İstanbul
07 Temmuz, 2024, Pazar
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    34.81
  • ALTIN
    2412.9
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66248.09$

Seyyid Selim Velioğlu yazdı: Ramazan orucu farz mıdır? Kaç gündür?


Seyyid Selim Velioğlu yazdı: Ramazan orucu farz mıdır? Kaç gündür?
Seyyid Selim Velioğlu Ramazan orucu ile ilgili tartışmaları Kur'an ışığında yorumluyor. Oruç hakkındaki Kur'an ayetlerini inceleyen Seyyid Selim Velioğlu, Ramazan orucunun farz olup olmadığı, kaç gün tutulacağı ve diğer konulara ışık tutuyor.

Ramazan orucu bir zorunluluk (farz) mu yoksa bir seçim midir?

Sayılı günlerden midir, yoksa 30 gün mü?

Oruç kelimesinin Kur'an'da verilen Arapça okunuşu Sıyâm'dır.

Allah'ın Kur'an-ı Kerim'de bize ne dediğini anlamak için bakalım:

Suresi Nahl (16/128) 89. Ayet:

بًسِمً آلَلَهّ آلَرحًمًنِ آلَرحًيَمً

﴿وَنَزَّلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ تِبْيَانًا لِكُلِّ شَيْءٍ وَهُدًى وَرَحْمَةً وَبُشْرٰى لِلْمُسْلِم۪ينَ۟﴾

Arapça telaffuzu şöyledir:

(Venezzelnâ ‘aleyke-lkitâbe tibyânen likulli şey-in vehuden verahmeten vebuşrâ lilmuslimîn(e))

Türkçe çevirisi:

"Ve biz, sana her şeyi açıklayıp anlatan ve Müslümanlara hidayet, rahmet ve müjde olan kitabı indirdik."

Allah'ın hakkında (sana her şeyi açıklayıp anlatan ve müjde olan kitab) dediği Kur'an-ı Kerim'de orucun sayılı günlerden olduğu belirtilmektedir.

Evet, birkaç gün...

Ve Kur'an-ı Kerim bir bütün olduğu için, kelime dağarcığı, Allah'ın bizzat Kur'an-ı Kerim'de açıkladığı şekilde anlaşılmalıdır.

Ne demek istiyorum?

Allah'ın bizzat Kur'an-ı Kerim'de açıkladığı şekliyle Kur'an-ı Kerim'deki oruç ayetlerini anlamak için bakalım:

Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor.

Bakara Suresi 183.184 Ayeti:

بًسِمً آلَلَهّ آلَرحًمًنِ آلَرحًيَمً

﴿يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَۙ(183) اَيَّامًا مَعْدُودَاتٍۜ فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَر۪يضًا اَوْ عَلٰى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيَّامٍ اُخَرَۜ وَعَلَى الَّذ۪ينَ يُط۪يقُونَهُ فِدْيَةٌ طَعَامُ مِسْك۪ينٍۜ فَمَنْ تَطَوَّعَ خَيْرًا فَهُوَ خَيْرٌ لَهُۜ وَاَنْ تَصُومُوا خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ(184) ﴾

Arapça telaffuzu:

(Yâ eyyuhe-lleżîne âmenû kutibe ‘aleykumu-ssiyâmu kemâ kutibe ‘ale-lleżîne min kablikum le’allekum tettekûn(e)(183) Eyyâmen ma’dûdât(in)(c) femen kâne minkum merîdan ev ‘alâ seferin fe’iddetun min eyyâmin uḣar(e)(c) ve’ale-lleżîne yutîkûnehu fidyetun ta’âmu miskîn(in)(s) femen tetavve’a ḣayran fehuve ḣayrun leh(u)(c) veen tesûmû ḣayrun lekum in kuntum ta’lemûn(e)(184))

Türkçe çevirisi:

"Ey o bütün iman edenler! Üzerlerinize oruc yazıldı, nitekim sizden evvelkilere de yazılmıştı gerek ki korunursunuz." (183)

Sıyâm, mahdûd günlerde devâm edecekdir. Hasta veya seyahatte olup da oruç tutamayanlar bilâhare o kadar gün oruç tutacaklardır. Oruca mütehammil olduğu halde nakz edenler fidye olarak bir fakîri it’âm edecektir. Kendiliğinden hayır işleyenler mükâfâtını görecektir. Eğer hakîkate vâkıf iseniz sıyâma hürmet etmelisiniz. (184))

Bu ayeti anlamak için önce iki kelimeyi anlamamız gerekir:

Arapça Kur'an terimi,

"Kutibe" ve "Eyyâmen ma’dûdât"

Önce, "Eyyâmen ma’dûdât" kelimesi ile başlayalım.

Allah bunun kaç gün olduğunu bildirmiş ve Bakara Suresi 203. ayette buyurmuştur.

‏بًسِمً آلَلَهّ آلَرحًمًنِ آلَرحًيَمً

﴿وَاذْكُرُوا اللّٰهَ ف۪ٓي اَيَّامٍ مَعْدُودَاتٍۜ فَمَنْ تَعَجَّلَ ف۪ي يَوْمَيْنِ فَلَٓا اِثْمَ عَلَيْهِۚ وَمَنْ تَاَخَّرَ فَلَٓا اِثْمَ عَلَيْهِۙ لِمَنِ اتَّقٰىۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوا اَنَّكُمْ اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ﴾

Arapça telaffuzu:

(Veżkurû(A)llâhe fî eyyâmin ma’dûdât(in)(c) femen te’accele fî yevmeyni felâ iśme ‘aleyhi vemen teaḣḣara felâ iśme ‘aleyh(i)(c) limeni-ttekâ(k) vettekû(A)llâhe va’lemû ennekum ileyhi tuhşerûn(e))

Burada da aynı kelime "Eyyâmen ma’dûdât" tekrarlanıyor ama Allah ne kastedildiğini açıkça açıklıyor.

Yüce Allah şöyle buyurdu:

(Femen te’accele fî yevmeyni felâ iśme ‘aleyhi vemen teaḣḣara felâ iśme ‘aleyh)

Türkçe çevirisine farklı kaynaklardan bakalım.

Mahmut Özdemir Meali:

(Allah’ı sayılı günlerde anın! Kim iki günde acele ettiyse, ona günah yoktur. Kim geri kaldıysa, sakınıp korunan kimse için ona da günah yoktur. Allah’tan sakınıp korunun! Bilin ki siz, O’na toplanıyorsunuz.)

Diyanet İşleri Meali (Eski):

(Allah'ı sayılı günlerde anın. Günahtan sakınan kimseye, acele edip, Mina'daki ibadeti iki günde bitirirse günah yoktur, geri kalsa da günah yoktur. Allah'tan sakının. O'nun katında toplanacağınızı bilin.)

Cemal Külünkoğlu Meali:

((Hac dönemindeki) sayılı günlerde (eyyam-ı teşrikte telbiye ve tekbir getirerek özel dualarla) Allah'ı anın. Kim iki gün içinde acele edip (Mina'dan Mekke'ye) dönmek isterse ona günah yoktur. Kim geri kalırsa ona da günah yoktur. Bunlar günahtan sakınanlar içindir. O halde Allah'ın istediği şekilde yaşayın ve bilin ki sonunda onun huzurunda toplanacaksınız.)

Cemal Külünkoğlu Meali

Bakara Suresi 203. Ayet Açıklaması

Eyyâm-ı teşrik (teşrik günleri) ile teşrik tekbirlerinin gününü birbirine karıştırmamak lazım. Teşrik günleri Kurban Bayramı’nın ikinci gününden başlar, dördüncü günü ikindi vaktine kadar devam eder. Teşrik tekbirleri ise Arefe günü sabah namazında başlar, dördüncü günü ikindi vaktine kadar devam eder.

Demek ki, Allah bu âyet-i kerimede "Eyyâmen ma'dûdât" demekle "Teşrik günler" demek istiyor ve Allah "Eyyâmen ma'dûdât" kelimesinin iki veya üç gün olduğunu bildiriyor.

O halde soru şu ki, âyet-i kerimelerde "Eyyâmen ma'dûdât" kelimesi açıkça belirtildiği halde, Ramazan orucu nasıl 30 gün oldu?

Halbuki yüce Allah, “Eyyâmen ma'dûdât” kelimesini ancak iki veya üç gün olarak belirtmiş, açıklamış ve tanımlamıştır!?

Öyle değil mi?

Yani "Eyyâmen ma'dûdât" = "mahdûd günler" = "sayılı günler" = "birkaç gün" = "İki veya üç gün"...

Toparlayacak olursak; sayılı günler iki veya üç gündür,. Bu demektir ki; Ramazan orucu iki veya üç gündür.

Tıpkı, yüce Allah'ın bize Ramazan orucunu takdir ettiği ve Bakara Suresi 183 ve 184. ayetlerde buyurduğu gibi...

بًسِمً آلَلَهّ آلَرحًمًنِ آلَرحًيَمً

﴿يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمُ الصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَۙ(183) اَيَّامًا مَعْدُودَاتٍۜ فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَر۪يضًا اَوْ عَلٰى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيَّامٍ اُخَرَۜ وَعَلَى الَّذ۪ينَ يُط۪يقُونَهُ فِدْيَةٌ طَعَامُ مِسْك۪ينٍۜ فَمَنْ تَطَوَّعَ خَيْرًا فَهُوَ خَيْرٌ لَهُۜ وَاَنْ تَصُومُوا خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ(184) ﴾

Arapça telaffuzu:

(Yâ eyyuhe-lleżîne âmenû kutibe ‘aleykumu-ssiyâmu kemâ kutibe ‘ale-lleżîne min kablikum le’allekum tettekûn(e)(183) Eyyâmen ma’dûdât(in)(c) femen kâne minkum merîdan ev ‘alâ seferin fe’iddetun min eyyâmin uḣar(e)(c) ve’ale-lleżîne yutîkûnehu fidyetun ta’âmu miskîn(in)(s) femen tetavve’a ḣayran fehuve ḣayrun leh(u)(c) veen tesûmû ḣayrun lekum in kuntum ta’lemûn(e)(184))

Arapça anlamına yakın Türkçe çevirisi:

"Ey o bütün iman edenler! Üzerlerinize oruc yazıldı, nitekim sizden evvelkilere de yazılmıştı gerek ki korunursunuz". (183)

Sıyâm, mahdûd günlerde devâm edecekdir. Hasta veyâ seyahatte olup da oruç tutamayanlar bilâhare o kadar gün oruç tutacaklardır. Oruca mütehammil oldığı halde nakz edenler fidye olarak bir fakîri it’âm edecektir. Kendiliğinden hayır işleyenler mükâfâtını görecekdir. Eğer hakîkate vâkıf iseniz sıyâma hürmet etmelisiniz (184))

"Sayılı günler", yani iki veya üç gün olduğu açıktır. Çünkü "sayılı günleri" açıklayan ve sayısını belirleyen ve Bakara Suresi, 203. ayette bildiren Cenab-ı Hakk Allah'tır.

İslam alimleri bunun "Teşrik Günleri" olduğu konusunda ittifak etmişlerdir. Yani "Sayılı günler", "Eyyâmen ma'dûdât", "mahdûd günler", "birkaç gün" en fazla üç, en kısa ise iki gündür.

El-Taberi tefsirinde şöyle yorumluyor:

"Sonra tefsir ehli, Allah'ın "sayılı günler" derken neyi kastettiği konusunda ihtilafa düştüler ve bazıları: Sayılı günler: her ayın üç günü oruç tutmak dediler. O şöyle dedi: İşte bu, insanlara Ramazan ayı farz kılınmadan önce oruç tutmaları farz kılınmıştı."

El-Taberi, Ramazan ayını 30 gün farz kılmakla yanıldı ve aldandı ve Ramazan orucu farz değil, otuz gün de değil, bunu daha sonra açıklayacağız.

Ancak Taberi'nin cümlesinden müminlerin üç gün oruç tuttuklarını anlıyoruz.

Peki, kim onlara otuz gün Ramazan orucu tutturdu ve onlara Ramazan orucunu da farz kıldı?

İşte, bu konuyu işleyeceğiz.

RAMAZAN ORUCU KAÇ GÜNDÜR?

Demek ki, Cenâb-ı Hakk dilerse sayıyı zikretmekten geri kalmaz, çünkü o sayıyı defalarca zikretmiş ve örneğin, şöyle buyurmuştur.

A’râf Suresi 142. Ayet:

بسم الله الرحمن الرحيم

وَوٰعَدْنَا مُوسٰى ثَلٰث۪ينَ لَيْلَةً وَاَتْمَمْنَاهَا بِعَشْرٍ فَتَمَّ م۪يقَاتُ رَبِّه۪ٓ اَرْبَع۪ينَ لَيْلَةًۚ وَقَالَ مُوسٰى لِاَخ۪يهِ هٰرُونَ اخْلُفْن۪ي ف۪ي قَوْم۪ي وَاَصْلِحْ وَلَا تَتَّبِعْ سَب۪يلَ الْمُفْسِد۪ينَ

Arapça telaffuzu:

(Vevâ’adnâ mûsâ śelâśîne leyleten veetmemnâhâ bi’aşrin fetemme mîkâtu rabbihi erba’îne leyle(ten)(c) vekâle mûsâ li-eḣîhi hârûne-ḣlufnî fî kavmî veaslih velâ tettebi’ sebîle-lmufsidîn(e))

Türkçe çevirisi:

"Musa ile otuz gece münacatta bulunmayı sözleşmiştik de bu vadeyi, on gece daha katarak tamamlamıştık. Böylece Rabbinin tayin ettiği müddet, kırk geceyi bulmuştu ve Musa, kardeşi Harun'a, kavmimin içinde benim yerime geç, onları düzene koy ve bozguncuların yoluna uyma demişti."

Allah açıklamak, hükmetmek veya belirlemek isteseydi bunu yapardı.

O halde bu, "her şeyin açıklaması" olan Kur'an'dır. Onun hükmüne göre belirlemek zorundayız.

Ya da kişiye göre bırakılır, o da kendi isteğine göre değerlendirir.

Öncelikle, Allah sayılı günlerin iki veya üç gün olduğunu söylediğinde, burada durmalı ve sayılı günlerin otuz olduğunu söylememeliyiz.

Çünkü Allah oruç günlerinin sayısının otuz gün olduğunu göstermek isteseydi, bunu söylerdi.

Ne yazık ki, insanlar Kur'an-ı Kerim'e uymadıkları için Kur'an-ı Kerim'de olmayan anlayış, ibadet ve ritüelleri icat ettiler.

Kur'an'da Allah, açıklamak ve belirtmek istediğinde, bunu bizzat kendisi yapar.

Ve eğer bunu yapmadıysa, o zaman meseleyi bize bıraktığını bilmeliyiz.

O zaman ise, herkes kendisi için karar vermekte ve seçmekte özgürdür.

Tıpkı Hac Suresi'nde 28. Ayet geldiği gibi:

بًسِمً آلَلَهّ آلَرحًمًنِ آلَرحًيَمً

لِيَشْهَدُوا مَنَافِعَ لَهُمْ وَيَذْكُرُوا اسْمَ اللّٰهِ ف۪ٓي اَيَّامٍ مَعْلُومَاتٍ عَلٰى مَا رَزَقَهُمْ مِنْ بَه۪يمَةِ الْاَنْعَامِۚ فَكُلُوا مِنْهَا وَاَطْعِمُوا الْبَٓائِسَ الْفَق۪يرَۘ

Arapça telaffuzu:

(Liyeşhedû menâfi’a lehum veyeżkurû-sma(A)llâhi fî eyyâmin ma’lûmâtin ‘alâ mâ razekahum min behîmeti-l-en’âm(i)(s) fekulû minhâ veat’imû-lbâ-ise-lfakîr(a))

Arapça anlamına en yakın Türkçe çevirisi:

"Ki kendileri için bir takım (sosyal, politik, ekonomik) yararlara tanık olsunlar ve kendilerine çiftlik hayvanlarını rızık olarak verdiği için ALLAH'ın ismini bilinen günlerde ansınlar. "Onlardan yeyin ve sıkıntı içindeki yoksullara da yedirin."

Bu söze dikkat edin "eyyâmin ma'lûmâtin"...

Bakara Suresi'ndeki sayılı günlerin aynısıdır.

203. ayet:

بًسِمً آلَلَهّ آلَرحًمًنِ آلَرحًيَمً

﴿وَاذْكُرُوا اللّٰهَ ف۪ٓي اَيَّامٍ مَعْدُودَاتٍۜ فَمَنْ تَعَجَّلَ ف۪ي يَوْمَيْنِ فَلَٓا اِثْمَ عَلَيْهِۚ وَمَنْ تَاَخَّرَ فَلَٓا اِثْمَ عَلَيْهِۙ لِمَنِ اتَّقٰىۜ وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَاعْلَمُٓوا اَنَّكُمْ اِلَيْهِ تُحْشَرُونَ﴾

Arapça telaffuzu:

(Veżkurû(A)llâhe fî eyyâmin ma’dûdât(in)(c) femen te’accele fî yevmeyni felâ iśme ‘aleyhi vemen teaḣḣara felâ iśme ‘aleyh(i)(c) limeni-ttekâ(k) vettekû(A)llâhe va’lemû ennekum ileyhi tuhşerûn(e))

"Allah'ı sayılı günlerde anın. Günahtan sakınan kimseye, acele edip, Mina'daki ibadeti iki günde bitirirse günah yoktur, geri kalsa da günah yoktur. Allah'tan sakının. O'nun katında toplanacağınızı bilin."

Yüce Kur'an kendini açıklıyor.

Ancak, bu âyet-i kerimede mezhep fakihleri ​​ihtilaf etmişlerdir.

"Veżkurû (A)llâhe fî eyyâmin ma'dûdât" "verdiği için ALLAH'ın ismini bilinen günlerde ansınlar" kelimesinin anlamı nedir?

Bir grup fakih dediler ki: Sadece on gündür.

Bazıları da, Teşrik günleri ile birlikte on gündür, dediler!

Kur'an-ı Kerim'i bize açıklamak için fakihlere ihtiyacımız yok, çünkü Kur'an-ı Kerim kendini apaçık bildirmiştir.

Bakara Suresi 203. ayet, Hac Suresi 28. ayet ile aynıdır.

Birincisi, ikincisini açıklıyor, açıklıyor, yani o günler, hakkında "her şeyin açıklaması" dediğim kitabım Kur'an-ı Kerim'de sizin için belirttiğim bilgilerdir ve sayılı günlerdir.

Teşrik ayının üç günüdür.

Ne yazık ki mezhep fakihleri ​​anladılar ki biz onda Allah'ı anıyoruz, yani Allah büyüktür diyoruz ve hizmetin var Allah'ım hizmetin var Allah-u ekber, Allah'u ekber, Labaik Allahuma Labaik!!!!

Ancak, Allah'ı zikretmekten kastedilen bu değil, bilakis Allah'ı zikretmekten anmak, yani insan yapısı olan Kur'an-ı Kerim'den aldığı hüküm ve emirlerini tefekkür etmek için hacca ayırdığı günlerdir.

İnsanlar için, küresel bir insan konferansı, insanlığın genel çıkarlarına fayda sağlayan faydalara tanık olmak ve Allah'ın adını anmak, yani aralarında olanları Allah'ın adıyla indirilen Allah'ın kitabından incelemek, ve Hac aylarında sınırlı günlerde, iki veya üç gün içinde

Bakara Suresi 197. Ayet

بًسِمً آلَلَهّ آلَرحًمًنِ آلَرحًيَمً

اَلْحَجُّ اَشْهُرٌ مَعْلُومَاتٌۚ فَمَنْ فَرَضَ ف۪يهِنَّ الْحَجَّ فَلَا رَفَثَ وَلَا فُسُوقَ وَلَا جِدَالَ فِي الْحَجِّۜ وَمَا تَفْعَلُوا مِنْ خَيْرٍ يَعْلَمْهُ اللّٰهُۜ وَتَزَوَّدُوا فَاِنَّ خَيْرَ الزَّادِ التَّقْوٰىۘ وَاتَّقُونِ يَٓا اُو۬لِي الْاَلْبَابِ

Arapça telaffuzu:

(Elhaccu eşhurun ma’lûmât(un)(c) femen ferada fîhinne-lhacce felâ rafeśe velâ fusûka velâ cidâle fi-lhacc(i)(k) vemâ tef’alû min ḣayrin ya’lemhu(A)llâh(u)(k) vetezevvedû fe-inne ḣayra-zzâdi-ttakvâ(c) vettekûni yâ uli-l-elbâb(i))

Arapça anlamın en yakın çevirisi:

"Hac, malum aylarda olur. Kim o aylarda hacca niyet ederse bilsin ki hacda ne kadınla buluşma vardır, ne kötülükte bulunma, ne de kavga ve dövüş. Hayra dair ne işlerseniz Allah bilir. Yol azığı hazırlayın. Şüphe yok ki azıkların hayırlısı da sakınıp çekinmedir. Ey aklı eren temiz kişiler, sakının benden."

Hac ayları bir ayda sabit değildir.

Bir kişiye herhangi bir ayda hac yapmak için kendi iradesi emanet edilir.

Ve onlara hac farz kılanlar tarafından bilinir, onları belirleyen O'dur veya onlar, kendileri için faydalarına şahit olmak için bir insan konferansı yapmak ve Kur'an-ı Kerim'i incelemek ve Kur'an-ı Kerim'i incelemek için onları belirleyenlerdir.

Hac, faydalı işlerin hayata geçirildiği bir etkinlik düzenlemek ve Allah'ın anayasası olan Kur'an-ı Kerim'i, Allah adına kendilerine indirilen Kur'an-ı Kerim'i incelemek anlamına gelir.

Ve eğer, Allah hac yapmak için belirli bir ay belirlemek isteseydi, bunu da yapardı. Ama, Allah bunu yapmadı ve insanı hangi ayda hacca gideceğini belirlemede özgür bıraktı.

Ve haccı kendisine farz kılan Allah değil, insandır. Allah insana hac farzı kılmadı.

İnsan, canı ne istiyorsa ona göre ve istediği ayda onu yerine getirebilir.

Ama bütün bunlara rağmen Müslümanlar farklı davrandılar.

Peki, Allah'ın hakkında "her şeyin açıklaması" dediği Kur'an-ı Kerim'e rağmen insanlar nasıl ayrışırlar?

Aksine Allah'ın "her şeyin açıklayıcısı" dediği Kur'an-ı Kerim'de olmayan ibadetleri, ritüelleri ve adetleri kendilerine empoze ettiler.

Allah bizi bu konuda da Kur'an-ı Kerim'de uyarmıştır.

Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmuştur.

Mâide Suresi 101. Ayet

بًسِمً آلَلَهّ آلَرحًمًنِ آلَرحًيَمً

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَسْـَٔلُوا عَنْ اَشْيَٓاءَ اِنْ تُبْدَ لَكُمْ تَسُؤْكُمْۚ وَاِنْ تَسْـَٔلُوا عَنْهَا ح۪ينَ يُنَزَّلُ الْقُرْاٰنُ تُبْدَ لَكُمْۜ عَفَا اللّٰهُ عَنْهَاۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ حَل۪يمٌ

Arapça telaffuzu:

(Yâ eyyuhâ-lleżîne âmenû lâ tes-elû ‘an eşyâe in tubde lekum tesu/kum ve-in tes-elû ‘anhâ hîne yunezzelu-lkur-ânu tubde lekum ‘afa(A)llâhu ‘anhâ(c) va(A)llâhu ġafûrun halîm(un))

Türkçe çevirisi:

"Ey inananlar, size açıklanınca hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın Kur'an indirilirken bunlara ait bir şey sorarsanız hükmü açıklanır size, halbuki Allah geçmişti ondan, ona ait hükmü bildirmemişti ve Allah, suçları örter, rahimdir."

Ve burada bildilrilen şudur: Kur'an nazil oldu, öyleyse Kuran'da bulduğunuz, Allah'ın emrettiği şeydir ve Kur'an'da bulamadığınız şey, Allah'ın emretmediği şeydir ve sizi affetti, öyleyse üzülmeyin, Allah bağışlayıcıdır merhametlidir.

Aynı ayetin manasını taşıyan bir de hadis vardır.

Peygamber Efendimiz (asm), “Helal Allah'ın kitabında helal kıldığı, haram da Allah'ın kitabında haram kıldığıdır. O'nun susup bir şey söylemediği ise bağışladığıdır.” buyurmuştur.

Öyleyse, Allah'ın hakkında delil indirmediği ritüelleri, ibadetleri, kısıtlamaları ve prangaları icat ettiniz ve Peygamber, insanın Allah adına taktığı prangaları ve zincirleri kırmaya geldi ve Allah emretmedi onlara!

Yüce Allah Araf Suresi 157. ayette diyor ki;

بًسِمً آلَلَهّ آلَرحًمًنِ آلَرحًيم ﴿الَّذِينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الْأُمِّيَّ الَّذِي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِندَهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَالْإِنجِيلِ يَأْمُرُهُم بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَاهُمْ عَنِ الْمُنكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَائِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ إِصْرَهُمْ وَالْأَغْلَالَ الَّتِي كَانَتْ عَلَيْهِمْ ۚ فَالَّذِينَ آمَنُوا بِهِ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُوا النُّورَ الَّذِي أُنزِلَ مَعَهُ ۙ أُولَٰئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُون﴾

Arapça telaffuzu:

(Yettebi’ûne-rrasûle-nnebiyye-l-ummiyye-lleżî yecidûnehu mektûben ‘indehum fî-ttevrâti vel-incîli ye/muruhum bilma’rûfi veyenhâhum ‘ani-lmunkeri veyuhillu lehumu-ttayyibâti veyuharrimu ‘aleyhimu-lḣabâ-iśe veyeda’u ‘anhum israhum vel-aġlâle-lletî kânet ‘aleyhim(c) felleżîne âmenû bihi ve’azzerûhu venasarûhu vettebe’û-nnûra-lleżî unzile me’ahu(ﻻ) ulâ-ike humu-lmuflihûn(e))

Türkçe çevirisi:

"Onlar, öyle kişilerdir ki ellerindeki Tevrat'ta ve İncil'de de yazılmış olarak bulacakları şeriat sahibi Ümmi Peygambere uyarlar ve o, onlara iyiliği emreder, kötülükten nehy eder onları ve temiz şeyleri onlara helal etmededir, pis ve kötü şeyleri haram etmede. Sırtlarındaki ağır yükleri indirmededir, bağlandıkları zincirleri kırmada. Artık ona inananlar, onu ululayanlar, ona yardım edenler ve ona indirilen ışığa uyanlardır kurtulanlar, muratlarına erenler."

"Sizden kim bu aya yetişip şahit olursa artık onu (orucunu) tutsun, Kuran ayetleri ışığında bunu nasıl anlarız". (sayılı günler)

Kur'an-ı Kerim birbirini tefsir ediyor, yani kendi kendisini açıklıyor ve daha önce de belirttiğimiz gibi Ramazan ayında oruç tutmamız için farz kılınan oruç günlerinin sayısı iki veya üç gündür.

Yüce Allah dedi:

Bakara Suresi 185. Ayet

بًسِمً لَلَهّ آلَرحًمًنِ آلَرحًيَمً

﴿شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذ۪ٓي اُنْزِلَ ف۪يهِ الْقُرْاٰنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدٰى وَالْفُرْقَانِۚ فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُۜ وَمَنْ كَانَ مَر۪يضًا اَوْ عَلٰى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيَّامٍ اُخَرَۜ يُر۪يدُ اللّٰهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلَا يُر۪يدُ بِكُمُ الْعُسْرَۘ وَلِتُكْمِلُوا الْعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُوا اللّٰهَ عَلٰى مَا هَدٰيكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ﴾

Arapça telaffuzu:

(Şehru ramadâne-lleżî unzile fîhi-lkur-ânu huden linnâsi vebeyyinâtin mine-lhudâ velfurkân(i)(c) femen şehide minkumu-şşehra felyesumh(u)(s) vemen kâne merîdan ev ‘alâ seferin fe’iddetun min eyyâmin uḣar(a)(k) yurîdu(A)llâhu bikumu-lyusra velâ yurîdu bikumu-l’usra velitukmilu-l’iddete velitukebbirû(A)llâhe ‘alâ mâ hedâkum vele’allekum teşkurûn(e))

Türkçe çevirisi:

"Ramazan ayı, bir aydır ki insanlara doğruyu bildiren, doğruluğa ait apaçık delillerden ibaret olan, hakla batılı ayırt eden Kur'an, bu ayda indirildi. sizden kim bu aya yetişip şahit olursa artık onu (orucunu) tutsun. Hasta olan ve yolcu bulunan, hastalığında, yolculuğunda orucunu yer, sonra yediği günler kadar tutar. Allah sizin için kolaylık diler, güçlük değil. Bu da sayıyı tamamlamanız, Allah'ın size doğru yolu göstermesine karşılık onu ululamanız içindir, böylece de ona şükretmiş olabilirsiniz."

Bu âyet, bu âyetin tefsirinden verdiğimizi tasdik etmektedir:

Oruç, sayılı günlerdedir. İçinizden biri hastalanır, yahut yolda bulunursa orucunu yer, sonra başka günlerde, o yediği gün sayısınca oruç tutar. Kime oruç zor gelirse her gün için bir yoksulu doyurur. Hayır için verdiği şeyi çoğaltırsa bu da kendi hayrına. Fakat bilseniz oruç tutmanız, sizin için daha hayırlıdır.

Çünkü Allah, O, yüceltilmiş, bu kelimeyi kullandığını (şahit) dedi "sizden kim bu aya yetişip şahit olursa artık onu (orucunu) tutsun". Ve bunun Arapça telaffuzu "femen şehide minkumu-şşehra felyesumh".

Yüce Allah "hazır" kelimesini kullanmadı

"Şahit" Gözle görmekten, uzun sürmeyen anlık ana fayda sağlayan

"Hazır" kelimesine gelince; Bitene kadar uzun süre devam etmekte fayda var.

Maça şahit / maça Hazır

"Maçı şahit", arabamın yanından geçerken izlemiş olabilirim, yani bir kısmını veya bir anını gördüm.

"Maça Hazır", bitene kadar izledim.

Bunun içindir ki Cenâb-ı Hak Nisa Suresi'nde 8. âyet-i kerimede buyurmuştur ki;

‏بًسِمً آلَلَهّ آلَرحًمًنِ آلَرحًيَمً

﴿وَاِذَا حَضَرَ الْقِسْمَةَ اُو۬لُوا الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينُ فَارْزُقُوهُمْ مِنْهُ وَقُولُوا لَهُمْ قَوْلًا مَعْرُوفًا﴾

Arapça telaffuzu:

(Ve-iżâ hadara-lkismete ulû-lkurbâ velyetâmâ velmesâkînu ferzukûhum minhu vekûlû lehum kavlen ma’rûfâ(n))

Türkçe çevirisi:

"Miras düşmeyen akrabalar, yetimler ve muhtaçlar mirasın bölüştürülmesi esnasında, orada hazır bulunurlarsa, onları ondan rızıklandırın, gönüllerini alarak güzel söz söyleyin."

"Orada şahit bulunurlarsa" değil...

Zira şehâdet, şahitlik ve şehâdet tam hazır bulunmaya fayda sağlamaz, o hâlde mirası taksim edenin girmesi ve çıkması mümkündür, dolayısıyla burada taksime şahit olmuş, fakat tamamlanıp tamamlanıncaya kadar içinde oturmamıştır, yani.

Bunun üzerine Cenâb-ı Hak "Hazır" kelimesini kullanmıştır.

Dolayısıyla aylar ve günler için bir şahıstan gelen kelimeleri ikame edersek mânâ açık ve net olur.

Kim bu Bugün şahit olursa onun bir kısmını harcar.

Ve bugün Hazır'dan, yani tüm zamanını harcadı ve bundan eksilmedi.

Kim bu aya şahit olursa onun bir kısmını harcar.

Ve aya Hazır'dan, yani tüm zamanını harcadı ve bundan eksilmedi.

O halde "sizden kim bu aya yetişip şahit olursa artık onu (orucunu) tutsun" ayeti şu söylemden tamamen farklıdır:

"Sizden kim bu aya yetişip Hazır olursa artık onu (orucunu) tutsun".

Kamerî ayın Hazır'dan başka kameri aya şahitlik etti.

Çünkü kamerî ay, hilalin görülmesi ile başlar ve ay boyunca hazır bulunanın şahit olduğu söylenemez.

Aksine, ay boyunca ayın farklı evrelerinde kalarak hilal döneminde Hazır etti ve ikamet etti.

Ayetin anlamı şudur: Kim Ramazan hilalini yaşar ve görürse, hilal gördüğü müddetçe oruç tutsun.

Bu, bu yüce ayetin tefsiridir.

"Sizden kim bu aya yetişip şahit olursa artık onu (orucunu) tutsun".

Ayrıca Ramazan ayında orucun size farz kılındığı 184 Bakara Suresi'ndeki "sayılı günler", "Eyyâmen ma’dûdât" âyetini de tasdik ve açıklamaktadır.

Demek ki Ramazan ayından kastedilen, Arap ayındaki günlerin sayısı olan 30 gün veya 29 gün değil, bilakis Ramazan ayına giren ve girdiğine şahit olan, yani ayın başıdır.

Hilali görenler, sizin için yazılan "sayılı günler" orucunu tutsun.

Demek ki Ramazan ayından kastedilen, Arap ayındaki günlerin sayısı olan 30 gün veya 29 gün değil, bilakis ramazan ayına giren ve girdiğine şahit olan, yani ayın başıdır.

Hilalini görünce, sizin için onda yazılan "sayılı günler" orucunu tutsun.

Bu nedenle Allah "şahit" kelimesini kullandı, çünkü ay şahit olunmaz, daha ziyade insan huzurunda yaşanır, bu nedenle Allah "tanık" kelimesini şahitlik, şahitlik ve şahitlik kelimesini kullandı.

Gözü olmayan bir tanık düşünebilir misiniz!!!

Bu yüzden Allah "şahit" kelimesini kullanmıştır, yani sizden kim Ramazan hilalini gördüyse, hilali gördüğü müddetçe oruç tutsun demektir.

Ramazan hilali de en fazla üç gün hilal olarak kalır ve ondan sonra farklı mertebelerine döner.

Oruç kelimesi, ramazan ayının 30 gün olan gün sayısını değil, Ramazan ayının hilalini müşahede etme durumunu ifade eder.

Çünkü Allah bize oruç tutmayı "sayılı günler", "Eyyâmen ma’dûdât" içerisinde takdir etti ve sayılı günlerin acele edenler için iki gün, gecikenler için üç gün olduğunu açıkça bildirdi. Daha önce Bakara Suresi 203. ayette dediğimiz gibi "teşrik günleri".

Bu ayet (Bakara Suresi, 185). Bakara Suresi 183 ve 184. ayetlerin başındaki oruç günlerinin sayısı hakkında Allah'ın bizim için takdir ettiği hükmün bir tasdikidir.

Otuz gün oruca, yani Ramazan ayının tamamını oruç tutmaya gelince;

Bunu Kerbela'da Hüseyin aleyhisselam'ı katlettikten sonra ordusuna Yezid bin Muaviye dayattı.

Kerbela'da o ve ordusu arka arkaya iki ay kefaret orucu tuttular ve halkın bir tam ay oruç tutması istendi, bu yüzden Efendimiz Hüseyin öldürülmesi için Ramazan'ı otuz gün kefaret kıldılar.

Allah Resulü'nün kızı Hüseyin bin Fatima El-Zahra, Allah onu ve ailesini kutsasın ve huzur versin.

Ve kim otuz gün oruç tutmak isterse, herkes Allah ile olan özel ilişkisinde oruç tutmakta serbesttir, ama bilmesi gerekir ki, Allah onun için "sayılı günler", "Eyyâmen ma’dûdât" emretti (Kutibe), otuz gün emretmedi!

Ve Allah Bakara suresi 184. ayette "bilseniz oruç tutmanız, sizin için daha hayırlıdır." bildirirken, bir önceki âyet-i kerîmede de “Sayılı günler” buyurduğunu açıklıyor.

"Sayılı günler" teriminin matematiksel mantığı: 

Cenâb-ı Hak “Sayılı günler” buyururken gün, yeryüzünde yaratılışın başlangıcından kıyâmetin sonuna kadar sayı mantığındadır.

Peki, “Sayılı günler” sözünden, bu anlayışı kastettiğini mi anlıyoruz?

Evet, eğer Allah “Sayılı günler” ile neyin kastedildiğini belirtmemiş olsaydı, zihinlerde bu anlayış caiz olurdu.

Ama Tanrı ne istediğini belirledi ve bunu apaçık söyledi. 

Bakara Suresi 203. Ayet "acele edip, Mina'daki ibadeti iki günde bitirirse günah yoktur, geri kalsa da günah yoktur".

Yani Kur'an okuyucusunun zihnindeki anlayış, "sayılı günlerden" kastedilenin iki gün veya daha fazla olduğuna işaret etmektedir.

Ama tam olarak ne kadar? Sonsuza mı yoksa bir sınıra ve sınırlı bir sayıya mı?

Kesinlikle sonsuza kadar değil, aksi takdirde bu saçma olurdu ve Allah saçma sapan şeyler söylemez.

Dolayısıyla bu ayetteki yaklaşım, iki günden sonraki en yakın sayıya, yani üçe işaret eder.

Çünkü (geri kalsa), ikinci günün bitiminden hemen sonra, üçüncü güne giren saniye, dakika ve saat sayısı ile hesaplanır.

(Acele edip, Mina'daki ibadeti iki günde)n itibaren üçüncü gün bir saniye kalırsa (geri kalsa) olur.

Ve (acele edip, Mina'daki ibadeti iki günde) doğru ise, o zaman (geri kalsa) olur.

Ve eğer (acele edip, Mina'daki ibadeti iki günde) bir saat ise (geri kalsa) ve {acele edip, Mina'daki ibadeti iki günde} tam gün 24 saat ise, o zaman (geri kalsa)...

Bu nedenle, yuvarlama iki günden sonraki en yakın sayıya yani üç güne yapılmıştır.

"Sayılı günler"in anlamı buydu. Kur'an-ı Kerim'de Allah tarafından ve apaçık belirlendiği gibi.

ORUÇ FARZ MIDIR?

Hatta bu iki-üç günü de Allah nafile kıldı, farz kılmadı.

Çünkü, "Üzerlerinize oruc yazıldı" dedi ve "Üzerlerinize oruc farz kılındı" demedi.

Bunun üzerine iki veya üç gün olan Ramazan orucunu isteğe bağlı olarak nafile kıldı ve orucunu bozanlara veya orucunu bozduğu için kefaret olarak dışarı çıkmayanlara cezasını da farz kılmadı.

"Yazıldı = kutibe" kelimesinin "farįża" anlamına geldiğini, yani bunda tercihe yer olmadığını söyleyenlere de derim ki, kelime anlamlarına daha yakından bakalım.

Bakara Suresi 180. Ayet

بًسِمً آلَلَهّ آلَرحًمًنِ آلَرحًيَمً

﴿كُتِبَ عَلَيْكُمْ اِذَا حَضَرَ اَحَدَكُمُ الْمَوْتُ اِنْ تَرَكَ خَيْرًاۚ اَلْوَصِيَّةُ لِلْوَالِدَيْنِ وَالْاَقْرَب۪ينَ بِالْمَعْرُوفِۚ حَقًّا عَلَى الْمُتَّق۪ينَۜ﴾

Arapça telaffuzu:

(Kutibe ‘aleykum iżâ hadara ehadekumu-lmevtu in terake ḣayran elvasiyyetu lilvâlideyni vel-akrabîne bilma’rûf(i)(s) hakkan ‘ale-lmuttekîn(e))

Arapça anlamın en yakın çevirisi:

"İçinizden birine ölüm geldiğinde, eğer bir hayır bırakacaksa, üzerinize yazılan şudur: Ana-babaya, akrabaya, örfe uygun vasiyette bulunmak. Takva sahiplerinin üstüne bir hak olarak…"

Yani "yazıldı" kelimesini kullanmış ve "İyi vasiyette bulunan" ibaresine eklemiştir. Yani, isteğe bağlıydı.

Arapça telaffuzu budur "in terake ḣayran elvasiyyetu" ( اِنْ تَرَكَ خَيْرًاۚ اَلْوَصِيَّةُ)

Allah'ın kullandığı harf إن in Olasılığa yarar.

Yani, bırakılabilir veya bırakılmayabilir.

Yani Allah'a rağmen "Kutibe" kelimesini kullandı, ama ayette bağlayıcı bir emir olarak gelmemiştir. Farz değildir.

Tüm Türkçe çevirilerde tek kelime Kur'an-ı Kerim'de olduğu gibi çevirilmedi; "كتب Kutibe". 

Ama bunun farz olduğunu söylediler.

Kuran'da bu kelimeden sonra gelen herhangi bir ilahî emirden sonra, "farz" edilen kelimeden farklı olarak bir ceza yoktur.

Ama Allah'ın her şeyi farz kıldığı âyetlerde ceza, mecbur olduğu ve seçme şansı olmadığı için gelmiştir ve Allah'ın sınırları da miras âyetlerinde açıkça bellidir.

Nisâ Suresi 11. Ayet

بًسِمً آلَلَهّ آلَرحًمًنِ آلَرحً

﴿يُوص۪يكُمُ اللّٰهُ ف۪ٓي اَوْلَادِكُمْ لِلذَّكَرِ مِثْلُ حَظِّ الْاُنْثَيَيْنِۚ فَاِنْ كُنَّ نِسَٓاءً فَوْقَ اثْنَتَيْنِ فَلَهُنَّ ثُلُثَا مَا تَرَكَۚ وَاِنْ كَانَتْ وَاحِدَةً فَلَهَا النِّصْفُۜ وَلِاَبَوَيْهِ لِكُلِّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا السُّدُسُ مِمَّا تَرَكَ اِنْ كَانَ لَهُ وَلَدٌۚ فَاِنْ لَمْ يَكُنْ لَهُ وَلَدٌ وَوَرِثَهُٓ اَبَوَاهُ فَلِاُمِّهِ الثُّلُثُۚ فَاِنْ كَانَ لَهُٓ اِخْوَةٌ فَلِاُمِّهِ السُّدُسُ مِنْ بَعْدِ وَصِيَّةٍ يُوص۪ي بِهَٓا اَوْ دَيْنٍۜ اٰبَٓاؤُ۬كُمْ وَاَبْنَٓاؤُ۬كُمْۚ لَا تَدْرُونَ اَيُّهُمْ اَقْرَبُ لَكُمْ نَفْعًاۚ (فَر۪يضَةً) مِنَ اللّٰهِۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَل۪يمًا حَك۪يمًا﴾

Arapça telaffuzu:

(Yûsîkumu(A)llâhu fî evlâdikum(c) liżżekeri miślu hazzi-lunśeyeyn(i)(c) fe-in kunne nisâen fevka-śneteyni felehunne śuluśâ mâ terak(e)(s) ve-in kânet vâhideten felehâ-nnisf(u)(c) ve li-ebeveyhi likulli vâhidin minhumâ-ssudusu mimmâ terake in kâne lehu veled(un)(c) fe-in lem yekun lehu veledun ve veriśehu ebevâhu feli-ummihi-śśuluś(u)(c) fe-in kâne lehu iḣvetun feli-ummihi-ssudus(u)(c) min ba’di vasiyyetin yûsî bihâ ev deyn(in)(k) âbâukum veebnâukum lâ tedrûne eyyuhum akrabu lekum nef’â(an)(c)?(( ferîdaten)) mina(A)llâh(i)(k) inna(A)llâhe kâne ‘alîmen hakîmâ(n))

Türkçe çevirisi:

"Allah, evladınız hakkında size şunu tavsiye eder: Erkeğin payı, iki kızın payı kadardır. Kızlar, ikiden fazlaysa terekenin üçte ikisi onlarındır, kız bir taneyse yarısı onun. Bir çocuğu varsa anayla babanın her birine, terekenin altıda biri kalır. Çocuğu yok da anasıyla babası mirasçı olursa üçte biri ananındır. Kardeşleri varsa bıraktığı maldan, vasiyeti yerine getirildikten ve borcu ödendikten sonra kalanın altıda biri anaya aittir. Babalarınızdan, oğullarınızdan hangisi, size daha faydalıdır, bilemezsiniz. Bu, Allah'tan?(( farzdır)) Şüphe yok ki Allah her şeyi bilir, hikmet sahibidir."

Farzdır = ferîdaten = فَر۪يضَةً

Ve bunu yapmayanların cezası vardır.

Nisa Suresi 14. Ayet

"Kim ki Allah'a ve elçisine isyan eder, O'nun kanunlarını çiğneyip geçerse, Allah onu ebedi kalacağı ateşe sokar ve onun için alçaltıcı bir azap vardır."

Dolayısıyla insanı Cenâb-ı Hakk ile birleştiren her münasebetinde "yazıldı = kutibe" kelimesini kullanmış, her münasebetinde yani kulları, yani münasebet, yani insanı hemcinsleriyle buluşturan her münasebetinde "farz" kelimesini kullanmıştır.

Bunun nedeni, "Allah alemlerden müstağnidir" olmasıdır, dolayısıyla "yazıldı=kutibe" kelimesini kullanmıştır ve Allah'dan gelen her hüküm veya emir "yazıldı=kutibe" isteğe bağlıdır, çünkü "Allah alemlerden müstağnidir".

Kulun Rabbi olan Allah arasındaki ilişkisi gönüllüdür, zorlama yoktur, cezası yoktur.

Oruç ve Salat (Namaz değil), salat yani dua, zikir, Kur'an-ı Kerim tilaveti ve tesbih, bunların hepsi zorunlu değil, terk edenlere zorlama veya ceza gerektirmeyen ibadetlerdir, çünkü "Allah alemlerden müstağnidir" kimsenin kendisine ibadet etmesine ihtiyacı olmadığı için Ramazan orucunda "yazıldı = kutibe" kelimesini kullandı ve oruç tutmayana cezasını uygulamadı.

Oruç isteğe bağlıdır, "farz" kelimesini emretmek istese idi, onu kullanırdı.

"Ben, cinleri ve insanları sadece bana ibadet etsinler diye yarattım."

Yani, diyor ki; ben onları bana kulluk etsinler diye yaratmadım, ya da bana ibadet etmek için, çünkü ben âlemlere muhtaç değilim.

"Allah alemlerden müstağnidir".

Demek ki, Kur'an-ı Kerim'deki her azap ve cehennem ateşi kâfirler ve onların benzerleri içindir.

Yani Allah'ın emirlerine uymayanlar, yani, yeryüzünün doğruluğu onda olan O'na ibadet etmeyi reddedenler içindir.

Allah onlara öldürmemelerini emretmişti, ama onlar bu emri inkâr "küfür" ettiler ve öldürdüler.

Allah onlara çalmamalarını emretti, fakat onlar bunu inkâr "küfür" ettiler, bu yüzden çaldılar.

Allah onlara bozgunculuk yapmamalarını emretti, fakat onlar bunu inkâr "küfür" ettiler.

Böylece toprağı bozdular.

Ve Allah, küfür kelimesini kullanmadı ve isminin üstüne katmadı ve bunu bunun için bir ceza yapmadı.

Kur'an-ı Kerim'de "Allah'a (küfür) edene Cehennem ateşi vardır" veya benzeri bir şey söylenmedi. Çünkü Allah âlemlerden bağımsızdır. Bilakis, kelime "küfür" ve türevlerinden sonra gelen bütün cezalar, peygamberlerin emir ve mesajlarını inkar etmeye yöneliktir.

Bir grup insan peygamberleri inkâr "küfür" etti ve kötülükler yaptı. Bunun üzerine Allah onları kâfir, yalancı veya münafık vb. Allah'ın varlığı, çünkü "Allah alemlerden müstağnidir" ve kıyamet günü mizanını insanları Allah'ın varlığına inandıkları veya Allah'ın varlığına inanmadıkları için değil, yaptıklarından dolayı hesaba çekecek şekilde ayarlayacaktır.

"Allah alemlerden müstağnidir" kendisine tapanlardan bağımsızdır, varlığına inananlardan veya inanmayanlardan bağımsızdır. ‏

Yani Yüce Allah'ın Kur'an-ı Kerim'deki sözleri.

Bakara Suresi 185 Ayet

"Bu da sayıyı tamamlamanız, Allah'ın size doğru yolu göstermesine karşılık onu ululamanız içindir, böylece de ona şükretmiş olabilirsiniz".

Yani, sizin için yazılan sayılı günlerde oruç tutun ve oruç tuttuğunuzda, O'na itaat ettiğinizde kendi içinizde Allah'ı yüceltmiş olursunuz, çünkü oruç tutmanız size birçok yönden yol göstericidir.

Böylece sabahtan akşama kadar yemekten ve içmekten sakındığınız iki-üç gün oruç tutmakla kendinizi zorluklara katlanmaya alıştırdınız, bundan fayda sizedir.

Ayrıca zevklere oruç tutmakla nefsinizi terbiye ettiniz ki, bedenle ruh arasında eşit olmanız gerektiğini bilesiniz. Ayrıca fakire empati yaptınız, açlığın ve susuzluğun ne kadar çetin olduğunu öğrendiniz. Böylece orucunuz size empati duymanızı sağlıyor. Öyleyse Allah'a şükredin.

Cenâb-ı Hakk'ın "Bu da sayıyı tamamlamanız, Allah'ın size doğru yolu göstermesine karşılık onu ululamanız içindir, böylece de ona şükretmiş olabilirsiniz".

Arapça telaffuzu:

(Velitukmilu-l’iddete velitukebbirû(A)llâhe ‘alâ mâ hedâkum vele’allekum teşkurûn(e))

Kimileri, bu "velitukebbirû(A)llâhe" kelimesinin bayram namazına delil olduğunu söyledi.

Halbuki, bu söz bayram namazı veya bayram tekbirleri anlamına gelmiyordu.

Allah bunu kastetmiş olsaydı, Kur'an-ı Kerim'de neden bahsetmedi?

Allah'ın hakkında ﴾sana her şeyi açıklayıp anlatan v olan kitab﴿dediği Kur'an-ı

Peki, Allah'ın kadınların âdetlerini ve bu dönemde kocanın ne yapması gerektiğini belirttiği halde, milletin toplandığı büyük bir bayramdan neden bahsetmemiştir?

Ramazan Bayramı (Fıtır Bayramı), bayram namazı ve bayram tekbirleri olduğu gerçekten doğru olsaydı, Allah bunu "sana her şeyi açıklayıp anlatan ve müjde olan kitab" dediği Kuran-ı Kerim'de söylerdi.

Ama Allah bize ne Ramazan Bayramı'ndan, ne namazından, ne de tekbirlerinden bahsetmedi, ama bize hayızdan, emzikli çocuklardan bahsetti.

Soru soran biri der ki: Hadis kitapları ve fakihlerin sözleri ne olacak?

Cevap:

بًسِمً آلَلَهّ آلَرحًمًنِ آلَرحًيَمً

"Ve biz, sana her şeyi açıklayıp anlatan ve Müslümanlara hidayet, rahmet ve müjde olan kitabı indirdik."

بًسِمً آلَلَهّ آلَرحًمًنِ آلَرحًيَمً

"Allah'tan başka tanrı yoktur, geleceğinde şüphe olmayan kıyamet günü, sizi mutlaka toplayacaktır. Allah'tan daha doğru sözlü kim olabilir?"

بًسِمً آلَلَهّ آلَرحًمًنِ آلَرحًيَمً

"İşte sana gerçek olarak anlattığımız bunlar, Allah'ın varlığının delilleridir. Artık Allah'tan ve O'nun delillerinden sonra hangi söze inanırlar?"

SONUÇ OLARAK:

Ramazan ayında sadece birkaç gün oruç tutulur, Kur'an-ı Kerim'de belirtildiği gibi bir ay boyunca oruç tutulmaz ve Ramazan'da sadece birkaç gün oruç tutan Alevi grupları vardır.

Kur’an-ı Kerim “Birkaç gün oruç tutun” diyor, “Bir ay 30 gün oruç tutun” demiyor.

Hû dost!

Ve hala Anadolu Bektaşi Alevileri, Allah'ın halkından, Peygamber Muhammed'in ve Ehl-i Beyt'in yolundalar ki, "selâm olsun onlara"

Bana emanet edilen ve Kur'an'ı tefekkürle her mü'mine emanet edilen şeyin neticesi olarak benim anlayışım ve tefekkürüm budur.

SEYYİD SELİM VELİOĞLU

(Al-Husseini Al-Hashemi İmam Ali el-Hadi'nin torunu, İmam Muhammed el-Cevad'ın oğlu, İmam Ali el-Rıza'nın oğlu, İmam Musa el-Kadhim'in oğlu, İmam Muhammed'in oğlu İmam Cafer el-Sadık'ın oğlu İmam Ali Zeynelabidin oğlu İmam Hüseyin'in oğlu Bakır, İmam Ali bin Ebi Talib'in oğlu (a.s.))

Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!


  • 0
    SEVDİM
  • 0
    ALKIŞ
  • 0
    KOMİK
  • 0
    İNANILMAZ
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    KIZGIN

Facebook Yorum

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Başka haber bulunmuyor!