e aslanın yuttuğu yüzüğü verir. Hz Muhammed, aslanın Hz. Ali olduğunu anlar.
Rivayete göre Hz. Muhammed , tanrı ile görüşürken perdenin arkasında yeşil bir el gidip gelmektedir ve pirinç yemektedirler. Hz. Ali Hz.Muhammed’e yüzüğü verince yüzüğün kaşında bir pirinç tanesi bulur. Bu da Ali’nin Hak olduğunu göstermektedir.
Buna benzer başka bir rivayete göre de Hz. Muhammed, Mir’ac dan dönünce olayı sahabelere anlatır. Sahabeler Tanrı’nın sesinin kime benzediğini sorarlar. O’da Ali’nin der.
Melikof bunu şöyle ifade eder.“Daha sonra Ali, yüzüğü Ali kendisine geri verdiğinde, arslanın Ali olduğunu anlayacaktır. Sonra peygamber, Tanrının tahtına varır. Perde arkasından bir ses işitir, bu ona Ali’nin sesini çağrıştırır.
Perdeyi aralar ve Taht da aliyi görür.
Ona: < ey=”” ali,=”” anadan=””doğduğunu=”” görmeseydim=”” sana=”” tanrı=”” diyecektim.=”” sana=””ulaştım=”” ama=”” sırrına=”” ulaşamadım.=””>
Bu sözleri sözel kültürde Evlad-ı Hacı Bektaş Dedem Seyyid Deli Mehmet ve Babam Seyyid Nadir Ersan'dan da defalarca duydum işittim.
Şah İsmail Hatayi Miraç ve Kırklar Cemi’ni uzun bir destanla anlatmıştır. Aslında nefeslerimiz en doğru kaynakları ve yol gösterici olarak bize bir çok sırlar vermektedir;
Geldi Cebrail çağırdı
Hak Muhammed Mustafa
Hak seni Mirâc’a okur
Dâvete kadir Hudâ
Evvel emânetim budur
Pîr-ü Rehber tutasın
Kadimi erkâna yatıp
Tarik-ı Müstakime
Muhammed şol kula vardı
Yoktur senden bir aziz
İmdi senden el tutayım
Hak buyurdu Ve’dduhâ
Muhammed’in belin bağladı
Anda âhir Cebrâil
İki gönül bir oluben
Yürüdüler dergâha
Vardı dergâh kapısına
Gördü bir arslan yatar
Arslan anda hamle kıldı
Başa koptu tufâne
Buyurdu Sırr-ı Kâinat
Korkmasın Habibim dedi
Hate’i ağzına ver ki
Arslan ister nişane
Hate’i ağzına verdi
Arslan anda oldu sâkin
Muhammed’e yol verdiler
Arslan gitti nihâne
Vardı hakk’ı tavâf etti
Evvel bunu söyledi
Ne heybetli senin şîrin
Hayli cevreyledi bize
Gördü bir bîçare derviş
Hemen yutmak diledi
Ali bile oyaladı
Dayanırdı bu cevre
Ey benim sırr-ı devletim
Sana tâbidir ümmetim
Eğiliben secde kıldı
Eşiği Kıble-gâh’a
Kudretten üç hon geldi
Sütü elma baldan aldı
Muhammed destini sundu
Nûş etti Azamet-ullâha
Doksan bin kelam danıştı
İki gönül dostuna
Tevhîd’i armağan verdi
Yeryüzünde insana
Muhammed ayağa durdu
Ümmetini diledi
Cümlesine rahmet olsun
Dedi anda Kibriyâ
Eğiliben secde kıldı
Hoş kal sumtânım dedi
Kalkıp evine giderken
Yol uğrattı Kırklara
Vardı Kırklar makamına
Oturuben oldu sâkin
Cümleside secde kıldı
Hazret-i Emrullâha
Muhammed secdeye koydu yüzün
Hakk’a teslim etti özün
Cebrâil getirdi üzüm
Hasan ile Hüseyin’e
Selman anda hazır idi
Şey’en lillah diledi
Bir üzüm danesi koydu
Selmân-ı Keşkül-ullaha
Kudretten bir el geldi
Ezi engür eyledi
Hatem’ ol elde gördü
Uğradı müşkil hâle
Ol şerbetten biri içti
Cümlesi mest-ü Hayran
Mümin müslim üryan büryan
Hepse de girdi semah’a
Cümlesi de el çırpuben
Dediler Allah Allah
Muhammed de bile girdi
Kırklar ile samah’a
Muhammed de cûşa geldi
Tâcı başından aldı
Kemer bestin kırka böldü
Sarıldılar kırklara
Muhabbet gâlip oldu
Yol-erkân yerin buldu
Muhammed’i gönderdiler
Hatırlar oldu safâ
Muhammed evine gitti
Ali Hakk’ı tavâf etti
Hatem’i önüne koydu
Dedi saddak mürtezâ
Evveli sen âhiri sen
Ey velâyetler mâdeni
Cümlesi de sana tabi.
Dedi Şah-ı Evliya
ŞAH HATAYİ’m vakıf oldu
Bu sırrın ötesine
Hakk’ ı inandıramadı
Özü çürük ervâh’a
Aşk ile
Eksik noksan af ola.
Mehmet Özgür Ersan
Abdal Yesari
Etiketler: Alevilik, mehmet özgür ersan, zöhre yıldızı Halkweb
https://halkweb.com.tr/alevi-toplumunda-zohre-yildizi
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.
Facebook Yorum