Ahmet Küçükkalfa yazdı: Kim bu Ebu'l Vefa?
Bugünden itibaren, Alevi Bektaşiler arasında pek çok efsane uydurulmasının dayanağı olarak gösterilen Ebu'l Vefa hakkında en kapsamlı aratırmalardan birisinin sahibi olan araştrmacı-yazar Ahmet Küçükkalfa tarafından kaleme alınan yazı dizisini sizlerle paylaşacağız. Özellikle Doğu Anadolu ocaklarını ayrıştırmak ve ekseninden çıkarmak için istismar edilen Ebu'l Vefa'nın kim olduğunu gelin, birlikte öğrenelim. İşte, çok konuşulacak yazı dizisinin birinci bölümü:
KİM BU EBU'L VEFA?
Iraklı (heterodoks) Ebu’l Vefâ Menâkıbnâmesi’ni keşfeden ve kendi soyuna ait ayrı menâkıbnâme düzenleyerek Iraklı Ebu’l Vefâ ile akrabalık bağı kuran Aşıkpaşazâde’nin damadı Seyyid Velâyed’in, Karamanoğulları ve Osmanlı devletinde en yüksek dini lider olan Sünni Zeyniyye şeyhi, bilgin ve şair Ebu’l Vefâ’nın ölümü sonrasında; Osmanlı devletinin himayesinde Sünni Zeyniyye şeyhi olarak yaşamını sürdürmesi, günümüz araştırmacılarının ilgisini çekmektedir.
1026-1107 yılları arasında yaşayan Şeyh Ebu’l Vefâ’ya ait 1473-1474 tarihli bir tek Arapça velâyetname / menâkıbnâme ve Aşıkpaşazâde’nin damadı Seyyid Velâyed (öl. 1522) tarafından tercüme ettirilmiş Türkçe velâyetname/ menâkıbnâme günümüze ulaşmıştır[1]. Türkçe tercümeye Seyyid Velâyed’in kendi menâkıbnâmesi eklenmiş, Seyyid Velâyed’in soyu ile Şeyh Ebu’l Vefâ’nın soyu arasında akrabalık bağı kurulmuştur.
Aşıkpaşazâde’nin soy ataları olarak; 1240 yılındaki Büyük Türkmen ayaklanmasının lideri Baba İlyas Horasani (Baba Resul), Aşıkpaşa, Muhlis Paşa, Elvan Çelebi gibi tasavvufi, edebi ve yönetsel açıdan ünlenmiş kişiler vardı. Fatih Sultan Mehmed döneminin yazılı kaynaklarında adı geçmeyen Aşıkpaşazâde’nin eseri Osmanlı tarihinde de (Menâkıb u Tevârih-i Âli Osman), Aşıkpaşazâde soyu ilk kez Iraklı Vefâilik tarikatına bağlanmıştır. Türk Tasavvuf tarihinin geç dönemine ait her üç eserden dolayı (Ebu’l Vefâ Menâkıbnâmesi+Seyyid Velâyed Menâkıbnâmesi+Aşıkpaşazâde Tarihi) Iraklı Vefâilik inancının Türk tasavvuf tarihinin belirleyici unsuru olduğuna dair yeni bir akım oluşturulmuştur.
Iraklı Şeyh Ebu’l Vefâ menâkıbnâmesinin ve Aşıkpaşazâde tarihine eklenen Vefâiye tarikatı bağlantısının, yeni bir bakış açısıyla incelenmesi gerekliliği, bu makalenin çıkış noktasıdır.
*Bu makalede Fatih Sultan Mehmed döneminin en yüksek dini lideri Ebu’l Vefâ ile karıştırmamak için diğer Ebu’l Vefâ’dan (Şeyh Ebu’l Vefâ Bağdadi’den veya Ebu’l Vefâ Vâsıti’den), bu araştırmamızda “Iraklı Ebu’l Vefâ” olarak bahsedilecektir.
1- Fatih Sultan Mehmed (1451-1481); İstanbul’un Fethi, Devletin Merkezileşmesi ve Rönesans.
Çağın en ileri barut ve top teknolojisini kullanma gereği olarak, büyük öiçüde düzenli ordu yapılanmasına geçen Türk ordusunun Roma (Rum) başkentini fethetmesiyle; tarihi boyunca birçok farklı ulustan hanedanın hüküm sürdüğü 1.100 yıllık Roma (Rum) imparatorluk (323-1453) başkenti Konstantinopolis’te / İstanbul’da Müslüman-Türk hanedanlığı dönemi başlamıştı. 1204 yılı Haçlı Seferi sırasında Latinler tarafından işgal edilen İstanbul; yağmalanmış, imparatorluk ailesi ve halkının büyük çoğunluğu İstanbul’u terk etmişti. Başkentin geçmişindeki ihtişamına kavuşturulması için ülke sınırları içindeki birçok yerleşimden Hristiyan ve Müslüman yurttaşlar İstanbul’a göç ettirildi. İstanbul’u terk ederek Batı’ya göç etmiş olan veya Batı’da inancından dolayı sıkıntı çeken aileler, İstanbul’a davet edildi. Roma-Rum imparatorluk geleneğine uygun olarak Roma-Rum Patrikliği ataması yapıldı. Farklı inançtan halklar arasında uyumun ve barışın sürekliliği, “Fatih Ahidnamesi” ile güvence altına alındı. (İnalcık, 2015: 215-226. Taşpınar, 2015: 82-89, Diehl, 2018) Tarihi süreçte farklı Hristiyan mezheplerinin ümmetler (milletler) şeklinde temsili de sağlanmıştır.
Müslüman yurttaşlarında hükümdarlıkla inançsal bağının kurulması gerekiyordu. İstanbul’un fethinde şehitler veren ve devlet katında ünlü kişilerinde yer aldığı tasavvufi yapılanmalarına (Bayramilik, Mevlevilik, Yesevi-Nakşibendilik*, Zeynilik…) dergâhlar tahsis edildi. (Öngören, 2014: 383-396). Romalı-Rum yurttaşlar Patriklik ile temsil edilirken, Müslüman yurttaşlar kim tarafından temsil edilmeliydi!
(*Yesevi-Nakşibendilik, Nakşibendi- Halidilik’ten çok farklıdır.)
1A- Üç Rönesans
İstanbul’un batısında İtalya şehir devletlerinde başlayan Avrupa Rönesansı, doğusunda ise zaferden zafere koşan Timur’un fethettiği ülkelerdeki âlimlerin, tüccarların, sanatçıların, ve yetenekli yurttaşların tetiklediği Timurlu Rönesansı yaşanıyordu. Özellikle Timurlu başkentleri Semerkand ve Herat’ta (Özbekistan-Afganistan) ışıldıyordu. Timurlu Rönesansı’nın Herat’taki iki yıldızı Ali Şir Nevâi ve Molla Câmi idi. Bir Uygur Türkü olan Ali Şir Nevâi (1441-1501), Timurlu hükümdarı Hüseyin Baykara’nın (d. 1438 / 1469-1506) çocukluk arkadaşı ve en yakın dostu idi. O, bir şair ve ilim adamı, Türk dilinin güçlü temsilcisi, kültür ve sanatın büyük patronu olarak, (kendisine tahsis edilen devasa arazilerin gelirleri ile) âlimleri ve sanatçıları himaye etmiştir. Herat’taki 2 etkin inançtan biri olan İran Azerbaycanı’ndaki İslâm âlimi (mâktul) Sühreverdi’nin felsefi görüşlerine bağlı Sühreverdiyye tarikatının Zeynüddin el-Hâfi’ye (ö. 1435) ait bir yorumu olan Zeynilik ve Yesevi-Nakşibendilik, Ali Şir Nevâi’nin himayesindeydi. İbnü’l Arabi’nin tevhid kavramından da (Vahdet’i Vücud) etkilenen ve bir aydın tarikatı olan Zeyniyye, Hindistan’a, Mısır’a, Irak’a, İran’a ve Anadolu’ya (Karaman, Akkoyunlu ve Osmanlı coğrafyasına) yayılmıştı. (Roux, 1994: 259-279, Recepova, 2019: 210-221, Öngören, 2003: 38-39, Öngören, 2013: 44 / 367-371)
Figure 1: Fatih Sultan Mehmed, Konstam, Angus, (2007). Europa Mit Alter, tosa verlag, Wien, s.171
Kuşkusuz 1.100 yıllık tarihi ve kültürel geçmişiyle Roma-Rum imparatorluk başkenti olan İstanbul, Rönesans için en uygun kent idi. İçlerinde İtalya’dan Gentile Bellini’nin, Timurlu devletinden ünlü astronomi ve matematik bilgini Ali Kuşçu’nun da olduğu, Batı’dan ve Doğu’dan İstanbul’a davet edilen sanatçılar, kültür adamları, bilginler “Fatih Sultan Mehmed’in Rönesansı’na” eşlik ettiler. Timurlu Rönesansı’nın yıldızlarından Molla Câmi’nin Hac dönüşü Şam’da olduğunu öğrenen Fatih, onu 105.000 altın bağışı vaadi ile İstanbul’a davet etmesine rağmen, Molla Câmi Herat’a dönmeyi tercih etti. (İnalcık, 2011: 179-183, İnalcık, 2003: 11)
(*Kuşkusuz Fatih’in Rönesansı, bu makalenin kapsamını aşan ayrı bir konudur.)
1B- Fatih devrinin en yüksek dini otoritesi Şeyh Ebu’l Vefâ
Fatih devrinde, Osmanlı devletinin Anadolu’daki güçlü rakibi olan Karamanoğulları devletindeki en yüksek dini otorite Zeyniyye şeyhi Ebu’l Vefâ’ydı. Herat’taki aydın Zeyniyye şeyhleri gibi şair ve âlim bir kişi olan Ebu’l Vefâ’nın soy-inanç silsilesi, birkaç belgeye göre ünlü sufi Sadreddin Konevi’ye ulaşmaktaydı. Bilindiği gibi “Vahdet-i Vücud” felsefesinin büyük üstadı İbnü’l Arabi, Konya’da bulunmuş ve Mevlâna’nın çağdaşı Sadreddin Konevi’nin dul annesi ile evlenmişti. Konevi’nin zihin dünyası, İbnü’l Arabi’nin olduğu bir ortamda şekillenmişti. “Vahdet-i Vücud” felsefesi ile hemhal ünlü Zeyniyye tarikatının 2. kuşak şeyhlerinden Abdüllâtif Kudsi de (ö. 1452) 1448 yılı Ocak ayından itibaren Konya’da Sadreddin Konevi dergâhında Zeyniyye inancını yayma faaliyetlerinde bulunmuştu. Karaman devleti hükümdarı İbrahim Bey, Ebu’l Vefâ için bir cami ve hankâh (hanegâh, dergâh, tekke, zâviye) yaptırmıştı. İbrahim Bey, Hac dönüşü sırasında korsanlar eline düşen Ebu’l Vefâ‘yı, yüklü bir tazminat ödeyerek kurtarmıştı. (Öngören, 2003: 38-39, 80, 130, 136, Öngören, 2013: 367-371, Öngören 2014: 383-396.)
Figure 2a (sol): Vefa Külliyesi sokak görünümü, Zelzelede zarar gören Vefa Cami, 20. Yüzyılın başında yıkılmış, 1994 yılında yeniden inşa edilmiştir.
Figure 2b (sağ): Vefa külliyesi giriş avlusundan görünüm. Sol tarafta hazire (mezarlık) ve Ebul Vefa türbesi, sağ tarafta Çilehane binası.
Fatih Sultan Mehmed’in patronajındaki Rönesans için, İslâm dünyası’nda yaygın bir aydın tarikatı olan Sünni-Hanefi-Zeyniyye tarikatı en iyi seçenekti. Muhtemelen Karamanoğlu hükümdarı İbrahim Bey’in (1423-1464) ölümü ertesinde doğan taht mücadeleleri sırasında Ebu’l Vefâ, Fatih’in davetini kabul etti. Fatih, onun adıyla anılacak olan Vefa semtinde bir dergâh-külliye inşa ettirdi ve vakıf gelirleri tahsis etti. (Bkz. Figure 2) Maddi dünyanın hükümdarlık tacını Fatih, manevi dünyanın hükümdarlık tacını Ebu’l Vefâ taşımaktaydı. Ebu’l Vefâ’nın olağanüstü şöhreti ve konumu sebebiyle Zeniyye tarikatının “Zeyniyye-Vefâiye’ye” dönüşmesi kaçınılmazdı. Ebu’l Vefâ, Fatih’in (1451-1481) cenazesine imamlık etti (Bkz. Öngören, 2003: 140-141, Erdoğan, 1941: 1-48, Özel, 2003: 8-10).
Fatih ve Ebu’l Vefâ’nın çevresinde oluşan iki büyük kültür ve sanat merkezine ek olarak Şehzade Bayezid, Şehzade Cem, Ahmed Paşa ve Mahmud Paşa’nın çevrelerinde oluşan kültür ve sanat ortamlarında şairler ve aydınlar himaye görüyorlardı. Bu kültür ve sanat çevrelerinde bulunan 80’i aşkın şair ve aydın’ın arasında Aşıkpaşazâde ve damadı (bu makalenin konusu olan Iraklı Ebul Vefâ’yı keşfeden) Seyyid Velâyed’in adları geçmiyordu yani tanınmıyorlardı (Akyol 2013: 93-122, Yıldız, 2006:1; Erdemir, 1999: 118-172).
BİRİNCİ BÖLÜMÜN SONU
KAYNAKÇA:
1- Ebul Vefâ Menâkıbnâmesi’nin bilinen tek Arapça nüshası İngiltere, Bibliatheque Nationale’dadır. Günümüze ulaşan Türkçe Ebul Vefâ Menâkıbnâmeleri’nden üzerinde tarih kaydı bulunan tek nüsha-(çoğaltılmış kopya) olan İstanbul Üniversite nüshası 1586 tarihlidir. (Kaçmaz, 2006: 15)
Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!
BUNLARA DA BAKABİLİRSİNİZ
- 0SEVDİM
- 0ALKIŞ
- 0KOMİK
- 0İNANILMAZ
- 0ÜZGÜN
- 0KIZGIN
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.