© Alevi Haberler

Babasının Annesi Hz. Fatıma (s.a.) kimdir?

İslâm Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.a) ve Hz. Hatice’nin (s.a) kızları Hz. Fatıma (s.a), Hz. Şah-ı Velayet İmam Ali’nin (a.s) eşi ve Hz. Hasan (a.s) ile Hz. Hüseyin’in (a.s) annesidir. Hz. Fatıma (s.a) Ehl-i Aba (Ashab-ı Kisa) ve On Dört Masum’dandır. Hz. Fatıma (s.a) mübahele olayında Hz. Peygamber’in (s.a.a) yanında olan tek kadın idi. Kevser suresi, Tathir ayeti, Meveddet ayeti, İtam ayeti ve Bez’a hadisi gibi birçok hadis ve ayet onun hakkında nazil olmuş ve nakledilmiştir. Hz. Muhammed (s.a.a) bir çok hadisinde onu iki cihan kadınlarının en üstünü olarak tanıtmış ve onun gazab ve rızasını Allah’ın gazab ve rızasıya eşit olduğunu söylemiştir.

İslâm peygamberi Hazreti Muhammed’in kızı, Şah-ı Velayet Hazreti Ali’nin eşi, Ehl-i Beyt’in ve müminlerin annesi Hazreti Fâtıma’nın kutlu doğumu nedeniyle çeşitli etkinlikler düzenleniyor.

Hazreti Muhammed’in soyunu devam ettiren kızı Ümmü'l-Haseneyn Fatıma bint Muhammed ez-Zehra, Mekke’de doğdu.

Ebu Basir, İmam Cafer-i Sadık’tan şöyle rivayet eder: “Fatıma, Peygamberimizin (s.a.v) doğumunun (milâdının) kırk beşinci senesinin cemaziyelahir ayının yirminci gününde dünyaya geldi. Mekke’de sekiz yıl, Medine’de ise on yıl kaldı. Babasının ölümünden yetmiş beş gün sonra, hicretin on birinci senesinin cemaziyel-ahir ayının üçüncü gününe denk gelen salı günü vefat etti.”

İmam Rıza (a.s) babalarından aktarıldığını belirterek Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu söylemişti:

“Miraca gittiğimde Cebrail (a.s) elimden tutup beni cennete götürdü, cennet hurmasından bana verdi, ben de onu yedim. O hurma benim sırtımda nütfeye dönüştü.

Yeryüzüne döndüğümde Hatice’yle birlikte olduk, O Fatıma’ya hamile oldu. Binaenaleyh Fatıma insan şeklinde olan bir huridir. Cennetin kokusunu özlediğimde kızım Fatıma’yı kokluyorum.”

HAZRETİ FATIMA'NIN LAKAPLARI

Hazreti Muhammed’in, kendisini çok sevmesi dolayısıyla “babasının annesi” anlamına gelen “Ümmü Ebiha” ismiyle seslendiği Hazreti Fâtıma, “Beyaz, parlak ve aydınlık yüzlü kadın” anlamına gelen Zehra ve “​​​​​​​iffetli ve namuslu kadın” anlamına gelen Betül ismiyle de anılıyordu.

Kur'ân onu Kevser diye isimlendirir. Bunun nedeni de Hz. Peygamber’in (s.a.v) soyunun onun aracılığıyla devam etmesidir. Öte yandan, Allah’ın, Resul’üne verdiği çok hayrın en önemli göstergelerinden de biridir. Nitekim Kevser Suresi’nde buna değinilir.

Hz. Fâtıma’nın bir lakabı “Raziye”, bir diğeri de “​​​​​​​Merziyye”dir. Çünkü o, kendisi için takdir edilen dünyanın acılarına, zorluklarına, musibetlerine ve bunlardan dolayı alacağı sevaba razıydı.

Her türlü kirden ve pislikten arındığı için, kendisine Tahire lakabı verilmişti. Nitekim Kur’ân-ı Kerim Tathir Ayeti’nde onun her türlü kirden temizlenmiş olduğuna tanıklık etmiştir.

Yüce Allah, Ahzab suresinin 33. Ayetinde şöyle der: “Ey Ehl-i Beyt! Gerçekten de Allah sizden her çeşit pisliği, suçu gidermek ve sizi tertemiz bir hale getirmek diler.” 

Bu ayetin Ehl-i Aba (Ashab-ı Kisa) üzerine geldiğini Hz Muhammed de tasdik etmiştir: “Bu ayet, beş kişi hakkında nazil olmuştur. Yani ben, Ali, Hasan, Hüseyin, ve Fatıma hakkında.”

​​​​​​​

HAZRETİ FATIMA'NIN ÇOCUKLUĞU

Çok iyi bir çocuk olan ve ömrü boyunca babasının terbiyesiyle yetişen Hazreti Fâtıma, küçük yaşta olmasına rağmen, Hazreti Muhammed’e Mekke döneminde eziyet edenlere karşı mücadele ediyordu.

Hazreti Fâtıma’nın çocukluk dönemi baştan ayağa Müslümanlar için imtihan ve işkencelerin olduğu bir dönemdir. Bu devre, kuru ve yakıcı Şi’b-i Ebi Talib deresindeki açlık, susuzluk ve acılarla geçen; ayrıca ekonomik ve sosyal abluka ile muhasaranın olduğu bir devredir. Bu vakitler aynı zamanda Hz. Fatıma’nın (s.a) azizlerini kaybettiği vakitlerdir. Annesi Hz. Hatice (s.a) ve aynı şekilde Hz. Peygamber'in (s.a.a) en önemli hamisi olan amcası Ebu Talib’in (a.s) hayatlarını kaybettiği dönemlerdir.

Hz. Muhammed ona “​​​​​​​Ümmü Ebîha” yani “Babasının Anası” lakabını takması, onun değerine, saygınlığına yönelik bir işaretti. Çünkü, Peygamberimiz (s.a.v), hiç kimseyi onu sevdiği kadar sevmiyordu. Hiç kimse Peygamber (s.a.v) yanında onun derecesine ve konumuna yetişememiştir. Hz. Peygamber (s.a.v), ona, evlâdın annesine yaptığı muamelenin aynısını yapıyordu. Nitekim o da, Hz. Peygamber'e (s.a.v) annenin evlâdına davrandığı gibi davranıyordu. Çünkü Peygamber'i (s.a.v) kucaklıyor, yaralarını sarıyor ve acılarını hafifletiyordu.

Kadınlardan en çok onu sevdiğini söyleyen Resûl-i Ekrem, “Fâtıma benim bir parçamdır, onu sevindiren beni sevindirmiş, onu üzen de beni üzmüş olur” buyurmuştur.

HAZRETİ FATIMA'NIN EVLİLİĞİ

Hazreti Fâtıma, Şah-ı Velayet Hazreti Ali ile evlendiğinde, evlerinde üç minder, saçaklı halı, içi hurma lifiyle doldurulmuş bir yastık, iki el değirmeni, su kabı, topraktan yapılmış testi, meşinden yapılmış su bardağı, elek, havlu, tabaklanmamış koç postu, tüyü dökülmüş kilim, hurma yaprağından örülmüş sedir, iki yemen işi elbise ve bir kadife yorgan bulunuyordu.

Bu evlilikten Şubat 625’te Hasan, Ocak 626’da Hüseyin ve daha sonraki yıllarda küçük yaşta ölen Muhassin ile Ümmü Külsüm ve Zeyneb isimli çocukları dünyaya gelen Hazreti Fâtıma, Uhud Gazvesi’nde 10 kadınla birlikte gazilere yiyecek ve su taşıdı, aynı zamanda yaralıları tedavi etti.

Hazreti Fâtıma, hayatı boyunca sade yaşantısı, gösteriş ile israftan kaçınması, haya ve edebi, temsiliyet, muhabbet, merhamet, adalet ve sabır üzerine inşa ettiği anneliğiyle mümin kadınlara örnek oldu.

İmam Hasan (a.s) da annesi hakkında şöyle diyor:

“Cuma gecesi annem Fatıma (a.s) mihrapta durup ibadete koyulmuştu, şafak atıncaya kadar hep rüku ve secde halindeydi; mümin erkek ve kadınların ismini zikredip onlar için çok dua ettiğini, fakat kendisi için Allah’tan bir şey istemediğini gördüm. Bunun üzerine anneme; “Ey anne! Neden diğerlerine dua ettiğin gibi kendin için de dua etmiyorsun?” dedim. Buyurdular ki: “Evladım! Önce komşu sonra insanın kendisi.”

BABASININ HAKK'A YÜRÜMESİ

Hazreti Muhammed, Hazreti Fâtıma’ya, vefat etmeden önce, hastalandığı sırada “Kur'an-ı Kerim'i Cebrail Aleyhisselam ile her yıl bir kez birbirlerine okuduklarını, o yıl Cebrail'in aynı amaçla iki defa geldiğini, bu durumun ise vefatının yaklaştığına işaret olduğunu” söyledi.

Bunun üzerine Hazreti Fâtıma ağlamaya başlayınca, Hazreti Muhammed’in, “ailesinden kendisine önce onun kavuşacağını ve mümin kadınların hanımefendisi olduğunu” söylemesi üzerine de gülüp sevindi.

Hazreti Muhammed’in ölümünden 5,5 ay sonra Medine’de 22 Kasım 632’de vefat eden Hazreti Fâtıma’nın cenazesi, vasiyeti üzerine tabutla taşınarak, gece Cennetül-Baki Kabristanı’na defnedildi.

Hazreti Muhammed ve Ehl-i Beyt’inden bahseden birçok manzum ve mensur eserde Fâtıma’nın adı ve vasıfları sık sık anıldı. Anadolu’da kadınların “Fatma/Fadime Ana” olarak andıkları Fâtıma, uğur ve bereketin timsali sayıldı.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER