Hüseyin Aldoğan Dede yazdı: Sinemilli aşireti hakkında yazılan yanlışlar -1
GÜNDEMSinemilli aşireti ve ocağı hakkında geniş çaplı araştırmaları ile tanınan Hüseyin Aldoğan Dede, Alevi inanç toplumunun belki de sayısal olarak en fazla nüfusuna sahip bu grup hakkında yazılan yanlışlara değindiği makalesini iki bölüm halinde okurlarımıza sunuyoruz.
Bir medeniyet ve topluluğa ait kültü yaşatmak, o kültürün içinde yaşayan bireylerin sorumluluk almaları ile başlar. Kültürlerin yaşaması yalnızca kültürün var edildiği coğrafyalarla sınırlı değildir. Farklı coğrafyalara taşınan kültür farklı topluluklarca da kabul görür. Böylece yeni kuşaklara intikal eden kültürler kaybolmadan yaşamaya devam ederler. Kültürlerini kaybeden topluluklar ulusal kültürlerin içinde yer bulamadıkları gibi dünya medeniyetlerinin geleceğinde de var olamazlar.
Tarihi varlığını yok etmek için, baskı, asimilasyon ve ötekileştirmelerine devam eden siyasi iktidarların stratejilerine rağmen bugüne kadar varlığını devam ettirmiş olan Sinemilli aşiretinin kültürel değerleri bundan sonrada yaşatılmaya devam ettirilecektir.
Adlarının başına veya sonuna doğrudan Sultan Sinemilli veya Sinemilli ismi yazmak suretiyle Sinemilli’nin tarihi kültürel değerlerine zarar veren kişi, Alevi Sivil Toplum Örgütleri ile çeşitli yayınlarda Sinemilli hakkında yazı yazan yazar ve çizerlere karşı ceddimizden aldığımız desturun saygınlığı içinde doğru düşüncelerimizi ifade edeceğiz. Hakk-Muhammed-Ali felsefi anlayışının inanç ve felsefesini öz alarak atamız Sultan Sinemilli’nin tarihi felsefi kültürel değerlerini yaşatmayı de ilke edineceğiz.
Bilgi üretmek ve bilgiyi kendinize has yaratığınız bir üst kimlikle bütünleştirme amacınız size tarihinin asırlar boyu yaşanan gerçeklerini yok etme hakkını vermez. Bireysel bilgi varlığınız bir rehberlik oluşturabilir. Lakin yanlış ve kirli bilgilerle tarihi bir misyonu yok sayamazsınız. Toplumsal değer yargılarıyla oynamak ki bu bir inancın ve yaşamın değer yargılarını oluşturan yanlış bilgiler ise toplum bu yanlışları asla kabul etmez.
Anadolu Aleviliğinin kendine özgü inanç varlığı; kerameti erenler, dedeler ve halk ozanlarının tarihi varlıkları ile oluşmuştur. Bu kültürel değerler tarihi süreçte ki yerini almış olmakla birlikte tarihi medeniyetler bütünlüğünden de pay alarak kendi geleceğinin değerlerine değerler katıp bu güne kadar yaşamıştır.
Sinemilli aşireti de Anadolu coğrafyasında asırlardır kerameti erenler, dedeler ve halk ozanları ile Anadolu da yaşamış medeniyetler bütünlüğünden aldığı birikimle kültür bütünlüğünü yaşatmaya devam etmektedir. Bundan sonrada devam edeceğine kimsenin kuşkusu olmasın.
Sinemilli Alevilik yaşam ilkeleri, Horasan erenler topluluğunun var ettiği medeni kültür değerleri ile Anadolu Alevilik felsefi kültürel bütünlüğündeki öz değerleri de alarak tarihi yaşamına mal ettirmişti. Sinemilli Alevilik anlayışının varlığını asırlardır bu bütünlük içinde korumaya devam etmektedir. Sinemilli’nin Aleviliğe bakışının Anadolu Aleviliği içinde ki yeri ise Hakk-Muhammed-Ali yol anlayışının inanç felsefesindeki kültürel bütünlüğe olan değişmez öz ikrara bağlılığıdır. Sinemilli aşireti Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter bütünlüğü içinde demokratik parlamenter sistemin yasaları doğrultusunda bu kültürel değerlerini korumaya büyük özen gösterecektir.
Bilimsel yayınlarda yazılan makalelerin sonuna çeşitli kaynakları koymuş olmanız ilgili alıntıları doğru aldığınız anlamına gelmez. Böyle yayınlarda editör olarak görev almak büyük sorumluluk taşımaktadır. Şöyle ki; “Yayınlanan materyalin doğru ve geçerli olduğu konusunda güvence sağlaması gereken editör, bu anlamda okuyucuya karşı ciddi bir sorumluluk taşımakta ve yine bu amaca yönelik olarak tarafsız danışman seçimine özen göstermek durumundadır. Yayına kabul edilen makalenin sadece ve sadece bilimsel değeri nedeniyle yayınlanacağı güvencesini vermek editörün sorumluluğudur. Ayrıca yayına kabul edilme aşamasında sınırda kalan makaleler ile ilgili belirleyici son karar da editörünkidir… Bilimsel makalelerin yayınlanma sürecinde öncelikle editör ve danışmanların süzgecinden geçmeleri temel kuraldır” (EDİTÖR OLMAK, Prof. Dr. Yeşim GÖKÇE KUTSAL SAĞLIK BİLİMLERİNDE SÜRELİ YAYINCILIK – 2011 s 11 https://etkinlik.ulakbim.gov.tr/event/40/attachments/251/813/tumkitap.pdf). Bu konuda 5187 Basın Kanunu 26 Haziran 2004 CUMARTESİ Sayı: 25504 resmi gazetede yayınlanan hükümler büyük önem taşımaktadır.
Kariyerlerin den yararlanmak amaçlı yayınlarda belirtilen kişilerin birkaç yayında hem bu tür görevleri alması hem de başka yayınlarda başka konularda da görev üstlenmesi ve asıl görevini de yürütmelerinin zaman olarak pek mümkün olamayacağı kanaatindeyim. Tabii ki, Bilimsel Editör ile Yönetici editörü yayına zaman ayırması bakımından bir birinden ayırmak gerekir. (**Bilimsel Editörlük-***Yönetici Editörlük kaynak 1 s: 14) Ayrıca dergi jeneriğinde çeşitli kurullarda isimleri olan yazar, akademisyen ve diğer isimlerin siyasal, sosyal ve ideolojik bakış olarak da bir birlerine yakinen alakaları olmamasına rağmen, bir anlamda karma kültür ve bilimsellik kadrosu sergileyen bu tür yayınların hakem kurullarında görev alan (Akademik isimler olmalıdır bu yayında mevcut) hakemlerin sorumluluğu büyük önem taşımaktadır. Yayında hangi hakemin hangi makaleyi okuyup onayladığı da belirtilmelidir. Bu hakemlerin isimlerinin makalelerde belirtilmesi okuyucu bakımından büyük önem arz etmektedir. En önemli konulardan biriside yayınların çeşitli kurullarında isimlerine yer verilen şahısların bu konular da daha hassa olmalarında yarar vardır. Çoğu toplum vitrinlerinde farklı kimliksel değerlere sahip olan bu isimlerinin basılı ve görsel yayınlarında nerde ve nasıl yer almaları gerektiği toplumsal kimlikleri bakımında büyük önem arz etmektedir.
Son yıllarda bazı yazar kimlikli Aleviler, ücret karşılığı kiralık olarak çeşitli “Alevi Sivil Toplum Örgütlerinin” istekleri doğrultusunda taraflı ve Alevilikle hiç de ilgisi olmayan “ısmarlama” makale ve kitaplar yazmaktadırlar. “Osmanlı Bektaşi Tarikat Tekkesi”, ilahiyatçı ve milliyetçi akademisyenler, “doktora tezleri” ile Alevi Ocakları türetip (Son olarak ocak sayısını 260 den fazla bir sayı olarak ilan ettiler) titr sahibi olan Alevi akademisyen ve “araştırmacı Alevi gezgin yazarlardan” da destek alıp, Anadolu Aleviliği ile ilgisi olmayan bu makale ve kitaplarını internet ve yazılı basın yayınlarda yayın hayatına kazandırmaktadırlar.
Bu kadrolar emirleri üst yapılarından almaktadırlar. Bu üst yapılar ise Anadolu Aleviliğini asimle etmek için görevlendirilen Türklük şemsiyeli “Osmanlı Bektaşi Tarikat Tekkesi” ve batı emperyalizm ile iç yönetim sistemlerinin oluşturduğu uzantılarıdır. Özellikle son çeyrekte içte ve dışta oluşturulan asimilasyon stratejilerindeki yeniden yapılanma ve uygulamalara maddi ve manevi tüm olanaklar, insan kaynakları ile kurumsal oluşumlar da kullanılarak Anadolu Aleviliğini asimle etmek için en küçük detaylar dahi göz ardı edilmemektedir. Yetkisiz ve yetersiz bireylerden oluşturulan Alevi Sivil Toplum Örgütleri bu stratejilerin metotlarının uygulamalarına öncüllük etmektedirler. Düne kadar köy ortasında dede döven ve Aleviliği her türlü ideolojik yapılara yamayan bu beyler bugün günlük çıkarları uğruna her turlu onursuzluğu kutsal hizmet saymaktadırlar. Anadolu Aleviliğinin onurlu tarihi geçmişinde bu tür yapılar zaman zaman oluşturuldu, lakin Anadolu Aleviliğinin özünü yok etmeyi başaramadılar.
Bu yapıların uzantılarından olan Hacı Bektaşi Veli Vakfı’nın Elbistan şubesi Ali Aksüt’e ücret karşılığı bir araştırma yaptırıp kitap yayınlatmış. Almanya’da yayınlanan Alevilik-Bektaşilik Dergisinin 15 sayısının 257- 296 sayfalarında bu çalışmanın özet bir makalesi yayınlamış.
Haydar, Aziz, Nadar ve Kalender kardeşler Sultan Sinemilli’nin evlatlarıdır. Aziz dedelik yapmamış, bugün de yapmamaktadırlar. Diğer üç kardeşten Nadar, Elazığ yöresinde, Kalender ve Haydar ise Kahramanmaraş, Kayseri, Elbistan ve Malatya coğrafyasında yürüttükleri dedeliklerine bugün de Türkiye’nin ve dünyanın çeşitli coğrafyalarına yayılmış olan taliplerine dedelik yapmaya devam etmektedirler.
Makalenin 257 sayfasında “...Diğer taraftan çalışmada, yöredeki en bildik Alevi Ocaklarından Sinemilli Ocağı’na geniş bir yer ayrılmıştır. Sinemilli Aşireti, Alhas Aşireti ve Kantarma Ocağı’nın tarihi kökeni, yapılanmasıyla ile ilişkili aşiret, oba, yerleşim yerleri hakkında mevcut literatür, arşiv belgeleri değerlendirilmiş, alan araştırmaları üzerinde yeni özgün derleme ve tespitlere yer verilmiştir.” ifadeleri yer almaktadır.
Burada ifade edilen “Kantarma Ocağı” ifadesi Kantarma’nın ayrı bir ocak olarak Sinemilli Aşiret tarihinde yaratılmış olmasıdır. Oysa ki, Kantarma Sultan Sinemilli evladı Kalender’in soy varlığı evlatlarının yaşamını ve dedeliğini icra ettikleri bir Sinemilli köyünün adıdır. Ocak olarak ifade edilmesi, hiçbir literatürde ifade edilmemesi gereken tarihi bir hatadır. Sultan Sinemilli evlatlarından Kalender’in yaşamış olduğu köy olan Kantarma denilmesi gerekirdi. Biz Sultan Sinemilli ocağından Haydar ocağı veya Nadar ocağı bir ifadeyi kullanırsak kendimiz bağımsız bir ocaklar yaratmış oluruz ki, bu da doğru olmaz.
Ocak sayılarını 260 üzerinde olduğu kabul edilen doktora tezlerinin onaylanmasının amacı; Anadolu’daki Ocak sayısını çoğaltıp literatüre sistemin ocakları ve dedeleri olarak kaydetmektir. Amaç, Necef’ten getirilip Nakşibendi tarikatı kontrolünde asırlardır “Osmanlı Bektaşi Tarikat Tekkesine” yetki verilerek yürütülen Nakîbü'l eşrâf’lik sistemini devam ettirmektir. Bu türetilmiş ocakları sözlü anlatımları hiçbir belgeye dayandırmadan doktora tezi haline getiren ise, ne yazık ki ilahiyat eğitimli bir babanın evladı olan Alevi bir akademisyendir. Bu makalenin yazıldığı derginin de editörüdür.
Çeşitli yayınlarda ve TV kanalların da bu konuyla ilgili yazılı ve görsel basında, Sultan Sinemilli Derneği’nin:(https://www.facebook.com/permalink.php...) sitesinde Sultan Sinemilli Derneği’nin başkanı olarak gerekli açıklamayı yaptım. Makalede bu ifadenin hangi kaynaktan alındığına dair hiçbir belgeye de yer verilmemektedir. Hakemli bir yayında böyle kaynaklara dayanmayan bir ifadenin yer almış olması ayrıca düşündürücü. Editöryal anlamda özensiz yayınlanan bu ifadeler, yayının içeriği bakımından da soru işaretlerini beraberinde taşımaktadır.
Makalede imzası olan Ali Aksüt’ün bu ifadeyi kullanmış olması özellikle son yıllarda yazılı-görsel basında ve TV’lerde ifade edilen “Sinemilli Ocağının Merkezi Kantarmadır” söylemlerini yüksek sesle seslendiren Kantarma Köyünde, yurt içinde ve yurt dışında yaşayan Sultan Sinemilli’nin Kalender evladı olan ocakzadelerin ideolojik amaçlı kurulmuş yayın kuruluşlarının ifadelerinden etkilenmesinden kaynaklanmaktadır. Bu konuda da yeterli bir araştırmanın yapılmadığı ve bazı bireylerin ideolojik görüşleri doğrultusunda yazının kaleme alındığı anlaşılmaktadır. Makalenin yayınlandığı tarihte yayında olan ama şimdi yayında olmayan TV10 yayınların da bu konuda özellikle Kantarma da canlı yayınlar yapılmak suretiyle bu söylem kalıcı haline getirilmeye çalışıldı. Bu kesimler, Avrupa menşeili internet siteleri ve diğer basılı ile görsel yayınlarda da bu söylemelerini ifade etmeye devam etmektedirler. Bu ideolojik ve manipüle edilmiş yazı konusuna yine adı geçen yayından alıntılar alarak örneklemek istiyorum;
Sayfa 281 de “Sinemilli Aşiret ve Kantarma Ocağı” olarak devam edilmektedir. “Sinemilli Dede Ocağı’nın talibi olan ve aynı adlı aşiretin üyeleri kendilerine sorulduğunda, etnik kökenlerinin Kürt, konuştukları dilinde Kurmanca olduğunu söylemektedirler.” ( Sayfa 281 -282) lakin aynı paragrafın devamı olan ifade de ise “Sinemilli Aşireti üzerinde tatmin edici, kapsamlı bir çalışma bulunmamaktadır” ifadelerine yer verilmiş.
Akademik ve hakemli bir dergide yayınlanacak makalenin bilimsel olması zorunludur. Alan çalışması yaparken görüştüğünüz kişiler çeşitli iddia ve söylemlerde bulunabilirler. Makalenizde dip notlar düşüp bu söylenceleri belirtip bilimsel literatür yayınlarında görüşülen bireylerin yorumlarına yer verilebilir. Fakat sizin bu söylemleri doğrulayacak kaynakları bulup onlara makale ve yayında yer vermeniz gerekir. Böyle bir belge sunamaz iseniz, o zaman yazdıklarınızın bilimsellikle ilgisi olmaz. Siz sadece ve sadece yanlış ve kirli bilgilerle hakkında araştırma yaptığınız topluluk, birey veya kurumsal oluşumlar hakkında gerçek dışı ifadelerle zan altında kalmış olursunuz. Bu da geleceğin kirli bilgisi olarak yeni sorunların oluşmasına neden olur. Sinemilli’nin sosyal kültürel ve inanç yaşamında böyle kirli ve gerçeğe dayanmayan bir bilginin bilimsel bir dergide yer almış olması o yayın adına da büyük bir talihsizliktir. Sinemilli aşireti bir Türkmen aşiretidir. Geldiği coğrafya ve halen yaşadığı Anadolu’daki tarihi varlığı bilimsel olarak incelendiğinde bunu tüm çıplaklığıyla görebilirsiniz. Yıllardır bu konuda yaptığım araştırmamı ileri zamanda eser olarak hem Sinemilli aşireti ve hem de tüm Anadolu Alevi kamuoyu ile paylaşmaya çalışacağım. Sinemilli aşireti Kurmacayı Anadolu’da gerek Selçuklu ve gerekse Osmanlı yönetimlerinin zorunlu iskan politikaları sonucu, daha önce kuzey Mezopotamya’da yaşayan Kürtlerle aynı coğrafyayı paylaşması dönemlerinde öğrenmiştir. Bugün Sinemilli aşiretinin Anadolu’da yaşayan büyük bir kısmı Kurmancayı bilmemektedir. Anadolu egemen siyasal iktidar ve devletlerin uyguladığı politikalar sonucu aşiretten kopan bir kısmın asimile edilmiş olarak yaşamlarını sürdürdüklerini bilmekteyiz. Bu kesimle olan iletişimlerim devam etmektedir. Bugün Mürşit kapsı olarak bağlı olduğumuz Zeynel Abidin ocağının hiçbir mensubu Kurmancayı bilmemektedir. Aynı coğrafyanın bir birine çok yakın yerleşkelerinde beraber yaşamamıza rağmen. Nadar kolunun çok az bir kısmı Kurmancayı konuşmaktadır.
Oysa ki, Sayın Aksüt bu araştırmayı yaparken beni telefonla aradı, kendisine telefonda bana sorulan soruların yanlış olduğunu izah ettim. Bu görüşmeyi kayda aldım. Kendisine de bu konuda çalışmalar yaptığımı ifade ettim. Özelikle bugüne kadar yapılan araştırmalarda bazı Sinemilli’lerle yapılan görüşmelerde ifade edilenlerin kulaktan dolma yanlış bilgiler olduğunu ifade ettim. Makalenin 282 sayfasında bu görüşümü kendi görüşüymüş gibi ifade etmiş. “Yapılan çalışmalarda az bilgi ile çok yorum yapıldığı görülmektedir ki, bu bilgi kirliliğine, giderek toplumun kendisi olduğundan başka tanınmasına yol açacaktır” ifadeleri de bulunuyor. Ayrıca makalenin 285 sayfasında Sinemilli soyundan olan Derviş Çimli evladı Kalender Kaya dede ile yaptığı görüşmede Kalender dede “Elimizdeki beratların tercüme ve tefsirini amcazademiz olan Hüseyin Aldoğan dede yapmaktadır” açıklamasına da yer veriyor. Buna rağmen kirli bilgilerin yayınlanmasından sakınca görmüyor. Telefonda bana da bu konuyla ilgili olarak “ben belgelere dayandırmak suretiyle yazacağım” dedi. Otuz beş dakika süren bu telefon görüşmememizin kaydı halen bende mevcuttur. Bu görüşmeden sonra kendisi Antalya’dan İstanbul’a kadar gelerek benimle Mecidiyeköy’de görüştü. Ben kendisine uzun zamandır bu konuda çalışmalar yaptığımı, bunları şahsi sitemde yayınladığımı ifade ettim. (Yazılarımın intihale uğraması nedeniyle sitemdeki yazılarımı kaldırmak zorunda kaldım). Ayrıca ben Sinemilli hakkındaki inanç, yayılan coğrafyası, pir ve mürşitleri ile dedelik ve talip hiyerarşik kurumlarının yapısı hakkında da açıklamalarda bulundum. Maalesef ne kitapta ne de bu makalede ifade ettiğim görüşlerime yer verilmiş.
BİRİNCİ BÖLÜMÜN SONU
İlginizi Çekebilir