Hamdullah Dedeoğlu yazdı: Dinler toplumları ileriye mi, geriye mi götürmeyi amaçlar?
Alevilik Bektaşilik alanında araştırmaları ile tanınan Ocakzade Hamdullah Dedeoğlu, bu yazısında dinlerin toplumsal hayattaki yerini sorguluyor.
DİNLER TOPLUMLARI İLERİYE Mİ, GERİYE GÖTÜRMEYİ Mİ AMAÇLAR?
İslam ülkelerinin dünya ekonomisi ve siyaseti içindeki yerine baktığımızda, en son sıralarda yer aldığını görmekteyiz.
O halde, insanlığa en son inen din olmasına rağmen, İslam ülkeleri neden ekonomide, teknolojide ve dünya siyasetinin belirlenmesinde en alt sıralarda yer almaktadır?
Bu makalemizde bu konuyu açıklamaya ve üzerinde fikir yürütmeye çalışacağız.
Dinlerin amacı nedir?
Toplumu ileriye mi, geriye mi götürmeyi amaçlar? Elbette ki, ileriye götürmeyi amaçlar.
O halde kendilerini “İslamcı” ya da İslam dininin temsilcisi olarak gören parti, dernek, vakıf ve kuruluşlar neden İslam dininin ortaya çıktığı 7. Yüzyıldaki hukuk sistemini (Şeriatı) savunmaktalar?
Şeriat düzenini savunan bu çevreler, dinlerin amacını da İslam’ı da anlamamışlardır.
Zira eğer dinlerin getirdiği hukuk sistemi (şeriatı) değişmemiş olsaydı, yüce yaratan neden birden fazla peygamber göndersin?
Peygamberlerin tebliğ ettikleri dinlerde tek tanrı inancı aynı kalırken, şeriatlar farklıydı. Yani getirdikleri hukuk sistemi farklıydı. Bunlar Hazreti Musa şeriatı, Hazreti İsa şeriatı ve Hazreti Muhammed Şeriatı olarak adlandırılıyordu.
Dinler insanların inançlarını belirlerken, aynı zamanda ekonomik ve siyasi sistemleri de belirliyordu. Zira dinler eski inançların ve ekonomik sistemlerin yerine yenilerini inşa ediyordu.
Bu değişim bazen reformla olurken, bazen de ihtilalle oluyordu. Hazreti İsa, Filistin bölgesinde yozlaşmış ve çürümüş ekonomik ve dini sistemin yerine daha insancıl, daha paylaşımcı bir düzeni kurmak için tebliğlerde bulunmuştu. Ancak bunun bedeli çarmıha gerilmek olmuştu.
Hz. Muhammed ise, tebliğ ettiği yeni dini ve ekonomik sistemi silahlı mücadele ile başarmıştı. Çünkü karşısındakiler silaha başvurmuştu. Yeni dini yaymak ve yeni bir ekonomik sistemi kurmak ancak silaha, silahla karşılık verilerek kurulabilirdi. Zira hiçbir egemen elinde tuttuğu siyasi ve ekonomik gücü bırakmak istemiyordu.
Hz. Muhammed'in tebliğ ettiği din hak ve adaletten yanaydı. Üstelik köleliğin kaldırılmasını ve gelirin paylaşılmasını savunuyordu. Bu gücü elinde tutan egemenler ise, bu taleplere şiddetle karşı çıkıyorlardı. Hz. Muhammed, çoğu akrabası olan bu egemenlerle savaşmaktan kaçınmadı. Zira kendisine verilen peygamberlik görevi bunu gerektiriyordu.
Hz. Muhammed uzun mucadeleler ve savaşlardan sonra yeni dini ve ekonomik sistemi silahlı güç kullanarak Hicaz bölgesinde hakim kıldı. Bu yeni din sayesinde bölgedeki yoksullar, dul ve yetimler bazı haklar elde ettiler. Kölelerin azat edilmesi de hız kazandı. Zira kutsal kitapta kölelerin azat edilmesi isteniyordu.
Hiçbir sosyal hakkı olmayan ve erkekler tarafından alınıp-satılabilen bir emtia gibi görülen kadınlar az da olsa bazı haklar elde ettiler. Bunlar mirastan pay alma, evlenirken kadına bir bedel ödenmesi, şahit olarak tanınması, bir erkeğin en fazla dört kadınla evlenebilmesi gibi somut kazanımlardı. (Erkekler daha önce sayısız kadınla evlenebiliyordu)
Özetleyecek olursak, dinler toplumları ileriye götürme görevini üstlenmişlerdir. Yani inançların temeli olan tek tanrı inancı yerini korurken, ekonomik ve hukuk sistemini değiştirmişlerdir.
Bunun nedeni; üretim şeklinin ve üretim araçlarının değişmesiydi. Üretim şekli değişince, ona uygun olarak hukuk sistemi de değişmek zorundaydı.
Örneğin; 7. Yüzyılda karadaki nakliye aracı deveydi. İki devenin çarpışması sonucu kimse hayatını kaybetmiyordu. Ancak, 21. Yüzyılda karada arabalar, havada uçaklar çarpıştığında onlarca insan hayatını kaybediyordu.
Yeni hukuk sisteminin de buna göre yapılandırılması gerekiyordu. İşte biz buna şer-i hükümler diyoruz. Yani bugünkü anlamıyla biz buna kanun ya da yasa diyoruz. Şer-i hükümler olan kanun ve yasalar insanların ihtiyacına göre değişebilir.
Bunun karşısında olmak dinlerin özünü anlamamaktır. Bu anlayış “Ben nakliye aracı olarak treni ve kamyonu değil, deve ve katırı kullanmak istiyorum” demekle eş değerdedir.
Ama bunu yaşamında yapmıyorsun en son model araca biniyorsun, ticaretini de motorlu araçlarla ve gemilerle yapıyorsun. Burada bir tezatlik yok mu?
Yani Şeriat isteyenler günlük yaşamlarında tersini yapmaktadırlar. Kısaca söyleyecek olursak, “şeriat isteriz” diyenlerin bu talepleri tarihin gidişine set koymaktır.
Tarihin gidişine set olmak isteyenlerin savundukları sistemin din ve imanla herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Bunlar ilerlemenin önünde barikat kurmak isteyenlerdir.
Aynen 7. Yüzyılda Hz. Muhammed’e engel olmak isteyenler gibi. O tarihte Hz. Muhammed’in getirdiği hukuk sistemine (Şeriata) karşı çıkanlara ne deniliyordu? “Cahiller.”
İşte bugünkü cumhuriyet rejiminin getirdiği kanun ve hükümleri ortadan kaldırıp, 7. yüzyıldaki şeriatı hakim kılmak isteyenler de cahildirler. Zira, 7. Yüzyılda donup kalmışlardır. Bir türlü 21. Yüzyıla gelememişlerdir. Onlara önerim dinler tarihini, özel olarak da İslam tarihini okumalarıdır.
Makalemizi bitirirken, başlıktaki soruya vereceğimiz cevap şöyledir: İslam ülkelerinin dünya sıralamasında en altlarda yer almasının nedeni Hz. Muhammed’i ve getirdiği dini iyi anlayamamalarından kaynaklanmaktadır. Zira Kur’an’ı Kerim’de defalarca “Aklınızı kullanın” denilmesine rağmen, ülke yönetimlerini elinde bulunduranlar hala aklını kullanmaktan imtina etmektedirler.
Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!
BUNLARA DA BAKABİLİRSİNİZ
- 0SEVDİM
- 0ALKIŞ
- 0KOMİK
- 0İNANILMAZ
- 0ÜZGÜN
- 0KIZGIN
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.