İstanbul
21 Kasım, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    34.81
  • ALTIN
    2412.9
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66248.09$

Koluaçık Hacım Sultan Ocağı

Koluaçık Hacım Sultan Ocağı
Bilindiği gibi, Alevi Bektaşi ocakları Alevi inanç toplumunun merkezinde yer alır. Ocaklar olmadan bir Alevilik düşünülemez. 19 Şubat itibariyla satışa da sunulacak olan Koluaçık Hacım Sultan kitabının yazarı Cumhur Özkolaçık’ın evladı olduğu ocağını sitemize yazmasını rica ettik.

Koluaçık Hacım Sultan, 13. yüzyılda Anadolu’ya gelen Horasan Erenlerindendir.

Asıl adı Recep olan ve İmam Ali Naki neslinden gelen Hacım Sultan, Hoca Ahmet Yesevi Dergâhı’nda yetişmiştir.

Amcazadesi Hacı Bektaş Veli’ye “yoldan çıkarsa ayağına urmayı (vurmayı)” ahdederek yoldaş olmuş; beraber Anadolu’ya gelmiştir.

Hoca Ahmet Yesevi’den Hacı Bektaş Veli’ye intikal eden tahta kılıcı kuşanan Hacım Sultan, Anadolu’daki Türkmenlerin benliklerini yitirmemesi için Hacı Bektaş Veli’yle beraber mücadele etmiştir. Bu nedenle Rum Erenleri içinde “Erenlerin Bâtın Celladı” olarak anılmış ve Bektaşi meydanlarında düşkünlük olgusuna istinaden ihdas edilen meydan taşına “Hacım Sultan makamı” olarak niyaz edilmiştir.

Ayrıca, Hacım Sultan’ın bu ekoldeki önemine binaen Rum’daki Hacım adlı diğer erlerden ayrılması için Hacı Bektaş Veli tarafından “Koluaçık” lakabı verilmiştir.

Hacı Bektaş Veli’nin Anadolu’da manevi hâkimiyetini sağlamasından sonra Hacım Sultan, peygamber efendimizin mana âlemindeki buyruğuna uyarak Germiyan ilinin Susuz köyünde makam tutmuş; tekkesini kurmuştur.

Ömrü boyunca Batı Anadolu’da irşat faaliyetinde bulunan Koluaçık Hacım Sultan’ın âlem-i bekâya irtihalinden kısa bir süre sonra (1321 yılında) Germiyanoğlu Yakub Bey tarafından bu tekkeye vakıf bağlanmıştır.

Ayrıca, halifesi Derviş Burhan tarafından Koluaçık Hacım Sultan’ın irşat geleneği, tarihi/menkıbevi kişiliği ve kerametleri hakkında müstakil bir velayetnamesi yazılmıştır.

Günümüze değin Bektaşi meclislerinde okunagelen bu velayetname, Anadolu’da bir Horasan Ereni adına kaleme alınan ilk velayetnamelerden olması ve döneme ilişkin eşsiz bilgiler sunması bakımından tarihi bir önem taşımaktadır.

KOLUAÇIK HACIM SULTAN OCAĞI

16. yüzyıl, Anadolu’da meydana gelen toplumsal olaylara paralel olarak Bektaşiliğin Dulkadiroğulları sahasında yaygınlaştığı bir dönem olmuştur.

Halep Türkmeni olarak da bilinen ve Dulkadiroğulları beyliğini kuran Türkmen obaları arasında yer alan Karacalı obası da bu dönemde Hacım Sultan evlatlarına biat ederek Bektaşilik çatısına katılmıştır.

Bu dini ilişkinin bir sonucu olarak Hacım Sultan evlatlarından Şeyh Cüneyd Dede (Seyyid Durak) 16. yüzyılın sonlarında Karacalı obasına katılmış; Hacım Sultan evlatları bu obanın birer ferdi haline gelmiştir.

Osmanlı’nın Türkmenlere sağlanan idari ve askeri elitliği sonlandıran ve buna bağlı olarak 1691 yılında aldığı iskân kararlarıyla devam eden “tebaalaştırma” politikaları neticesinde Karacalı obası, günümüz köy merkezinin civarında yer alan mezralara dağınık bir şekilde yerleşmiştir.

18. yüzyılın ortalarında ise çeşitli nedenlerle Karaca köyünün mevcut yerinde toplanmalarıyla birlikte bu dönemde postta oturan Seyyid Ahmet Dede (1740-1785) de talipleriyle hareket etmiş ve Karaca köyüne yerleşmiştir.

Böylece Karaca köyü, Koluaçık Hacım Sultan Ocağı’nın merkezi olmuş, Hacım Sultan evlatlarının Uşak’tan başlayıp Sulucakaraöyük’e uzanan yolculuğu Malatya’da noktalanmıştır.

Seyyid Ahmet Dede’nin vefatı sonrası tek erkek evladı Seyyid Hüseyin (Levi/Leğen) Dede’nin çocuk yaşta olmasından dolayı dedelik vazifesinde aksama olmaması için Karacalı obasından Molla Haydarlı ailesine mensup Molla Veli isminde tarikat geleneğine aşina bir kişi bu görevi vekâleten üstlenmiştir.

Bilindiği gibi, Alevilikte mollalık (günümüz tabiriyle Alevi hocalığı) cenaze hizmetlerini gören ve topluluk içinde okuma yapan taliplere, bağlı bulundukları ocak dedesi tarafından verilen bir görevdir ve mollaların posta oturmaları erkândan değildir.

Ancak Molla Veli, 1790 yılında Basak köyüne göçmüş ve yeni bir kol kurmuştur.

Molla Veli evlatları ise Basak köyünden civar köylere (Başkınık, Güvenç, Fethiye vs...) yayılarak bu kolu genişletmiştir.

Ancak, icazetname vermek için soy bağını gözeten Hamdullah Çelebi tarafından Molla Veli evlatlarına çeşitli nedenlerle icazetname verilmediği için, Molla Veli evlatlarının tamamına yakını mürşit değiştirerek Hacı Bektaş Veli Dergâhı’ndan kopmuş; Seyit Temiz Ocağı’na bağlanarak farklı bir yol tutmuştur.

Bu nedenle, “mollalar kolu” olarak adlandırabileceğimiz bu kol ile ilgili ilave bilgi sunulmamıştır.

Hacım Sultan Ocağı’nın kadim irşat geleneği, Seyyid Ahmet Dede oğlu Seyyid Hüseyin (Levi/Leğen) Dede’nin yetişip posta oturmasıyla bu ocağın tarihi merkezi olan Karaca köyünde devam edebilmiştir.

Seyyid Hüseyin (Levi/Leğen) Dede’nin 1815 yılında Şehit Feyzullah Çelebi’den, 1843 yılında Hamdullah Çelebi’den aldığı icazetnameler günümüze ulaşmıştır.

1850 yılında hakka yürüyen Seyyid Hüseyin (Levi/Leğen) Dede’den sonra Leğenuşağı/Leviuşağı olarak bilinen ailesinden gelen dedeler (Akkaya, Çelik, Demir, Hürrem, İnan, Kuşdoğan, Özcan, Özmen, Özkolaçık, Pektaş ve Ülger aileleri) günümüze kadar kesintisiz olarak irşat görevini sürdürmüştür.

Hacım Sultan Ocağı dedeleri (Leğenuşağı/Leviuşağı), Hacı Bektaş Veli Dergâhı’nın Dedegan kolunda yer almaktadır.

Hacım Sultan Ocağı, bilhassa Erdebil süreği uygulayan diğer ocakların örgütlenme modellerini tanımlayan mürşit-pir-rehber sınıflandırması içinde kendini konumlandırmamaktadır.

Ancak, zaman içinde bazı ocaklardan gelen dedeler Hacım Sultan Ocağı’nı mürşit ocağı olarak bilip, hizmet görmüştür.

Hacım Sultan Ocağı’nın talipleri, büyük kısmı Dulkadiroğulları beyliği bakiyesi Halep Türkmenleri tarafından Maraş/Elbistan (Aşağı Yapalak, Çıtlık ve Demirci), Sivas/Gürün (Külaf ve Yuva), Malatya/Hekimhan (Başören, Culfalı, Erdahan ve Tersehan), Malatya/Yazıhan (Eğribük, Fethiye ve Hilan) ve Gaziantep/Şehitkamil (Aşağı Kazıklı) ilçelerinde kurulan köylerde yaşamaktadır.

Ayrıca, bu ocağın taliplerinden olmasa da zaman zaman Urfa/Kısas ve Maraş/Nurhak’taki canların hizmetleri vekâleten görülmüştür.

Hacım Sultan Ocağı dedeleri her yıl talip köyleri dolaşarak talibi pençe ile görgüden geçirmekte ve yola girecek isteklilerin biatını almaktaydı.

Her köyde bir hafta kadar kalan dede, en son Hacı Bektaş Veli Dergâhı’na uğrayıp niyaz etmekte ve köyüne dönerek yaz aylarında ziraat ile uğraşmaktaydı.

Ayrıca, Muharrem ayında sancak açılmakta, matem erkânı yürütülmekte ve sair günlerde okumalar yapılıp meydan açılmaktaydı.

Vefat eden canların hizmetleri mollalar (hocalar) tarafından yerine getirilmekle beraber dardan indirilmeleri için mürşit huzurunda meydan açılmaktaydı.

Yöresinde Bektaşiliğin merkezi ve dergâhın gözü konumunda olan bu ocakta yetişen birçok dede ve âşık ilim-irfan saçmış, yöredeki Türkmenlerin kimliklerini muhafaza etmeleri bakımından önemli bir rol oynamıştır.

Günümüzde ise şehirlere göçün bir sonucu olarak bu erkânlar ancak dar bir çevrede uygulanabilmektedir.
 

Kaynak: Cumhur ÖZKOLAÇIK, “Koluaçık Hacım Sultan Ocağı” (Dört Kapı Yayınevi), İstanbul, 2024

Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!


  • 0
    SEVDİM
  • 8
    ALKIŞ
  • 0
    KOMİK
  • 3
    İNANILMAZ
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    KIZGIN

Yorumlar

  • yorum avatar
    Cumhur Özkolaçık
    16-02-2024 19:44

    -Sayın Yıldırım’a meşru yanıtımdır-Sayın Yıldırım,Her ne kadar bu konuda bilgi düzeyiniz ve üslubunuz anlamlı bir tartışma yapmaya uygun olmasa da kamuya açık bir sahada yaptığınız bu mesnetsiz sataşmanızdan dolayı birkaç hususa değinmem zaruret halini aldı.Öncelikle, bu habere kaynak olan kitap, daha önce yayımladığım akademik çalışmaların genişletilmiş bir halidir. İçinde çok sayıda kaynak/belge tıpkıbasımları ve çevirileriyle yer almaktadır. Çalışmam akademik nitelikte olduğu için Dört Kapı Yayınevi tarafından telif hakkı alınmış (tamamını bağışladım) ve baskıya hazırlanmıştır. Yani matbaada basılan ısmarlama bir kitap değildir. Kitabım, büyük ihtimal 19.02.2024 tarihinde Avrupa dâhil olmak üzere satışa çıkacaktır. Keşke yorumunuzdan önce kitabı; daha doğrusu bu kitaptaki belgeleri inceleme zahmetine girseydiniz.Diğer taraftan, açıklamanızda adımı beraber andığınız İsmail Özmen ve Timurtaş Özmen’in çalışmaları ile çalışmalarımın bir bağlantısı yoktur. Aynı şekilde, sizin kurduğunuz Hacım Sultan Vakfı dâhil olmak üzere Hacım Sultan’la ilgili hiçbir vakıf ve dernekle ilişkim olmadığı gibi sosyal medya gruplarında da faal değilim. Yine, bu çalışmaların bana sağladığı maddi herhangi bir çıkar (makam/mevki/para vs..) da yoktur. Şayet meydan gördüyseniz ispatsız ithamın karşılığını hatırlatmak ister, şahsıma yönelik eleştirilerinizi müstakil bir şekilde yapmanızı istirham ederim.Gelelim devenin boynunu doğrultmaya…- Leğenuşağı ailesinin kurucusu Seyyid Hüseyin (Levi/leğen; her iki lakabı da kullanmıştır) Dede’ye Hacım Sultan evladı gömleği giydirmemize ihtiyaç yoktur; çünkü 1815 yılında Şehit Feyzullah Çelebinin, 1843 yılında Hamdullah Çelebi’nin verdiği ve asılları incelemeye açık olmak üzere tarafımda bulunan ve yayımlanan icazetnameler bu durumu açıkça göstermektedir. Hamdullah Çelebi tarafından bu ocağın dedelerinden (veya iddia sahiplerinden) bir tek “Leğen Hüseyin” dedeye (“Seyyid Ahmet Dede oğlu Seyyid Hüseyin Dede” künyesiyle) icazetname verilmiştir. Hatta, babanızın da işaret ettiği bir dergahtan kovulma hadise vardır ki gereksiz tartışma yaratmamak için dünyalık kavgalarına dayalı bu olayın detaylarına dahi girmedim. Şunu da unutmayın, dedelerinizi Hamdullah Çelebi dergâhtan uzaklaştırdığı dönemde, küçümseyerek anlattığınız Seyyid Hüseyin (Levi/leğen) Dede, Hamdullah Çelebiden soy bağına istinaden icazetname alarak Bektaşilik mücadelesi vermiştir. Aksinin olmadığını biliyorum ama bu konuda belge sunabilirseniz çalışmamı revize edeceğimi taahhüt ederim.- 1790 tarihinin uydurma olup olmadığını bilemem; ancak bu tarihi sizlerden birisinin 2007 yılında hazırladığı; “basakli.com” sitesindeki “Hacım Sultan Ocağı” başlıklı sekmesinde yer almaktadır ve ekran görüntüleri tarafımda mevcuttur. Dilerseniz paylaşabilirim. Bu tarihi kullanmamın sebebi, bu olayın diğer taraflarının anlattığı olaylar ile 1790 tarihinin örtüşmesinden kaynaklanmaktadır. Leğen Hüseyin Dedemizin babası Seyyid Ahmet Dede’nin ölümü (1785) ile Molla Veli oğlu Baboğ Dedenizin ölüm (1844) tarihi de dikkate alınınca 1785-1790 arası tarihler makul bir hal almaktadır. Detayı kitabımda bulabilirsiniz. Diğer taraftan bu sitedeki bilgiler bile kurduğunuz vakıf gibi 20 yıldır kimlerin kendilerini ön plana çıkarma gayretinde olduğunu göstermektedir.- Molla Veli’nin kardeşleri hakkında sizlerin akrabası olan Başkınıklı, Basaklı ve Karacalı bazı kaynak kişilerin çalışmalarına başvurduğumda birbiri ile tutarsız isimlere rastladım. Molla Veli’nin kardeşleri ve üstsoyu üstünde aileniz içinde bir fikir/görüş birliği bulunmamaktadır. Bunun da analizi kaynaklarıyla birlikte kitabımda kısaca yapılmıştır. Temel neden sözlü kaynağa dayanmanızdır.- Molla Veli oğlu Baboğ Dedeniz Seyit Temiz Ocağına bağlanmıştır. Bu bağlılığı gösteren Sadık Baba ‘ya ait deyişi bilirsiniz (Sultan Seyit Temiz destinde deman / Hacım Sultan Mevali’dir Seydahmet). Sadık Baba, Baboğ Dedenizden önce vefat ettiği için Baboğ Dedenizin 1837/39 tarihinden önce Seyit Temiz Ocağının “eteğini tutmuş” olması gerekmektedir. Detaylarını kitabımda bulabilirsiniz. Bugün Basak ve Başkınık köylerinde sizin ailenizden başka hiçbir Molla Veli evladı Hacı Bektaş Veli Dergahına bağlı değildir. Bu konuda da düzeltmeniz varsa yayımlamayı taahhüt ediyorum.- Babanıza ve bazı üst soylarınıza icazetname veren çelebilerin bizim de üst soylarımıza aynı şekilde icazetname vermiştir. Cumhuriyet döneminde verilen bu icazetnamelerden de bazılarını kitabımda bulabilirsiniz. Ayrıca, talip köylerin de yaklaşık aynı köyler olduğunu ve taliplerin Karacalı (Leğenuşağı), Basaklı ve Başkınıklı dedelere aynı şekilde saygı duyduğunu da hatırlatmak isterim.- Molla’nın birçok anlamı vardır. Bazı anlamları dönem içinde kaybolmuş veya şekil değiştirmiştir. Alevi terminolojisi açısından molla, cenaze hizmetini gören görevlinin kullandığı bir unvandır. Yani mollalık, günümüz tabiriyle Alevi hocalığıdır. Bunu eski nesil, cem cemaat köy görmüş Alevilerden sorup teyit edebilirsiniz. - İftira bir Müslüman’a; özelinde bir Alevi’ye ve daha da özelinde kendisini ocakzade olarak gören birisine yakışmaz. Bu nedenle kitabımda, bu ocağın tarihinde bir kırılma noktası yaşatan Basak köyüne göç olgusunu işlemek zorunda kaldığım için iftiradan uzak durmak amacıyla öncelikle babanızın röportajını, diğer köylüleriniz (Hıdır Dedeniz vs..) ile akrabalarınız bulunan Başkınıklı Kurt Veli ve diğer dedelerinizin açıklamalarını esas aldım. Ama bunları elimdeki belge ve anti-tezleriyle irdeleyip yorumlarımı da ekledim. Kendi ailemin dahi sözlü kaynaklara dayalı açıklamalarını belgelerle desteklenmediği müddetçe çalışmama taşımadım. Sizden de aynı şeyi; yani olayın tüm taraflarının açıklamalarını analiz etmeden hâkim olmadığınız bir konuda öfke ile açıklama yapmamanızı istirham ederim.- Rahmetli Şakir Keçeli Baba sürekli “Alevi’nin soy, Bektaşi’nin post kavgası bitmez” derdi. Maalesef ailemize yönelik iftiralar da ailemizin tarihi bu kadar açık olmasına rağmen kemikleşmiştir. Bu durumun iki nedeni rekabet ve tarık-pençe olaylarıdır. Cemalettin Çelebi için dahi vakıf gelirlerini kesmek amacıyla “Feyzullah Çelebi’nin oğlu değildir; Feyzullah Çelebi’nin soyu kesiktir” iftirasını türetenler olmuştur. Bizim için “Hacım sultan evladı değildir” denilmiş çok mu? Biz bunları sineye çekeriz, ama hakikati de elimizdeki belgelerle ilgilisine açıklamaktan geri durmayız. Amacımız birkaç nesil önce ortaya çıkan (Hamza Ağa ve Âşık Mahiri Dedeyle birlikte) ve günümüze kadar devam eden bu iftiraları dillendirenlere üzülmemizdendir. Zira, bahsettiğiniz “kılıç”, “Seyyid Ahmet Dede oğlu Seyyid Hüseyin Dede”nin (Leğen/Levi Hüseyin) elinde, ahirette beklemektedir. Fırsat var iken helallik almak doğrusudur. Son olarak unutmayın ki tarih sözlü aktarımla değil bu aktarımları destekleyen belgelerle yazılır ve çalışmam bu ilke ile hazırlanmıştır. Çünkü sözlü aktarımlar her türlü sübjektif yargıyı da tarihe ekleme eğilimindedir. Eseri inceledikten sonra bir tereddüdünüz kalması halinde iletişime geçebilirsiniz. Bu yorumu öfkeyle eklediğinize inanıyorum; çünkü görüldüğü kadarıyla bilginiz, maalesef, öfke ve rekabet ile türetilen sözlü gelenekle sınırlı kalmış. Bu tepki yerine, okuyup araştırıp yazmanız size daha çok yakışacaktır. Zaten, kitaptaki belgeler vicdanı hür hiçbir okurda tereddüt bırakmayacak kadar açıktır.Büyüklerinizin “edeb ve erkânı” ile hoşça ve dostça kalın.

  • yorum avatar
    Ahmet Yalçın Yıldırım
    14-02-2024 11:25

    ''LEĞENUŞAĞI'' KOLUAÇIK HACIM SULTAN EVLADIMI DIR?Malataya Karaca köyü kökenli '' Leğenuşagı Sülalesine mensup olduklarını kendilerince beyan eden İsmail Özmen, Ali Timurtaş Özmen ve Cumhur Özkoluaçık isimli şahıslar son 20 yıldan beri, ısrarla ''kendilerinin ocakzade ve Koluacık Hacım Sultan Evladı'' olduklarını ispat ve kanıtlama peşindeler. Bunun için kitaplar yazıp, dernek ve websitesi kurup, sosyal medya da '' Koluaçık Hacım Sultan Ocağı '' sayfalar acarak adına yayınlar yaparak, çeşitli etkinliklere, oluşumlara katılıp '' Koluaçık Hacım Sultan Dedesi-Evladı'' sıfatını kullanarak gümdemde kalmaya, yer ve makam elde etme çabasını sürdürmektedirler. Kendi uydurdukları tarihce ile gerek kamoyunu gerekse de '' Seyit Ocakları'' yanıltma ve ikna etme becerisini göstererek dönemin karmaşasından ve bulanık ortamından faydalanma yolunu tutmuş bulunmaktadırlar. İsmail Özmen'in Koluaçık Hacım Sultan Ocağı isimli çıkartmış olduğu kitabın kendilerini meşrulaştırma amaçlarına yeterince hizmet etmiş olmaması kanaatine varmış olacaklar ki; aynı iddia ve uyduruk gerekçelerle dayanarak yeni bir kitap yayınlama ihtiyacı duymuşlar. Uyduruk gerekçe diyorum: Çünkü '' Leğenuşağı evladı Hüseyin''ne bir okus pokusla '' Koluaçık Hacım Sultan Evladı'' gömleği giydirerek ''asıl ocakzade'' kendileri olduğunu; '' Molla Veli, 1790 yılında Basak köyüne göçmüş ve yeni bir kol kurmuştur. Molla Veli evlatları ise Basak köyünden civar köylere (Başkınık, Güvenç, Fethiye vs...) yayılarak bu kolu genişletmiştir. Ancak, icazetname vermek için soy bağını gözeten Hamdullah Çelebi tarafından Molla Veli evlatlarına çeşitli nedenlerle icazetname verilmediği için, Molla Veli evlatlarının tamamına yakını mürşit değiştirerek Hacı Bektaş Veli Dergâhı’ndan kopmuş; Seyit Temiz Ocağı’na bağlanarak farklı bir yol tutmuştur.'' diyerek isparlamaya çalışıyorlar. ''Deveye sormuşlar boynun niye eğri? O da demişki nerem doğruki!''Bu pervasızca ve hoyratca iddialar ve iftiralar karşısında bunlarla büyüklerimiz '' edep ve erkan '' gereği cevap verme gereği duymadılar. Ancak büyüklerimizin bu suskunluğunda istifade eden bu baylar '' Yavuz hırsız evsahibini bastırır'' atasözümüzü aratmayacak bir gayret ve çaba içinde olmalarını bunların dünyevi açgözlülüklerine saymaktan öte bir anlam veremiyoruz. Kendi sülale ve soysilsilesinin ne olup olmadığı; Leğenuşağı mı Luviuşağı mı olup olmadıkları bizi ildilendirmiyor!Bizi ilgilendiren yanı, babalarımızdan ve dedelerimizden bize aktarılan sözlü bilgiye dayanarak söyliyelim ki; (1790 tarihi uydurmadır. Varsa ellerinde bir belğe açıklasınlar ) 18.yüzyıl ikinci yarısından sonra ( tarih konusunda elimizde bir belge yok) ' kardeşleri Hüseyin ve Haydar'a '' Baba ekmeği size, Talip ekmeği bana'' diyerek Karaca'yı terk etmiş olduğudur. Molla sıfatı tarihi kaynaklardan biliyoruzki; dönemin yaygın kullanılan sıfatlarından biridir. Bizleri Karaca'da Temizlere bağlamak; ki bizim sülalemizden bir kısım akrabalarımızın Baboğ Dedemizin vefatından sonra, ikilik çıkararak (düşkünlük yaparak) Karaca'da Temizlere görüldüğü doğrudur. Ocak Dedesi-Piri- Postnişini olarak dedelerimiz Hacı Bektaş Veli Evlatları'ına görülüp tektar Ocağa dönüp talip görgüsüne çıkmıştır. Temizlere '' Mürşit Ocağı'' olarak görülme gibi bir bağımız yoktur.Yazar Hamza Aksüt'ünde bu ayrılıkçı ve aykırı kolu baz alarak bizleri Mineyikli-Zeynel Abidin Ocağı'na bağlamaları da ayrıca bir garabet ve cahillik degilse çarpıtmadır.Öncesini saklı tutarak; Molla Veli'yi ve takiben oğlu Baboğ Dede'mizi, Ali Dede'mizi, Seyit Dede'mizi, İsmail Dede'mizi, Hallağa Dede'mizi, Çil Ali Dede'mizi ve takiben İbrahim Dede'mizi icazetsiz ve beratsız göstermekle yok sayılmış olmuyor. Bu saydığımız dedelerimiz gerek Cumhuriyet ve gereksede öncesi dönemlerde, gerek kendilerini (düzenli -aksatmadan) gerekse de taliplerini görüp '' irşat'' etmişlerdirKara Hacı (16. yüzyıl ortalarında ) Dede'mizden bugüne kadar Hacım Sultan Ocağı'nı tüttüren ( irşat görevini yapan) dedelerimiz talipleri ve sevenleri ile milyonlarca muminin gönlünde taht kurmayı başarmışlardır. Bu hakikati kendilerine düne kadar '' Ocakzade, Seyyit- Ehli*beyt Evladı, Bekttaşi'' diyen herkes bilir, sayar ve tanır. İddiaların hepsine cevap vermek için biraz eken. Ortalık durulduğu zaman belki bizim cavap vermemiz ve açıklama yapmamıza gerek bile kalmayack. Gerçekler er yada geç gün yüzüne çıkar. Hakikatin kılıcı keskindir. Sadece ''Kol tutulması'' na neden olmaz, kem gözleri, pis nefisleri de sakat bırakır.Bizi ve Dedelerimizi Hacı Bektaş Evlatlarına ve Postnişinlerine ve birde taliplere sorsunlar. Kim ''Bel Evladı, kim ''Yol Evladı'' ve kimler talip, kimler değil anlatırlar. Mutlak gerçeği ancak '' Hakk bilir kimde ne var ne bilir''Bendeniz nacizhane doğru bildiğimizi aklım erdiği açıklamaya çalıştım.Allah kimseyi doğru ve Hakikat yolundan saptırmasın!

Facebook Yorum

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Başka haber bulunmuyor!