İstanbul
16 Eylül, 2024, Pazartesi
  • DOLAR
    32.58
  • EURO
    34.81
  • ALTIN
    2412.9
  • BIST
    9645.02
  • BTC
    66248.09$

Kazım Balaban yazdı: Hacıbektaş etkinliğinde hangi mesajlar verildi?

Kazım Balaban yazdı: Hacıbektaş etkinliğinde hangi mesajlar verildi?
Kazım Balaban Baba Erenler, Hacı Bektaş Veli anma etkinliklerinde verilen mesajları değerlendirdi.

HACIBEKTAŞ ETKİNLİĞİNDE HANGİ MESAJLAR VERİLDİ?

Hz. Ali’nin en güzel lakaplarından biri Ebu Turab’dır. Yani toprağın babası. Bu lakabı ona Hz. Muhammed vermiştir. Turab olmanın anlamlarından biri ‘’Topraktan gelip toprağa dönmek’’ olduğu gibi diğer önemli anlamı mütavazi olmaktır. Alçakgönüllü olmaktır. Özünü turab görmek Aleviliğin 4 Kapı 40 makamları arasında bulunan önemli makamlardan biridir. 

İlim Şehri Kapısı Hz. Ali ve onun öğretisini ileriye taşıyan Ehli Beyt inancını Anadolu’da canlandıran ve yaygınlaştıran kişi Hz. Pir Hacı Bektaş Veli ve onun ardıllarıdır. 

Hz. Pir, bu öğretiyi ‘’Ara, Bul, Bil ve ol’’ deyimleri ile özetler. Ve bu öğretiyi ‘’İncinsen de İncitme’’ veya ‘’Düşmanının dahi insan olduğunu unutma’’ diyerek sevgi ve hoşgörü içerisinde yaşama geçirmeyi öğütler. Onun bu öğütlerine uyan ardılları da Anadolu’yu aşıp Macaristan’dan Ukrayna’ya, Balkanlardan Azerbaycan’a, Mezopotamya’dan Mısır’a kadar yüzlerce yıldır yaymış ve yaşatmışlardır.  Hz. Pir’in huzuruna gelen, Dergâh veya kabrini ziyaret edenler de bunu bilir ve ona uygun davranırlar. Saygılı ve mütevazi olmaya daha fazla özen gösterirler. 

Ancak 2024 Ağustos etkinliklerinde buna özen göstermeyenler arasında kimi siyasetçiler ve Alevi Kurum yöneticileri oldular. Söylemleri, talepleri ve mesajları dileklerden ziyade dikta eder tarz da oldu. 
Hz. Pir’in huzuruna gelenler eğer bu önemli arıntıyı bilmiyor veya önemsemiyorlarsa burada önemli bir sorun var demektir. Bu Alevi Kurumları ve Siyasi partiler var olmadan yüzlerce yıl önce bu dergâhlar vardı ve söylemler bu nokta dikkate alınarak dile getirilmelidir. 

Bu anlamda Alevi Kurum yöneticileri ve siyasi parti temsilcilerinin söylemlerinin bir kısmına katılmadığımı, bu söylemlerin yaşam hakkının olmadığını, olamayacağını ve olmaması gerektiğini altını çizerek vurgulamalıyız. 

Bu söylemler şu noktada yoğunlaşıyor. 

‘’Dergâhımız Alevilere geri verilmelidir. Dergâhımızda Cem yapamıyoruz. Bu engel kaldırılmalıdır’’.

Burada biraz durmak gerek. 

Pardon ama siz kimin adına, ne taleplerde bulunuyorsunuz? 

Genelde bütün dergâhlar, özelde de Pir Evi Bektaşilere aittir. Eğer dergâhlar üzerine bir talepte bulunulacak ise bunu dile getirecek kesimler ancak ve ancak Bektaşilerdir. 1925’de Tekke ve Zaviyeler kapatıldığında Hacı Bektaş Dergâhı iç kısmında Babagân Bektaşiler, Dış temsiliyette de Çelebiler hakimdi. Hacıbektaş ilçesi ve çevresinde yaşayan Aleviler herhangi bir Dede Ocağına bağlı değiller. İnanç önderleri içinde Seyyidler yok. Hacıbektaş halkı ve çevresi inanç önderi olarak Hacı Bektaş Veli’yi bilirler. 

Bektaşilerin Dergâhların tekrar açılması ve Pir Evi’nin Bektaşilere iadesi gibi bir talebi yok. Bu konuda Babagân Bektaşilerin en üst temsilcisi olan Merhum Doç. Dr. Bedri Noyan Dedebaba, kendisi ile söyleşi yapan gazeteci Nuriye Akman’a, ‘’Bektaşilerin Dergâhların açılması ile ilgili bir taleplerinin olmadığını’’ açıkça söylemiştir. Bu görüş halen geçerlidir ve hiç bir Bektaşi Babası bunun aksi fikirde değildir. 

Hacıbektaş Dergâhının ne yapımında, ne korunmasında ne de dergâh hizmetlerinin uygulanmasında bu Alevi Kurumlarının ve siyasi partilerin herhangi bir katkısı olmadığına göre bu talepler neyin nesidir?

Üstelik Dedebaba bu konuda bir tehlikeye de dikkat çekiyor. ‘’Dergâhların açılması demek, Aczimendilerin dergâhlarının açılması ve onlara serbestlik tanıması anlamına gelir’’ diyerek bugün her türlü gericiliğin ve çağdışılığın merkezi haline gelen tarikatların serbestçe faaliyet göstermesi anlamına gelir. Ki bunun ne tür tehlikelere yol açacağı, Fetö askeri darbe girişiminden anlaşılmaktadır. 

Eğer Bektaşiler kendi dergâhlarının açılmasını isteseler her halde bunu kendileri dile getirirler(di). 

Kim, kimin malına ve emeğine, tarihine, değerlerine konmak istiyor? 

Olmayacak ama varsayalım ki oldu. Devlet bu Dergâhı hangi Alevi Kurumuna verecek? Hangi Ocağın Dedesi gelip orada Dedelik yapacak? 

Bir gerçeğin altını çizelim. Alevi Kurumları arasında bir uyum var mı? 

Söylemde ve eylemde ve hatta tatbikatta aynı duruşu mu dile getiriyorlar? 

Örneğin Alevi Kurumları arasında Aleviliğin tanımı konusunda bir fikir birliği var mı? Devlet bu dergâhı, Aleviliği İslam olarak gören, Hz. Ali ve 12 İmamlara bağlı, İmam Cafer Sadık öğretisini esas alan kurumlara mı yoksa ‘’Bizim İslamla alakamız yoktur’’ diyen Alisiz Alevilere mi versin? 

‘’Hacıbektaş Dergâhını Alevilere verin’’ talebini sürekli dile getiren ve Alisiz Alevilerle dirsek temasında olan Alevi Kurumlarına bu dergâh verildiğinde nelerin yaşanacağını şimdiden söyleyelim. 

•    Dergâhın hangi Alevi Kurumlarına verileceği ile ilgili muazzam bir POST KAVGASI başlayacak. Hepsi de ‘’Hacı Bektaş Veli’yi ne kadar benimsedikleri ve kendilerinin onun izinden gittiğini’’ iddia ederek daha fazla bir birine düşecekler. Oraya kendilerinin sahip olmaları için, bir dönem ‘’Musahip’’ dedikleri diğer Alevi Kurum ve Yöneticileri hakkında yaptıkları gibi gene çarşaf çarşaf alehte yazılar yazılacak, iftira ve yıpratma faaliyetleri en üst düzeye çıkarılacak. 

•    Dergâh Post Dedesi olmak için bazı Dedeler kendi Ocakları ve Kurumları üzerinden hatırı sayılır tartışmalara girecek, bir birleri hakkında olmadık sözler söylenecek, Hz. Pir’in, ‘’İncinsen de İncitme’’ sözü sadece duvarlarda asılı kalmakla sınırlanacak.

•    Dergâhta şu anda Kültür Bakanlığına bağlı maaşlı Personel çalışıyor. Bu sayı 7 kişi civarında. Bu Personel herhangi bir devlet kurumunda olduğu gibi 8 saat görev yapıyor. Dergâhın içinde bulunan bütün demirbaş eşyalar kayıt altında. Oradan bir iğne bile alınamaz.  Bu Dergâhın bir Alevi Kurumuna verilmesi durumda bu maaşları kim ödeyecek? Ödenecek olsa bile kimin torpilli akrabasının oraya alınması tartışması yaşanacak. 

•    Dergâhta bulunan kutsal emanetler ne olacak? Onlar gerçekten korunacak mı? Dergâhların kapanmasından sonra bir takım eserlerin ABD’lilere satıldığını Prof. Dr. Fuad Köprülü yazmıştı. Devlet müzelerinden tarihi eser kaçakçılarının büyük rüşvetler vererek bazı eserleri kaçırarak örneğin British Museum’da sergilendiğini bilmeyen yok. Bunun olmayacağının güvencesi var mı? 

•    Hz. Ali tarafından yazıldığına inanılan, Kuran’ı Kerim’den bir bölüm var ve Hacıbektaş Dergâhında sergileniyor. Alisiz Aleviler, ‘’Bu Dergâhta Arap siyasetçilere ait bir takım eserlerin sergilenmesini istemiyoruz’’ diyerek o  ve benzeri eserlerin kaldırılmasını isterlerse ne olacak? Alisiz Alevilere ait bazı Alevi Kurumlarında Hz. Ali veya 12 İmamlara ait simgelerin sergilenmediği göz önüne alınırsa bu sorun nasıl aşılacak? 

•    Pir Evi’nde Cem yapmaya izin verilmediği söylendi. Bu doğru değil. Burada Cem yapmaya izin verilmiş. Ancak bu konuda da yanlış yapılmış. Pir Evi’nde Cemevi değil, Meydan Evi var. Meydan Evine de sadece ve sadece nasipli Bektaşiler alınır. Yüzyıllardan bu yana Balım Sultan Erkânnamesi doğrultusunda böyle yapılıyor. Pir Evi’nde ki tabelada Meydan Evi yazıldığına göre orada ısrarla Cem yapmanın anlamı nedir? Cem yapmak önemli bir ibadettir ancak bunu yapacak olan Dedeler kendi talipleri ile yaparlar. Her Alevi’nin İnanç önderi olarak bir Mürşid’i, bir Pir’i ve bir de Rehber’i vardır. Ve bunlar arasında da yüzyıllardır devam eden bir İkrar bağı var. Orada Cem yapacak olanlar kendi İnanç Önderleri ile mi Cem yapacaklar? Kendi köyleri ve Ocakları yok mu? Orada Cem yapınca bunun fazileti daha mı fazla oluyor? Kaldı ki Hacıbektaş’da çok sayıda Cem Evi de var. Pek çok Alevi Kurumu orada Cemevi de inşa etmiş. Oralarda Cem yapmak için her hangi bir engel mi var? Pir Evi’nde Cem yapmaları için kısa süreliğine de olsa verilmesi yanlış olmuştur. Yüzyıllardan bu yana Alevi inanç önderlerinin söylediği bir söz vardır. 

‘’Bizim Semahı’mız seyir için değildir’’

Aynı söz Cem ayini için de geçerlidir. Bir birlerini hiç tanımayan insanların herhangi bir Cemevi’nde Cem yapmaları ayrıca usul ve erkan yönünden de doğru değildir. Cem ayini öncesi Dede, Cem’e katılacak insanlardan Rızalık alır. Bunların yerine getirilmediği Cem’lere bir anlam veremiyorum. 

•    Hacıbektaş Dergâhını kontrol edecek olan bir Alevi Kurumu ileride Meydan Evi’ni kaldırıp orayı Cem Evi’ne çevirmeye kalkışırsa bu durum nasıl yorumlanmalı? Meydan Evi mevcut iken bunu görmezlikten gelerek orada Cem yapmaya kalkışmak nasıl yorumlanmalı?

•    Pir Evi’ni kontrol edecek bir kurum ileride burayı siyasette mevzi kapmak için araç haline getirmeye kalkışırsa bunun doğuracağı sonuçlar ne olacak? Alevi Kurum yöneticilerinin bu konuda kendi kurumlarını araç olarak kullandığı bilinmiyor mu?

Hacıbektaş etkinliklerine katılan siyasiler ve Alevi Kurumları acaba gerçekten Hünkâr Hacı Bektaş Veli’yi önemsiyorlar mı? Onun öğretisine bağlılar mı? 

Yaşanılan gelişmelere bakılırsa bu konuda da ciddi bir sorun var. Bu öğretiye bağlı olanların önce Bektaşi Babalarını önemsemeleri gerekmiyor mu? Hacıbektaş Dergâhı ile ilgili bir söylem veya talepte bulunmadan önce bu konuda Bektaşi Babalarının görüşlerine baş vurmaları, onların fikirlerini önemsemeleri gerekmiyor mu? 

Örneğin Hacıbektaş etkinliklerinde Bektaşi Baba’larının öne çıkmalarını önermeleri gerekmiyor mu? Bu konuda kayda değer bir veri göremiyorum. Baba’lar görülmeden, önemsenmeden Hacı Bektaş Veli öğretisine sahip çıkılır mı? 

Gözlemlerime dayanarak rahatlıkla şunu söyleyebilirim. Bektaşi öğretisini önemsemeleri bir yana Bektaşiliğin ne olduğu Dernek veya Vakıflara gelen Alevilere anlatılıyor mu? 

Baba’ları Alevi Kurumlarına davet edilip Bektaşi öğretisinin anlatılması için çaba gösteriliyor mu? 

Hiç sanmıyorum. 

Viyana Alevi Kültür Derneği’nde üstelik Yönetim Kurulunda yıllarca bulunduğum halde Hacı Bektaş Veli öğretisinin ne olduğu konusunda bir panel yapılması için defalarca ısrar ettiğim halde maalesef bir seminer bile verdiremedim. Aynı durumun neredeyse bütün Alevi Kurumlarında hakim olduğunu gayet iyi biliyorum. 

Babalar ve Bektaşi öğretisi öne çıkarılmadan Serçeşme’ye nasıl sahip çıkılacak? Üstelik Bektaşi Babaları için ‘’Onlar Seyyid değil, Aleviliği (ve dolayısı ile Bektaşiliği) temsil edemezler’’ propagandasının yapıldığını bilmiyor muyuz? Bu konuda bazı Seyyid’lerin konuşturulup Bektaşi alehtarlığı yapıldığını bilmiyor muyuz? 

Bektaşi Babaları tevazu gösterip bütün bu olanlara karşı sessiz duruyorlarsa bu, onların bu gidişatı, bu söylemleri onayladığı anlamına gelmez. 

Alevi Kurum Yöneticileri, Kurum Dedeleri ve onlarla dirsek temasında olup aynı söylemleri dillendiren Siyasetçilerin bazı gerçeklerle yüzleşmeleri gerekiyor. 

Alevilerin en büyük sorununun kentleşme ile birlikte ortaya çıkan durum olduğu görülmek istenmiyor. Seyyitler dahil her Alevinin kendilerine Mürşit, Pir ve Rehber denilen inanç önderleri vardır. Her Alevi ailenin İkrar bağı ile bu inanç önderleri (veya talipleri) ile çık sıkı bir bağ vardır. Ancak kentlere göç ile birlikte bu yapı kendiliğinden çözüldü. Alevilerin bir araya gelerek kendi kurumlarını oluşturmaları kentleşme ile birlikte ortaya çıkan durumdur. Daha önceleri Alevilerin böyle kurumları yoktu. Ve bu kurumların da SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ olduğu, söylem ve taleplerinin de bu düzlemde olduğu gerçeği ile yüzleşmek gerek. 

Aynı durum Cem Evleri için de geçerli. Alevi İnanç geleneğinde istisnalar hariç Cemevi geleneği yoktur. Aleviler, neresi uygun ise Cemlerini orada yaparlardı. Cemevi mekânı kentleşme ile ortaya çıkan durumdur. 

Kentleşen Alevi Kurumlarının eski, otantik, geleneksel Alevi Öğretisi ile aralarında büyük farklılaşma (uzaklaşma) olduğu da bilinmelidir. Dernek veya Vakıflarda seçim ile Kurum Dedeliğine seçilenlerle oraya gelen Aleviler arasında bir İKRAR bağı yoktur. Onlar geçici olarak ve seçimle geliyorlar. Ve bugün için İnanç önderi durumunda iken bir sonraki seçimde İnanç önderi olmayabiliyor.  Halbuki Alevi geleneğinde bu nesiller boyu kesintisiz devam eden gelenekti. 

Alevi Kurumları, kentleşme ile birlikte işlevlerini, saygınlıklarını önemli ölçüde kaybettiler. Örneğin Alevilerin kendi aralarındaki sorunlar mahkemelere intikal etmez, Cem’lerde çözülürdü. Rızalık ve adalet üzere birlik ve beraberlik sağlanırdı. 

Peki bu durum şimdi öyle mi? Cem’lerde alınan kararlar uygulanabiliyor mu? Birlik, beraberlik, rızalık, barış mevcut mu? Sevgi ve saygı egemen mi? Aleviliğin en önemli hedefi olan kişiyi ham ervahlıktan kamil ve erdemli insan düzeyine getirilmesinde mesafe alınıyor mu? 

Veriler durumun hiç de öyle olmadığını gösteriyor. Genel Kurullarda karşıt listelerin rakiplerini eleştiri adı altında yerden yere vurmaları bir yana, bazı Alevi Kurumları kendi aralarındaki sorunların çözümünü devletin Adalet Kurumlarında arıyor. Hakimlerinin kararlarına umut bağlanıyor. Daha önceleri halkın sorunlarını mahkemelere gitmeden kendi aralarında çözen Alevi kurumlarının bir kısmı, kendi içindeki sorunların çözülmesi için adaleti Adliye Koridorlarında Hakimlerden bekliyor. Üstelik aynı Kurum içinde ve aynı yapıya üye oldukları halde.

Alevi Kurumları önce kendi birikmiş sorunlarına odaklanıp bunları gidermeyi ve çekim merkezi olmaya öncelik vermelidirler. 

Bazı gerçeklerle yüzleşmeleri gerekiyor. Alevilerin sürekli birikerek ileriye ertelenen sorunların çözüm bulmaları gerekirken onların bir kısmı gözünü Hacıbektaş’da Pir Evi’ne dikmiş haldeler. Bektaşiliğin içini boşaltarak ve kendilerine benzeterek Alevilik yaptıklarını sanıyorlar. 

Hacıbektaş Dergâhı eğer geri istenecekse onun varisleri (sahipleri) bellidir. Bu ve benzer talepleri dile getirecek olanlar da o Dergâhı yüzlerce yıl yaşatan Bektaşi Babalarıdır.  Herkes kendi yerini bilmeli ve ona göre konuşmalıdır. 

Hâl Ehline muhabbetlerimle

Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!


  • 0
    SEVDİM
  • 0
    ALKIŞ
  • 0
    KOMİK
  • 0
    İNANILMAZ
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    KIZGIN

Facebook Yorum

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Başka haber bulunmuyor!