Dr. Ünlü: Dedeler kendilerini yenilemelidir
KÜLTÜR SANATAnkara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Itri Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenen sempozyumda, inanç önderlerinin çağın gereksinimleri doğrultusunda kendilerini yenilemeleri, hızla değişime ve dönüşüme ayak uydurmaları ve kendilerini yetiştirmeleri gerektiği vurgulandı. Sempozyuma Erzincan’dan ve Türkiye’nin birçok ilinden onlarca Alevi Dedesi, Talip ve Alevi yurttaş katıldı
Kültür ve Turizm Bakanlığı himayesinde Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı ile Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi bünyesinde “Cemevleri: Dünü, Bugünü, Yarını Sempozyumu” düzenlendi.
Diyanet İşleri Başkanlık Müşavir Alevi- Bektaşı ve Cemevleri konusunda uzman Dr. İhsan Ünlü, sempozyumdan çıkan sonuçlar hakkında şu bilgilere yer verdi: “Alanında uzman akademisyenlerin, kanaat önderlerinin ve cemevi başkanlarının katkılarıyla 2 gün boyunca toplam 82 bildiri sunulan sempozyum, Alevi-Bektaşi kültürüne dair geçmişi anlamaya, bugünü değerlendirmeye ve geleceğe ışık tutmaya yönelik önemli bir platform oluşturdu.
Tebliğci olarak katıldığım sempozyumda bildirimin sonuç kısmında şunları ifade ettim:
DEDELERE SAYGI GİTTİKÇ AZALIYOR
“Eskiye nazaran zayıflamakla birlikte taliplerin Dedelere karşı saygı ve sevgisi sürmektedir. Özelikle kırsal bölgelerde Dedelerin ziyaretine büyük önem verilir. Bazı talipler, Dedelerin evlerine uğramamasını bereketsizlik olarak kabul ederler. Dedelere en değerli eşyalarını vermekten çekinmezler. Bu vesileyle maddi ve manevi her türlü iyiliğe ve dualarının kabulüne inanırlar. Onların nazarında Dede, yeri geldiğinde müşfik bir baba, yeri geldiğinde hastalıklara ve sıkıntılara deva arayan bir hekim, sosyal meselelerde hakem ve dini konularda rehber ve yol gösterici bir mürşittir.
Kentleşmeyle birlikte talip profilinin çok değiştiği cemevlerinde Dedelerden beklenti ve talepler de artmıştır. Tahsil seviyesi bir hayli yüksek olan taliplere karşın genel itibariyle yaş ortalaması yüksek, tahsili alt seviyelerde olan Dedelerin bilgisi ve taliplerine mesajını ulaştırması sorgulanır hale gelmiştir. Bu noktada, Dedelerin çağın gereksinimlerine uygun olarak hızla değişime ve dönüşüme ayak uydurması ve kendilerini yetiştirmeleri kaçınılmazdır.
GENÇ NESİL İLE DEDE İLİŞKİLERİ
Genç nesillerin bilimsel yöntemlerle ve teknolojinin son versiyonlarıyla hayatı sorguladığı bir dönemde, İnanç Önderlerinin de kendilerini yenilemesi, bilgilerini ve görgülerini artırması elzemdir. Kadim bilgiler önemli olmakla birlikte, sadece onlarla yetinmek doğru olmaz. Bilginin günümüz şartlarına ve zamanın ihtiyaçlarına göre gözden geçirilmesi ve özellikle İlahiyat ve Felsefe alanında revizyona gidilmesi gerekir. Gelenekten gelen yazılı ve sözlü bilgiler akıl süzgecinden geçirilerek gençlerin anlayacağı formatta dizayn edilmelidir.
Dursun Gümüşoğlu Halifebaba’nın deyimiyle; “Gelenekten kopmadan, onları değersiz, önemsiz saymadan, fakat aynı zamanda da erkânları putlaştırmadan, merkezden uzaklaşmayan, eski deyimle bidat haline getirmeden yeni yorumlarla çağdaş, kabul edilebilir bir formata kavuşturmak gerekir. Bektaşî Babalarının da kendilerini gözden geçirip bu yolun yüce kişilerinin en zor şartlarda neler yaptığını, ne kadar önemli eserler ürettiğini, Arapçaya, Farsçaya, Edebiyata, tarihe, âyet ve hadislere ne derece vâkıf olduklarını göz ardı etmeden kendi konumunu değerlendirmeleri ve eksiklerini tamamlamaları gerekir.”
ALEVİ BEKTAŞİ İNANÇ ÖNDERLERİ AKADEMİSİ
Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli’nin dediği gibi “Bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır” fehvasınca İnanç Önderlerinin geleneksel bilgilerinin yanında bilimsel yöntem ve bilgileri de içine alacak şekilde eğitime tabi tutulmaları zarureti ortadadır. Kanaatimizce bunun adresi de Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığıdır. Bu kurum marifetiyle açılacak olan Alevi-Bektaşi İnanç Önderleri Akademisi çatısı altında gönüllü olan İnanç Önderleri buralarda eğitime tabi tutularak sertifika verilebilir. Burada eğitimini tamamlayan Dedelere Cemevlerinde görev verilmeli, onlar da bölgelerindeki Dedeleri ve taliplerini yetiştirmelidir.
Cehalet ve çaresizlik asla kader değildir. Yüce Kitabımız Kur’an’a göre, Allah Teâlâ her insanın kaderini kendi çabasına bağlamıştır. (İsra-13) Bu yolda sabırla ve planlı bir çabayla sonuç almak mümkündür. Yeter ki iyi niyetle bir araya gelip ortak kararlar alınsın. Bu tür çabalar aklıselim düşünen İnanç Önderleri ve Kanaat Önderlerinin yanı sıra bu durumdan yakınan canların da elini güçlendirecek, umutlarını artıracaktır.
Alevi canlarımızın ve yavrularımızın ateizme veya farklı ideolojilere kaymaları, sadece ve sadece bu durumdan nemalanan karanlık mihraklara hizmet eder. Gençlerimizin gözümüzün önünde farklı yerlere kayıp gitmeleri ve hızla değerler erozyonuna uğramaları çok düşündürücüdür. Yine büyük heveslerle ve bütçelerle inşa edilen ve sayıları her geçen gün artan Cemevlerinin işlevsizliği ve gençleri çekememesi de üzerinde durulması gereken konulardandır. Nesimi’nin;
“Ey Nesîmî cân Nesîmî bil ki Hak aynındadır. Cümle mahlûkun vebâli ulemâ boynundadır.” Dizesinde ifadesini bulan bu noktada başta İnanç Önderleri olmak üzere her birimizin sorumluluğu vardır.
İlmin kapısı olan Hz. Ali’nin evlatlarına yakışan ilim ve irfan yolundan gitmektir. Ehl-i Beyt’e bende olduğunu iddia edenler, onların çizgisinden gitmeli, ilimde ve hikmette doyumsuz okyanuslara dalmalıdır. Kentleşmeyle birlikte haklı olarak geçim derdine düşen Dedelerimize bir yol bulup ilim meclislerinin yanında taliplerine de yol gösterecek kapılar aralanmalıdır. Bunun için gerekirse gönüllü Dedelerimiz hizmet bedeli mukabilinde görevlendirilmelidir. Özellikle genç ve meraklı Dedelerimiz hızla yetiştirilmeli, ilim-irfan yolunda önlerinde engel bırakılmamalıdır. Bu canlarımıza yurt içinde ve yurt dışında tahsil yaptırılarak yabacı dilleri de öğrenmeleri sağlanmalıdır.
CEMEVİLERİNİN FONKSİYONLARI ARTIRILMALI
Teolojik bilgilerin yanında felsefe, tarih, coğrafya, psikoloji, sosyoloji, antropoloji gibi sosyal bilimleri almış, iletişim kanalları açık, dil bilen, entelektüel düzeyi yüksek, düşünce ve duygu dünyası gelişmiş İnanç Önderleriyle çok daha hızlı mesafeler alınacaktır. Bunun sağlanabilmesi için de Cemevlerinin yeniden dizaynına ihtiyaç vardır. Cemevlerimiz sadece cenazelerin kaldırıldığı ve belirli zamanlarda cem törenlerinin yapıldığı mekânlardan ziyade çeşitli kursların ve etkinliklerin yapıldığı, konferans ve sempozyumlarla halkın yetiştirildiği, örgün eğitimlerin yapıldığı ilim-irfan merkezleri olmalıdır. Fikri hür, vicdanı hür Dedelerimizi yetiştirmek boynumuzun borcudur. Bu formatta yetiştirilen Dedelerimiz, Cemevilerinde yönetimlerle karşı karşıya getirilmemelidir. Dedeler, inanç ve ibadet alanında söz sahibi merciler olmalı, yönetimsel ve finansal işlere bulaştırılmamalıdır.
Teolojik ve pedagojik formasyonu almış, Kur’an ve Hadis kültürüne vakıf olan Dedelerimiz bu konuda eğitime ihtiyacı olan canlara hizmet noktasında birinci dereceden sorumlu kişilerdir. Onların yanında Cemevi Hocalarının da bu noktada vebali ve sorumluğu vardır. Hocalarımızın da bu alanda eğitimlerini tamamlayıp canlarımızın yetiştirilmesi ve kafalarındaki sorulara cevap verebilmeleri hayati önem taşımaktadır. “İlim Müslüman’ın yitik malıdır, nerede bulursa alsın” mantalitesinden hareketle gerekirse YÖK’le protokol yapılarak başta İlahiyat Fakülteleri olmak üzere değişik fakülteler ve enstitülerle işbirliği yapmak suretiyle buradaki akademisyenlerden destek alınabilir.
DEDE TALİP İLİŞKİLERİ
Kentleşmeyle birlikte bugün en büyük sorunlardan biri de Dede-Talip ilişkilerinin kopuk olmasıdır. Kadim zamanlarda her yıl görgüden geçen, sorgu-suali yapılan uygulamalar gittikçe zayıflamaktadır. Yeni nesiller, Mürşid’den, Yol’dan, sorgudan, görgüden uzaklaşıp musahiplik ve kirveliğe yaklaşmayan bir yalnızlığın içine düşmektedir. Yine Alevi canların çocukları Sünni canların çocuklarıyla evlenmekte olup bu da zaman zaman farklı sorunlara yol açmaktadır. Bu tür uygulamaların faydalı yönleri olmakla beraber ailevi açıdan farklı sıkıntıları da beraberinde getirdiği görülmektedir. Bu tür sıkıntıların yaşanmaması için Dedelerin yeri geldiğinde hakemlik rolü üstlenmesi gerekir. Aile dramlarının önüne geçmek için gerekirse Cemevlerinde aile okulları açılmalı, konunun uzmanları davet edilerek bu konuda gençler ve aileler eğitilmelidir. Bu yılın “Aile Yılı” olması da dikkate alınarak “Örnek Aile Ehl-i Beyt” konulu konferanslar ve paneller düzenlenebilir.
GENÇLERİN ÖRNEK ALACAĞI HZ. ALİ
“Dedelerimiz yeri geldiğinde elbette menkıbeler anlatmalı, kerametlerden söz etmelidir. Ancak en büyük kerametin istikamet olduğu anlayışından hareketle, daha çok milli ve manevi değerlere, aileyi ayakta tutan güzel hasletlere dikkat çekmelidir. Gençlerimizin örnek alacağı Hz. Ali başta olmak üzere, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin Efendilerimiz, yine bacılarımızın örnek alacağı Hz. Hatice Ana, Hz. Fatıma Ana’nın örnek hayatları anlatılmalıdır. Onların İslam için, insanlık için verdiği mücadeleleri ve fedakârlıkları sunulmalıdır. Akabinde On iki İmamların hayat hikâyeleri, Anadolu’ya gelişleri ve birliğe-dirliğe katkıları aktarılmalıdır. Hacı Bektaş-ı Veli başta olmak üzere Anadolu Alp-Erenlerinin ve Rum Abdallarının serüvenlerinden bahsedilmelidir. Cumhuriyetin kuruluşunda Alevi-Bektaşilerin katkıları, Kurtuluş Mücadelesinde Alevisiyle Sünnisiyle hep birlikte mücadele verip Cumhuriyeti birlikte kurduğumuz hatırlatılmalıdır. Bugüne gelince, yine bu Cumhuriyeti birlikte yaşatma azmi ve anlayışına vurgu yaparak bizi bölmeye çalışanlara karşı birlik-beraberlik mesajları verilmelidir.”
SİYASETTEN UZAK BİR CEMEVİ
Toplum olarak en büyük sıkıntımız cehalet ve önyargılarımızdır. Yine maalesef din-siyaset arasındaki dengeyi koruyamamak da büyük hatalardandır. Asırlar öncesinden “Kişi bilmediğinin düşmanıdır” diyor Hz. Ali. Tanımadan önce tanımlamak, bilgi sahibi olmadan hüküm sahibi olmak gibi vahim hatalara düşmemek için birbirimizin değerlerini bilmek ve saygı duymak zorundayız. Bu noktada Dedelere düşen görev ve sorumluluklar vardır. Siyaseti Cemevlerine sokturmadan (tabi bu her iki taraf için de geçerli) ilim-irfan yolu üzere, kardeşliğe vurgu yapan, ortak yönlere temas eden temalar öne çıkarılmalıdır. (Örneğin, “Cami de bizim Cemevi de bizim”; “Ramazan da bizim Muharrem de bizim”) Bu değerlerin birbirinin zıddı ve alternatifi olmadığı, aksine birbirini tamamladığı fikri işlenebilir. Bu meyanda, Kerbela faciasının ortak kederimiz, Ehl-i Beyt’in ortak sevgimiz ve çizgimiz olduğu hatırlatılabilir. Kerbela’dan dersler çıkarıp bugünün dünyasında yeni Kerbela’lar yaşanmaması için hepimizin üzerine düşen görev ve sorumluluklar üzerinde durulmalıdır.
21. YÜZYILIN DEDESİ NASIL OLMALI
“Ezcümle; 21. Yüzyılın Dedesi, dini ilimlere vukufiyetinin yanında bilim ve teknolojiyi de yakından takip eden, çağın gereksinimlerine göre taliplerine yön verebilen, çok okuyan, çok araştırıp düşünen ve üreten bir profile sahip olmalıdır. Dünyanın farklı coğrafyalarına dağılmış durumda olan taliplerine yetişemeyen Dedeler, teknolojiyi iyi bilmeli ve kullanmalıdır. Farklı coğrafyalara gidemese de dijitalal platformlar ve gruplar oluşturarak taliplerinden haberdar olmalıdır. Bu kanallar üzerinden zaman zaman onlarla toplantılar düzenlemeli, programlar yapmalıdır. Cem törenleri herkese açık ve şeffaf olmalı, Sünni canların da kafalarındaki soru işaretleri giderilmelidir. İnanç Önderleri, sosyal medya ağlarını ve mecralarını da iyi kullanmalı, yeri geldiğinde buralardan olumlu mesajlar vermek suretiyle toplumu aydınlatmalıdır. Kentleşmeyle birlikte Cemevlerinde farklı ocaklardan taliplerle muhatap olan Dedeler, “Er’i Er’den, Pir’i Pir’den seçen kördür” kavlince engin bir hoşgörüye sahip olmalı, herkese kucak açmalıdır. Cemevleri, bu irfan sahibi Dedeler sayesinde Yol-Erkân’ın yürütüldüğü mekânlar olmanın yanında, toplumsal ihtiyaçların karşılandığı, ailevi ve hukuki sorunların adil bir şekilde çözüldüğü, canların eğitildiği, İkrar ve Rıza Toplumuna dayalı mekânlar olacaktır” açıklamalarında bulundu.
İlginizi Çekebilir