İstanbul
17 Eylül, 2024, Salı
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    34.81
  • ALTIN
    2412.9
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66248.09$

30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI

28 Ağustos 2024, Çarşamba 09:07

“Türkiye Büyük Millet Meclisi hem iç hem de dış siyasi meselelerle boğuşuyor, çalışmalarına ara vermeden devam ediyordu. 22 Temmuz 1921 tarihinde okunan Hükümet kararı, Meclis’te bir anda heyecanı arttırmış milletvekillerini galeyana getirmişti. Hükümetin bu kararı özet olarak şöyleydi:

“Hükümetin, Ankara’dan Kayseri’ye nakline karar verilmiştir.” *

Hükümetin bu kararını öğrenen vekillere durumu izah etmek üzere, 22 Temmuz 1921 günü, Hükümet ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, Meclisten hükümet adına gizli bir celse talep etti. Derhal gizli celseye geçildi. Kürsüye çıkan Fevzi Paşa’nın rengi uçmuş, perişan kıyafetle söze başladı. Mebusların hiçbirinde ses yok, dikkatle ağızdan çıkan kelimeleri sabırsızlıkla bekliyorlar.

Fevzi Paşa, dedi ki:

“Arkadaşlar tarihi günler yaşıyoruz. Yunanlıların çok üstün kuvvetlerle yaptıkları taarruza asker ve subaylarımız insanüstü bir gayretle kahramanca çarpıştılar. Harp çok kanlı oldu. Ağır zayiata uğradık. Hükümetimiz adına Ankara’yı bir hafta zarfında tahliye etmeye, hükümet merkezini Kayseri’ye nakletmeye karar verdik. Şimdiden hazırlığa başlamanızı rica ederim” *

Stratejik komuta hatalarına gelince, Genel Kurmay Başkanı olarak onlardan ben sorumluyum Vereceğiniz cezayı şimdiden kabul ediyorum dedi.

Fevzi Paşa’nın bu konuşması, zaten sinirleri gerilmiş olan milletvekilleri üzerinde bir bomba etkisi yaratmış, birçok milletvekili kürsüye çıkarak gizli, açık ne varsa içindekileri ortaya dökmüştü. Hatta o güne kadar kürsüye hiç çıkmamış olan Dersim Mebusu Diyap Ağa bile kürsüye çıkmış:

“Efendiler, biz buraya kaçmaya mı geldik? Yoksa kavga ederek ölmeye mi geldik? Eğer, Meclisi taşımak istiyorsanız buyurun gidin. Ama ben gidemem. Tek başıma bile olsam, bayrağım, dinim ve vatanım için son kurşunuma kadar savaşırım. Son kurşunu da kafama sıkarım. Bu böyle biline…” *

Diyerek kürsüden inmiş ve Diyap Ağa’nın bu kahramanca sözleri dakikalarca alkışlanmıştı.”1

Mondoros Mütârekenâmesi 2 Kasım 1918 tarihinde Urfa Mutasarrıflığına tebliğ edildi. (7 Mart 1919-30 Ekim 1919) tarihleri arasında Urfa önce İngilizler, 30 Ekim 1919 Tarihinde ise Fransızlar tarafından işgal edildi.  

“Fransızlar işgal ettikleri yerlerde mala, cana, namusa el uzatmışlardır. Bu konuda Gaziantep, Maraş ve Urfa’dan üç örnek. Gaziantep’te 8 yaşındaki bir çocuğu annesiyle birlikte sokaktan geçerken sarkıntılığa kalkan Fransız askerlerine müdahalesi üzerine yavrucağız süngülenerek öldürülmüştür.

Şanlıurfa’da kadınların çıplak olarak yıkandıkları bir hamama giren iki Fransızın hikayesini hatırlayanlar bulunsa gerektir.”2.

“Fransızların Maraş’ı işgalinin henüz ilk günleri idi. 31. Ekim 1919 Cuma günü Fransızlardan cesaret alan Ermeniler, Maraş sokakların dağılmışlar önlerine gelen Türklere hakaret ediyorlar, millete, dine ve mukaddesata dil uzatıyorlardı. Fransız askerleri ise bu duruma seyirci kalıyorlardı. * Bu Ermeni askerlerinden birisi içtiği içkinin tesiri ile sarhoş olup hamamdan çıkan bir Türk kadınına saldırdı ve peçesini yırttı. * Peçesi yırtılan kadın bayıldı. Olayı Kel Hacı’nın kahvesinden gören Türkler hemen dışarı çıktılar ve olay yerine geldiler. Ermenilere ihtarda bulunarak yollarına devam etmelerini söylediler ise de Ermeniler çirkin sözlerle mukabele edip silahla karşı koydular. Bu sırada Ermeni kurşunları ile Çakmakçı Sait şehit oldu. Bu sırada olayı gören Sütçü İmam tabancasını Ermeni askerlerine doğru ateşleyerek bir Ermeni’yi yere serdi. Türk’ün namusunu koruyan Sütçü İmam bunun üzerine olay yerinden uzaklaştı.”3 *

Urfa işgal altındayken “Şanlıurfa Postahanesi önünde nöbet bekleyen Fransız askerleri Türk hanımlarına laf atmaya başlarlar.”

Mahalle arasında dolaşan Fransız askerlerinin Müslüman hanımlarına laf atmalarını bir hanım şöyle anlatır: Cami kebir mahallesinde eve gidiyordum, sokakta Fransız askerlerine tesadüf ettim, Fransız askerleri bana söz atmaya başladılar, etrafıma baktım Hacı Kâmil ailesinden merhum Şefik’i yanıma çağırdım, Fransız askerleri de hemen süratle yanımızdan uzaklaştılar.”4

Bundan cesaret bulan Fransız askerleri bu defa, Urfa’da “Sabah saat dokuz sıralarında iki Fransız askeri, kadınların bulunduğu Vezir Hamamı’na* girdiler.

Urfa Mutasarrıfı Ali Rıza Bey, Fransız İşgal Kumandanlığı nezdinde, Fransız askerlerinin kadınlar hamamına girişlerini protesto etti:   

Fransız Hâkimi Siyasîsine*   25 Ocak 1920                                                                                                                

“Kânunusâninin 24. üncü cumartesi günü saat alaturka dokuz sıralarında Sarayönü çarşısında bulunan kadınların bulundukları sırada Fransız askeri birliğinden iki askerin sarhoş olarak hamama girdiği polis idaresince düzenlenen ve bir sureti mektupla gönderilen tutanaktan anlaşılmıştır. Kadınlara mahsus bir hamama erkeklerin girebilmesi hiçbir din ve mezhebin kabul edip hoş göremeyeceği fikirlerden olmak cihetiyle kesinlikle caiz bulunmamakla birlikte, ahali arasında üzücü olayların çıkması ihtimali düşünülerek eşkal ve kıyafetleri sözü geçen tutanakta yazılan Fransız askerleri hakkında gerekli işlemlerin açıklanıp yerine getirilmesiyle birlikte bir daha tekrarlanmaması için gerekenin yapılması önemle temenni olunur Efendim.” Bu durumun Urfa halkı üzerindeki etkisi ise daha farklı olmuştur: “*Tahir Güllüoğlu anlatıyor: “Babam Güllü Hacı İbrahim evimizde yapılacak toplantı için hizmet edeceğini söyledi. Misafirler geldi, en sonunda Belediye Reisi Hacı Mustafa geldi. İçeriye girdiğinde bedbin, kederliydi. Cemaate dedi ki:

“Bugün biliyor musunuz ne oldu? Hayrola Hacı, ne oldu? Dediler, bugün Fataney (Fatma Aney) geldi daireye, başımdan fesi aldı başına geçirdi, yaşmağını bana bağladı. “Kalk dedi buradan. Siz iş yapamıyorsunuz, size kalırsa şerefimiz, namusumuz ayaklar altında kalır. Çıkın buradan, biz gelelim. Bugün Vezir Hamamında kadınlar yıkanırken oraya yakın postaneyi bekleyen Fransız askerleri hamama girdiler, kadınlara el attılar. Biz onları peştamal ile kovaladık” Bu sözleri duyan cemaat çok meyus oldu.

Hacı Mustafa dedi ki, “Bu şehirden göçüp gitmemize imkân yok, çünkü hepimiz toprak sahibiyiz. Toprak sırtta taşınır mı? Onun için bunu iyi bilin ki bu hal devam ederse yarın bir Fransız kapımızın önüne çatmasını asar, içeri girer...”

“Dönemin Urfa Müftüsü Hasan Açanal… Aynı toplantıda bu mealde İngiliz işgal kumandanına, itilaf devletleri siyasi mümessilliklerine bir protesto vermek kararını aldık. Mustafa Kemal Paşaya’ gönderilen surete ilave edilen notta, halk memleket mücadelesinde aciz kalırsa yurdu terk ederek hicret edeceği de belirtilmişti.”5.

Bu acı ve karamsarlık içerisinde Urfa’yı boşaltarak göç etmeyi düşünen Urfalılara Mustafa Kemal şu telgrafı çeker:

“Çok İvedi   7 Mart 1920

13. Kolordu’ya Urfa’nın yeni durumu hakkında bilgi verdim.

Kolordu göndermekte olduğu bazı vasıta ve kuvvetleri ile orada mümkün olan tedbirleri uygulayacaktır. Göçe mahal yoktur. Halkın heyecanını teskin ediniz.

Gereken önlemlerin alınacağını tebliğ ediniz.

Mustafa Kemal      

31 Ekim 1919. Urfa

Sayın Şehir Müftüsüne ve Muhterem Şehir İlgililerine

29.10.1919 günlü telgrafa cevaptır.

Göç doğru değildir. Bilâkis topraklarınızda kalarak teşkilatınızı genişletiniz. Müterake (bırakışma) hükümlerine aykırı her türlü haksızlığı protesto, gerektiğinde eylemle reddetmeniz kutsal ve kanuni hakların elde edilmesi için esas şarttır. Asil milletimiz maksadına nail oluncaya kadar mücahadelesine devam edecektir.”6.

Anadolu ve Rumeli Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti ve Heyet-i Temsiliye adına.

Mustafa Kemal

Yukarıdaki telgrafta “Kutsal ve kanuni hakların elde edilmesi için” mücadeleyi şart koşan Atatürk’ün gönlündeki yurt sevgisini Kuteybe şöyle anlatır: “Türkler, vatanlarına çok bağlıdırlar. Vatanları için çırpınırlar, hiçbir zaman vatanlarını unutmazlar. Nereye giderlerse gitsinler vatanlarına bağlı kalırlar. Türk’ü diğer uluslara üstün kılan nedenler bunlardır. Ve bunu Türk’ler çok iyi bilirler.”

Arap düşünürü Cahiz ise: “Vatan sevgisi bütün insanlara has, insana vergi bir histir. Fakat bu his Türklerde başka kavimlerden daha fazladır.”7

İşte, “Anadolu’nun kesin şekilde Türk yurdu olduğunu dünyaya ilan eden zaferler zinciri, Atatürk’ün kazandığı Büyük Taarruz ve Başkumandanlık Meydan Muharebesi ile noktalanmıştı. Büyü bir tesadüf, bu savaş da 851 yıl sonra 26 Ağustos günü başlamıştı. İşte Malazgirt’teki başarı bu zaferler zincirinin ilk halkası oldu.

Kimi zaman, Malazgirt’ten sonraki zaferler gelecekle ilişkilendirilir. Erdoğan Merçil yönetimindeki dizide, Süleyman Şah tarafından kazanılan zaferler (11. Yüzyıl sonu), sonra da Miryokefelon Savaşı bu kapsama girmektedir.

“Türk milletinin varlığı emsalsiz tarihi gelişmesini ve ezeli bağımsızlığını bu fethe borçludur. Bu sebeple Süleyman Şah tarihimizin önde gelen şahsiyetlerinden biridir. (Öte yandan Atatürk de Anadolu’yu düşman istilasından kurtararak bu güzel Türk yurdunun bağımsızlığının devamını sağlamıştır.)”8.

Mustafa Kemal “Kemallî” bir insan olarak Alevi-Bektaşilikte “er eri tanır” deyimini özümseyen erdemli bir insan olduğu için, vefat etmeden önce yakın çevresine Anıtkabir’deki mezarına Süleyman Şah türbesinden toprak getirilerek konulmasını ister ki, bu vefakâr istek yerine getirilmiştir.

Tarihte her zaman talihsizlikler yaşanmıştır. İnsan geçmişi, çarçabuk hatırlayamayabilir. Ancak, tarih bir defa kayda geçmiştir. Görmezden gelinebilir! Unutulabilir! Ancak inkâr edilebilir mi? 

30 Ağustos 1922 Zafer Bayramımızın 102. Yıldönümü kutlu olsun.

*****

1- İbrahim Özkan, “Deli Halid Paşa (Unutulan Yıllar, Unutturulan Kahraman)”, Ötüken Neşriyat. A.Ş., İstanbul, 2015, s.269-270; *TBMM Gizli Celse Zabıtları (22 Temmuz 1921), c. 2, s.221-224, http:/www.tbmm. gov.tr; Damar Arıkoğlu, Hatıralarım, Tan Gazetesi Matbaası, İstanbul, 1961, s.235-236; * Sabahattin Selek, a.g.e., s.656; * Falih Rıfkı Atay, “Çankaya”, Kıral Matbaası, İstanbul, “984, 298

2- Cemil Cahit Güzelbey, “Şanlıurfa Savaşının Nitelikleri”, Şanlıurfa Kurtuluşu ve Tarihi Sempozyumu, Şanlıurfa Belediyesi Kültür Yayınları, Şanlıurfa, 11 Nisan 1987, s.44; “Mehmet Akif’e göre eğer düşmanlar, mabetleri çiğneyecek kadar İslam yurdunun içlerine girerlerse artık orada özgürlükten, namustan hayat hakkından söz etmek mümkün değildir.”(Mahmut Öztürk, “İstiklal Marşı’nı Kur’an-ı Kerim Işığında Okumak”,(Anadolu’ya Vurulan Mühür İstiklal Marşı), Kastaş Yayınevi, Haliliye Belediyesi,İstanbul, 2017, s.95)

3- s.118-119; * Adil Bağdatlılar, Uzunoluk, İstiklal Harbinde Kahraman Maraş, 1974, s.45; *Stanley E. Kerre, The Lions of Marash, Allanby, 1973, s. 63; * Hüsamettin Karadağ, İstiklal Savaşında Maraş, İçel, 1943, s.12; * Yalçın Özalp, Mustafa Kemal ve Milli Mücadelenin İlk Zaferi, Ankara, 1984, s.43; * Özalp eserinde saldırıya uğrayan bu kadının Conayerlilerinden İbrahim’in hanımı Hurşit isminde bar bayan olduğunu zikretmektedir. Bak: s.324; Aslan Toğuzata, İstiklal Mücadelesinde Maraş Sokak Muhabereleri, Edik, dergisi, yıl: 1961, s.7..

4- M. Cemil Hacıkamiloğlu, “Şanlıurfa’nın Kurtuluşu”, Güneydoğu Gazete-Radyo-TV Ofset Tesisleri A.Ş. Şanlıurfa, Tarihsiz, s.28;* Müslüm Akalın, “Millî Mücadele’de Urfa Anılar-Belgeler”, Şanlıurfa Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü Yayınları, Şanlıurfa, 2007, s.81-84-87;

5- Müslüm Akalın, “Milli Mücadele’de Urfa (anılar-belgeler)”, Şanlıurfa Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü Yayınları, Şanlıurfa, 2007, s.81

6- Hasan Açanal Urfa Müftüsü “Urfa Kurtuluş Mücadelesi Hatıratı”, Şanlıurfa İl Kültür Eğitim Sanat ve Araştırma Vakfı Yayınları; 24, Tisamat Basım Sanayi Ankara, 2001, s.50-52; Müslüm Akalın, “Mustafa Kemal ve Urfa’nın Kurtuluşu”, Tarihi Sempozyumu 1985-1986, Şanlıurfa Belediyesi Kültür Yay,, 11 Nisan 1987,s.56-57-60; Baykal, B. Sıtkı,Heyet-i Temsiliye Kararları, Ankara, 974, s.34.

7- M. Çağatay Uluçay, “İlk Müslüman Türk Devletleri”, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1977, s. 197

8- Etıenne Copeaux, “Türk Tarih Tezindan- Türk İslam Sentezine”, Türk Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul, 2000, s.110-111  

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum